X

Sanat ve ilham dolu bir röportaj: Elçin Sümer ile Artistic Integrity üzerine konuştuk

Pek çoğumuzun yakından tanıdığı, henüz tanımayanların ise yazımızın devamında en içten cevapları ile tanıyacağı Elçin Sümer ile çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Elçin Sümer, hem bir mimar hem bir heykeltıraş hem de sanat projesi tasarımcısı. Kısacası, sanatın her alanında ilham dolu işler açığa çıkaran başarılı bir isim. Son zamanlarda en çok ses getiren çalışmalarından biri ise CaresseArt’ın ev sahipliğinde gerçekleştirdiği ‘Artistic Integrity’! Hazırsanız, işte keyifli sohbetin detayları:

Uplifers okuyucuları için kendinizden kısaca bahseder misiniz?

Tabii ki keyifle! Uplifers yıllar içerisinde benim birçok haberimi yapmış benim de keyifle okuduğum, takipte olduğum, çok sevdiğim yayınlardan. Tekrar kendimden bahsedecek olursam ben öncelikle heykeltıraşım, mimarım ve sanat projesi tasarımcısıyım. Tüm bu alanların lisans eğitimleriyle geçen bir öğrenim sürecim oldu, hala aktif olarak bu 3 alanı da hayatımda sürdürmekteyim.

Heykel, mimari, takı tasarımı… Farklı disiplinler üzerine çalışırken yaratıcılığınızı besleyen en önemli kaynaklarınız neler, ‘en büyük ilham kaynağım’ diyebileceğiniz neler var?

Aslında her biri benim için farklı ama birbirlerini besleyen disiplinler. Heykeltıraş olarak ve mimar olarak insan faktörü tabii ki en beslendiğim kısım farklı karakter ve kişiliklerdeki insanların sosyolojik ve antropolojik süreçlerini incelemek ana unsurum bu konuda, sosyolojik ve psikolojik araştırmalar yapmaya tez sürecimden beri devam ediyorum. Heykel alanında bir heykeltıraş olmanın yanı sıra giyilebilen heykeller mottosuyla 16 senedir sürdürdüğüm bir brandim var mesela. Bu en temel kavram, bahsi geçen araştırmaların karşılığını aldığım, çünkü bu sayede kişilerin üzerlerinde taşımak istedikleri duyguya, duruma ve yaşam sekline göre özel tasarımlar yapıyorum. Bu da kişiye özel, bedenine entegre edilmiş mücevherlere dönüşme hikayesini gerçekleştiriyor. Mimaride de aynı şekilde kişilerin genetik kültürleri, dönüşen alışkanlıkları, hatta iyileştirmek istedikleri birçok yaşamsal aktiviteyi, onlara göre düzenleyip tasarladığım ve onlara yıllar yılı gelişimsel destek verecek alanlar tasarlamak denilebilir.

Sanat projeleri ise bu kadar sanat eğitiminin ardından sanat yatırımı ve kurumlara göre sanatsal projeler tasarlamak ile ilgili. Burada, kurum ve sanatçının birlikteliklerinden karşılıklı çıkarım sağlanan faydalar gözetiyorum.  Bunların tümü için ise bana ilham olan şey; yeni kültürler, şehirler tanımak, keşfetmek. Fark edilmeyeni araştırmak için multidisipliner araştırmalar yapmak ve her şeyi tanımaya çalışmaktan geçiyor.

CaresseArt’ın ev sahipliğinde gerçekleştirdiğiniz ‘Artistic Integrity’ fikri nasıl doğdu? Yola çıkış hikayeniz ne oldu? İsmin bir hikayesi var mı, neden ‘integrity’?

Caresse Otel yıllardır çok keyifle bulunduğum, dostlarımız olan Büyükhanlılar’ın oteli. Hem mimari dokusu ve tasarımı hem de peyzajının o büyüleyici yerleşkesiyle zaten kendisi başlı başına bir tasarım ürünü. benim için bütünleyici bir sanat eseri. Dolayısıyla bu dostluk, profesyonel olarak yaptığım art merch projekt hizmetiyle büyük bir sanat oteli olma fikrine, oradan da yüksek ses getiren muazzam bir projeye dönüştü.

Artistic Integrity ise wiki anlatımında entegrasyönel bütünlük anlamı taşımaktaydı… Proje ismini aslında kendi belirledi diye düşündüm. Çünkü 9 ay süren bu projenin doğum aşamasında multidisipliner bir sanatçı ağını barındırıyor olması büyük bir sanat eserinin içinde Türkiye’nin önde gelen sanatçılarının yer alacak olması, bu entegrasyona bir taçlandırma olarak nitelendirdiğim bir ifadeden türedi. Benim için disiplinlerim gereği mesleki algımda da her zaman önce doğanın ilhamı ve sonra mimarinin insan yaşamına olan katkısı, sonrasında da sanatın vazgeçilemez tamamlayıcı bir unsur olması ile bu ismin oldukça destekleyici ve bu projenin anlatımına çok yakıştığı kanısına vardım.

Neden CaresseArt? Sanat ve turizmi buluşturmayı düşündüğünüz gelecek projeleriniz var mı? Sanat turizmi, sanatın veya turizmin en çağdaş yorumu diyebilir miyiz?

Caresse Otel, birçok hizmet anlayışının kaliteli ve örnek temsilcilerinden biri olması sebebiyle ve yukarıda da bahsetmiş olduğum doğası ve mimari yapısı gereğiyle benim için böylesine büyük bir projenin olması açısından en önemli unsurlara sahipti burada yapma kararı aldığımız. Aynı zamanda da Caresse’nin de sanat danışmanlığını yaptığım için, bu marka ile tamamlayıcı bir departman ile sürdürülebilir bir isim olarak tercih ettik.

Sanat turizmi son yıllarda oldukça çok rağbet gören bir alan. Özellikle Bodrum’da da bu konuda hemen hemen her işletmenin bir ucundan tuttuğu büyük bir değer. Bu konuda destek çalışmalar aynı zamanda sanatçı kalkındırmak için önemli. Sizlerin de bileceği gibi sanatçıların da sezonları var. Üretmek ve sergilemek için birçok mesleğin de olduğu gibi.  Bu süreci artık Akdeniz ülkeleri olarak çok destekler vaziyette olan bölgesel işletmelerin de desteği ile sanat adına da sektörel bir gelişme söz konusu.

Bu tabii ki bir yandan insanların arınmaya, güzel vakit geçirmeye, yenilenmeye geldikleri alanlarda onlara sanatsal bir görünümün de eşlik ediyor olmasıyla ve sanatın iyileştirici, ilham verici gücüyle de birleşiyor. Ve artık dünyanın her yerinde gün geçtikçe çoğalan sanat turizmi tercih edilmeye başlanıyor. Bu ülkelerdeki müzeler ya da galeriler dışında yaşam alanlarında da oldukça tercih edilir oldu. Bu sebeple evet, turizmin çağdaş yorum algısına, eserlerle mekanların taçlandığı yenilikçi bir bakış açısı da diyebiliriz. 150’den fazla sanatçı 500’den fazla eserle bu yıl 6 ay boyunca seyrolan muazzam bir yatırım da buna tabii ki oldukça büyük bir katkı sağlamış oldu.

Projelerim tabii ki hızla devam ediyor.  Şu an hali hazırda birçok kurumla bu işbirliklerine devam etmekteyim. Caresse Art ile ilgili de yeni projelerimiz konuşulmakta…

Kimleri, neleri ‘bütünleştirmeyi’ hedeflediniz?

Çalışma sistemimde her zaman bir algoritma, bir analiz var. Yani; kurumun sosyopolitik kitlesi, marka ihtiyaçları ve sanat ile bu markaya sağlanabilecek katkıların projelendirilmesi. Ve elbette ki bu birlikteliğe uyumlanacak olan sanatçılarla olan üretim ve kitle ifade şekilleri, bunların önemli istatistikleri ile kurumlar ve sanatçıları birleştiriyorum. Ve sanatın, kurumla her açıdan (mimari, kültürel, tarz, misyon, manifesto) olarak bütünleştiği zaman, ben de bütünleşen bir bussines plan ile bir merch proje dizayn etmiş oluyorum.

Seçkiyi hazırlarken hangi tema üzerinde yoğunlaştınız, sizin için ‘Artistic Integrity’i en iyi özetleyen kavramlar neler?

Multidisipliner bir bakış acısı oldu. Caresse çok uluslu misafir kapasitesi olan bir otel ve içinde destekleyici markaların bulunduğu bir işletme. Aynı zamanda buraya gelen insanların öncelikle uluslararası alandan geçerek Türk sanatçıların multidisipliner podyumlarını seyretmeleri esas olan hedefimizdi. Bu konuda takdir edilmesi gereken biri varsa; bu vizyonu, projemi kabul eden Volkan Büyükhanlı’dır.

Caresse Art, ilk çalışmasını benim hedefimde önceliği sanata ve sanatçıya destek projesi olarak nitelendirdi. Ana hedef Türkiye’deki kuruma uygun tüm sanatçıları ve sanat anlayışını izleyicisiyle buluşturan bir platform yaratmak ve ileriki yıllarda sanata ve sanatçıya aynı zamanda kültür turizmine destek olacak bir alt yapı hazırlamaktı.

Biz, bu podyum ile entegrasyonunu sağladığımız bir alan yaratabildik. Hedef temayı gerçekleştirdiğinde

Kürasyonu yaparken tüm sanatçılarla, mekanla entegre olabilen, bir parçası olmayı başarabilen tasarımları, bu hizmet anlayışı içerisinde sergilemeyi ve alıcılarıyla buluşturmayı sağladık. Bir white cube anlayışından çıkmak, bu entegrasyon için daha zorlayıcı ve pratikte mümkün olmayacak birçok unsuru barındırıyor olsa da sonuç çok tatmin ediciydi.

Her biri birbirinden kıymetli sanatçıların yine her biri birbirinden eşsiz eserlerini bir araya getirdiniz. Tüm çalışmaların göz kamaştırıcı olmasının yanı sıra sizin için en değerli, en anlamlı parça hangisiydi?

Bunu anlatmak çok zor… Klişe olacak ama hepsine evlat gözüyle bakıp, hayran olup, sevip, sarıp, koruyup kolluyoruz ekipçe. Benim için anlamı daha cok tabii ki bu cümlelerin. Çünkü bir sanatçı olarak ve sanatçı arkadaşlarımı da tanıyan bir empatiklik yoğunluğunu da düşünecek olursam, sanatçılar hep eserlerine çok sahipkarlardır. Bazen satamazlar bile. Ben de her birine aynı hassasiyet içerisinde duygusal bir bağ ile yaklaşıyorum. Çünkü fikrinden üretim aşamasına, manifestolarından sergileme alanı ve ihtiyaçlarına kadar gerçekten bebekler doğuyor bizlerin hayatlarında. Ve her biri bir başka ruhun içinden kitlelere konuşuyor. Her birinin yeri ayrı diyebilirim 🙂

Aylar süren kürasyon çalışmalarında sizi en çok zorlayan konular nelerdi ve bu süreçte motivasyonunuzu nasıl korumayı başardınız?

Kürasyonun en zor tarafı eserle aranızda doğan duygusal geçitler ve bir eserin kendini ifşa edebilmesi için gerekli tüm enstürümanlara sahip hale getirilmesidir. Genellikle küratörlüğü bir meslek olarak görmeyen, bunun eğitimini anlamlandıramayan bir coğrafyadayız ama bu çok nicelikli bir iş bana kalırsa.

Benim için işin iyi olanı kendini her şekilde anlatır diye bir bakış acısı olmaz mesela. Evet göz terbiyesine, sanat okur yazarlığına sahip eğitimli kişiler için fark etmeyebilir bu durumu ama bir kürasyonun birçok insan yapısına ve duyusal etkileşime hizmet etmesi gerekir. Bu önem arz eder sanat eseri ve sanatçı için. Tabii Caresse de bunu yapmak, çok zengin bir alanda size birçok hizmeti veriyor olması, zevklerin en güzeliydi.

Evvela özel bir ışık algısı olan fuaye alanlarının paternleri, ambiyansın sadeliği ve genellikle otellerde bolca rastladığımız dekoratif objelerden bulundurmaması, sanatı çok daha iyi taşır hale getirdi ve projeyi de hakkıyla yapmamızı sağladı. En çok zorlanılan konu; eserlerin muhafazası, temizliği ve korunması ile ilgili kısımdı. Bu beni çok endişelendirdi, çünkü insan faktörü ve entegre edilmiş tüm alanlarda yüzlerce eser sergiliyorsunuz ve risk çok büyük.

Riskin maddi karşılığından çok beni en çok tedirgin eden şey ise bir sanatçının zanaatsal emeğinin hiçe yolculuğu korkusu oldu. Gerçekten günün, gecenin, saatin, özel ihtiyaçların önemini gözetmeden, birçok sağlık sıkıntısına aldırış etmeden, muazzam bir yetiştirme sürecinden geçtik. En büyük motivasyonum hayalini kurduğum bir projenin her adımda gerçekleştiğini, somutlaştığını görmek ve bu tamamlanmayı hemen sanatçı arkadaşlarımla paylaşmaktan öte değildi.

Artistic Integrity oldukça ses getirdi ve görüyoruz ki çok da sevildi. Bu özel çalışmanız CaresseArt’a nasıl bir kitle çekti, nasıl geri bildirimler aldınız, tepkilerden memnun musunuz ve sizi şaşırtan geri dönüşler oldu mu?

Tahminimden daha çok oldu. Öncelikle benim eser duyuru ve kişisel veri tabanımın üzerinde bir ziyaretçi kabul ettik, yolu Bodrum’a düşen ya da yakınlarından geçen, bir günümüzü de sadece buna ayırmak için buraya geldik diyenlerle, kendimizle gurur duyduk.

Sayısız haber portalında varolduk, almış olduğum tebrik ve teşekkür e-mailleri cabası… Yeni sanatçıların da katılım için başvurularıyla dmlerimiz kitlendi. Özellikle çok kıymetli kollektörler, koleksiyonerler ve sanat erbabları ve daha birçok sanatçıyı ağırladık. Birçok gezen insan başka başka arkadaşlarını alıp gelip tekrar tekrar gezdiler. Birçok kişi gününü yettiremeyip yeniden özellikle gezmeye geldi. Düşünün ki bu sistemde bir müze gezisi kurguladık. Kulaklıklarınızla zone zone alanların 42 dönüm üzerinde bir de 5 fuaye otel binası, her kat ve koridoru ayrıca galeri binası ve teraslar, baheçeler… Muazzam bir metrekarede bir art route var. Toplamda her birini dinlenerek gezmek, 5 saatin üzerinde zaman demek.

CaresseArt’ın bir başka ses getiren gelişmesi de Bodrum Mandalin Hareketi oldu ve sizin de desteğiniz çok büyük. Bu projeyi biraz anlatır mısınız? Öncülük etmeyi planladığınız benzer akımlar var mı?

Mandalin Bodrum’un önemli değerlerinden. Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras da bu konuda desteğimizi istediğinde Caresse Art sanatçılarından Eyüp Can Yeter’in sergi açılışıyla birleştirerek aynı zamanda da Bir Fide Bir Yaprak kampanyası ile Eyüp Can Yeter’in Bodrum mandalinasının değerlerine katkıda bulunacağı özel bir proje birlikteliği sağladık.

Sanatın ve sanatçının desteğinin olabileceği her projeye katkımızın olabileceğine inandığımız şekillerde destek olmayı sürdüreceğiz…

Son olarak Caresse Art gelecek projeleriyle ilgili neler planlıyorsunuz?

Henüz bu konuda bilgi vermek doğru olmaz ama sanata, sanatçıya ve kültür turizmine katkı sağlayacak yeni projelerimizle görüşmek üzere diyebiliriz…

Kendisine samimi cevapları ve keyifli röportajı için çok teşekkür ediyoruz!

İlginizi çekebilir: Güneşin, denizin ve eğlencenin adresi Bodrum gezi rehberi

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale