X

Yeme bozukluklarıyla mücadeleye yeni bir bakış: Yeme bozukluğunuz aslında bir alışkanlık olabilir mi?

Yeme bozukluklarıyla mücadele eden kişiler genelde beyinlerinde hiç susmayan bir ses olduğundan ve bu ses yüzünden hiç istemedikleri davranışlarda bulunduklarından yakınırlar. Anoreksiya nervoza hastalarında bu ses çoğunlukla “daha acıkmadın; bu porsiyon sana çok fazla; karbonhidrat ve yağ tüketmeyi aklına bile getirme” gibi kısıtlayıcı emirler verirken, tıkanırcasına yeme epizotları yaşayan hastalarda “hiç durma, daha fazla ye, bak kendini nasıl iyi hissedeceksin” şeklinde yankılanır. Her iki durum da sonrasında kişiye mutsuzluk, utanç ve bir kez daha o sese yenilmenin pişmanlığını yaşatır.

Anoreksik sesle birlikte yaşamanın anlamını gayet iyi biliyorum, ne de olsa senelerdir onu susturmaya çalışıyorum. Ama tıkanırcasına yeme sorunuyla mücadele edenlerin tam olarak neler yaşadığını açıkçası bilmiyordum. Onun da en az anoreksiya nervoza kadar korkutucu olduğunu ise Brain over Binge adlı kitabı okuduktan sonra anladım.

Yazar Kathryn Hansen, kitabının ilk bölümünde lise yıllarında kilo verme tutkusuna kapılarak giriştiği uzun ve bilinçsiz diyetlerin kendisini nasıl anoreksiyaya sürüklediğini ve onu hayatta zevk aldığı birçok şeyden nasıl mahrum bıraktığını anlatıyor. Sonunda sağlıklı kilosuna erişip iyileşmeyi kabul ettiğinde ise bu sefer de bulimiya nervozaya yakalanıyor. Üniversite bitene kadar anoreksiya-bulimiya nervoza arasında gidip geliyor, ciddi boyutta tıkanırcasına yeme epizotları yaşıyor ve ardından saatler boyu spor yaparak “telafi” çabalarına girişiyor. Tabii bu süreçte bedeni fazlasıyla hasar görüyor, sürekli depresif ve kaygılı bir ruh hali içinde hayatını sürdürmeye çalışıyor. Yazarın aşağıdaki cümlelerine bakarak yeme bozuklukları gibi zihinsel rahatsızlıkların kişinin yaşamını nasıl cehenneme çevirdiğini tahmin edebiliriz:

“Bulimiya mı iyileşme çabalarım mı? Üniversite yıllarım boyunca hangisi beni daha fazla tüketti doğrusu emin değilim. Vaktimin ve enerjimin öyle büyük kısmını alıyorlardı ki hayatımın geri kalanı küçücük kalmış gibiydi. İkinci yılımdan sonra arazi koşusunu ve atletizm takımını bıraktım, bunun nedeni bulimiya olduğu kadar üniversitedeki koşularım sırasında oluşan dört yeni stres kırığıydı. Tüm bu kırıklar lisede verdiğim kilolar yüzünden kemiklerimin nasıl zarar gördüğünü gösteriyordu ve takımda koşabilmem neredeyse imkânsız hale gelmişti. Bugün bile koşu kariyerimin nerelere gelebileceğini düşünmemeye çalışırım.

Kaybettiğim arkadaşlıklar, kurma fırsatını kaçırdığım ilişkiler, boşa giden zaman, kaybettiğim fırsatlar, sağlığıma verdiğim zarar, aileme çektirdiğim acı ve bir taraftan lezzetleriyle aklımı alan, diğer taraftan da kendimi korkunç hissetmeme neden olan yiyecekler. Bunlar üzerine sayfalarca konuşabilirim. Ama hayır. Bulimiya hastası olarak nasıl bir hayat sürdürdüğümü anlamanız için bu kadarı yeter; daha fazlası canınızı sıkar ve kendimi tekrarlamış olurum.”
 

Senelerce devam ettiği terapilerde kendisine rahatsızlığının içindeki bir boşluktan, amaçlarını gerçekleştirememiş olmasının verdiği bir yetersizlik duygusundan, ailesiyle ilişkilerinden veya başından geçen travmatik bir olaydan kaynaklanmış olabileceği söyleniyor. Hansen doğrusu bu terapilerin kendisini keşfetmesi ve daha iyi anlaması açısından faydalı olduğunu düşünse de kurtulmaya çalıştığı tıkanırcasına yeme bozukluğunun nedenini derin psikolojik etmenlerde aramanın kökten bir çözüm getirmeyeceğine inanıyor. Aynı sıralarda okuduğu ve bağımlılık tedavisinin beyindeki nöral bağlantıları ters yüz etmekle mümkün olabileceğini savunan Rational Recovery adındaki kitapla yepyeni bir yola giriyor.

Hansen, bu kitapta insan beyninin “(hayvani) içgüdülerle yönetilen” ve “daha gelişmiş bir mantıkla yönetilen” iki kısma sahip olduğunu okuyor. Buna göre, (hayvani) içgüdüler vücudumuza bastırılması zor olan ani sinyaller gönderse de beynimizin daha gelişmiş tarafıyla bu sinyalleri “görmezden gelebiliriz.” Hansen, beynin bu ikili yapısını ve işleyişini öğrendikten sonra şöyle diyor: “Tıkanırcasına yememe neden olan her türlü düşünce ve duyguyu hayvani içgüdülerimin otomatik bir işlevi olarak görmeye ve bunların eylemlerimi kontrol edemeyeceğine inanmaya karar verdim. Tıkanırcasına yeme dürtülerimden soyutlanmaya ve insan beynimin gücünü kullanarak bu dürtüleri dinlememeye karar verdim.”

Hansen’in anlattıkları arasında özellikle “alışkanlıklarımızın” oluşma süreci, yeme bozuklukları yaşayanların otomatikleşen eylemlerini açıklamada ve anlamada son derece faydalı. Bir eylemi ne kadar sık tekrarlarsak o eylem beyinde fiziksel değişikliklere neden olur ve böylece söz konusu davranışın tekrarlanmasını kolaylaştırır. Bir süre sonra o davranışa o kadar “alışırız ki” bilinçli bir şekilde düşünmeden tekrarlamaya başlarız. Diğer bir deyişle, davranış, alışkanlığa dönüşür.

Alışkanlıklarımız sağlıklı, olumlu ve faydalı olduğu sürece bir sorun yok ama yeme bozuklukları ya da bağımlılıklar gibi durumlarda otomatik pilota aldığımız alışkanlıkları kırmak, yani beynimizde yeni fiziksel değişiklikler yaratmak zorundayız.

Yazar önce anoreksiya nervozanın nasıl tıkanırcasına yeme bozukluğuna dönüştüğünü anlamaya çalışıyor ve şöyle bir sonuca varıyor: Uyguladığı diyetler boyunca vücuduna yeteri kadar besin almadığı için bir süre sonra beyindeki “hayatta kalma güdüleri” tıkanırcasına yeme dürtüleri göndermeye başlıyor; yazar (hayvani) içgüdülerinin isteğine boyun eğerek ilk tıkanırcasına yeme epizotunu yaşıyor, ardından ölçüsüzce uyguladığı egzersiz programıyla yediklerini vücudundan atmaya çalışıyor. Bu döngü, tekrarlandıkça, yazarda bir “alışkanlığa” dönüşüyor.

Hansen, uzun diyetler ve sonrasında yaşadığı anoreksiya nervoza yüzünden vücudunun açlık moduna girdiğini, bir kez tıkanırcasına yedikten sonra ise tıpkı kıtlık durumlarında olduğu gibi yeterince yiyecek bulamayacağından endişelenen “hayatta kalma güdülerinin” eline geçtiği her fırsatta –yani yiyeceğin olduğu her durumda– kendisini tıkanırcasına yemeye zorladığını anlıyor. Aslında beyninin gelişmiş bölgesiyle (hayvani) içgüdüleri bastırabileceğine ikna olduğunda ise alışkanlığını kırma yolunda önemli bir adım atıyor. Şöyle açıklıyor: “Beyin son derece verimli bir organ. Sık kullanılan nöral bağlantı ve yolları sağlamlaştırırken fazla kullanılmayanları zayıflatır. Kişi alışkanlık haline getirdiği bir davranışı yapmayı bıraktığında o davranışın arkasındaki nöral bağlantılar gitgide zayıflar. Diğer bir deyişle, beyindeki devrelere pratik yaptırmazsanız, bağlantıların birbiriyle olan ilişkisi zayıflar ve sonunda tamamen kaybolabilir. “

Yazara göre tıkanırcasına yeme alışkanlığını bırakması da aynen böyle olmuştu. Kathryn Hansen, ne bir doktor ne de nörobilim uzmanı olduğunu ama bu yöntemin terapilerle çözemediği sorununu ortadan kaldırdığını ve senelerdir herhangi bir yeme bozukluğu yaşamadığını kitap boyunca sık sık vurguluyor. Yani herhangi bir tedavi yöntemi geliştirdiği yönünde iddiası yok. Yine de yazarın, bu yazıda yer verdiğim görüşleri –gerek yaşadığı kısır döngüyü fark edişi gerek alışkanlıkları kırma çabası olsun– kulağa son derece mantıklı geliyor. Dahası, yetişkin beyninin de nöroplastisitesini kaybetmediği yani değiştirmek istediğimiz alışkanlıkları bozup yerlerine daha olumlu olanlarını koymaya izin verebileceği yönündeki umudumuzu canlı tutuyor.

Not: Yazarın kitabından yapılan ve italikle vurgulanan alıntıların çevirisi bana aittir.

Kaynak:
-Kathryn Hansen, Brain Over Binge: How I was Bulimic, Why Conventional Therapy Didn’t Work, and How I Recovered for Good, Camellia Publishing, 2011.
-Yazarın ayrıca düzenli olarak paylaşımda bulunduğu bir blogu da bulunuyor:
https://brainoverbinge.com/blog/
-Yazarın bahsettiği Rational Recovery adlı kitabın künye bilgileri:
https://www.amazon.com/Small-Book-Revolutionary-Alternative-Overcoming/dp/1522663851
-Alışkanlıkların oluşması ve nörobilim arasındaki ilişki hakkında uzman bilgisine başvurmak isterseniz Uplifers.com yazarlarından Psikolog ve Nörobilim Uzmanı Güliz Altınbaşak’ın yazısını inceleyebilirsiniz:
https://www.uplifers.com/norobilimi-kullanarak-kotu-aliskanliklari-birakmak/

İlginizi çekebilir: Anoreksiya nervozayla yüzleşin: Siz bedeninizden çok daha fazlasısınız

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale