“Yapma” gücü içinizde: Sonrasını düşünmeden harekete geçmek

“Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör. Veya, güzel bir şey yaz. Becermez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla. Ama hep güzel olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta, geç kalmayasın.”
Şems-i Tebrizi

Genelde bizler hep başarmaktan konuşuruz. X olmuştur ve biz sonucu kutlarız. Y yapılmıştır ve biz Y’nin ne kadar da muhteşem olduğunu överiz. Peki ya bunlar oluncaya kadar verilenler, bunlar hayata karışıncaya kadar, gerçek oluncaya kadar çekilenler, bugünlere gelininceye kadar karşımıza çıkanlar?

Bazen düşüp ağladıklarımız, bazen yarım kalıp da ayrıldıklarımız, bazen sonsuz bir çaresizlikle “Her şey burada bitti” dediğimiz zamanlar ve evet bazen, hadi itiraf edelim, ben bu işi her türlü yaparım diye inat ettiklerimiz, belki buzun üzerinde geriye kayar gibi biz ittikçe ittiklerimiz bizi geriye kaydırsa da yine de o kapıda, orada ısrarla durduklarımız!

Ben bugün sizlerle bu yazımda “yapmak” kavramına daha yakından bakmak istiyorum. O kutlamayı atladığımız, sadece başarı anlarına odaklandığımız ve hatta bazen o da olmadığında “Aman ne emek vermiş canım” diye bir kenara atıverdiğimiz, sonunda başarı göremediğimizde göz ardı ettiğimiz “yapmak” hali… Emek vermek hali… Yollara çıkmak hali… Zorluklara göğüs germek hali… Maceralara atılmak hali… Kısacası düşünmeyi bir yana bırakarak, artık sonu her ne olursa olsun, emin adımlarla yol almak ve en azından yol almaya çalışmak hali!

Etrafımda çokça gördüğüm bir sorun aslında “yapmak” eylemi. Birçok kişi konuşuyor, tasarlıyor, değerlendiriyor. Fakat konu yapmak haline döndüğünde, yani eyleme geçmek, “İyi ve kötü her ne olacaksa olsun ben bunu deneyeceğim” diyerek o işe atılmak oldukça nadir görülen bir durum!

Ya öyle olursa, ya böyle olursa kısmında kalıyoruz çoğu zaman. “Daha çok erken” diyoruz örneğin evlenmek için. “Daha çok erken” diyoruz örneğin kendi işimizi kurmak için veya “çok geç artık olmaz” diyoruz eğer bir çocuğumuz olsun istiyorsak, “yaşımız geçti” diyerek bir kenara bırakıyoruz. Yine başka bir örnek “Ben bu yaştan sonra sporcu mu olacağım? Hadi canım!” diyoruz, denemeye bile tenezzül etmiyoruz. Böylece onlarca “canım” yapılabilecek olanlar ya çok geç ya da çok erken kategorisinde yani “sözde” kalıyor.

Aslında yapmak işte bu yüzden bu kadar kıymetli bir enerjidir. Bizi sarsar, bizi derin bir suya yüksekten atlamış gibi zinde hissettirir, bizi maceralara çıkarır, bizi yeniden yaratır, bazen içimizden bugüne kadar hiç dışarı çıkartamadığımız güzellikleri açtırır.

Geçtiğimiz yıl bir yatırım yapmak konusunda oldukça kararsız kalmıştım. Bulunduğum durum hareket etmemi engelleyecek kadar konforluydu fakat diğer bir yanım ise yapıp görmek istiyordu. İçimden bir ses en kötü ne olabileceğini sorduğunda, yine kendi kendime kazandığım bir parayı en kötü ihtimalle kaybedebileceğimi fısıldadı. Yani aslında kaynağı ben olan bir şeyi kaybetmekten korkmaktaydım! Kendi ellerimle büyüttüğüm bir şeyin gitmesinden korkmaktaydım.

Sonra yaptım. Evet, yola çıktım. Zor oldu, sıkıntılı oldu, zaman zaman kararsızlıklarım, pişmanlıklarım, üzüntülerim de oldu. Ama bugün buradayım. Yapmamış olsaydım hep “Ya yapmış olsaydım?” sorusu kalacaktı. Belki bugünkü kadar rahat kararlar alamayacaktım. Belki bu kadar büyümüş olamayacaktım. Belki görmem gereken onca yolu henüz yürümeye bile başlamamış olacaktım.

İşte bu yüzden yapmak güzeldir. Bir şeyi yapmak gücünü kendimizde bulabilmek güzeldir. Yapmak için heyecan duyabilmek güzeldir. Bu heyecanın peşinden gitmek daha güzeldir. Sonu her ne olursa olsun kalbimizden geleni söylemek güzeldir, kalbimizden geçeni dinlemek güzeldir. Yapmakla kendimizi bulmak güzeldir…

İlginizi çekebilir: Dünya önümüze serilse ve tek bir seçim şansımız olsa, neyi seçerdik?

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam