X

Zamanda yolculuk: İçimizdeki çocukla buluşmak

‘İçsel çocuk’ tanımı ile ilk ne zaman ve hangi çalışmada karşılaştığımı tam olarak bilmiyorum. Ancak kendi içsel çocuğumla kurduğum ilk temasta, içimde unutulmuş tuhaf bir sızlama hissettiğimi hatırlıyorum. Yıllardır sakladığım, üstünü örttüğüm duygular ve zaman aşımına uğradığını sandığım düşünceler bir anda ortaya çıktı. Yıllardır açılmayan bir sandığı açmak gibiydi: içinde varlığını bildiğim ama çoktan unuttuğum bir çok şey vardı. Bir süre bunlarla ne yapacağımı bilemedim; üzerinden yıllar geçmesine rağmen orada olduklarını görmek beni şaşırttı. Tam olarak ne zaman çocuk halimi unuttuğumu, onu arkada bıraktığımı bilemedim.

Büyümeyi seçtiğimde geçmişin çok uzaklarda kaldığını sanmıştım. Eski yalnızlık, değersizlik ve yetersizlik duygularım benimle olamazdı —ben artık büyümüştüm! Artık kendilerine sığındığım bir sürü arkadaşım vardı; yani ben öyle sanıyordum.

Thich Nhat Hanh, içsel çocuğu “bugün de bizimle yaşayan, geçmişin yaralarını taşıyan çocuk” olarak tanımlar. Nörobilimsel açıdan baktığımızda bu tanım çok anlamlıdır. Çocuklukta öğrendiğimiz inançlar, korkular ve kırgınlıklar beynimizin duygusal hafızasında (limbik sistemde) kayıtlıdır. Bugün yaşadığımız tetiklenmeler sırasında verdiğimiz ani reaksiyonlar aslında yetişkin yanımızdan değil, çocuk egomuzdan gelir. Eleştirilere karşı savunmaya geçmek, değersiz hissetmek, yalnız kalma korkusu… Bunların çoğu o yaralı çocuğun sesiyle ortaya çıkar.

Çalışmalarla derinleştikçe fark ettim ki, büyümek adı altında bu hislerin üzerini yalnızca kapamıştım. Orada, kırılgan ve görülmeyi bekleyen yanım hala zaman içerisinde aynı yerde duruyordu. Belli durumlarla karşılaştığımda aynı duyguların yeniden tetiklendiğini gözlemledim ve o anlarda kendimi yeniden küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Yalnız kalmamak, onaylanmak için farkında olmadan stratejiler geliştirmiştim. Otomatik tepkiler vererek, hissettiklerimi yok saymayı seçmiştim. İhtiyaçlarımı fark etmiyor, duygularımı dile getiremiyordum. Belki de kendime yeterince değer vermiyordum. Ama yine de her şey yolundaymış gibi davranıyordum.

Gerçekte, aynı derecede, aynı yere dönmekten korkan yaralı bir çocuktum. Zarar görmemek için çok iyi saklanmış ve iyi bir rol oynamıştım. Herhangi bir çatışmaya girmekten korkuyordum. Eğer kimseyle çatışmazsam, hiç yalnız kalmayacağımı sanıyordum. Yanılmışım.

Yıllardır kendi içimde ördüğüm stratejilerimi ilk fark ettiğimde, yakın ilişkilenme biçimlerimle ve artık işime yaramayan savunmalarla kendimi ne kadar kandırdığımı acı bir şekilde gördüm. Bu, içimde kurduğum kalelerin yıkıldığı, tam anlamıyla bir bitişin gerçekleştiği andı. Bu fark edişi ilk yaşadığımda, duygusal olarak yoğun hislerle karşılaştım. Bir anda ortaya çıkan hüzün, öfke, hayal kırıklığı ve kırgınlığın içinde kaldım. Bir anda ortaya çıkan bu ağır gelen duygularla ilk başta nasıl temas edeceğimi bilemedim.

Çocuk psikolojisinden anlamayan öğretmenler arasında, zorba arkadaş çevresinde ve kendi yaşama tutunma savaşı veren ebeveynlerinin yanında; eleştirilmemek için özgünlüğünü saklayan ve hayatta anlam bulmaya çalışan bir kız çocuğu ile karşılaştığımda, ne yapacağımı bilemiyordum. Onun açısından bakınca her şey gerçekten ne kadar sert ve anlamsız görünüyordu!

Bu duygularla yüzleşmek, içsel yolculuğumda beni içsel çocuğumla buluşmaya davet etti. Psikolojide “reparenting” olarak geçen, kendi kendinin ebeveyni olmak kavramı tam da burada devreye giriyor. İlk kez John K. Pollard’ın Self-Parenting (1987) kitabında sistematik olarak ele alınan bu kavram, Winnicott’un “yeterince iyi ebeveyn” yaklaşımının bir devamı sayılabilir. Reparenting, geçmişte eksik kalmış şefkati ve desteği bugün yetişkin benliğimiz aracılığıyla kendimize vermek demektir. Böylece içsel çocukla bağ kurarken aynı zamanda güvenli bir içsel alan yaratırız.

Nörobilim açısından bakıldığında bu süreç, beynimize bugünden yeni bir yol göstermeye benzer. Çocuklukta limbik sistemimizde kaydolmuş tepkiler —özellikle amigdala ve hipokampusta saklanan korkular, kırgınlıklar ve inançlar— tetiklenmelerle yeniden canlanır. Ancak reparenting çalışmaları sırasında, yetişkin yanımızı temsil eden prefrontal korteks devreye girer. Bu bölge, duyguları düzenleme, perspektif katma ve yeni anlamlar inşa etme kapasitemizdir.

Böylece geçmişte yarım kalmış deneyimlerin üzerine şefkat, güven ve yeni anlamlar koyabiliriz. Nöral düzeyde bu, eski sinaptik yolların tek başına işlememesini, yerine yeni bağlantıların kurulmasını sağlar. Yani reparenting yalnızca psikolojik bir farkındalık değil, aynı zamanda sinir sistemimizi yeniden şekillendiren bir iyileşme sürecidir.

Bütün bunları öğrendiğimde fark ettim ki; hüzün, öfke ve hayal kırıklığı içinde kalsam dahi, içsel çocuğumu kapsayacak tek kişi bendim. Geçmişime dönüp baktığımda, karşıma çıkan her bir çalışmanın bana “Seni görüyorum sevgili çocukluğum. Neler yaşadığını biliyorum ve artık ben buradayım” diyebilme gücü verdiğini anlıyorum. Her seferinde içimde yeni bir şefkat alanı açıldı; içsel çocukla kurduğum ilişkide farklı katmanlar birer birer görünür oldu.

EMDR seanslarında geçmişteki belirli anılarla çalışmaya başladım; bugünkü tetiklenmelerimin köklerini orada buldum. Geçmişte olayları değiştiremeyeceğimi ama onlara yüklediğim anlamı dönüştürebileceğimi deneyimledim.

Gestalt eğitimi ile duyguların içinde kalarak onlarla temas etmeyi öğrendim. Varoluş Süreci kitabında karşıma çıkan “haberciler” sayesinde, geçmişteki olayların tekrarlarının bana ne anlatmak istediğini fark ettim.

Aile dizimlerinde, yas dönemlerimdeki hallerimle yeniden karşılaştım. İçsel çocuk meditasyonlarında, benimle Barbie bebek oynamak isteyen çocuk yanım için alan açtım.

Sesle meditasyonda, o çocuğu saklandığı yerden çıkarmayı başardım. Ve Julia Cameron’un Sanatçının Yolu kitabının 12 haftalık yolculuğu ile, içimdeki yaratıcı çocuğumla yeniden karşılaştım.

Sanatçının Yolu kitabının yazarı Julia Cameron, içsel çocuğu “yaratıcı ve özgür doğamızın kaynağı” olarak tanımlar. Ona göre aslında hepimiz, küçükken yaratıcıydık. Bu yaklaşım, Rick Rubin’in Yaratıcı Eylem: Bir Var Olma Biçimi kitabındaki şu sözlerle de örtüşür: “Yaratıcılık ender rastlanan bir beceri değildir. Ulaşılması zor değildir. Yaratıcılık, insan olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Ve hepimize mahsustur.”

Çocukken yapabileceklerimiz konusunda sınır tanımazdık; her şeyi deneyebilecek kadar özgürdük. Kıyaslanmak yerine, kendi yarattıklarımıza odaklanırdık.. İleride olacakları düşünmek ya da gelecek kaygısı taşımak yerine anı yaşardık. Yaratma isteğimiz kendiliğinden, içimizden geldiği gibi akardı.

Ancak zamanla, yetişkinlerden gelen eleştiriler karşısında savunmasız kaldık. Diğerlerinin söylediklerine inandıkça içimize kapandık. Sevilmek, onay görmek ve uyum sağlamak adına otantik yanımızı bastırmak zorunda kaldık.

Böylece yaratıcı yanımızla bağımızı kaybettik. Kim olduğumuzu, nelerden hoşlandığımızı, neyi sevdiğimizi unuttuk. Sistem içinde “sorun çıkarmadan dönen parçalar”a dönüştük. Sanatın yalnızca belli bir gruba ait olduğuna inanarak elimizden boya kalemlerini bıraktık, şarkı söylemeyi kestik ve yazıyla kendimizi ifade etmeyi unuttuk. İlk bahanelerimiz “Ben anlamam, yapamam, beceremem” oldu. Peki ilk ne zaman vazgeçtik? Hangi eleştiri kalbimizi yaktı? Kimin sözüyle içimizdeki çocuk küstü?

Julia Cameron’un geliştirdiği bu program, Amerika’da sanatçılarla çalıştığı yıllarda keşfettiği yöntemlerden doğdu. Cameron, yaratıcı tıkanıklık yaşayan yazarlar, oyuncular, ressamlar ve müzisyenlerin aslında kendi içsel çocuklarıyla bağlantılarını kaybettikleri için üretimde zorlandıklarını gözlemledi. Bu nedenle Sanatçının Yolu’nu, yaratıcı blokları çözmek ve kişinin içindeki yaratıcı çocuğu yeniden uyandırmak için bir 12 Haftalık rehber bir çalışma oluşturdu.

Kitabın iki temel aracı vardır:

  • Sabah Sayfaları (Morning Pages): Her sabah üç sayfa boyunca akla gelen her şeyi sansürlemeden yazmak. Bu, zihni boşaltır ve bilinçdışındaki düşünceleri görünür hale getirir.
  • Sanatçı Buluşmaları (Artist Dates): Haftada bir gün kişinin kendisiyle “yaratıcı bir randevuya” çıkması. Bu, bazen bir sergi gezisi, bazen doğada yürüyüş, bazen de boyalarla oynamak gibi keyif veren bir etkinlik olabilir.

Cameron’a göre bu iki pratik, içimizdeki yaratıcı çocuğa güvenli bir alan açar. Bizim saklanan parçalarımız yeniden görünür olur. Yeniden oyun oynamaya, üretmeye ve hayal etmeye başlar.

Sanatçının Yolu’nun 12 haftalık sürecini her yaptığımda, içimdeki çocukla adım adım temas etmeyi öğrendim. İlk denemelerimde büyük bir dirençle karşılaştım; sadece sabah sayfaları yazarak başladım. Sonra 4. haftaya, ardından 8. haftaya geldim. Kitabın tamamını bitirdiğimde içimde bir kutlama vardı. Her uygulayışımda kendimle ilgili unuttuğum başka bir parça ortaya çıktı.

Bir zamanlar şarkı sözleri uyduran, hikayeler yazan, tiyatroya heveslenen parçalarımla yeniden buluştum. Unutulmuş anılar yeniden anlam buldu; içsel çocuğumu daha çok kapsamayı öğrendim. O iyileştikçe, ben de artık saklanmayı bıraktım.

İçsel çocuğumuzla temas etmek ve onu kapsamak tek bir çalışmayla gerçekleşmiyor. Bu içimize yaptığımız, uzun soluklu bir yolculuk. Bu yolculuğun ilk adımında, içsel çocuğun ihtiyaçlarını duymayı seçiyoruz.. İçimizdeki yaratıcı çocuk, gerçek doğamızın bir yansımasıdır. Yaşadığımız tıkanıklıkları aşmak ise, ince bir dalın ucunda açan çiçek kadar doğal ve mucizevi bir süreç haline geliyor.

Sen de içindeki çocuk ile buluşmak istersen, günlük hayatında yapacağın mini egzersizler:

  • Louise Hay – Fotoğraf Egzersizi: Küçük yaşlarına ait bir fotoğrafını bul. Ona bakarken gözlerinin içine sevgiyle bak ve şu cümleleri söyle: “Seni seviyorum. Senin için buradayım. Güvendesin.
  • Thich Nhat Hanh – İçsel Çocuk Meditasyonu: İnternetten kolayca bulabileceğiniz bu meditasyonu uygulayarak, kalbinizdeki çocuğa şefkat gönderebilirsiniz.
  • Sabah Sayfaları: Güne başlarken üç sayfa boyunca zihnine gelen her şeyi yaz. Bu pratik, duygularını arındırmana ve içsel çocuğun sesini duymana yardımcı olur.
  • Sanatçının Yolu – Yaratıcı Buluşma: Haftada bir kez sadece kendin için yaratıcı bir aktivite yap (resim yapmak, yürüyüşe çıkmak, müzik dinlemek gibi).

Eğer bu çalışmaları derinleştirmek ve rehberli bir yolculukla içsel çocuğunla buluşmak istersen, İzmir’de yeni başladığımız İçsel Çocuk Atölyeleri’ne katılabilirsin. Katılım için buradan kayıt olabilirsin.

Ayrıca, bire bir özel bir “İçindeki Çocuk Seansı” almak istersen, bana kirayece@gmail.com üzerinden ulaşarak randevu oluşturabilirsin.

İlginizi çekebilir: Tesadüf diye bir şey var mı?

Ece Kiray Gedik: Merhaba, Ben Ece. Sabancı Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Ardından pazarlama ve sosyoloji alanlarında yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Kariyerime kalitatif pazar araştırmacısı olarak başladım; zamanla kullanıcı deneyimi (UX) ve müşteri deneyimi alanlarında uzmanlaştım. 2018 yılında, pek de ne olduğunu bilmeden katıldığım bir aile dizimi seansı, hayatımı kökten değiştirdi. Bu deneyimle birlikte tüm odağım içsel dünyama yöneldi. Kendimi bulma yolculuğum da böylece başladı. Kalbimin beni çağırdığı birçok inziva, çalışma ve eğitime katıldım. Bu süreçte Reiki, Gestalt, Mindfulness, Jaas, aile dizimi ve yaşam koçluğu gibi alanlarda eğitimler aldım. Bu yıl, “Break The Loop” adını verdiğim 50 günlük kişisel bir proje yürüttüm. Bu yolculukta; ruh-beden-zihin birlikteliğiyle bilinçli bir şekilde kendi gerçekliğimizi nasıl yaratabileceğimizi araştırdım ve deneyimlerimi yazılarla paylaştım. Bu platformda, yaşadığım dönüşümleri, aldığım eğitimleri ve ilham aldığım kitaplarla harmanlayarak, kendi bakış açımı ve içsel keşiflerimi samimi bir dille paylaşmak istiyorum.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale