X

Terapi yöntemleri: En yaygın kullanılan 8 psikoterapi türü ve çalışma şekilleri

Terapiye başlamaya karar verdiyseniz ve küçük bir araştırmayla kendiniz için uygun olabilecek terapistleri araştırmaya başladıysanız, onlarca farklı terapi yöntemi olduğunu mutlaka fark etmişsinizdir. Terapi dünyasında ekol ya da yönelim olarak bilinen şey aslında terapistin çalışma şeklini ve kullandığı teknikleri belirleyen, terapiden ne beklemeniz gerektiğiyle ve hedeflediğiniz sonuca nasıl bir yoldan ulaşabileceğinizle ilgili bir yol haritası olarak özetlenebilir.

1940’lı yıllarda Freud’un geliştirdiği Psikanalitik kuramın üzerine inşa edilen psikoterapi ekolleriyle birlikte, felsefi altyapısını doğu felsefelerinden alan terapi yaklaşımlarından davranışçı ekollere kadar oldukça farklı, yüzlerce çeşit psikoterapi türü bulunuyor. Bu terapi ekollerinden en yaygın olarak kullanılanlarsa Psikodinamik Terapi, Psikanaliz, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), yeni nesil BDT ekollerinden olan Bilinçli Farkındalık Temelli terapiler, Çözüm Odaklı Terapi, Varoluşçu Terapi ve Dışavurumcu Sanat Terapisi. Bu ekoller de kendi içinde kullandıkları yöntemlere ve araçlara göre farklı dallara ayrılabiliyor. Tüm bu terapi ekolleri amaçlarına göreyse sonuç odaklı ve süreç odaklı terapiler olmak üzere iki ana grup altında toplanıyor.

Sonuç odaklı terapi yaklaşımları

Sonuç odaklı terapi yaklaşımlarında danışanın getirdiği ve terapi sürecinin başında belirlenen belirli bir problemi çözüme ulaştırmak amacıyla çalışılıyor. Terapinin amacı danışanın problem olarak terapi odasına getirdiği herhangi bir sorunu çözüme ulaştırmak olduğu için sonuç odaklı terapiler genelde 15-20 seans gibi, görece daha kısa dönemli çalışılan terapi yaklaşımları olarak biliniyor. Terapinin tek amacı problemi ya da semptomu mümkün olabilen en kısa sürede azaltarak çözüme ulaştırmak olduğu için, problemin kaynağıyla, danışanın yaşantısıya ve kişilik örüntüleriyle ilgili derinlemesine bir çalışma yapılmıyor. Bilişsel Davranışçı Terapi ekolleri ve Çözüm Odaklı Terapi, en yaygın olarak kullanılan sonuç odaklı terapi yaklaşımları arasında yer alıyor.

1. Bilişsel Davranışçı Terapi

Sonuç odaklı terapi yaklaşımlarının en bilineni olan Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bireyin fonksiyonel olmayan davranış örüntüleri ve bu davranışları belirleyen düşünce ve inanç kalıpları üzerinde çalışmayı hedefliyor. Bireye faydası olmayan ve yaşam kalitesini düşüren düşünce kalıplarını yeniden yapılandırmaya ve bu yolla davranışları da düzenlemeye odaklanan bu yaklaşım, davranış ve düşüncelerin eşleştiği, istenmeyen duyguları da değişim sürecinde araç olarak kullanıyor.

Kendimiz ve yaşam yolculuğunda karşımıza çıkan durumlar hakkında sahip olduğumuz belirli duygu ve inançların tepkilerimizi belirlediğini; bu tepkilerin, tutumların ve davranışların daha yapıcı alternatifleriyle değiştirilmesinin düşüncelerimizde ve duygu dünyamızda da değişim yaratacağını söylüyor.

BDT seanslarında, size ait düşünce ve inanç kalıplarının neler olduğu detaylı şekilde araştırılıyor ve bu kalıpların yaşamınızı nasıl olumsuz etkiledikleriyle ilgili bağlantılar keşfediliyor. Benzer şekilde, bu zihinsel şemalara alternatif olabilecek davranışlar ve tepkiler de terapistle birlikte keşfediliyor ve terapist rehberliğinde kişinin yaşamına nasıl entegre edilebileceğiyle ilgili seans içi ve seans dışı çalışmalar yapılıyor.

Olumsuz düşünce kalıplarını ve istenmeyen davranışları kişinin kendi yaşamındaki alternatif deneyimlerle dönüştürmeyi amaçlayan BDT, geçmiş deneyimleri araştırmak yerine şu anda var olan mevcut semptomları ele almaya ve değiştirmeye odaklanıyor. Ödevler ve uygulamalar, BDT yaklaşımının en önemli araçları olarak biliniyor. Seanslar arasındaki zamanda sizi rahatsız eden olumsuz düşüncelerinizi ve davranışlarınızı fark etmeniz, not almanız ve seansta belirlediğiniz alternatif davranışları kasıtlı olarak uygulamanız gibi uygulamalı pratikler yapılıyor. Bu pratikler, terapide edinilen becerilerin içselleştirilmesini ve günlük yaşama entegre edilmesini, zamanla alışkanlık haline getirilerek kişinin yaşamını pozitif yönde değiştirmeyi amaçlıyor.

Bilişsel Davranışçı Terapi, kendi içinde de alt türlere ayrılıyor: 

Diyalektik Davranışçı Terapi

BDT’nin alt kollarından biri olan Diyalektik Davranışçı Terapi (DBT), BDT’nin danışana kazandırmayı hedeflediği tüm becerileri kullanır ancak düşünce kalıpları ve davranışlardan çok kabule ve duygu düzenlemesine öncelik verir. Zorlayıcı durumlarla başa çıkmak için çeşitli yaşam becerilerinin geliştirilmesine odaklanır ve ortaya çıkan zorlayıcı duygularla nasıl başa çıkabileceğinize dair araçlar sunar.

Rasyonel Duygucu Terapi

BDT’nin bir başka alt dalı olan Rasyonel Duygucu Terapi, zorlayıcı duygular yaşamamıza ve yaşamımızda sorun olarak algıladığımız diğer sorunlara neden olan ‘mantıksız’ inançların değiştirilmesine yönelik çalışır. İrrasyonel (gerçekçi olmayan) düşüncelerin daha rasyonel (gerçekçi) düşüncelerle değiştirilmesini amaçlar.

Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Temelli terapiler

Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Temelli terapiler de üçünü nesil BDT yaklaşımlarından günümüzde en popüler olan ve yaygın kullanılanlarından biri. Zihnin geçmişe ya da geleceğe takılı kalan düşüncelerden şimdiki ana gelmesini hedefleyen, düşüncelerimizle kurduğumuz ilişkiyi ve duygularımıza nasıl yaklaştığımızı düzenlememizi sağlayan bu terapi ekolü özellikle stresi ve kaygıyı azaltıcı etkileriyle bilinir. Mindfulness Temelli Stres Azaltma (MBSR) ve Mindfulness Temelli Bilişsel Terapi (MBCT) 8 haftalık grup terapisi formatında uygulanırken, bireysel uygulamalarda Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) yöntemlerinden faydalanılır.

Bilişsel Davranışçı Terapi hangi durumlarda işe yarar?

Depresyon ve bipolar bozukluk gibi duygudurum bozuklukları, kaygı, fobiler, yeme bozuklukları, madde bağımlılığı, obsesif kompulsif bozukluk ve takıntılar, uyku problemleri, şizofreninin bazı belirtileri Bilişsel Davranışçı Terapi yoluyla iyileştirilebildiği gibi; ilaç kullanmak durumunda olan kişilerde ilaç tedavisine ek olarak kullanıldığında iyileşme sürecini hızlandırdığına dair çok sayıda bilimsel araştırma bulunuyor.

2. Çözüm Odaklı Terapi

Sorunları, patolojiyi ve geçmiş yaşam olaylarını analiz etmeye odaklandıkları için zaman alan geleneksel terapi biçimlerinden farklı olarak Çözüm Odaklı Terapi (SFT), şimdiki zamanda pratik çözümler bulmaya ve kişinin sorunlarına daha hızlı çözüm bulabilmek için geleceğe yönelik umudunu keşfetmeye odaklanır. Bu yöntem, kendi yaşamınızı iyileştirmek için ne yapmanız gerektiğini keşfetmenize ve doğru sorularla en iyi çözümleri nasıl bulabileceğinize odaklanır.

Hedef belirleme SFT’nin temelinde yer alır. Dolayısıyla terapi sürecine başlandığında ilk adım hedeflerinizi belirlemek ve netleştirmektir. Terapist seansa, terapi süreci sonunda ne elde etmek istediğinizi ve sorunlarınızı çözmek için doğru adımları attığınızda hayatınızda neyin nasıl değişeceğini sorgulayarak başlayacaktır. Bu tür soruları yanıtlayarak çözümleri hızlıca belirlemeye başlamanız ve değişim için bir aksiyon planı oluşturmanız hedeflenir.

Mucize soru, SFT’nin en yaygın kullanılan ve en bilinen tekniklerinden biridir: ‘Gece yatmadan önce yatağında gizemli bir mektup buldun ve mektupta 3 dilek hakkın olduğu, uyandığında yaşamında istediğin 3 şeyi değiştirebileceğin yazıyordu. Sabah uyandığında hayatında neler değişti?’ gibi sorularla zihninizin yaratıcı düşünme becerisi kullanılarak yaşamınızda istediğiniz değişiklikleri yapabilmeniz için gerekli olan hedeflerin ve planın oluşturulmasına yardımcı olur.

Çözüm Odaklı Terapi hangi durumlarda işe yarar?

SFT, kısa sürede çözüme ulaştıran terapötik bir yöntem olarak tek başına ya da diğer terapi türleriyle birlikte destekleyici olarak kullanılabilir. Yaşam kalitesini artırmaya yönelik çalışan bu yaklaşım davranış sorunları, iletişim sorunları, bağımlılık ve ilişki sorunları dahil olmak üzere çeşitli sorunları iyileştirmek için kullanılabilir. Depresyon ya da şizofreni gibi psikiyatrik bozuklukların tedavisinde tek başına yeterli olmasa bile, bu rahatsızlıklara sahip kişilerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmesine katkıda bulunabilir.

Süreç Odaklı Terapi Yaklaşımları

Süreç odaklı terapi yaklaşımları sonuç odaklı yaklaşımlardan farklı olarak spesifik bir semptoma ya da probleme odaklanmaz ya da çözüm yolları üretmeye çalışmaz. Danışanın yaşamındaki problemleri ayrıştırarak sadece problem üstüne çalışmak yerine, kişiyi bir bütün olarak ele alır ve bu nedenle de sonuç odaklı yaklaşımlara kıyasla çok daha kapsamlı ve derin çalışmalar yapılır.

Danışanın yaşamı boyunca kurduğu ilişkilerdeki bağlanma stilleri, karşılaştığı zorlayıcı durumlarda ve değişim sürecindeki savunma mekanizmaları, duygu ve düşüncelerini nasıl aktardığı, dış dünyayla nasıl iletişim kurduğu, yaşamında hangi duyguların daha baskın olduğu, başa çıkma mekanizmalarının neler olduğu, erken deneyimlerinin şu anki hayatıyla olan bağlantıları gibi pek çok konu derinlemesine araştırılarak danışanın kendisiyle ilgili içgörü kazanması ve benlik farkındalığının artırılması amaçlanır.

Terapistle kurulan ilişki bu terapilerin merkezindedir. Kişinin dış dünyadaki yaşantısının terapi odası, hayatındaki insanlarınsa terapist olduğu kabul edilerek, dış dünyadan terapi sürecine aktarılan tüm ‘malzemeler’ (aktarımlar) aylarca, hatta yıllarca kapsamlı şekilde analiz edilir. Psikodinamik Terapi, Varoluşçu Terapi ve Dışavurumcu Sanat Terapisi, süreç odaklı terapi yaklaşımlarının en yaygın olarak kullanılan terapi yaklaşımları arasında yer alır.

1. Psikodinamik Terapi

Psikodinamik terapi, psikanalizin teorilerine ve ilkelerine dayanır ve danışan-terapist ilişkisine odaklanmasının yanı sıra, danışanın dış dünyasıyla olan ilişkisine de yer verir. Terapistin yardımıyla danışan, güncel sorunları, korkuları, arzuları, rüyaları ve fantezileri de dahil olmak üzere aklına gelen her şey hakkında özgürce konuşmaya teşvik edilir. Amaç, semptomların hafiflemesini sağlamanın yanı sıra artan benlik saygısı, yetenek ve yetkinliklerin daha iyi kullanılabilmesi, daha tatmin edici ilişkiler geliştirilmesi ve sürdürülmesi için gerekli olan becerilerin ve farkındalığın oluşturulmasıdır.

Psikodinamik Terapi hangi durumlarda işe yarar?

Psikodinamik terapi, özellikle yaşamlarında anlam bulamayanlarda, kişilerarası sağlıklı ilişkiler kurmakta veya sürdürmekte zorluk çekenlerde, depresyon ve kaygı bozukluğu gibi patolojik durumların iyileştirilmesinde kullanılır. Araştırmalar, psikodinamik terapinin bağımlılık, sosyal anksiyete bozukluğu ve yeme bozuklukları üzerinde etkili olabildiğini gösteriyor.

2. Varoluşçu Terapi

Varoluşçu Terapi, özgür irade ve anlam arayışına odaklanır. Tüm süreç odaklı terapilerde olduğu gibi, terapinin birincil amacı semptomları azaltmak ya da sorunları çözüme ulaştırmak değil, kişinin potansiyelini geliştirmesini ve sahip olduğu kapasiteyi fark etmesini sağlamaktır. Bütün insanların öz-farkındalıklarını geliştirebilme kapasitelerinin olduğuna, her insanın yalnızca ilişkiler yoluyla keşfedilebilecek benzersiz bir kişiliğinin olduğuna, yaşamın anlamının hepimiz için zaman içinde değişebileceğine ve değişen anlamlarla birlikte kendimizi de sürekli olarak yenilememiz gerektiğine vurgu yapar.

Ölüm korkusu gibi varoluşsal olarak kaçınılamayacak durumları ortak insanlık deneyimi olarak görmemize ve varoluşsal sorunlarımıza farklı bir bakış açısıyla yaklaşmamıza yardımcı olur. İnsanın varlığına ve yaşam amacına odaklanması nedeniyle bazen karamsar bir çerçeve çizdiği düşünülse de; yalnızlık, acı ve yaşamın anlamsızlığı da dahil olmak üzere “nihai endişelerle” adil ve dürüst bir şekilde yüzleşilmesi gerektiğini savunur.

Varoluşçu Terapi hangi durumlarda işe yarar?

İnsanın özgür iradesine ve yaşamının sorumluluğunu alması gerektiğine yapılan vurgu, değişimin kendi elinizde olduğunu fark etmenizi sağlayarak adım atmanız konusunda sizi cesaretlendirir. Bağımlılıklar ve intihar eğilimleri, varoluşçu terapinin en çok çalıştığı konuların başında gelse de, hemen hemen her türlü durum ve problem Varoluşçu yaklaşımla çalışılabilir.

3. Dışavurumcu Sanat Terapisi

Dışavurumcu Sanat Terapisi, kişinin duygu dünyasının genişletildiği, iyileşmeyi desteklemek için psikolojiyi ve yaratıcı süreçleri birleştiren bir terapi yaklaşımı olarak biliniyor. Müzikten dansa, dramadan resime farklı sanat dallarını terapötik amaçlarla araç olarak kullanan bu interdisipliner terapi türü; doğuştan gelen yaratma arzumuzu odağına alarak; iç dünyamızı dilden daha farklı araçlarla, daha kapsamlı şekilde ifade edebilmemize olanak tanır.

Bu yaklaşıma göre sanat, içimizdeki en derin duyguların bir yansımasıyla ortaya çıktığı için, yaratıcılık için çaba harcamak derin bir kendini keşfetme ve anlama sürecini de beraberinde getirir. Yaratıcılık, içsel duyguların ifade edilmesini sağlayan bir araç haline gelir ve bireyin kendini keşfetme ve anlama sürecine rehberlik eder. Başka bir deyişle, Dışavuruşçu Sanat Terapisi’nin merkezinde yer alan yaratıcılık, kişinin duygusal dünyasına açılan bir kapı görevi görür.

Dışavurumcu Sanat Terapisi hangi durumlarda işe yarar?

Dışavurumcu sanat terapisi, kişisel gelişimi ve dönüşümü beslemek için bireyler veya gruplar halinde, çocuklar ve yetişkinlerle birlikte kullanılabilir. Örneğin, davranış sorunları olan çocuklar için müzik, hareket veya parmakla boyama gibi farklı sanat türleriyle çalışılarak çocuğun davranışları ve dürtüleri gözlenebilir. Günlük tutmak, hikaye anlatmak, edebiyat, videolar ve hatıra defterleri hazırlamak gibi pek çok aktivite yaşamınızı anlamlandırmanıza ve farkında olmadığınız duygularınızın açığa çıkmasına aracı olabilir.

Özet olarak, farklı amaçları, yöntemleri ve uygulama stilleri olan tüm bu terapi türleri sorunlarınızla baş edemediğiniz noktalarda farklı çözüm yolları sunmalarının yanı sıra; kendinizle ilgili farkında olmadığınız ve keşfetmek istediğiniz noktaları bulmanıza, benlik saygınızı ve kişilik bilincinizi geliştirmenize yardımcı olabilir. Hiçbir terapi türü bir diğerinden ‘daha etkili’ ya da daha ‘iyi’ olmadığı gibi; terapistin uzmanlığı ve deneyimi, terapiye gitme amacınızın ne olduğu ve terapistinizle kurduğunuz ilişki terapideki hedeflerinize ulaşmanız üzerinde en az kullanılan yöntemin hangisi olduğu kadar etkili olacaktır. 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale