X

Yaz sonuna özel cilt bakım rehberi: 5 adımda yazın etkilerini cildinizden silin

İyot kokusu, tuzlu saçlar, sıcak kumlar, bronz ten, uçuş uçuş elbiseler, hafif ve lezzetli yemeklerin eşlik ettiği bol sohbetli ve kalabalık sofralar, uzayan günler, macera dolu yolculuklar… Yaz mevsimini sevenlerden mi yoksa sonbaharın gelişini sabırsızlıkla bekleyenlerden misiniz bilmiyorum ama ben, güneşe maruz kalmaktan ve nemden dolayı isyan bayrağını çeken hassas cildime rağmen ‘Keşke her mevsim yaz olsa.’ diyebilecek kadar güneşe tutkulu bir ‘yaz severim’.

Her mevsim geçişinde olduğu gibi, yaz mevsiminin sıcağını ve nemini geride bırakıp serin ve kapalı sonbahar havalarına geçiş yaparken, yaşam tarzımızın, beslenme stilimizin, hareket alışkanlıklarımızın ve en önemlisi de hava durumunun değişmesiyle birlikte cildimizin ihtiyaçları da büyük ölçüde değişiyor.

Cildimiz yaz boyunca yoğun klora ve tuza maruz kalıyor; güneşin zararlı ışınları nedeniyle yıpranıyor, lekeleniyor ve matlaşıyor. Yüksek sıcaklık yüzünden nemini kaybeden, gözenekleri genişleyen ve genişleyen gözeneklere dolan cilt bakım ürünleri (özellikle de ağır yapılı güneş koruyucuları) nedeniyle siyah nokta, komedon ve sivilce oluşumuna çok daha yatkın hale gelen cildimizden yazın etkilerini silmek için temizlikten nemlendirmeye, her aşamada çok daha özenli olmamız ve cilt bariyerini hedefe yönelik ürünlerle güçlendirmemiz büyük önem taşıyor.

Bu yazımda, yaz mevsiminin cildimde bıraktığı hasarı hızlıca gidermek, cildime yaz sonunda ihtiyaç duyabileceği desteği sağlamak ve sonbaharı çok daha sağlıklı, canlı ve aydınlık bir ciltle karşılamak için uyguladığım yaz sonu bakım rutinimi ve önerilerimi sizlerle paylaşacağım.

1. Adım: Gözeneklerde derinlemesine temizlik

Yaz mevsiminde cilt yüzeyinde gözle görülür şekilde yaşanan en büyük değişimlerden biri hiç şüphesiz gözeneklerin genişlemesi. Hava sıcaklıklarının yükselmesiyle birlikte vücudun terleme ve hava alma ihtiyacının artması, tüm cilt yüzeyinde olduğu gibi yüzde de gözeneklerin genişlemesine sebep olabiliyor.

Çoğumuz ‘Havalar serinleyince nasıl olsa yine küçülür.’ diye düşünüyor olsak da, genişleyen gözeneklere dolan makyaj ve güneş kremi kalıntılarının yanı sıra terle birlikte atılan sebum, çevresel kirleticileri ve ölü derileri adeta bir mıknatıs gibi çekerek siyah nokta ve komedon oluşumuna davetiye çıkarabiliyor.

Yaz mevsiminin cildinizde bıraktığı hasarı onarmak amacıyla kullanacağınız asitlerin, besleyici yağların, kremlerin ya da serumların cildin alt katmanlarına ulaşabilmesi ve maksimum fayda sağlayabilmesi için öncelikle gözeneklerinizde derinlemesine bir temizlik yapmanız ve cildinizi ölü derilerden arındırmanız gerekiyor.

Benim gibi hassas bir cilde sahip kişilerde, fiziksel peelingler, yani tanecikli yüz temizleyicileri bazen tahrişe neden olabiliyor. Bu nedenle benimki gibi hassas bir cildiniz varsa jel ya da köpük formundaki yüz temizleyicileri tercih edebilir, hassas ciltlere özel olarak üretilmiş bir yüz temizleme cihazı yardımıyla cildinize zarar vermeden, gözeneklerinizi derinlemesine temizleyebilirsiniz.

Ben derinlemesine bir günlük temizlik için içeriğindeki argan yağı ve panthenol ile cildi temizlerken aynı zamanda nemlendiren; renklendirici, paraben, parafin, SLES ve silikon gibi ağır kimyasalları içermeyen Dermoskin Yüz Yıkama Köpüğü’nü termo cilt temizliği ve sıkılaştırıcı masaj özelliği olan FOREO LUNA 3 plus ile birlikte kullanıyorum.FOREO LUNA 3 plus’un lila rengi hassas ciltler için olanı. Sizin de benim gibi hassas bir cildiniz varsa lila rengini tercih edebilirsiniz. 

Hassas cildim için ultra nazik termo cilt temizleme deneyimi sunan FOREO LUNA 3 plus, üzerindeki termal temas noktalarından yayılan ısı ile cildimde pürüze neden olan sebum ve kalıntıları çözerek nazikçe temizliyor. Isı teknolojisi aynı zamanda cildimin terlemesini de sağlayarak, gözeneklerimdeki kirin, yağın ve kirleticilerin atılmasına yardımcı oluyor.

LUNA 3 plus cihazınızı telefonunuzdaki FOREO uygulamasına bağlayıp Ayarlar sekmesine girdiğinizde, cihazın temizleme modu için tüm ayarlarınızı oluşturabiliyorsunuz. Thermo-Tech ile ısıtma özelliğini 40 – 55 derece arasındaki bir ısıda, cildinize uygun şekilde ayarlayıp, bölgesel titreşim ve süre ayarlarını da yapıp kaydettikten sonra, uygulamaya gerek olmaksızın, manuel olarak da temizleme modunu kullanabiliyorsunuz.

LUNA 3 plus ayrıca, ultra hijyenik silikon malzemesi ve su geçirmediği için yıkanabilmesi nedeniyle cilt yüzeyine zarar verebilecek bakteri ve mikroorganizmaların oluşumunu da engelliyor.

2. Adım: Gözenek sıkılaştırma 

Gözeneklerimi derinlemesine temizledikten sonra, hem tekrar dolmalarını engellemek ve sıkılaştırmak, hem de düzenli olarak temizleyerek tekrar tıkanmalarını engellemek konusunda benim en çok faydasını gördüğüm içerik beta hidroksi asit (BHA ya da salisilik asit olarak da bilinir). Özellikle sivilce ve siyah noktaları hedef alan tüm ürünlerin içeriğinde mutlaka bulunan salisilik asitin aynı zamanda cildin ölü hücrelerden arınması; yaşlanma, güneş hasarı, koyu lekeler ve akne etkilerini giderme gibi konularda etkili olduğu da söyleniyor.

Salisilik asit cilt yüzeyinde soyulma yapmadığı için yaz kış düzenli olarak kullanılabilecek bir içerik. BHA içeren bir tonik edinebilir ve cildinizi temizledikten sonra haftada 2-3 kez cildinize uygulayabilirsiniz. BHA kullanırken cildiniz kuruyacağı için, ekstra nemlendirmek de son derece önemli. Benim bu konudaki tercihim, içeriğindeki nemlendirici aloe vera ve lotus çiçeği ekstratı da bulunan Nip+Fab salisilik asit pedleri. 

3. Adım: Kuruyan cilde nem desteği

Yaz mevsiminde cilde en çok zarar veren ve dengesini bozan şeylerden biri de hiç şüphesiz nem kaybı. Terlemeyle birlikte vücudun su kaybetmesi, yüksek hava sıcaklıklarına ve güneşe maruz kalmak cildin nemini kaybetmesine ve kurumasına neden olabiliyor. Sonbahara geçiş yaparken, mevsim değişikliğinin de etkisiyle cildimde kuruluk, kızarıklık, kaşıntı ve hatta döküntülere sebep olacak düzeyde nem kaybı yaşandığı için, cilt tipime uygun şekilde nemlendirmek en önemli konuların başında geliyor.

Nemlendirici serum

Nemlendirme denildiğinde akla ilk geren içerik tabii ki hyalüronik asit. Hyalüronik asit, ağırlığının 1000 katına kadar nem tutabiliyor ve bu yolla nemi cildimize çekerken, cildin nem bariyerinin güçlenmesine ve nemin ciltte hapsedilmesine yardımcı oluyor.

Hyalüronik asit bazlı formülüyle FOREO Serum Serum Serum, yapısının inanılmaz hafif olması ve mikro kapsüllerinde bulunan, nemlendirici özellikteki skualen yağı nedeniyle her gün kullandığım tek nemlendirici ürün.

Nemlendirici etkisinin yanı sıra içeriğinde paraben, alkol, phenoxyethanol, mineral yağ ve parfüm gibi zararlı bileşenler bulunmayan, antioksidanlar yönünden zengin olan bu serumun etkisinden maksimum fayda sağlamak için sarkmaları toparlayan ve cildimin daha genç görünmesini sağlayan FOREO BEAR mikro akım cihazımla birlikte kullanıyorum.

Serum Serum Serum, BEAR’ın metal kürelerinin cildimde daha iyi kaymasını ve bu yolla cildime zarar vermeden masaj yapabilmesini sağlarken, iletkenliğiyle cihazdan iletilen akımın daha derine ulaşmasına da yardımcı olduğu için hem nemlendirme hem de sarkmaların toparlanması anlamında tek bakımda iki etkiden bir arada faydalanabiliyorum. BEAR cihazını da Serum Serum Serum’u da her gün düzenli olarak kullanıyorum. Bu arada küçük bir bilgi: BEAR’ı su bazlı ve yağ içermeyen herhangi bir serumla kullanabilirsiniz. Ancak iletkenlik açısından kullandığınız serumun yukarıda bahsettiğim Serum Serum Serum’un özelliklerine sahip olması oldukça önemli.

Nemlendirici krem

Nemlendirici kremlerin büyük bir çoğunluğu silikon içerdiği için, krem yerine serum kullanmak her zaman önceliğim. Ancak cildimin yoğun neme ihtiyaç duyduğunu hissettiğimde, çok nadir olmakla birlikte, nemlendirici kremlerden de destek alıyorum. Nemlendirici krem seçiminde de mümkün olabildiğince doğal ve temiz içerikli olmasına, gözenek tıkayan mineral yağlar ve parfüm içermemesine dikkat ediyorum. Bu nedenle gece bakımında cildim için KAMA’nın ayurvedik gece kremini, gündüzleri ise Kiehls Ultra Facial Cream’i kullanıyorum. Göz çevrem içinse hem gece hem de gündüz rutinimde yıllardır tercihim Kiehls Creamy Eye Tretment.

4. Adım: Güneş lekelerini hedef alan bakım rutini

Derinlemesine temizlikten, BHA içerikli bir tonik kullandıktan ve cildinize kaybettiği nemi geri kazandırdıktan sonra, cildiniz artık güneş nedeniyle oluşan lekelerle savaşacak bakım ürünlerinden maksimum düzeyde yararlanmaya hazır!

Güneş lekelerini azaltmak ve yok etmek için benim yıllardır en çok faydasını gördüğüm şey kimyasal peelingler olsa da, uygulaması biraz zahmetli olduğu için son zamanlarda kimyasal peelinglere ek olarak led ışık terapisinden de faydalanıyorum.

Kimyasal peeling

Kimyasal peeling kullanımında dikkat ettiğim en önemli şeylerden biri cildimi alıştırarak, yani kullanım sıklığını ve dozunu yavaş yavaş artırarak ilerlemek. Özellikle alfa hidroksit asit (AHA ya da glikolik asit olarak da bilinir) ve retinol leke tedavisinde en çok kullanılan içerikler arasında.

Benim kimyasal peeling konusundaki tercihim retinol. Evdeki uygulamalar için genelde serum formundaki ürünlerde, %0.1, %0.5 ya da %1’lik oranında bulunabilen retinolü kullanmaya yeni başlayacaksanız önce en düşük dozda (% 0.1) ve haftada 1 kullanmanızı öneririm (cildim çok hassas olduğu için ben bu şekilde başlamıştım). Cildiniz alıştıktan sonra ise etkilerini gözlemleyerek yavaş yavaş daha yüksek dozlara geçiş yapabilir ve kullanım sıklığınızı artırarak her gün kullanmaya devam edebilirsiniz.

Ben, cildim alışık olduğu için, sonbahara girer girmez Ordinary’nin nemlendirici özellikteki squalen yağı içinde %1 oranında çözünmüş retinol bulunan serumunu kullanmaya başlıyorum. Hassas bir cildiniz varsa, cildinizde herhangi bir kızarıklık, hassasiyet ya da tahriş oluşmaması için kullanmadan önce mutlaka bir dermatoloğa danışmalısınız.

Kimyasal peelingleri kullanırken dikkat ettiğim bir diğer önemli noktaysa güneş koruması. Kimyasal peelingler lekeleri ve pürüzleri cildin üst katmanını soyarak iyileştirdiği için, kullandığınız sürece cildiniz güneş ışınlarına çok daha hassas hale geliyor ve cildinizi korumadığınızda leke görünümünü azaltmaya çalışırken daha fazla leke oluşmasına neden olabiliyorsunuz. Bu nedenle, kimyasal peelinglere güneş ışınlarının daha az olduğu sonbahar ve kış aylarında başlanması, başladıktan sonra düzenli olarak uygulanması, güneş olsa da olmasa da her gün düzenli olarak yüksek koruma faktörüne sahip bir güneş koruyucusu kullanılması ve gece bakımına dahil edilmesi öneriliyor.

Led ışık terapisi

Kimyasal peelinglerin kullanımı oldukça zahmetli ve özellikle yeni başlayanlar için (bence) biraz da riskli olduğu için, leke tedavisinde özellikle güzellik merkezlerinde sıkça kullanılan yeşil ve mavi led ışık terapisinden de faydalanabilirsiniz. Hem yaz kış gönül rahatlığıyla kullanılabildiği, hem de cildi soymadan lekeleri geçirebildiği için, özellikle kimyasal peelinglere mesafeli yaklaşanlar için bu yöntemin çok daha pratik ve güvenli olduğunu düşünüyorum.

Led ışık terapisini evde uygulamanın en kolay yoluysa, tam spektrumlu led ışık terapisi özelliğinin yanı sıra soğuk ve sıcak terapi, t-sonic titreşimler gibi gelişmiş özellikleriyle öne çıkan FOREO UFO 2.

FOREO UFO 2, FOREO UFO Power Maskelerdeki aktif bileşenlerin ciltteki etkisini artırmak için 45 santigrat dereceye kadar anında hızlı ısıtma, şişkinliği azaltmak ve gözenekleri küçültmek için 5 santigrat dereceye kadar anında hızlı soğutma, ciltte farklı faydaları ve etkileri bulunan tam spektrumlu 8 farklı led ışık ve nazikçe masaj yaparak ürünlerin ciltteki emilimini arttıran T- Sonic titreşimler ile her bir bakım için özelleştirilmiş yüz bakım terapileri sunuyor.

Leke görünümünü iyileştiren yeşil ve mavi led ışıklar cildin farklı bölgelerindeki ton eşitsizliklerini düzenliyor ve özellikle mat olan bölgelerin çok daha canlı görünmesini sağlıyor.

Benim UFO 2 cihazımla birlikte kullandığım Green Tea bakımında, bu bakıma özel olarak aktive edilen terapiler arasında mat görüntüyü canlandırmaya ve leke görünümünü düzenlemeye yardımcı yeşil led ışık terapisi, kan dolaşımını hızlandırarak lekelerin görünümünü azaltmaya yardımcı mavi led ışık terapisi, maskede bulunan bakım ürünlerinin emilimini arttırıp kan dolaşımını hızlandıran termo terapi (ısıtma terapisi), gözenek görünümünü azaltarak cildi canlandıran kriyoterapi (soğutma terapisi) ve cildi rahatlatıp ürünlerin emilimini artıran T-Sonic titreşimler de bulunuyor.

Rutin olarak ayda 2-3 kez uyguladığım bu bakımı, yaz mevsiminin sonunda hedefe yönelik olarak değiştirerek, haftada 2 kez uygulamaya çalışıyorum.

5. Adım: Güneş Koruması

Yaz boyunca zarar görmüş olan cildinizi hedefe yönelik özel bakımlarla iyileştirirken, bir yandan koruyabilmeniz de gerekiyor. Bunun için kendi deneyimlerimden yola çıkarak, günlük bakım rutininizi aksatmamanızı, mümkün olabildiğince makyaj yapmayarak cildinizi dinlendirmenizi, en önemlisi de hava güneşli olsa da olmasa da, her gün güneş koruyucu kullanmanızı öneririm.

Güneş kremi seçiminde cilt tipine uygun seçim yapmak, gözeneklerin tıkanmaması ve uygulanan bakımların cilt tarafından tamamen emilerek etkilerini gösterebilmesi için bence son derece önemli. Güneş kreminin koruyucu etkisini gösterebilmesi için, ne kadar hafif formüllü olursa olsun, yapısını ağırlaştıran içeriklerin kullanılması gerekiyor. Temiz içeriği, koruyuculuğu, cildimle uyumu ve fiyatının görece uygun olması (çünkü her gün kullandığım için çok hızlı bitiyor ve sık sık yenilemem gerekiyor 🙂 ) nedeniyle ben yaz kış, Dermoskin’in 50 faktörlü güneş koruyucusunu kullanıyorum.

Güneş kremi, hangi ürünle temizlerseniz temizleyin az da olsa kalıntı bırakan bir cilt bakım ürünü. Bu nedenle yüz temizleyicimi her gece LUNA 3 plus ile birlikte kullanarak cildimin derinlemesine temizlendiğinden emin oluyor ve ayda 2-3 kez de kil maskesi yaparak gözeneklerimi tamamen arındırmaya çalışıyorum.

Yukarıdaki önerileri düzenli olarak uyguladığınızda ve cildinizin ihtiyaçlarına kulak verdiğinizde, yaz mevsiminin cildinizde bıraktığı hasarı iyileştirerek çok daha sağlıklı, pürüzsüz, aydınlık ve dolgun bir cilde kavuşmanız mümkün. Önerilerin tamamının, kendi deneyimlerime ve araştırmalarıma dayandığını, her cildin ihtiyaçlarının ve kullanılan ürünler karşısındaki tepkilerinin farklı olacağını, cilt bakım ürünü seçiminde ve uygulamalarında kendi cilt tipinizi tanıyarak uygun seçimler yapmanız gerektiğini unutmayın. 

Bu yazı FOREO’nun katkılarıyla hazırlanmıştır.

Merve Dökmeci: Lisans ve yüksek lisans eğitimlerimi Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladım. Boğaziçi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştığım 4 yıl boyunca uzmanlık deneyimimi üniversitenin rehberlik ve psikolojik danışmanlık biriminde (BÜREM), bireysel danışmanlık ve grup çalışmaları ile edindim. Bu süreç zarfında sempozyum ve kongrelerin organizasyonunda, ve çeşitli bilimsel araştırma projelerinde yer aldım. Mindfulness Temelli Bilişsel Davranışçı Terapi ekolüne olan ilgim ve araştırmalarım sonucunda, öz şefkatin kişilerarası kabul-red ve duygusal tepkisellik arasındaki ilişkiye olan etkilerini incelediğim tezimle birlikte, yüksek lisans eğitimimi yüksek onur derecesiyle tamamladım. ODTÜ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Doktora Programı’nda doktor adayı olarak bilimsel çalışmalarımı ve uzmanlık eğitimimi sürdürüyorum. Doktora eğitimimle birlikte Bilgi Üniversitesi’nde başlayan akademisyenlik yolculuğuma ise, MEF Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak devam ediyorum. Akademideki çalışmalarımın yanı sıra, kurucusu olduğum Uniqus Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık merkezinde, beden farkındalığı ile travma çözümlemesi ve stres yönetimi üzerine psiko-biyolojik bir yaklaşım olan Somatik Deneyimleme’yi mindfulness pratiğime entegre ederek; bireylere psikolojik danışmanlık, kurumlara ise seminer ve eğitim destekleri veriyorum. Büyük bir heyecanla çalıştığım ruh sağlığı alanındaki bilgi birikimimi paylaşma merakımın ve yazmaya olan tutkumun beni 2013 yılında buluşturduğu Uplifers’ta, editör olarak ilgi duyduğum konularda araştırmaya, öğrenmeye ve paylaşmaya devam ediyorum.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale