X

Somut olanın muazzam büyüsü

Son beş gündür zorlukla konuşuyorum. Yataktan zorlukla çıkıyor ve zorlukla yürüyorum. Bu tarz günler kelimeleri sevmediğim günlerden bazıları. Böyle günlerde denizin kenarında tek başına oturmak, yoga yapmak, dans etmek, müzik dinlemek, ıslık çalmak (çalabildiğim tek “enstrüman” bu olduğundan), fotoğraf çekmek gibi kelimelerle işim olmayan aktiviteleri seçiyorum. Ağzımı açmak zorunda olmadan ben varım demenin “bin beş yüz elli iki” yolundan birkaçı.

E tabi hep öyledir ya bu son beş günün neredeyse beşinde de gitmeyi çok istediğim atölyeler, eğitimler vardı. Atalet kolay kolay yenildiğim “biri” değildir. Yine yenilmemenin bir yolunu buldum. Dibi yanmış tencere gibi kendimi gece erkenden sıcak suya yatırdım ki ertesi gün öğle vakti çözülebileyim. Öyle de oldu bir şekilde. Hepsine gittim. Geç kalarak gittim ama gittim.

Bunlardan biri de sevgili Saygın Ersin’in yazı atölyesiydi. İlk günün sonunda dedi ki; ‘Cemal Süreya’nın fotoğraf isimli şiirindeki karakterlerden bir hikaye yazın’.

Şiiri mutlaka duymuşsunuzdur. Durakta üç kişi vardır bir adam, bir kadın ve bir çocuk. Adam elleri ceplerinde, hüzünlü şarkılar gibi hüzünlüdür. Kadın çocuğun elini tutmuş güzel anılar gibi güzeldir. Çocuk ise güzel anılar gibi hüzünlü, hüzünlü şarkılar gibi güzeldir.

Eve gittim. Bu şiirin resmini çizdim kabaca ve bir süre bu üç kişiye baktım. Kalbimi kocaman açan küçücük acemice çizilmiş bir resim. Beni çok etkiledi ve aklımda bu çizimle yatıp uyudum.

Sabah uyandım atölyenin ikinci gününe gitmek için yola çıktım. Kafamda resim, boğazımda binlerce kelime. Bana mı aitler, otobüs dolusu insana mı bilmiyorum. Kelimelere gıcığım ya hiç bakmıyorum yüzlerine. Ben umursamadıkça onlar çoğalıyor. Binler oldu milyonlar, milyonlar oldu yüz milyonlar.  

Tamam dedim kızgınlıkla çıkarttım defterimi. Otobüste ayaktayım ama yazmak zorundayım boğazım şiştikçe şişiyor.

Ben mi yazdım, otobüsteki onlarca insan mı bilmiyorum ama bunun bir önemi de yok. İçsel baskı kasa gibidir, her zaman kazanır diye düşündüm. İşte bu üç karakter böylece benden kopup bir hikayeye binip kendi yollarına gittiler. Benden kopmak zorunda kalmaları da tesadüf değil tabi, göreceğiniz gibi;

“Yeni doğan günün fırından yeni çıkmış tazecik havasından kimsenin eli değmeden ciğer dolusu bir soluk almak için balkona çıkmıştım. Derin bir nefes alıp tüm vücudumda gezdirdim. İçimi yıkayan tazecikliğin büyüsünden arınıp gözlerimi açtığımda yüzümdeki taze gülümseme yerini hüzünlü ve heyecanlı biraz da neşeli bir şaşkınlığa bıraktı.

O, orada tam evimin karşısındaki durakta elleri ceplerinde tıpkı ayrıldığımız günkü kıyafetleri ile duruyordu. Yanında güzel bir kadın ve hüznü güzel bir çocuk. Belli ki beraber değillerdi ama ayrı gibi de değil. Alelacele kararsız bir kararlılıkla ayakkabılarımı giyip sokağa fırladım.

Onu görmek istediğime emin değildim ama kalbimin tam ortasında açılan boşluktan fırlayan bir güç düşüncesizce beni sokağa fırlatmıştı. Belki duvarın arkasından gizlice izlerim diye düşündüm.

O kadın kimdi? O niye burdaydı bu kadar zaman sonra ? ve neden aynı kıyafetler ? Bir süre uzaktan izledikten sonra sevgiyle karışık öfkemden aldığım isteksiz cesaretle ağır ama inançlı durağa yürüdüm. Yürüyordum ama yürür gibi değil itiliyor gibi yürüyordum.

Hiç konuşmadan, dokunmadan, paylaşmadan geçen onca yıldan sonra köprüleri yıkılmış iki komşu kıta gibi olmuştuk. Bir “merhaba” yetecek miydi karşı kıtaya ulaşmaya? Belki de sadece karşısında olduğumu görmesi yeterdi. Birbirine ulaşmak isteyen hangi iki kıta köprüsüz kalmıştı ki? Birbirlerini besleyeceklerse niye köprüsüz kalsınlardı ki?

Peki o kadın kimdi? Ya o çocuk?

Ben ona daha da yaklaştıkça, beni korumak için tüm gücüyle alıkoymaya çalışan somut varlığım, baskının şiddetiyle, yavaş yavaş asfalta damlayarak çözülmeye başladı. Saçlarım damladı önce, sonra kulaklarım. Hemen sonra, düşüncelerim damlalara binip teker teker terk etti beni.

Bedenimde ilk yok olan beynim oldu. Son düşüncem, her zamanki gibi batan gemiyi ilk beyin terk eder oldu.

Ben ona yaklaştıkça beynimden arda kalan tüm somutluğum daha hızlı erimeye başladı. Meğer ne çok ağırlık taşıyormuşum yıllardır diye hissettim, neyseki kalbim daha erimemişti.

Son adım ve karşısındayım.

Köprü mü hangi köprü? Kıtalar ayrı mı ki köprü olsun?

Kadın mı? Hangi kadın? Ha beni mi diyorsun? Dışarıdan bakınca bu kadar güzel göründüğümü bilmiyordum. Reklam afişleri gibi güzel değil ama portakal ağacı gibi güzel. Meyveli de güzel meyvesiz de.

Çocuk mu? Hangi çocuk? Ha o yokken büyümeye devam eden aşktan mı bahsediyorsun? Kim demiş her çocuk etten kemiktendir diye?

Adam mı?  Hangi adam? Ha beni mi diyorsun? Dışardan bakınca bu kadar hüzünlü göründüğümü bilmiyordum. Şımarık çocuk gibi hüzünlü değil ama dolunay gibi hüzünlü. Tüm ışığıyla parlarken tekrar başa döneceğini bilir gibi hüzünlü. Hüzünlü ama neşeli.

Ben mi? Hangi ben?

Aslında kızacak kimse yok, herkes bizim bir aynamız ve gerçekten gerçek olan hiçbir sevgi büyümek için somut bir varlığa ihtiyaç duymaz. Biz insanlar sadece somut olanı algılayabilecek zekada olduğumuzdan sevgi, farklı zamanlarda şekil değiştirerek girer hayatımıza. Bizim kızgınlığımız sevgiye değil formlaradır ve bu formlardan sıyrılamadığımız için sevgi sürekli şekil değiştirmek zorunda kalır. 

Umuyorum, bir gün daha çok insan zamanını bilim ve sanat için harcar. Bu sayede, toplam zekamız o kadar gelişir ki somutun esaretinden birlikte kurtuluruz çünkü ancak birlikte kurtulabiliriz. O zaman, bağımlı olmadığımız her şey gibi, somutluk da bağımsızlığına kavuşarak çok harika bir deneyime dönüşür. Hayali bile çok heyecanlı değil mi?

İlginizi çekebilir: Bizim olanı kimse bizden alamaz

Diğdem Girici: İnanıyorum ki doğru bilgiye ulaşabilen ve bu bilgiyi hayatında doğru şekilde kullanmayı öğrenen her insan hayal ettiği yaşamı yaratabilir. İşte bu yüzden yazıyorum, yaşamımı hafifleten bu muhteşem bilgiler daha çok insana ulaşabilsin ve daha çok insan yaşamdan keyif alabilsin diye. Sorularınız veya paylaşımlarınız için bana giricidigdem@gmail.com adresimden veya @digdemgiriciyoga Instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. Sevgiler.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale