X

Türkiye’nin ilk graffiti efsanesi Turbo ile graffiti sanatı ve hiphop kültürü üzerine

Tunç Dindaş “Turbo”, Türkiye’de hiphop kültürü ve graffiti denince akla tartışmasız ilk gelen isim. Çoğumuz onu son zamanlardaki Pera Müzesi Duvar Sanatı Sokakların Dili Sergisi’nden ve Türkiye’nin çeşitli köşelerindeki graffitilerinden ve çizdiği eğlenceli canavar karakterlerinden tanıyoruz. Ancak bu bildiklerimiz buz dağının görünen kısmı bile değil. Ekşisözlük’te 2003 yılında yazılan bir yazı, Turbo’yu en iyi şekilde özetliyor;  “Türkiye’deki hiphop kültürünün gelişmesinde en büyük faktör olan 100 kiloluk kaliteli insan”.

Hiphop kültürünün rap, DJ’lik, graffiti ve break dance elementlerinin hepsi ile bir şekilde profesyonel olarak uğraşmış. Kısaca özetlemeye çalışırsam; 1985’ten beri graffiti yapıyor ve Türkiye’nin ilk graffiti sanatçılarından. Pek çok karma ve bireysel sergide graffitileri ile yer aldı. Blue Jean dergisinde, henüz internet ve underground CD’lere erişim olmadığı yıllarda hiphop köşesinde yazılar yazdı.

Rap müzikle uğraştı, Türkçe rap gruplarından oluşan toplama albüm hazırladı. Çok ciddi bir plak koleksiyoneri; Bebek’teki 90m2lik evinde 6000’den fazla plak barındırıyor. Graffiti üzerine iki adet kitap yazdı, üçüncüsü yolda. Ayrıca uzun yıllar televizyonculuk ve reklam yönetmenliği kariyerini de bir yandan başarı ile sürdürdü.

Söyleşinin sürprizini daha fazla kaçırmadan sizi Turbo ile başbaşa bırakıyorum. Ancak ufak kişisel bir not iliştirmezsem de çatlarım: Şu ana kadar hazırladığım yazılar, dosyalar ve söyleşilerin hiç birinde recorder’ı kapadıktan sonra üç saat oturup, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan sohbet edip, çok şey öğrendiğim biri olmamıştı. Siz bu yazıyı okurken, ben yeniden Turbo’yu (Tunç Abi) en kısa zamanda yeniden kahve içmek için darlamakta olacağım, sevgili Uplifers okurları.

Yaptığın işi nasıl tanımlarsın?

Graffiticiyim. Bana boş duvar verip bir şey yap dersen graffiti yaparım.

Kaligrafik değeri olan, kendi stilimde graffitiler yapmayı seviyorum.

Çocukluğumdan beri resim yeteneğim vardı. Ayrıca çeşitli eğlenceli karakterleri çizmeyi de çok seviyorum.

Graffiti tipografik değil kaligrafik bir iş. Graffitiler aslında imza niteliğindeki marker kalem ile yapılan taglerin büyükleri gibi.

Nasıl graffiti sanatçısı oldun? Hangi aşamalardan geçtin? Kariyerin tam anlamıyla Türkiye graffiti tarihi aslında. Bizi aydınlatabilir misin?

1983’te (sen dahil bir çoğunuz henüz yokken) babam müzisyen olduğu için eve breakdance plakları gelirdi. O dönemde hiphop dinleyip breakdance yapmaya başladım. O plakların üzerinde ilk graffitiyi gördüm. Zaten çocukluğumdan beri resim çizmekten hoşlanan bir çocuktum. Anneme beni sorduğunuzda, eline kağıt kalem verin, yaramazlık yapmadan bütün gün takılır derdi. Break dance albümlerinde gördüğüm graffitileri kağıtlara çizmeye başladım.

1985 gibi Beat Street filmini izledim ve graffitinin ne olduğunu anladım. Gece sokakta ve kaçak yapıldığını, sprey boyalarla çizildiğini anladım. Ben de bunu yapabilirim dedim.

Sprey boya arayışına başlayıp büyük bir hüsranla karşılaştım. Çünkü ’85 yılında sadece buzdolabı boyamaya yarayan, beyaz renkte bir sprey boya vardı. Başka hiç bir renk yoktu. Beyaz renkle kendi kendime ilk çalışmalarıma başladım. Bir ya da iki yıl içinde siyah ve kırmızı sprey de çıktı. O zamanlar sprey boyayı nalburlardan alırdım, Levis ve Kraylon markaları ilk çıkanlardandı. Sprey boya bulabildikçe ben daha renkli çalışmalar yapabilir hale geldim.

Ancak 1989’da graffiti yaparken yakalandım. Devlet malına zarar ve duvara slogan yazmaktan bir senelik hapis cezası aldım. Sicilim temizdi, ve 18 yaşından küçük olduğum için iyi halden para cezasına çevrildi. O dönemlerde Türkiye’de graffitici yok tabi. Yurtdışından gelen Türkler arada gelip tek tük graffiti yapıyorlardı.

Graffitinin asıl çıkış noktası Cartel’in gelmesi ve Türk hiphop kültürünün oluşması ile oldu. 1997’de Blue Jean’de hiphop kültürü ile ilgili yazmaya başladım.Graffiti ortamlarının asıl hareketlenmesi 2002 civarında başladı.

Düzenli iş olarak 1994-2004 yılları arasında Show TV’de çalıştım. 2004’ten beri de reklam yöneticisiyim. Geçinmek için çalışmak zorundasın, graffiti sanatçısı olmak yetmiyor.

2005 yılında İstanbul bianelinden davet aldım. Bianele katılınca graffitinin sanat boyutunun daha iyi farkına vardım. Bianelde sergi açınca Hafriyat ekibinden karma sergi fikri geldi ve açtık. Daha sonra Sanatoryum ekibi ile tanışıp onların kadrosuna girdim. Sokak sanatçısıyım ve sanat eğitimi almadım. Sanat tarihi eğitimim olmadığı için zorlanır mıyım diye endişelerim vardı. Sanatoryum ekibi sanat senin içindedir, okul önemli değil diyerek beni motive etti. Takibinde kişisel sergiler, festivaller, yurtdışı sergi ve festivalleri geldi. Özetle, graffitinin “sanat” olarak algılanmaya başlanıp sergi ve festival türü işlere girmem 2005 yılından sonra oldu. En son da bildiğiniz gibi Pera Müzesi’ndeki Sokakların Dili Sergisi’nde yer aldım.

Türkiye’de hiphop kültürü ve graffiti kültürü nasıl oluştu? Hangi aşamalardan geçti?

Hiphop 1970’lerin sonunda Amerika’da başlıyor. Bizim “funk müzik” olarak bildiğimiz James Brown, Fred Wesley, Bob James gibi müzisyenlerin parçalarında aksak “break” dediğimiz kısımlar var. O kısımlarda insanların çoştuğunu gören DJ’ler, partilerinde sadece o kısımları çalmaya başlıyor. Funk parçaların o kısımları çalınmaya başlanıyor. 1970’lerde bizim tekelerme kültürü gibi “spoken words” denen bir kavram var. Kafiyeli, insanları çoşturan bu metod kullanılıyor. Buradan da rap müzik doğuyor. Break müzikle break dance ve B-boy kültürü ortaya çıkıyor. 1970’lerin sonunda graffiticiler çıkmaya başlıyor.

O dönemlerde sokak kavgaları ve çete savaşları çok fazla oluyor. Gençler birbirine zarar verip öldürüyor. Africa Bambaata adlı bir sanatçı gençlere “yeteneklerinizle savaşın” diyor. Hiphop kültürünün 4 ana elementi olan; rap break dans, graffiti ve DJ’likte yarışın diyor. Hiphop kültürünün 4 alt kültürünü bir araya getirince 1980’lerde hiphop kültürü ortaya çıkmış oluyor.

Hiphop, aslında öteki müzik tarzları ile kıyaslanmamalı. Mesela heavy metal bir müzik türü, çünkü sadece müzik. Rap de dansı, müziği, graffitisi olan müzikten daha fazlasını öneren bir kültür. Hiphop müzik diye birşey yoktur. Rap müzik vardır, hiphop bir kültürdür.

Şu anda Türkiye’de kaç graffiti sanatçısı var?

Türkiye’nin her yerinde var artık. Sadece İstanbul, İzmir, Ankara değil daha küçük şehirlerde de var artık. Denizli, Samsun, Diyarbakır, Çankırı gibi…

Türkiye genelinde 150 graffitici var; ”street art”çıları da eklersen 300 kişi çıkar.

Kariyerinde hem bir işte çalışıp hem de graffiti sanatçılığı yaptın. Şu anda tam zamanlı graffiti artist olarak geçinmek mümkün mü?

Mümkün değil. Eski dönemlere göre graffiti başına aldığımız ücretler çok düştü. Çok fazla graffiti sanatçısı var. İşi yaptıracak bazı kesim iş kalitesine ve yapacak kişiye bakmadan en uygun teklifi kabul ediyor.

Benim televizyonda çalışırken 2 iş günü tatilim vardı; o nedenle graffiti yapacak zamanım vardı. Bir de akşam 6’da işe gidip gece 1 gibi çıkıyordum. 2004 gibi daha esnek çalışma saatleri ve daha yaratıcı işler yapmak için “freelance” olarak reklam sektörüne geçtim.

“Sokak” kelimesi senin için ne ifade eder?

Sokak bizim at koşturduğumuz yer aslında. Galerimiz, oyun alanımız, arkadaşlarla buluştuğumuz, birşeyleri ilk denediğimiz, kovalandığımız, kavga ettiğimiz yerler.

İllegal boyadığım dönemde favori semtim Bakırköy civarında şimdiki A-Plus AVM’nin yanında bir köprü altı vardı, tüm dünyamız orasıydı.

Polis ile başın hiç derde girdi mi?

Tabii ki! 🙂

1980’lerde graffiti yaparken ne yaparsam yapayım politik algılanıyordu. “Turbo” yazdığımda bile çekiç-orak olarak gören insanlar vardı.

Güncel ve eğlenceli bir kaç anımı anlatayım. Geçenlerde biz boyarken polis araba ile yanımızdan geçip telsizden “kolay gelsin” diye anons yaptı.

Bir defasında bir polis yanımızda durup cep telefonundan graffiti resimleri göstermeye başladı. Gösterdiği graffitiler bizim arkadaşa ait çıktı.

Polisin yaşı gençleştiği için artık polisler graffiti yapanları politik suçlu olarak görmüyor, hiphopçu gençler olarak görüyor.

Belediye ile ilgili anlatmak istediğin anıların var mı?

Silivri Belediyesi ile bir anım var. Belediye başkanın basın danışmanı arkadaşım. Bizi bir alt geçidi boyamak için çağırdı. Graffiti yapmamız için boyalar almış, bizi de araba ile İstanbul’dan aldırttı. Silivri’ye gidip alt geçidi boyadık. Normalde racon gereği kalan boyalar alınır. Ancak belediye işi olduğu için tutanaklara geçer, bir sorun olur diye biz bıraktık.

İstanbul’a döndükten sonra tekrar aradılar; kalan boyalarla sahildeki elektrik trafosunu boyamam için çağırdılar. Alt geçit ve trafo için basın bülteni hazırlayıp basına dağıtmışlar. Bir kaç gazatede haber olarak çıktı. TRT Haber de haber bültenine haber olarak eklemek istedi. Belediye başkanı ile haber çekimi için tekrar Silivri’ye gittim. Bana bir duvar verdiler; bir daha boyadım. TRT ekibi ve belediye başkanı ile röportaj yaptık haber için. Bu olaydan sonra belediye başkanı Silivri’de istediğim yeri legal olarak boyamama izin verdi. Silivri artık benim serbest bölgem 🙂

Çevrenin tepkisi ile ilgili anlatmak istediğin anıların var mı?

Özellikle daha küçük şehirlerde boyamak daha çok hoşuma gidiyor.

Muğla’da komik bir anım var. İlk gittiğimde, 2003 yılında bir graffiti yapmıştım. Daha sonraki sene gittiğimde yanına graffiti yapmak için astarı boyama başladım. Karşı evden bir adam çıkıp ”hoop napıyorsun?” diyerek yanıma geldi. ”Resim yapacağım.” dedim. Geçen yıl yaptığımı gösterip, ”onu sakın silme” dedi. ”Onu da ben yaptım yenisini yapacağım.” dedim, tamam diyip eve girdi. Ben astarı yaptım, işe başlarken bir baktım elinde tepsi çay ve börekle geliverdi 🙂

Nelerden ilham alırsın?

Resimli roman ve plak koleksiyoncusuyum. Eski görseller çok hoşuma gider. İstanbul benim en büyük ilham kaynağımdır. Sergilerimdeki işlerimde de İstanbul teması çok fazla vardır.

Tarzıma katabileceğim birşeyler gördüğümde muhakkak tarzıma katarım.

Tag’in nereden geliyor? 

“Turbo” taginin hikayesi şöyle; 83 yapımı bir break dance filminde “Turbo” break dansçı bir çocuğun adı. Filmde çok iyi dans ettiği için mahalle arkadaşları Turbo diyor. Ayrıca evrensel bir kelime.  Mısır’da da Turbo, Magadascar’da da.

”Crew’’in nedir? Üyeleri kimlerdir?

S2K: shot 2 kill

Seçme nedenlerimizden biri, ”duvara o kadar odaklandık ki artık mermi tabancadan çıktı.” mesajını vermek.

1980’lerde adımız ZBP (Zombie Boys Posse) iydi. Ancak sondaki “P” harfi ; politik bir parti gibi algılandığı için adımızı değiştirdik.

Parti olarak algılanmamak için grup adımız içine bir sayı koyalım dedik. İki harfi kaligrafik olarak çok estetik ve güzel geldi. 2’den ne bulalım diye yola çıkarak shot to kill’i bulduk.

Ekibimiz İstanbul’da 3 kişi; ben (Turbo), Wyne, Omeria

Almanya’da 3 kişi; Hakim, Birth, Bud

Bulgaristan’da 1 kişi; Shione

İsviçre’de 1 kişi; Desan21

Japonya’da 1 kişi; Sato

Tüm ekip üyeleri yaptıkları parça ve taglerin bir köşesine mutlaka S2K yazarlar.

Ekibimiz doğal bir süreçle oluşuyor, dostluk esasına dayalı. Herkes grubun mantığını çözmüş halde. Uyum sağlayabilecek, ismimizi güzel taşıyabilecek güzel insanları grubumuza alıyoruz.

Türkiye’de grup mantığı biraz da arkadaşlık grubu gibi. Amerika’da daha iş gibi bakıp farklı ülkelerde de grup isimleri yazılsın diye insanları alabiliyorlar.

Bir graffiti artist olarak en büyük hayalin nedir?

Boğaziçi Köprüsü’nün bacaklarını ve boğaz vapurlarını boyamak.

İstanbul Kültür Başkenti için iki projem vardı. Biri çöp kamyonlarını gezen graffiti sergisi yapmaktı; diğeri de vapur boyamaktı. Ancak projeler hayata geçmedi.

Pera Müzesi Sokakların Dili Sergisi sayesinde Beşiktaş Belediyesi ile kamyon fikrimi iki adet kamyonda gerçekleştirdik. İki adet çöp kamyonu boyandı, şu anda geziyorlar.

Sketchbook’undan resimler paylaşabilir misin?

Tabi ki 🙂

Çizimlerimi freestyle yaptığım da çok oluyor önceden çizdiğim de oluyor.

Genelde 4-5 çizim siyah beyaz çizip yapıp, duvara geçince o işlerin harmanı bir çalışma çizerim.

Çizim yaparken renklere karar vermeyi de sevmem. Yanımda her renkten bulundurup ruh halime göre renklendiririm.

Çizim ile duvar birebir aynı çıkmaz zaten. Deftere çizerken bilekle, duvarda omuzla çizim oluyor.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. 

Zeynep Cansoylu Samancıoğlu: Gündüzleri çok uluslu bir firmada kozmetik kanalı müşteri yöneticisi. Geceleri saç & cilt bakımı, moda, trendler, gezme, yeme ve içme yazan araştırmacı blogger. Doğal ortamları olan alışverişte, sergide, balede, operada, müzikalde, vapurda, boğazda, müzede, gezmede, yemekte sıklıkla gözlemlenebilir. Hep güzel insanların ve şeylerin peşinde.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale