X

Sezgisel beslenme: Diyet zihniyetini reddeden sezgisel beslenmenin 10 temel prensibi

Yaz mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte hepimiz hızlı kilo verdiren diyetler ve vücudumuzu kısa sürede şekle sokabilecek egzersiz programları konusunda hummalı bir arayışa girmiş bulunuyoruz. Hepimiz yılın bu zamanlarını, sosyal medyada gördüğümüz ‘mükemmel’ vücutlara kavuşmanın ve zayıflamanın yollarını arayarak geçiriyoruz. Farklı beslenme ve diyet türleri de bu arayışta karşımıza çıkabiliyor. ‘Sezgisel beslenme’ ya da ‘sezgisel yeme’ de karşımıza çıkanlar arasında. Bu yazımızda sezgisel beslenmenin prensiplerini ele aldık.

Yapılan araştırmalar, kadınların 3’te ikisinin yaşamları boyunca katı bir diyet programı uygulamaya çalıştığını, yarısından fazlasınınsa tıkanırcasına yeme, kendini saatlerce aç bırakma ya da yediklerini kısıtlama gibi yeme bozukluğu davranışları gösterdiğini ortaya koyuyor. Katı diyetler uygulayarak ve yeme davranışları konusunda takıntılı bir tutum benimseyerek kilo vermeye çalışan kadınların %80’inden fazlası verdiği kiloları en fazla 5 yıl içinde tekrar geri alıyor.

Bedenimizle barışabilmek, kendimizi fazlalıklarımızla ya da eksiklerimizle kabul edebilmek günümüz koşullarında en az irademizi kontrol edebilmek kadar zorlayıcı olan durumlar. Peki, katı diyetler yapmadan, bedenimizi ve irademizi kısıtlamadan, bedenimizi olduğu gibi kabul ederek; yani bedenimizle ve yiyeceklerle olan ilişkimizi ve tutumumuzu değiştirerek daha sağlıklı, daha fit ve daha özgür olabilmemiz mümkün mü?

Sezgisel beslenme nedir?

Son yıllarda sağlıklı beslenmeyle ilgili en öne çıkan başlıklardan biri olan sezgisel beslenme, diyet listelerinden, yeme planlarından, iradeyi baskılama ve disipline sokma çabasından tamamen uzaklaşarak sağlıklı beslenme ve beden algısı konularında bizlere yepyeni bir bakış açısı sunuyor. Yeme seçimlerimiz konusunda bedenimizin sezgilerine ve ihtiyaçlarına güvenmeyi odağına alan sezgisel beslenme; açlık, tokluk ve yediklerimizden tatmin olma gibi beden sinyalleriyle nasıl temasa geçebileceğimiz konusunda eşsiz ve özgün bir deneyim sunmayı vaat ediyor.

Sezgisel beslenerek kilo verilir mi?

Bilimsel olarak kanıtlanmış etkileriyle bedenimizle kurduğumuz ilişkiyi kökten değiştirmeyi ve çok daha yapıcı tutumlar geliştirmeyi amaçlayan sezgisel beslenme, diyet ve kilo vermeyi odağına alan bir yaşam tarzının hayatı dolu dolu yaşamamıza nasıl engel olabileceğini anlayabilmemiz ve yeme alışkanlıklarımızın bedensel, zihinsel ve ruhsal iyi oluşumuzu nasıl etkileyebileceği konusunda farkındalık kazanmamız için oldukça kapsamlı bir çerçeve sunuyor. O nedenle kilo vermek sezgisel beslenmenin odağında  bulunmuyor.

Sezgisel beslenme, bedeninizin verdiği tüm sinyalleri daha iyi duymanıza, kronikleşmiş hale gelen diyet döngülerini ve diyet zihniyetini kırmanıza ve yiyeceklerle olan ilişkinizi iyileştirmenize yardımcı olan, sağlıklı ve iyi bir yaşam için ‘diyetsiz yaşam tarzı’nı odağına alan bir yaklaşım. 1995 yılında Evelyn Tribole ve Elyse Resch adlı iki diyetisyenin danışanlarıyla olan uzun süreli deneyimlerinden yola çıkarak yazdıkları Intuitive Eating: A Revolutionary Program that Works kitabıyla adını duymaya başladığımız sezgisel beslenme yaklaşımı içeriğe odaklanan katı beslenme programlarını ve genel geçer diyet kurallarını değil beslenmeyle ilgili süreçlere, yani davranışlarımıza ve tutumlarımıza odaklanan bir yaklaşım olmasıyla diğer sağlıklı beslenme stillerinden ayrılıyor.

Sezgisel beslenmek neden önemli?

Hepimiz, doğamız gereği sezgisel yiyiciler olarak dünyaya geliyoruz. Yiyeceklerle ve beslenmeyle olan ilk deneyimlerimizde, açken ağlama, ihtiyacımız kadarını yeme ve doyma noktasına ulaştığımızda tatmin olmuş bir şekilde yemeyi bırakma davranışları sergiliyoruz. Çocukluk yıllarımızda da fazlasıyla acıktığımız ya da enerji harcadığımız zamanlarda içgüdüsel olarak daha fazla yiyip, sevmediğimiz yiyecekler olduğunda ya da kendimizi aç hissetmediğimiz anlarda yemek yemeyerek yaşamımızı sürdürüyoruz.

Ancak yaşımız ilerledikçe ve beden algımız inşa etmeye çalıştığımız kimliğimizin ayrılmaz bir parçası haline geldikçe yiyeceklerle ilgili katı kurallar ve kısıtlamlar yaşamlarımıza dahil oluyor ve artık kullanmadığımız sezgisel yeme becerimizi yavaş yavaş köreltmeye başlıyoruz. Tabağımızdaki her şeyin bitmesi gerektiğini, tatlının bir ödül olduğunu ve sevdiğimiz yiyeceklerin, beklentileri karşılayamadığımızda elimizden alınabileceğini öğreniyoruz. Bazı yiyeceklerin ‘iyi ve faydalı’ bazı yiyeceklerinse ‘kötü ve zararlı’ olduğunu öğrendikten sonra, iyi olduğu söylenen yiyecekleri tüketirken kendimizi daha mutlu, kötü olduğu söylenen yiyecekleri tüketirken ise suçlu, mutsuz, rahatsız hissediyoruz.

Sezgisel beslenmenin 10 temel prensibi

Sezgisel beslenme ya da sezgisel yeme, diyetin tam tersine kalori hesabı, yiyecek kısıtlamaları, porsiyon kontrolü, beslenme listeleri gibi tüm kavramları dışarıda bırakan; diyet zihniyetini dönüştürerek yemek yemeyi yeniden öğrenmeyi; açlık, tokluk ve haz gibi içgüdüsel tepkileri odağına alan bir yaklaşım. Sezgisel beslenme temelde şu 10 temel prensibi içeriyor:

1. Diyet zihniyetini reddedin

Bugüne kadar belki pek çok diyeti ya da beslenme programını denediniz. Aralıklı oruçla saatleri, ketojenik diyetle yağdan, karbonhidrattan, proteinden kaçar kalori aldığınızı saydınız. Kilo almayı, kilo vermeyi, yağ yakmayı, kas yapmayı odağınıza alarak yaşamınız boyunca beslenmenize dikkat ettiniz. Peki bütün bunlara odaklanarak geçen zamanda geldiğiniz nokta neresi? Verdiğiniz emeğin ne kadarının karşılığını aldınız? Bu zihniyetle hareket etmek bedeninize, zihninize ve ruhunuza nasıl yansıdı?

Pek çoğunuzun bu sorulara verdiği cevapların pek de iç açıcı olmadığını tahmin ediyoruz. Ancak problem irade eksikliğinizde ya da başarısız olmanızda değil, diyet sisteminin ve diyet zihniyetinin kendisinde. Dolayısıyla sezgisel beslenmeyi yaşam tarzınıza entegre etmenin ilk yolu, diyet zihniyetinden ve diyet odaklı yaşamaktan kurtulmak. İnternette üzerine milyonlarca yazı yazılmış ‘10 adımda 5 kilo, hızlı yağ yakan diyet, 2 haftada kilo verdiren diyet’ gibi öneriler sunan diyet yazılarını, diyet dergilerini ve diyet kitaplarını okumaktan vazgeçin. Özellikle kendinizi kötü hissetmenize neden olan beslenme davranışlarını ve önerilerini teşvik eden sosyal medya hesaplarını takip etmeyi bırakın. Bunun yerine bedeninizle pozitif bir ilişki geliştirmenize yardımcı olabilecek, kilo vermekten çok sağlıklı olmaya odaklanan hesapları takip edebilirsiniz. Diyetler konusunda gelinen noktada artık nelerin diyet zihniyetine girdiğini anlayabilmek çok zor olsa da, size ne kadar, nasıl ya da ne zaman yemeniz gerektiğini söyleyen her şeyden, ‘yaşam tarzı önerisi’ başlığı altında sunulsa bile uzak durun.

2. Açlığınıza saygı gösterin

Açlık hissi son derece normal olan, biyolojik bir süreçtir. Vücudunuzun sürekli olarak yiyeceğe erişebileceğini bilmesi ve bu bilgiye güvenmesi gerekir. Açlık hissini görmezden gelerek yeterince kalori almazsanız ya da karbonhidrat tüketmezseniz, vücudunuz bu tutumunuza giderek daha da artan bir yeme isteğiyle ve iştahla tepki verir. Bedenin bu tepkisi, yiyeceklere karşı normalde duymayacağınız seviyelerde istek duymanızı ve tepkilerinizin kontrolünüz dışında kalmasını hızlandırabilir. Açlık hissettiğiniz ancak yemek yemediğiniz zamanlar var mı? Böyle durumlarda bedeninizde ve zihninizde neler olup bitiyor? Bu soruları kendinize sorarak açlık hissiyle ilgili farkındalık kazanmaya çalışın.

Sezgisel yemeyle, bazı durumlarda açlığı hissedemeyebileceğinizi de fark edebilirsiniz. Örneğin, çok meşgul olduğunuz, stresli olduğunuz ya da çok fazla kahve tükettiğiniz zamanlarda hiçbir şey yememiş olsanız dahi bedeninizde açlık hissi oluşmayabilir. Böyle zamanlarda açlıkla ilgili sinyaller gelmiyor olsa da, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu besin öğelerini aldığından emin olmak ve biraz daha rahatladığınız akşam saatlerinde yoğun açlık sinyalleri almamak için gün boyunca yeterli miktarda yemek yediğinizden emin olmalısınız. Vücudunuzun doğal olarak doygunluk sinyallerini takip etmeye başlaması için yeterince beslenmesi ve yoksunluğa odaklanmaması gerekir. 

3. Tüm yiyeceklerle barışın

Kendinize belirli bir yiyeceği yiyemeyeceğinizi ya da yememeniz gerektiğini devamlı olarak söylemeniz; mahrumiyet, yoksunluk ve açlık hislerini de beraberinde getirerek kontrol edilemeyen arzularla ve aşırı yemeyle sonuçlanacaktır. Geleneksel diyetleri uygulamıyor olsanız bile, kendinize belirli yiyecekler konusunda yasaklar koymak, kısıtlamalar getirmek, mutfağınıza sokmamak ya da o yiyecekleri yediğinizde kendinizi suçlu hissetmek ilerleyen zamanlarda yoksunluk ve kronik açlık hissini beraberinde getirir. Siz yememeniz gerektiğini düşündüğünüz bir yiyeceği yedikten sonra zihninize ‘Bundan sonra yemeyeceğim.’ mesajını verdiğinizde, bedeniniz bu mesajı ‘Bundan sonra yemeyeceksem, şu an yiyebildiğim kadar yemeliyim.’ olarak algılar. Dolayısıyla siz herhangi bir yiyeceği yememeye çalıştığınızda beden sinyallerinizin geleceği son nokta daha fazla yeme isteği olacaktır.

Kendinize yasakladığınız herhangi bir yiyeceğe bir kez ‘teslim olduğunuzda’, o yiyeceği bir daha ne zaman yiyebileceğinizi bilmediğiniz için muhtemelen aşırı yemeye başlayacaksınız ve bu aşırı yeme, suçluluk duygunuzu tetikleyerek döngüyü yeniden başlatacak: Kısıtlama ve yoksunluk – istek ve aşırı yeme – suçluluk duygusu… Bu döngünün içinde olanların kendilerine koydukları kısıtlamaların, yoğun açlık hissinin, aşırı yeme isteğinin ve o yiyeceğe ulaştıklarında kontrolden çıkmanın nasıl bir deneyim olduğunu çok iyi anladıklarını düşünüyoruz.

4. Zihninizdeki ‘diyet polisi’ne meydan okuyun

Diyet polisi, size öğle yemeğinde salata yemenin ‘iyi’; tatlı, karbonhidrat, şeker gibi yiyecekleri yemeninse ‘kötü’ olduğunu söyleyen kalıplaşmış inançlarınız ve düşüncelerinizdir. Tüm bu çarpıtılmış düşünceler ve inanç kalıpları diyet zihniyetiyle yaratılan ve kendinizi suçlu hissetmenize neden olan ‘mantıksız’ kurallardan oluşur. Bu kurallar genelde zihninizin ulaşamayacağınız kadar derinliklerinde yer alır ve günlük yaşantınızda yemek yediğiniz, yemeği düşündüğünüz, yiyeceklerle karşı karşıya olduğunuz her an ortaya çıkar. Zihninizdeki diyet polisi tepenizde dikilip sizi izlerken yemek yemeyi normal, zevkli bir aktivite olarak görmeniz fazlasıyla zor olabilir. Diyet polisine meydan okumak, sezgisel yeme konusunda atılabilecek, önemli bir adımdır.

5.Yemekten aldığınız haz, tatmin ve mutluluk hislerini yeniden keşfedin 

Doymak ve tatmin olmak birbirinden farklı iki kavram. Fiziksel anlamda tok ve doymuş olsanız da, bu her zaman tatmin olduğunuz ya da haz aldığınız anlamına gelmiyor. Ne kadar yerseniz yiyin tatmin olamadığınızı hissediyorsanız, muhtemelen sizi mutlu hissettirecek ve tatmin olmanızı sağlayacak o şeyi aramaya devam edeceğiniz için kendinizi daha fazla yemekten alıkoymakta zorlanacaksınız. Gerçekten istediğiniz, yediğinizde size mutluluk veren ve modunuzu anında yükselten bir şeyi yediğinizde hissedeceğiniz mutluluk ve tatmin hissi yemeyi sonlandırmanızı ve daha fazla yememenizi kolaylaştıracaktır. Unutmayın; doygunluk, tokluğun fiziksel yansıması; tatmin ise tokluğun zihinsel yansımasıdır.

6. Tokluğunuzu duyumsayın

Bu prensibi keşfetmeye başlamadan önce, doyduğunuzu hissetmeye çok fazla odaklanmanıza ya da kendinizi bunun için strese sokmanıza gerek olmadığını vurgulamak istiyoruz. Yediğiniz yiyecekleri ve porsiyonlarınızı kısıtlamayı bıraktığınızda ve açlık sinyallerini duyumsamayı öğrenerek biyolojik ritminize uygun bir düzende yemeye başladığınızda tokluk ve doygunluk hissine dair farkındalığınız kendiliğinden gelişecektir.

Sezgisel yeme yolculuğuna ilk başladığınızda ve sonrasındaki uzunca bir dönem boyunca tokluk hissini duyumsamakta zorlanarak sizi rahatsız edecek kadar çok ve kontrolden çıkmış gibi yemek yediğinizi gözlemleyebilirsiniz; bu oldukça normal bir durum: Vücudunuz çok uzun bir zamandan sonra ilk kez kısıtlanmadan, özgürce dilediğini yeme fırsatı buluyor! Ancak bu süreci atlattıktan sonra, yani vücudunuz istediği zaman istediği her şeyi yiyebileceğini anladığında bu çok sık yeme ya da kontrolden çıkmışçasına yiyeceklere saldırma isteği geride kalacak. Zira bedeniniz artık ne zaman isterse yemek yiyebileceğinin farkındalığını kazanacak!

7. Duygularınızla başa çıkmak için yemek yemeyi bırakın

Duygusal yeme, istenmeyen negatif duygularla başa çıkmak için yiyecekleri bir haz aracı olarak kullanarak, fiziksel olarak aç hissetmesek de yemek yediğimiz durumları içerir. Bunun olduğunu fark ederseniz, yapabileceğiniz ilk şey kendinize karşı nazik olmaktır. Duygusal yeme genellikle olumsuz bir durum olarak algılanır, “yanlış” veya “kötü” olarak etiketlenir, ancak aslında zor duygularla başa çıkmada oldukça işe yarayan bir başa çıkma mekanizması olabilir. Duygusal yeme muhtemelen kendinizi kötü hissettiğiniz zor durumlarda size destek olmuştur ve bunu tamamen bırakmak gibi bir isteğiniz ve beklentiniz olmayabilir. Yemek yemek kısa vadede sizi rahatlatabilir, dikkatinizi dağıtabilir ancak önemli olan, bu tarz bir yeme davranışının uzun vadede problemlerinizi bir çözüme ulaştırmayacağının farkında olmak ve bunu kabul edebilmektir.

Rahatsız edici duyguların üstesinden gelmenin sürdürülebilir yollarını keşfetmek için, nasıl hissettiğinize dikkat etmeyi ve çeşitli başa çıkma becerilerini uygulamayı deneyebilirsiniz. Bu süreçte, meditasyon veya yoga gibi farkındalık temelli uygulamalarda uzmanlaşmış bir terapistten ya da sezgisel beslenme uzmanından destek alabilirsiniz.  

8. Bedeninize saygı gösterin

Bedene saygı göstermek bedeninizin sinyallerine kulak vermeyi, fiziksel ve zihinsel ihtiyaçlarınıza cevap vermeyi, bedeninize karşı nazik ve şefkatli bir tutum benimsemeyi ve bedeninizi olduğu gibi kabul edebilmeyi kapsar. Bedeninizi sevmek, ona saygı duyabilmenin ön koşuludur. Bedeninizle ilgili nasıl hissettiğinizden bağımsız olarak ona saygı duymayı öğrenebilirsiniz çünkü saygı, tüm hislerinizden bağımsız olarak, olduğunuz halinizle değerli olduğunuzu fark etmenizi gerektirir. Bedeninizin nasıl göründüğünden, işlevlerini ne kadar düzgün yerine getirebildiğinden ya da ona karşı ne hissettiğinizden bağımsız, koşulsuz ve yargısızca onu kabul edebilmeniz ona saygı duyabilmenizin ilk adımlarını oluşturur.

Kendiniz hakkında kötü konuştuğunuzda, vücudunuzun sinyallerini görmezden geldiğinizde ya da başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınızın önüne koyduğunuzda, bedeninize saygı duymadığınız ya da değer vermediğiniz mesajı göndermiş olursunuz. Kendimizi yargılamak ve bedenlerimizi eleştirmek konusunda fazlasıyla acımasız olabiliyoruz. Vücudunuza olduğu haliyle, koşulsuzca saygı duymayı öğrenmek, sezgisel beslenmenin en önemli prensiplerinden biridir. Odak noktanızı fiziksel “eksikliklerinizden ve kusurlarınızdan” uzaklaştırarak, kendinizi başkalarıyla karşılaştırmadan, bedeninizin sizin için yaptığı her şeye şükretmeyi öğrenin. Kendinize şefkatle ve sabırla yaklaşın.  

9. Hareket edin ve farkı hissedin 

Çoğumuzun egzersize ‘yapılması gereken’ bir şey gözüyle baktığı bir gerçek. Sağlıklı olabilmek için hareket etmenin ve hareketli bir yaşam tarzı benimsemenin gerekli olduğunu biliyoruz; ancak egzersiz yapmak çoğu zaman korktuğumuz, kendimizi yapmak için zorladığımız ya da sürekli olarak mücadele etmek zorunda olduğumuz bir sürece dönüşüyor. Özellikle kilolu olmanın eleştirildiği, fiziksel görünümün ön planda olduğu ve ‘iyi’ görünmenin takdir edildiği bir toplumda egzersiz yapmak istediğimiz değil yapmak zorunda olduğumuz bir şey haline geliyor.

Sezgisel hareket, bedeninize odaklanarak bedeninizle olan bağlantınızı güçlendirebilecek olan uygulamaları içerir. Yapmanız “gerektiğini” düşündüğünüz egzersize odaklanmak yerine, odak noktanızı hangi hareket türlerinin size iyi hissettirdiğine kaydırın. Kalori yakmak, incelmek, zayıflamak gibi amaçları bir kenara bırakarak egzersiz yaptıktan sonra nasıl hissettiğinize odaklanın.  

10. Sağlığınızı önceliklendirin 

Sağlıklı olmak, “mükemmel” yemek yemek anlamına gelmiyor. Sizin için ne kadar lezzetli ve tatmin edici olduklarının yanı sıra, belirli yiyeceklerin size kendinizi nasıl hissettirdiğine odaklanın. Sağlıklı olmanız, belirli dönemlerde zararlı yiyeceklerle beslenmenizle ya da sürekli haşlanmış sebze yemenizle değil, uzun bir zamana yayılmış beslenme davranışlarıyla, yani beslenme alışkanlıklarınızın nasıl olduğuyla ilgilidir. Yiyecekleri iyi ya da kötü olarak etiketlendirmek yerine bedeninize, zihninize ve ruhunuza iyi gelip gelmemesine göre kategorilendirin. Beslenme listenizden çıkarmanız gerekenlere odaklanmak yerine, size fayda sağlayabilecek hangi yiyecekleri yaşamınıza dahil edebileceğinize odaklanın. Besleyici değeri yüksek olan yiyeceklerden hangilerinin size iyi hissettirdiğini, hangilerini yemekten hoşlanmadığınızı keşfedin. Beslenme alışkanlıklarınızı düzenlerken, sağlığınıza olan zararlarına değil, faydalarına odaklanın.

İlginizi çekebilir: Farkındalıkla beslenme: Buddha’nın dört yüce gerçeği ve beslenmeFarkındalıkla beslenme: Buddha’

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Cildimiz bizden ne ister: Almond Shower Oil ile cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım

Yaşamın akışına ayak uydurabilmek için çoğu zaman oradan oraya koşuşturmak, yapılacaklar listesinin maddeleri arasında aceleyle hareket etmek ve hatta tadını uzun uzun çıkarabileceğimiz aktivitelerimizi bile hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki hızlandırmak zorunda kaldığımız bu keyifli aktivitelerden biri de genellikle duş keyfimiz oluyor. Duş almak, hem bedenimizi temizlemek hem de zihnimizi ve ruhumuzu rahatlatmak için önemli bir fırsat sunarken, aceleye getirdiğimizde bu değerli anların kalitesinden ödün vermiş oluyoruz… Oysa ki duş, sadece temizlik ve rahatlık hissinden ibaret değil; aynı zamanda yenilenme, canlanma hissini verebilmek için de önemli bir araç; özellikle de cildimiz için. Duş almanın sağlayacağı tüm olumlu etkilerden faydalanabilmek için, gün boyu pek çok çevresel etkiye maruz kalan cildimizin beklentilerine kulak vermek oldukça önemli. Peki, cildimiz bizden ne ister?



Vücut bakım ritüelinizde ilk sırada, temizlik!

“Cildimiz bizden ne ister?” sorusuna pek çoğumuz gibi cildimizin ilk vereceği cevap temizlik. Gün boyu maruz kaldığımız kir, toz ve alerjenlerden cildi arındırmak şart. Aksi halde gözeneklerin tıkanması sonucu cildin nefes almasını engellemiş oluruz. Bu da farklı cilt problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Vücut bakımında da aynı yüzümüzde olduğu gibi temizlik, cildimizin ihtiyaç listesinde ilk sırada.

L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’in altın renkli yağ dokusu, duş sırasında su ile birleştiğinde süt kıvamına dönüşerek hafifçe köpüren yapısı ile cildimizi nazikçe temizler ve arındırır. Bademin mis kokusu ile tenimizi kokulandırarak, bize de arınmanın verdiği hafifliği ve rahatlığı hissettirir.

Yoğun nem

Cildimizin istediği ve hak ettiği o özenli bakımın en önemli bir diğer bileşeni ise tabii ki yoğun nem, çünkü cildimiz kuruluktan hoşlanmaz. Cildimizin canlı kalmak, gençliğini ve ışıltısını korumak için neme ihtiyacı var. Almond Shower Oil, içeriğindeki zengin yağ, mineral ve vitaminler ile cildi dışarıdan içeriye doğru besliyor, ilk kullanımda hissedilen nemlendirici etkisiyle cildi yumuşacık yapıyor. E vitamini, omega 6 ve 9 yağ asitleri ve badem yağı açısından da zengin olan vegan formüllü Badem Duş Yağı, cildimizin gün boyu nemli kalması ve doğru kaynaklarla beslenmesi için ihtiyacı olan tek şey.



Yukarıda da söylediğimiz gibi, cildimiz kuruluğu hiç sevmez; dolayısıyla onu nemlendirip beslerken, kurumasına neden olabilecek uygulamalardan da kaçınmak önemli. Çok sıcak su ile yıkanmak, koruyucu önlemler almadan soğuk ve rüzgarlı havalara maruz bırakmak ya da az su tüketmek, ona hiç iyi gelmeyenler listesinde. Ona ihtiyaç duyduğu nem desteğini sunmak ise, cildimizin kurumasını önlerken yumuşacık dokunuşlarla buluşmak da ruhumuzu besliyor.

Güzel kokmak

Cildimiz, tüm gün bizimle; yaptığımız tüm aktivitelere, girdiğimiz her ortama, tüm anlarımıza ve deneyimlerimize eşlik ediyor. Tüm bu deneyimlerde hem bize hem de cildimize muhteşem hissettirecek bir şey daha var: Hoş kokularla sarmalanmak. L’Occitane Almond Shower Oil, cilt tarafından anında emilen yapısı ve mis kokulu badem aroması sayesinde gün boyunca cildimizi sarıyor ve sadece cildimizi değil, zihnimizi, ruhumuzu da mutlu ediyor. Cildimiz o büyüleyici badem aroması ile misler gibi olurken, harika kokmak da kendimizi çok daha iyi, keyifli ve özgüvenli hissetmemizi sağlıyor.



Narin dokunuşlar

Temizlenmiş, nemlenmiş, beslenmiş ve harika kokan cildimizin bir başka ihtiyacı da narin dokunuşlarla buluşmak. Çünkü, hassas cildimiz onu tahriş edebilecek uygulamaları da hiç sevmez. Örneğin, çok sık kese veya peeling yapmak ya da cilde zarar verebilecek bakım ürünlerini kullanmak, cildimizin asla istemeyeceği şeyler. Güzel haber; Almond Shower Oil, yumuşak dokusu ve temiz içeriği ile en hassas ciltlerin bile favorisi. Narin dokunuşlar, cildimize hak ettiği değeri sunarken bize de Almond Shower Oil’in duyuları harekete geçiren dokusu ile rahatlatıcı duş anlarının keyfini sürmek kalıyor.

Duyusal bir deneyim

Cildimiz biraz da şımartılmayı hak etmiyor mu? Elbette. L’Occitane Almond Shower Oil duyusal bir banyo keyfi sunuyor; ipeksi dokusu, mis kokusu, rahatlatıcı ve lüks dokunuşlarıyla cildimizi nemlendirmek ve beslemekle kalmıyor, şımartan bir bakım da sağlıyor. Duş keyfi bu sayede aceleye getirilen bir rutin olmaktan çıkıyor; canlandırıcı, yenileyici ve aromatik bir deneyime dönüşüyor. 

Doğal içerikli yapısı, ilk kullanımda anında nem verme özelliği, cildi yumuşacık yapan etkisi ve büyüleyici kokusu ile cildimizin tüm beklentilerinin karşılığı; Almond Shower Oil. Cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım için siz de hemen tıklayın ve L’Occitane Almond Shower Oil ile tanışın.

*Bu yazı L’Occitane katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale