Tarihe yön veren kadın Hypatia’nın cesaret dolu hikayesi

İçindeki yaratıcıyı uyandır.
Belki de asırlardır bekleneni sen yaratacaksın.
Yarattıklarını paylaşmakta cesur ol.
Bir mum gibi aydınlat etrafını.

Yaşadığı karanlık çağa bir güneş gibi doğan muhteşem bir kadının hikayesi bana bu sözleri düşündüren, bilimin ve aklın ışığının, Hypatia’nın hikayesi…

Düşüncenin ve aklın cinsiyeti olmadığını tüm dünyaya ispatlarcasına zekası, kişiliği ve düşünceleriyle tarihe yön veren bir kadın.

Hypatia, bilimi ve cesareti ile olduğu kadar zarafeti ve güzelliğiyle de ünlü olan filozof ve matematikçidir. Ondan şu şekilde bahsedilir: ‘’Platon’un ruhu ve Afrodit’in bedeninin bir araya gelmesi.’’

O, İskenderiye’de bir öğretmen, eğitmen ve bir filozof olarak aklın güzelliklerini öğretmiştir. Hypatia’nın en parlak zamanı, Arkadius’un hükümdarlık dönemine denk gelmektedir. Pek çok devlet adamı kendisinin öğrencisi olmuştur. Kendi muhteşem görünüşüne, pek de önem vermeyen Hypatia, bütün engellere ve baskılara rağmen, herkese, bir kadının tek başına dünyayı değiştirebileceğini göstermiştir. Nasıl mı?

Hypatia, anlamın peşindeydi ve hayatın gizemini çözmeye çalışıyordu. Onun temel düşüncesi yaşamın akla göre dizayn dilmesi ve sürdürülmesiydi. Yaşadığı dönemde, bir kadının İskenderiye’de insanlığa aklın umudunu sunması haberi bütün toplumlara ulaşmıştı. Bu, elbette onun başarısıydı ama her başarı gibi bununda düşmanları olacaktı. Çünkü, aklın muhteşemliği onu anlamayanlar için şeytani bir özellik, büyücülük ve sihirbazlık olarak görülüyordu. Ancak, kendi çağındaki kişileri bunun öyle olmadığına inandırmak çok zordu. Bu, o dönemde kendisi için çok tehlikeli anlamlar barındırıyordu. Tüm bunlara rağmen Hypatia düşündüğü şeyleri düşünmekten ve onları uygulamaktan vazgeçmedi.

Hyptaia’nın felsefesi düşüncenin cesarete de ihtiyacı olduğudur. Düşünmekten korkan insanın esareti, dünyadaki en büyük esarettir. Kendini korkuları içine hapseden bir insanı kurtaracak hiçbir şey yoktur Hypatia için. Ve o düşüncelerini dile getirmekte hep çok cesur oldu…

İşte her şey burada başlıyordu… Bir kadının düşünmesinin şeytanca bulan bir toplumun esareti.

Onların korkusu Hypatia’nın inançsız bir insan olması değildi. Bilimi ve aklı kullananın, hepsinden daha fazla cesareti olanın, gözleri hepsinden daha uzağı görenin, gerçekleri korkmadan açıklayanın, bilime olan inancı ve deneyimiyle konuşanın bir kadın olmasıydı.

‘Toplumsal linçlerin tohumu kör zihinlerce atılır.’

Hypatia, düşmanlarının yüreğine öyle bir korku salmıştı ki, günaha girme pahasına İncil’e sözler ekleyip bunları da tanrının sözleri diye insanlara empoze ettiler. Ve çoğunluk da buna inandı.

İncil’e eklenen sözler şunlardır:

‘’Kadın, sessizliği ve uysallığı öğrenmelidir. Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim. Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Adem sonra Havva yaratılmıştır’’

İnsanların bu sözlere inanması aslında korku esaretlerinin bir göstergesidir.

Kilise, Hypatia’nın ölüm fermanı ile birlikte yüzyıllarca süren bir suskunluk başlatmış oldu.

Korkusuzca İskenderiye’de kalan Hypatia bir etkinlikten eve dönerken öfkeli kalabalık tarafından zalimce saldırılıp, kiliseye götürüldü. Elbisesini soyup, midye kabuklarıyla lime lime edip, kırık çam parçalarıyla bedenini kestiler, uzuvlarını tek tek keserek parçalayıp halka açık bir yerde yaktılar. Ardından bilimle uğraşan tüm kadınları cadı kisvesi altında yakalayıp yakarak katletmeye başladılar. İşte ‘Cadı Avı’ denilen kıyım böyle başlamıştır.

Hypatia’nın öğütlerini düşüncelerini ve insanlığa olan katkılarını onu katledenlerin izinden gidenler yüzlerce yıl gizlemeye çalıştı ancak her şey bir çatlak bulup gün ışığına çıktı ve bizlere ulaştı…

Bu bilgiler ışığında, geleceğin kadınlarına, düşünmeleri, kendilerini, bedenlerini ve hayatı sevmeleri, doğa ile iç içe yaşamaları, değerlerini, özgürlüklerini ve yeteneklerini bilerek yaşamaları, yaratıcı yönlerini korkusuzca ortaya koymaları öğretilmeli… Dünyaya ihtiyacı olan değişimi getirecek işte bu bilgelik, cesaret ve yaratıcılık gücüdür. Ancak böyle, dünyanın ihtiyacı olan yeni yaşam modeli yaratılabilir ve sürdürülebilir.

Sizde kendi düşüncelerinizi dile getirmekten çekinmeyin çünkü birbirimize söyleyeceklerimize her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. Eğer bir ağaç değilsek yürümenin, bir kaya değilsek düşünmenin ve bir hayvan değilsek üretmenin sorumluluğunu taşırız. Biz ne kadar durmak istesek de ayaklarımızın altında hiç durmadan akan bir dünya var. Hayat, kişinin kendi güçlerini keşfetmesidir. Daha ötelere gittikçe daha fazla bilgiye erişiriz ve gerçekliğin hikmetine ulaşırız.

İşte 8 Mart’ın, bugünün amacı tam da bunları vurgulamaya yönelik.

Kadınların, önemini ve gücünü vurgulamak zorunda kalmadığımız bir dünya dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Kraliçe Arı Sendromu nedir: İş yaşamındaki kraliçe arıları tanıyor musunuz?

Pınar Ezici Profesyonel Koç, Eğitmen
Çukurova Üniversitesinde sosyal bilimler davranış alanında yönetim üzerine doktora yapmakta olan, Pınar Ezici, almış olduğu profesyonel koçluk eğitimi ile, koç ve mentor olarak bireylere, ... Devam