X

Pandemi yazını güvenli geçirme rehberi: Uzmanlara göre en riskli ve en güvenli yaz tatili aktiviteleri

Bir yılı aşkın bir süredir hayatımızda olan sokağa çıkma yasakları ve karantina dönemini aşılamaların başlamasıyla birlikte yavaş yavaş geride bırakmayı umut ettiğimiz şu günlerde, bir taraftan ”Normalleşmek için erken mi?” sorusuna güvenilir bir cevap bulmaya çalışırken bir taraftan da yaz tatili zamanına denk gelen kademeli normalleşme sürecine adapte olmaya çalışıyoruz.

Yaz mevsiminin gelişi ve havaların ısınmasıyla birlikte uzun zamandır hayalini kurduğumuz tatil ve gezme planları için harekete geçmiş olsak da, virüsün bulaşıcılığında ve etkisinde henüz bir azalma olmadığı için mümkün olabildiğince güvenilir ve az riskli tatil seçeneklerini göz önünde bulundurmakta fayda var. Peki, yeni normalde ”güvenilir” ne anlama geliyor?

NPR’ın Ohio State Üniversitesi’nden epidemiyolojist Dr. William Miller; Chicago Üniversitesi’nden bulaşıcı hastalıklar uzmanı ve hastane epidemiyolojisti Dr. Emily Landon, Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi’nden pediyatrik bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Judith Guzman-Cottrill, Washington Üniversitesi’nden pediyatrik bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Andrew Janowski ve Harvard Tıp Fakültesi’nden halk sağlığı araştırmacısı Dr. Abraar Karan ile 2020 yılında yaptığı kapsamlı röportajın detaylarını sizlerle paylaşmıştık. 2021 Haziran ayına geldiğimizdeyse röportajdaki tüm bilgileri güncel gelişmelere uygun şekilde güncelleyerek sizlerle paylaşıyoruz.

Aktivitelere göre virüsün bulaşma riskini değerlendiren uzmanların göz önünde bulundurduğu 4 ana faktör var: Zaman, alan genişliği, insan sayısı ve mekan. Siz de normalleşme süreci boyunca tatil planlamalarınızda ve sosyal aktivitelerinizde bu dört faktörü göz önüne alarak hareket edebilirsiniz: Bulunduğunuz mekan ne kadar kapalı ve darsa, enfeksiyon riski taşıyan insan sayısı ne kadar fazlaysa, o kadar risk altındasınız demektir. Bu nedenle yaz boyunca kapalı mekanlar yerine açık havayı tercih etmek, nerede olursanız olun maske takmak, geniş ve az kişinin bulunduğu yerleri tercih etmek her zaman avantajınıza olacaktır.

Uyarı: Virüsün bulaşmasının ve etkilerinin yaşınıza, sağlık durumunuza, bulunduğunuz bölgedeki vaka sayısına ve aşağıdaki aktiviteleri gerçekleştirirken kişisel olarak aldığınız önlemlere bağlı olduğunu unutmayın. İş yerleri ve kamusal alanlar normalleşme süreciyle birlikte hizmet vermeye başlamış olsalar da, kamuya açık, toplu olarak kullanılan alanlarda bulunmak hala riskli.

Ev bahçesinde ya da terasta arkadaş buluşmaları:
Düşük – orta risk

Küçük bir arkadaş grubuyla geniş ve açık bir alanda buluşmak görece daha az riskli bir aktivite seçeneği. Ancak yine de buluşmaya davet edilen kişilerin fiziksel mesafelendirme ve hijyen kurallarına uyup uymadıkları, riskin ne kadar yüksek olduğuyla ilgili önemli bir belirleyici.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Ev buluşmalarında riski azaltmak için tabak, bardak, çatal, kaşık gibi mutfak malzemelerini, yiyecek ve içecekleri paylaşmaktan kaçının. Herkesin kendi yiyecek ve içeceklerini getirmesi, fiziksel mesafeyi koruması, gerekli olmadıkça maskelerini çıkarmaması ve iç mekanlar yerine bahçe, teras gibi açık alanlarda buluşulması virüsün bulaşma riskini azaltabilecek önlemlerden bazıları.

İlginizi çekebilir: Birlikte farklı bir şeyler deneyin: Doğa severler için 6 ucuz buluşma fikri

Restoranda akşam yemeği:
Orta – yüksek risk

Restoranda yemek yemek, normalleşme sürecinde yapılabilecek en riskli aktivitelerin başında geliyor. Restoranda yemek yerken hijyen ve mesafelendirme kurallarına ne kadar uyarsak uyalım, kapalı bir mekanda uzun süre bulunacağımız için virüse maruz kalma olasılığımız da o kadar artıyor. Restoranda yemek yemek genelde sosyalleşme amaçlı yaptığımız bir aktivite olduğu için, restorandaki tüm kişilerin birbiriyle konuşması sonucunda virüsün havaya yayılarak bulaşma riski de oldukça yüksek

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Riskin ne kadar yüksek olduğu seçtiğiniz restoranın hijyen ve mesafelendirme kurallarını ne kadar dikkate aldığı ve ne kadar önlem aldığıyla ilgili. Gittiğiniz restoranda masa sayısı normale göre azaltılmış olmalı ve masalar mümkün olabildiğince birbirinden uzak konumlandırılmalı. Ayrıca 1 Haziran’da yayınlanan yeni genelgeye göre, her masada açık alanlarda en fazla 3 kişi, kapalı alanlarda en fazla 2 kişi oturma zorunluluğu bulunuyor. Garsonların maske takması ve her servis öncesinde ve sonrasında ellerini dezenfekte edebilecekleri yerlere kolaylıkla erişebilmeleri gerekiyor.

Tuz, karabiber, zeytinyağı, ketçap, mayonez gibi her masada bulunan baharat ve sosların tek kullanımlık olacak şekilde müşterilere sunulması ve menü yerine QR kodu kullanarak menüye kendi cihazınızdan erişebilmeniz, virüsün yüzeylerden bulaşma riskini önemli ölçüde azaltacaktır. Bu süreçte açık büfesi olan restoranlar da riskinin yüksek olduğu yerlerden. Ayrıca, masada tanıdığınız insanlarla otururken maskenizi çıkarsanız bile tuvalete gitmek ya da telefonla konuşmak için masadan ayrıldığınız an maskenizi takmanız gerektiğini unutmayın.

Havuzda yüzmek ya da denize girmek:
Düşük risk

Fiziksel mesafelendirme kurallarına dikkat ettiğiniz sürece denize girmek ya da havuzda yüzmek düşük riskli yaz aktivitelerinden biri. Uzmanlar, virüsün çok miktarda suyun içinde kaybolacağını, bu nedenle de virüsün su yoluyla bulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Havuzda ya da denizde yüzmenin riskli olabileceği tek durum, bulunduğunuz ortamdaki kişilerle yakın mesafede bulunmanız. Sudan çıktıktan sonra havuz ya da deniz kenarında bulunan diğer kişilerle aranızdaki mesafe 1,5-2 metreden fazlaysa virüsün size bulaşma ihtimali de o kadar düşük olacaktır. Özellikle herkesin ortak olarak kullandığı duş, soyunma kabini, tuvalet gibi yerlerde yüzeylerle temas etmemeye ve insanlardan uzak durmaya çalışmalısınız.

Havuz mu deniz mi sorusuna gelecek olursak: Daha geniş bir alana yayılan ve insanların daha seyrek olarak bir arada bulunduğu sahiller, huvuzlardan çok daha güvenli. Ayrıca, görece daha az insanın bulunduğu sabah ve akşamüstü saatlerini tercih etmeniz de virüsün bulaşma riskini en aza indirmenize yardımcı olacaktır.

10’dan fazla davetlinin bir arada bulunduğu düğün, mezuniyet balosu, doğum günü gibi kutlamalar:
Orta – yüksek risk

Yaz mevsiminin gelmesi düğün sezonunun açılması ve mezuniyet balolarının başlaması demek. Ülkemizde de 1 Haziran’dan itibaren başlamış olan düğün davetleri, uzmanlara göre yüksek riskli aktivitelerin başında geliyor. Dışarıda yapılacak kır düğünleri riski az da olsa azaltabilir. Ancak yine de pek çok insanın uzun süreden sonra bir araya geleceğini, özellikle 15 Haziran’dan sonra yapılacak düğünlerde yemek ve içki servisinin başlayacağı ve katılımcı sayısındaki kısıtlamanın kaldırılacağı göz önünde bulundurulduğunda, alkol tüketimiyle birlikte eğlenirken fiziksel mesafelendirme ya da maske takma gibi önlemleri göz ardı edebileceğini, yüksek müzik nedeniyle çok daha yakın bir mesafeden birbirleriyle konuşmak durumunda kalacaklarını unutmamak gerekiyor.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Tehlikenin ne kadar büyük olduğu, davetin büyüklüğü ve bir araya gelen kişilerin yakınlığıyla doğru orantılı. Herkesin otobüs, uçak, tren gibi toplu taşıma kullanmasını gerektirmeyecek şekilde, arabayla ya da yürüyerek yakın mesafelerden geleceği, küçük ve kapalı bir grupla kutlama yapmak virüsün bulaşma riskini azaltacaktır. Davet ettiğiniz kişiler çok yakınınızsa, ister istemez davetinizi geri çevirmemek için sağlıklarını tehlikeye atarak gelmeye çalışacaklardır. Bu nedenle özellikle risk grubundaki aşıları henüz yapılmamış olan 65 yaş üstü arkadaşlarınızı ve akrabalarınızı, nazik bir şekilde bilgilendirerek davet etmemeye dikkat etmelisiniz.

Umumi tuvaletleri kullanmak:
Düşük – orta risk

Tuvaletler normalde de pek çok bulaşıcı hastalığın kolaylıkla bulaşabileceği yerler olduğu için, yapımında kolayca dezenfekte edilebilecek fayans ve yer kaplamaları kullanılan yerler. Tabii ki yine de tuvaletin ne kadar temiz olduğu ve bulunduğunuz yerdeki vaka sayısı risk oranını belirleyebilecek faktörler.

Tuvalette özellikle hem kullanmadan önce hem de kullandıktan sonra sifonu çekerken kapağı kapalı tutmanız, olası bir virüsün havaya yayılmasını engelleyecektir. 

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Kullandığınız tuvalet küçük, havalandırması yetersiz ve çok fazla insanın girip çıktığı bir yerse virüsün bulaşma riski daha yüksek olabilir. Bu nedenle kullandığınız umumi tuvaletlerin temiz olduğuna; tuvalet kağıdı, kağıt havlu ve sabun gibi temel hijyen malzemelerini bulundurmasına dikkat etmelisiniz. Tuvalet girişinde uzun kuyrukların bulunması ve fiziksel mesafelendirme kurallarının ihlal edilmesi  virüsün bulaşma riskini artıracaktır. Ayrıca tuvaletten çıktıktan sonra ellerinizi mutlaka sabun ve suyla yıkamanız, ellerinizi yıkadıktan sonra da mümkünse kolonya ya da alkol içeren bir dezenfektanla temizlemeniz ve kapı kolu gibi bir yüzeyle tekrar temas etmemeniz oldukça önemli.

Arkadaşınızın evinizdeki banyo ve tuvaleti kullanması:
Düşük risk

Özellikle banyonuzda bir havalandırma sistemi varsa ya da banyo pencereniz sürekli açıksa, banyonuzu kullanan kişi virüs taşıyıcısı olsa bile bir süre havalandırdıktan sonra havadan virüs bulaşması bulaşması söz konusu olmayacaktır. Ayrıca banyo yüzeyleri kolay temizlenebilen malzemelerden yapıldığı için, dezenfekte edici özellikteki bir temizlik ürünüyle banyonuzda kolaylıkla hijyen sağlayabilirsiniz. Banyonuzu temizleme ya da havalandırma fırsatı bulamadan, başka birinin ardından hemen kullanmanız gerekirse de, çıktıktan sonra ellerinizi sabunla güzelce yıkayarak virüs kapma riskinizi azaltabilirsiniz.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Banyonuzu ya da tuvaletinizi kullanan arkadaşınızın hastalık semptomu göstermiyor olsa bile virüs taşıyıcısı olma ihtimali yüksek. Bu nedenle banyonuzu tekrar kullanmadan önce mutlaka dokunmuş olabileceği kapı kolu, klozet kapağı, musluk gibi yüzeyleri dezenfekte etmeli, havlunuzu yenisiyle değiştirmelisiniz.

Aile dostunuzun yazlığına gitmek:
Düşük risk

Karantina dönemini evde, mümkün olabildiğince az kişiyle hijyen ve fiziksel mesafelendirme kurallarına uygun şekilde görüşerek geçirdiğinden emin olduğunuz arkadaşlarınızın ya da aile dostlarınızla yazlık evlerinde zaman geçirmek düşük riskli aktivitelerden bir diğeri. Özellikle müstakil ve insanlardan uzak, doğaya yakın bir yazlık ev, yaz tatili için güvenilir bir alternatif.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Yaz tatili için böyle bir planınız varsa, öncelikle birlikte tatile gideceğiniz arkadaş grubunuzla ya da aile dostlarınızla önceden konuşup hijyen ve mesafelendirmeyle ilgili beklentilerinizin aynı olduğundan emin olmalısınız. Tatile gider gitmez ilk işiniz mutfak ve banyo gibi ortak kullanılan alanları temizlemek ve dezenfekte etmek olmalı.

Otel tatili:
Düşükorta risk

Uzmanlar, gerekli önlemleri ve izinleri almış, hijyen ve fiziksel mesafelendirme kurallarına uygun olduğu onaylanmış otellerde tatil yapmanın düşük riskli olduğunu söylüyor. Yine de lobi, spor salonu, restoran, asansör gibi ortak alanları sıkça kullanmanız virüs kapma riskinizi artırabilecek durumlar. Ancak odanızdan mümkün olabildiğince çıkmadan ve diğer insanlarla temasta bulunmadan otelde güvenli bir tatil yapabilirsiniz. Ayrıca konaklayacağınız otelin doluluk oranının genelgede yayınlanan kurallara uygun olup olmadığını da rezervasyonunuzu yaptırmadan önce mutlaka teyit etmenizi öneriyoruz.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Yaz için otel tatili yapmak gibi bir planınız varsa valizinize ilk koymanız gereken şey birkaç paket ıslak mendil olmalı. Dezenfekte edildiğinden ne kadar emin olursanız olun özellikle ellerinizi sıkça değdirdiğiniz lavabo, TV ve klima kumandası, kapı kolu gibi yüzeyleri henüz odaya yerleşmeden güzelce temizleyin. Riski daha da azaltmak için kendi çarşaf ve nevresimlerinizi kullanabilirsiniz. Otel rezervasyonunuz sırasında mutlaka hijyen ve temizlik politikalarıyla ilgili bilgi istemeyi, Covid-19 ile ilgili gerekli hijyen protokollerine uyup uymadıklarını kontrol edin. Asansörleri kullanırken butonlara kürdan, anahtar ya da hiçbir obje bulamıyorsanız serçe parmağınızın eklem kıvrımıyla basmaya çalışın.

Kuaföre gitmek:
Ortayüksek risk

Kuaförde yaptırdığınız saç kesimi, boya, fön, manikür gibi işlemler uzun süre yakın mesafede olmayı gerektirir ve virüsün en yaygın bulaşma şekli olan damlacık yoluyla havadan bulaşma riskini artırır. Saçınız kesilirken kuaförün 1,5 metre uzağınızda durması mümkün olmadığı için, kuaföre gitmek bu dönemde yapılabilecek en riskli aktivitelerden biri.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Siz ve kuaför çalışanları sürekli maske takıyorsa ve bulunduğunuz bölgedeki vaka sayısı düşükse virüs bulaşma riski görece daha az olacaktır. Bu nedenle kuaföre gitmeden önce telefonla arayarak ya da internet sitelerinden Covid-19 kapsamında aldıkları önlemleri araştırabilir, çalışanlarının ve kullandıkları malzemelerin hijyeniyle ilgili ne gibi kurallara sahip olduklarını öğrenebilirsiniz. İşleminizi yaptırırken kuaförünüzle kesinlikle konuşmamalı, işinizi mümkün olabildiğince çabuk bitirip kuaförden ayrılmalısınız.

AVM’de alışveriş yapmak:
Risk oranı değişiklik gösterebilir

Gittiğiniz AVM’nin fiziksel koşullarından ne kadar kalabalık olduğuna, ne kadar zaman geçirdiğinizden eşyalarla ne kadar temasta bulunduğunuza göre alışveriş yaparken virüs bulaşması riski değişiklik gösterebiliyor. Kalabalık, kapalı ve havalandırma sistemi kötü olan AVM’lerde uzun süre alışveriş yapmak yüksek riskli bir aktiviteyken; üstü açık ve havası sürekli yenilenen, daha az insanın gittiği bir AVM’de, kısa süreli bir alışveriş sonunda virüs bulaşması riski düşük olacaktır. Burada önemli olan, aynı noktada mümkün olabildiğince az zaman geçirmek. Bu nedenle önünde kuyruklar olan mağazalarda saatlerce beklemek yüksek riskli bir aktivite olacaktır.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

 Üstü kapalı ve içeride aynı havanın sirküle edildiği bir AVM yerine üstü açık AVM’leri tercih etmek, riskin azalmasına yardımcı olacaktır. Aynı şekilde mümkün olabildiğince az insanın bir arada bulunduğu, fiziksel mesafeyi koruyabileceğiniz AVM’leri tercih edebilirsiniz. AVM’de alışveriş yaparken kendinizi kaptırıp ihtiyacınız olmayan ürünlerin bulunduğu mağazalarda saatlerinizi harcamak yapabileceğiniz en tehlikeli şey olabilir. Orada bulunma amacınızın zorunlu ihtiyaçlarınızı karşılayıp bir an önce dışarı çıkmak olduğunu aklınızda bulundurmalı, AVM alışverişini keyif gezisine çevirmemelisiniz. Mümkün olabildiğince online alışveriş yapmaya çalışmalı, gitmek zorundaysanız da içeride bulunduğunuz her an maskenizi taktığınızdan, ellerinizi sık sık kolonyayla ya da alkollü bir dezenfektanla temizlediğinizden emin olmalısınız.

Gece kulübüne gitmek:
Yüksek risk

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de eğlence mekanları henüz hizmet vermeye başlamadı. Ancak açılmış olsaydı bile uzmanlar, gece kulübünde eğlenmenin bu dönemde en yüksek riskli aktivitelerden biri olduğunun altını çiziyor. Kalabalık, yakın temas, bağırarak şarkı söylemek ve konuşmak, terlemek ve alkol nedeniyle kontrolünüzü kaybetmeniz, dolayısıyla fiziksel mesafelendirme ve hijyen kurallarına uymamanız virüsün bulaşma riskini fazlasıyla yükselten faktörler. Ayrıca dans ederken daha derin ve hızlı nefes alıp vermek de, virüsün en kolay yayıldığı hava yoluyla bulaşma riskini yükseltecektir.  Bu nedenle hizmet vermeye başlasa da, gece kulüpleri bu dönemde gitmeniz gereken yerler listesinde son sırada bile olmamalı.

Riski azaltmak için neler yapılabilir? 

Yukarıda da söylediğimiz gibi, gece kulübüne gitmek şu an için kesinlikle güvenilir bir aktivite değil. Eğer dans etme ya da sosyalleşme ihtiyacınız varsa, güvendiğiniz, yakın arkadaşlarınızdan oluşan bir grupla evde parti vererek eğlenebilirsiniz.

Kamp yapmak:
Düşük risk

Virüsün bulaşma ve yayılma şekli göz önüne alındığında, tüm uzmanlar bu yazın en güvenilir aktivitesinin kamp yapmak olduğu konusunda hemfikir. Açık havada, herkesten uzakta, izole bir tatil alternatifi olan kamp tatili, uzun zamandır uzak kaldığınız doğayla baş başa kalmak için de harika bir alternatif. Ancak yine de grup olarak kampa gidecekseniz, birlikte olduğunuz kişilerin virüs taşıyıcısı olmadığı konusunda emin olmalı ve tanımadığınız kişilerle kamp yapmaktan kaçınmalısınız. Kamp sırasında da fiziksel mesafelendirme kurallarına uymaya ve kişisel hijyeniniz konusunda dikkatli olmaya çalışın.

İlginizi çekebilir: Karantina yazının en az riskli ve en güvenilir tatil trendi: Kamp yapmak

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Aslında tüm risk değerlendirmesine dahil olan tüm faktörler, kamp tatili için de geçerli. Ailenizle birlikte, izole bir kamp alanında, açık havada yapacağınız bir kamp tatili tabii ki kalabalık, ortak kullanımlı tuvalet ve banyoların olduğu bir kamp alanına göre çok daha düşük riskli bir tatil alternatifi olacaktır. Özellikle çadırınızı tanımadığınız ya da taşıyıcı olma olasılığı olan biriyle paylaşmak, virüsün bulaşma riskini artıracaktır.

Açık havada egzersiz:
Düşük risk

Takım sporu dışında kalan tüm açık hava egzersizleri fiziksel mesafenizi korurken fiziksel sağlığınızı ve formunuzu da korumanın en iyi yollarından biri. Tenis, koşu, golf gibi bireysel sporlar basketbol ve futbol gibi grupla oynanan sporlara göre çok daha güvenli.

Riski azaltmak için neler yapılabilir?

Aktivitelerinize ne kadar fazla kişiyi dahil ederseniz, risk de o kadar yükselecektir. Bu nedenle egzersizleriniz sırasında, açık havada bile olsanız, mümkün olabildiğince yalnız olmaya, egzersiz yapığınız yerde başka insanlar varsa mutlaka maske takmaya ve fiziksel mesafeyi korumaya dikkat etmelisiniz.

 

Kaynak: npr.org

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale