X

Slow-carb (yavaş karbonhidrat) diyeti

Slow-carb (yavaş karbonhidrat) diyeti

Bugün Tim Ferris’in geliştirdiği alternatif bir diyet yaklaşımından bahsedeceğim. Ama ondan önce Tim Ferris’ten biraz bahsetmeliyim galiba.

Tim Ferris, 1977 doğumlu genç bir Amerikalı yazar, girişimci, konuşmacı ve yatırımcı. İsminin önünde diyetisyen, beslenme uzmanı, fitness antrenörü gibi profesyonel unvanların hiçbiri yok; bununla birlikte Slow-Carb diyetini anlattığı 4-Hour-Body kitabı New York Times Bestseller listesinde 1 numara oldu. Her gün bir yenisi geliştirilen diyet trendlerini, vaatlerini ve etkilerini yakından takip ettiğim için bu popüler yaklaşımı da araştırdım, bizzat denedim ve değerlendirdim.

Öncelikle diyetin yapısından ve temel birkaç kuralından söz edeyim. Tim Ferris’in 5 kuralı şöyle:

Kural 1: Beyaz (ya da beyaz olabilecek) bütün karbonhidratlardan uzak durun. Un, pirinç, şeker ve bunları içeren tüm ürünler; esmer pirinç, kepekli makarna, tam buğday ekmeği, kahvaltılık gevrek, patates vs. bunların hiçbiri yok.  

 Kural 2: Yaşam tarzınıza uygun, hızlı ve pratik bir şekilde hazırlanabilecek birkaç öğün belirleyin ve tekrar tekrar aynı yemekleri yiyin. Bunu uygulayan kişilerin diyetlerinde daha başarılı olduğu görülmüş. Yemekler alttaki 3 besin grubunun her birinden bir içerik seçilerek hazırlanıyor.

Slow-carb (yavaş karbonhidrat) diyeti

Kural 3: Kalorileri içmeyin. İçeceklerde kalori olmamalı. Bol bol suyun yanı sıra, şekersiz çay, kahve ve bitki çayları içilebiliyor. Süt ve süt ürünleri bu diyette yer almıyor. Bunun yanı sıra her türlü şekerli içecekten uzak durmak gerekiyor. Diyet kola gibi tatlandırıcılı içecekler ise tavsiye edilmiyor ama vazgeçilemiyorsa günde 250 mL ile sınırlandırılıyor. Alkole gelince; sadece günde 2 kadehi geçmemek şartıyla sek kırmızı şarap içilebilir. Bunun haricinde alkol tüketimi yok.

Kural 4: İçeriğinde basit şeker (meyve şekeri; fruktoz) olan ürünler de yok; dolayısıyla Tim Ferris meyve yenmemesi gerektiği görüşünde. Bunun tek istisnası bizim çoğunlukla sebze olarak bildiğimiz ama botanik olarak aslında bir meyve olan domates. Bir de yine meyve gibi görülen ama beslenme uzmanlarının yağ grubuna dahil ettikleri avokado. Geri kalan meyveler ve meyve suları, haftanın 6 günü yasaklılar listemizde. Haftanın 6 günü demişken diyetin en çılgın kuralına geliyoruz.

Kural 5: Haftada bir gün (6. günün sonunda) kendinize izin veriyorsunuz ve istediğiniz her şeyi yiyorsunuz. Her şeyi mi? Evet. Miktar sınırı? Yok. Ama sadece haftada bir gün. Hatta Tim Ferris bu 1 günde canınız çok yemek istemese bile kendinizi zorlayıp kıtlıktan çıkmış gibi yemeniz gerektiğini öneriyor. (?)

Yani özet olarak;

Slow-carb (yavaş karbonhidrat) diyeti

 

“30 günde 9 kilo”

 

Tim Ferris’in geliştirdiği diyete dair vaadi “20 pounds in 30 days”. Yani 30 günde yaklaşık 9 kilo. Üstelik spor yapmadan! Bu çekici vaadiyle Tim Ferris’in yöntemi Amerikan diyet endüstrisinde hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde kısa sürede kült oldu ve binlerce kişi tarafından denendi. Hakkında olumlu-olumsuz yüzlerce yorum yapıldı. Diyetin takipçileri tarafından kişisel bloglar oluşturuldu. Before/After (Önce/Sonra) fotoğrafları çekildi. Uzman görüşleri paylaşıldı. Kimileri için işe yaradı, kimileri için yaramadı. Kendi deneyimlerime geçmeden önce birkaç uzman görüşüne yer vermek istiyorum.

George Washington Üniversitesi Kilo Yönetim Programı eş başkanı Scott Kahan’a göre 4 Hour Diet ‘anlamsız moda diyetlerinin bir diğeri’. “Karbonhidratları dramatik bir biçimde kestiğiniz için elbette hızlı bir şekilde kilo vereceksiniz; peki sonra ne olacak? Hayatınız boyunca haftanın 6 günü bir daha asla bir parça bile ekmek yemeyecek misiniz? Bunun arkasında mantıklı bir yaklaşım olması gerekiyor. Kilo vermek için yaptığınız şey her ne olursa olsun sürdürülebilir olması esastır. ‘Kaçamak’ diyeti daha sürdürülebilir ve uygulanabilir hale getirebilir; ancak haftada 6 gün canınızı çıkarıp bir gün tıka basa yemenin hiçbir mantıklı tarafı yok.”

Aile hekimi, Integrative Wellness Program medikal direktörü ve ‘Integrative Wellness Rules: A Simple Guide to Healthy Living’ kitabının yazarı James P. Nicolai’a göre hızla şekere dönüştükleri için beyaz karbonhidratlardan kaçınma fikri bütünsel olarak doğru. Ayrıca Nicolai aynı sağlıklı öğünlerin tekrar tekrar yenmesinin alışkanlık haline getirilmesini zihni sürekli yemek düşünmekten alıkoyabileceği için faydalı görüyor.

Barry Sears (biyokimyager, araştırma görevlisi ve Zone diyetinin yaratıcısı) ise bu kadar kısa sürede verilen 9 kilo için biraz şüpheli. Sears’a göre “vücudunuzdan hızlı bir şekilde su ve kas dokusu kaybedebilirsiniz; ama yağ kaybetmek oldukça yavaş bir süreçtir ve çaba gerektirir.”

Ülkemizde Slow Carb Diet ya da 4-Hour-Diet henüz çok popüler olmadığından bizim uzmanlarımızdan bu yaklaşıma yönelik spesifik görüşler bulamadım. Ancak genel olarak düşük karbonhidrat-yüksek protein diyetleri yaparken kişiyi zorlayan, kısa vadede işe yarar görünen, kilo kaybettiren ama sürdürülebilirliği pek olmadığı için uzun vadede etkili olmayan, kişiyi yo-yo (sürekli kilo alıp verme) girdabına sokabilen bir yaklaşım olarak bahsediliyor.

Örneğin Dilara Koçak’a göre: “Diyet yapan kişilerin düştüğü en önemli hatalardan biri vücuda yeterli miktarda karbonhidrat vermemektir. Diyete başladığı zaman ekmek, pilav, makarna, patates, mısır gibi besinleri tamamen kesen kişilerin metabolizması ihtiyacı olan karbonhidratı glikojen deposu ve kandaki şeker bitince kas içerisindeki karbonhidrattan kullanmaya başlar, bu da kas kaybı anlamına gelir ve vücut beraberinde su kaybeder. Yani diyette karbonhidratı kesen kimse tartıdaki sonucu görünce kilo verdiği yanılgısına düşer ancak gerçek olan vücudun kaybettiği yağ değil, kas ve sudur.”

Diyetisyen Ayça Kaya ise yüksek protein tüketimini farklı bir yönden değerlendiriyor: “Bazen de proteinler ihtiyaçtan fazla alınır. Özellikle bazı protein diyetlerinde, karbonhidratlar çok kısıtlanır, kişilere yüksek oranda protein verilir. Bu diyetleri yapan insanlarda hızlı ve yüksek miktarda kilo kaybı görülür. Bunun nedeni proteinlerin vücutta sindirilirken metabolizmanın hızlanmasıdır. Ancak bu diyetlerle kişiler kilo verse bile bazı problemler yaşanabilir. Şöyle ki, proteinler vücuttan atılırken kemikten kalsiyum çeker ve bu durum osteoporoza yani kemik erimesine neden olur. Proteinli gıdalar genelde yüksek miktarda doymuş yağ asitleri içerirler, bu da kan yağlarını yükseltir ve kalp-damar hastalıklarına neden olabilir. ”

Gelelim benim sonuçlarıma. Şimdiye kadar birkaç diyet denedim. Hobi olarak diyet yapan ve sonuçlarını izleyen ilginç bir insanım. Son dönemde kısa sürede radikal değişiklikler vaad eden diyetlerden vazgeçip, 3 ay gibi bir sürede Akdeniz/İtalyan tipi beslenmeyle çoğu diyetisyenin de tavsiye ettiği gibi, 3 ana 3 ara öğün olmak üzere 6 öğünle, yaklaşık 6 kilo vermiştim.

Biraz kilo verip ideal kilosunu yakalayan çoğu kadın gibi kilo verdikçe daha da vermek istedim ve aslında gerek olmamasına rağmen o meşhur “son 3 kilo”yu vermek için bu yöntemi denemeye karar verdim. 1 gün sınırsız özgürlük, geri kalan günlerde de izin verilen yiyeceklerle istediğin miktarda yeme özgürlüğü! Ve vaad edilen 1 ayda 9 kilo! Daha ne olsun deyip başladım. İlk 5 gün çok rahat geçti. Normalde haftada 2-3 kez yumurta yerden günde 3 yumurtalı ‘proteinli’ kahvaltılar, her öğün tavuk et, bol bol bakliyat, sebze yemekleri, salata, miktarda kısıt yok, içine giren yağda kısıt yok, her şey mükemmel.

Ama bir yandan da eski düzenimden o kadar farklı bir düzendeyim ve (ekmek şeker ve meyve yemememe rağmen) o kadar çok yiyorum ki bu şekilde 1 ayda nasıl 9 kilo vereceğimi aklım almıyor.

En sonunda beklenen gün geliyor; haftada 1 gün ne istersen yeme günü. Sabah uyandığımda o gün canım aslında o kadar da yemek istemiyor ama Tim Ferris ye dedi diye yiyoruz. Kahvaltıdan sonra 2 kurabiye, dondurma, öğleden sonra bir paket cips, biraz şundan biraz bundan derken o günü gerçekten de (Amerikalıların binge eating dediği beslenme bozukluğundan muzdarip insanlar gibi) aşırı yemekten karnın ağrır vaziyette kapatıyorum.

Ertesi sabah uyandığımda her şey daha farklı geliyor gözüme. Yediğim bütün her şey olduğundan lezzetsiz, miktarları olduğundan az görünüyor. Dünkü gibi çok yemek istiyorum. En yüksek kalorili şeyleri yemek istiyorum ve kendimi zor tutuyorum. Zavallı ilkel benliğim “Dün yemiştim bugün niye yiyemiyorum?” diye sorup duruyor durmadan, neye alışacağını şaşırmış şekilde. Haftada bir gün sınırsız yemenin vereceği vadedilen motivasyonun zerresi yok. Tam tersine oldukça zorlanıyorum.

Bir hafta daha dayanıyorum bu sisteme ve iki haftanın sonunda nihayet tartılıyorum. Kilo kaybı? Yok. Yüz gram bile yok. Hatta kendi diyetimle verdiğim ve bir süredir koruduğum 6 kilonun 2’sini geri almışım. Müthiş (!)

 Kısacası bu diyet benim için kesinlikle işe yaramadı… 

Evet; Amerikan diyet piyasasını son dönemde kasıp kavuran SlowCarb/4-Hour-Diet diyetini genel olarak tanıtmaya çalıştım. Söylemek istediğim son bir şey daha var.

Bütün bilimsel araştırmalar ve değerlendirmeler bir yana, diyet ve fiziksel aktivite işinin büyük oranda kişisel bir iş olduğuna inanıyorum. Besinlerin vücudumuz ve hormon dengelerimize olan etkileri üzerine her gün yeni bir keşif yapılsa da; diyet ve egzersiz rutini, içerisinde yaşam stili, davranışlar ve alışkanlıklar gibi tamamen öznelliğini yadırgayamayacağımız faktörler barındırıyor. Bu sebeple kilo kontrolü her ne kadar teoride (alınan kalori) – (yakılan kalori) gibi son derece basit bir matematiğe dayansa da pratikte ‘herkes için tek ve en iyi method’ gibi bir iddiadan bahsedemeyiz diye düşünüyorum.

İnsan vücudun çeşitli protein, vitamin, mineraller, karbonhidrat, su ve yağ gibi besin öğelerine ihtiyaç duyduğu ve fiziksel aktivitenin sağlığımız için yararlı olduğu elbette genel-geçer. Ancak bunun nasıl sağlanacağı kişiden kişiye değişir. Tim Ferris’in 4-hour-body diyeti benim için başarılı sonuçlar vermedi. 6 gün katı kurallar ve 1 gün sınırsız özgürlük fikri benim iştah mekanizmamı alt üst etti. Ama belki bazılarının ihtiyaç duyduğu ve hoşlanacağı stil tam olarak budur. Kimileri geniş zaman aralıklarıyla yemekten hoşlanır, kimileri az az sık sık yemekten, kimileri günde üç öğün yemekten, kimileriyse sadece acıkınca yer.

Yemek yeme dürtümüze, daha çok yeme isteğimize ve modern yaşamın bizi sürüklediği hareketsizliğe karşı koymak pek kolay değil. Bunun için diyet sektöründe her geçen gün yeni bir yöntem mükemmel vaatlerle lanse ediliyor. Kilo kontrolüyle ilgili mücadelede mantığı elden bırakmamak, sizi takip eden doktorlarınızla birlikte çalışmak, uzman görüşlerine kulak vermek ve belki biraz da deneyimci olup kendinizi gözlemleyerek en iyi hissettiğiniz sistemi bulmaya çalışmak iyi olabilir.

Tabi ki sağduyuyu kaybetmeden!

 Not: Bu yazı yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve herhangi bir bilimsel nitelik taşımaz. Değerlendirmeler sadece benim şahsi tecrübelerim üzerinedir ve genellenmesi doğru olmaz.

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. 

Seda Çukurova: İflah olmaz bir iyi-yaşam tutkunu. Yenilikçi, kıpırtılı ve duygusal. Öğrendiklerinden etkilenen, tabiri caizse kendini kaybeden, kapılıp gidiveren bir wellness aşığı. Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezun oldu. Pazarlama ve inovasyon yönetimi ağırlıklı dersler aldı. Anadalını sürdürürken Psikoloji bölümünden Social Psychology, Cognitive Psychology, Brain and Behavior, Developmental Psychology gibi dersler alarak yandal programını tamamladı ve sertifika aldı. Florida’daki Walt Disney World’de çalıştı, Almanya’daki Goethe Universitat’te değişim öğrencisi oldu. Şimdilerde sağlık iletişimi ve davranışsal sağlık alanlarında kazandığı yükseklisans bursuyla Amerika’ya gitmek üzere hazırlıklarını sürdürüyor. Sağlıklı yemekler pişirdiği, tenis oynadığı, sağlık üzerine belgeseller izlediği anlar onun en mutlu anları..

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale