X

Röportaj: Enneagram ile kendini tanımak: Tip 4 – Özgün

2019’da kendimi daha yakından tanıyacağım, hayatla ve kendimle olan ilişkime daha detaylı bakacağım diyenler burada mı? Burada olanlar kendilerini alkışlasın. Zira bu yolculuk öyle sosyal medya profillerine yazmak kadar kolay olmuyor yaşarken. O yüzden de cesaret gerektiriyor.

Evet bu yolculuk kolay değil, ama sıkıcı da değil. Hele ki benim yazdığım yazılarla çok daha keyifli! Çünkü bu yolda kullanabileceğiniz Enneagram adında bir rehber ve canlı kanlı insan hikayeleri sunuyorum size. Bizim gibi insanların hikayeleri; kendini ve ne istediğini anlamaya çalışan, anlamaya çalışırken pek çok kez karamsarlığa kapılan ama yine de yılmayan, kendinden vazgeçemeden hayatın akışı ile bağ kurmaya gayret eden insanların hikayeleri…

Keşif sürecine yeni katılanlar için hızlı bir giriş;

Hepimiz güzel ve anlamlı işler yapmak, keyifli ve üretken bir hayat yaşamak istiyoruz. Fakat yapmak istediğimiz işi, yaşamak istediğimiz deneyimleri fark etmek hayli zamanımızı alıyor. Okullar bitiyor, iş hayatında deneyimler yaşanıyor, “Mutlu muyum, huzurlu muyum, gerçekten yapmak istediğim şey bu mu?” soruları defalarca kapıları çalıyor… Zamanla -biraz araştırarak, biraz da deneye yanıla- su akıyor yolunu buluyor. Buluyor bulmasına ama “Bu süreç biraz daha hızlandırılabilir mi acaba?” diye merak ediyor insan, haliyle. Hayat dediğin de sınırlı sonuçta.

Kendimizi tanıma yolculuğunun en temel kuralı, sınırlarımızı kabul etmek. Hepimizin hem güçlü yönleri, hem de zorlandığı özellikleri var. Bize hız kazandıracak ve daha emin adımlar atmamızı sağlayacak şey ise bu özelliklerimizin farkına varmak. Enneagram bu noktada pratik bir rehber olarak kullanabileceğimiz bir sistem.

Bu yazı dizisinde ise, söz konusu süreçleri yaşamış, kendi yolunu kendini tanıyarak çizmeye çalışan kişilerin hikayelerini bulacaksınız. Her röportajda, ilham alabileceğiniz farklı bir Enneagram mizacının hikayesini buraya taşımayı ümit ediyorum.

Peki enneagram nedir? diyorsanız kendinizi daha yakından tanımanız için sizi önce şuraya alalım.

Bu röportajın konuğu Pelin Dilara Çolak, YouTube kanalı ismi ile Dilozof… Felsefe ve sanat tarihi eğitimi almış Dilara. Kendini “ömür boyu öğrenci” olarak görenlerden… YouTube kanalında felsefe, sanat ve bilim üzerine içerikler paylaşıyor. Ben ilgi ile izliyorum videolarını. Fakat bu röportajı yapma isteğimin tek sebebi kişisel beğenim değil.

YouTube bana keyifli ama derinlikli bilgiye ulaşmanın zor olduğu bir mecra olarak geldi hep. Fakat “Dilozof” bunun böyle olmak zorunda olmadığını idrak etmeme vesile oldu. Sohbetimiz zihnimde pek çok kapı açtı. Bu röportajı, sizde de kapılar açmasını ümit ederek paylaşıyorum

Önce Dilara’nın mizacını, hayata karşı motivasyonunu Enneagram aracılığı ile anlamaya çalışıp sonra o gözle röportajını okuyalım öyleyse!

Tip 4- Özgün

Derin duygular, yaratıcılık ve kendini özgün bir şekilde ifade edebilmek 4’leri tanımlayan anahtar kelimeler. Yaptıkları her şeyde anlam ve derinlik ararlar. Popüler olandan uzak dururlar. Giydikleri kıyafetten yaptıkları işe kadar her şeyin kendilerini temsil ettiğini inandıklarından “herkes” gibi olmaktan korkarlar. Duygularını yoğun ve içlerinde yaşarlar. Çevrelerinde “melankolik” olarak tanınırlar. Melankoli, onların yaratıcılığını besleyen en temel kaynaktır.

Tip 4’ler sıradan bir şeyi farklılaştırma, estetik bir detay katma konusunda oldukça iyilerdir. Bir iş raporunu bile “sıradan” bir formatta hazırlamaya gönülleri el vermez. Standart prosedürlerle hareket etmeleri gerektiğinde zorlanırlar. Farklılıklarını hissedemedikleri ortamlarda bulunmak 4’ler için eziyete dönüşebilir.

Hayatta kendini gördüğün yer neresi? Yapmak istediğin şeyleri, olmak istediğin yeri bulduğunu düşünüyor musun?

Olmak istediğim yere ilişkin düşüncem günden güne değişiyor. Ama asıl amacım tüm bu süreç boyunca hep aynı: 60’lı yaşlarıma geldiğimde geriye dönüp bakıp “Evet, anlamlı bir hayat sürdüm” diyebilmek. Bu, her ne şekilde olursa olsun, benden geriye “yaşanmamış bir hayat” kalmasın yeter.

Lisanstan mezun olduğumda “Eh o halde şimdi de yüksek lisans yapayım” gibi çok da temellendirilmemiş bir düşünceyle okula devam etmiştim. Yüksek lisanstan mezun olduktan sonra sorgulamaya başladım. “Acaba Dilara’nın yapabileceği en iyi iş bir akademisyen olmak mı, kendimi en iyi bu şekilde mi gerçekleştirebilirim?” şeklinde türlü soru ortaya çıktı ve içlerinde kayboldum.

Bu şüpheyle akademiye ara verdim ve pek çok farklı iş/uğraş, hatta farklı bir ülkede yaşamayı denedim. Gittiğim tüm yollarda başarısız oldum. Bu yeni yollar bana neyi istediğimi de doğrudan göstermedi. Ama neyi istemediğimi gösterdi. Belki yeni bir yere ulaşamadım ama neden geri dönmem gerektiğini anladım. Tutkuyla ilgilendiğim konular üzerinde araştırma yapmak ve öğrendiklerimi de merak eden diğer insanlarla paylaşmaktan başka hiçbir şey yapmak istemediğimi fark ettim. Bilginin paylaşımı ve sürdürülebilirliğine katkı sağlamak, varoluşsal görevimmiş gibi geliyor. Bu amacımı en iyi biçimde gerçekleştirebilmeme olanak sağladığı için de akademisyen olmak istiyorum.

YouTube kanalı açmaya nasıl karar verdin? Bu kanalı açma motivasyonunu merak ediyorum.

Ben başlangıçta bir blog açarak insanlarla bilgi paylaşımında bulunmayı düşünmüştüm. Fakat video metnin yerine geçti, medyadaki bu dönüşüme ayak uydurmak istedim. Çünkü en temelde amaç, bilgi paylaşmak ve insanlarla etkileşimde olmaksa sosyal medyanın veya YouTube’un yeterince derin olmadığını düşünerek dijital platformları hor görmenin hiçbir anlamı yok.

Oyun, eğlence, güzellik kategorileri dışında bilgi paylaşımına dayalı kanalların sayısı Türkiye’de oldukça az. Bu alanda içerik üreten kadınların sayısı daha da az. Bu toplumdaki pek çok şeyin analizini gözler önüne seriyor. Ben dijital platformları sıklıkla kullanan bir kadın olarak insanlara faydasının dokunacağını düşündüğüm içerikler üretme konusunda kendimi sorumlu hissettim.

Felsefe üzerine bir kanal açmak seni izlenme sayısı konusunda endişelendirmedi mi?

Birkaç ay öncesine kadar özel bir televizyon kanalında içerik editörlüğü yapıyordum ve orada kanalın YouTube departmanında çalışma fırsatım oldu. En çok tüketilen içerik türünü, kitlenin büyük çoğunluğunun neyi izlediğini gördüm. Orada çalışırken kendi kanalım hakkında bir ara şüpheye düşmüştüm. Milyonlarca abonesi olan bir kanal olmamın çok zor olduğunu farkettim. Evet, belki de benim bir videom hiçbir zaman YouTube trendler listesinde bir numara olamayacak. Ama zaten benim asıl amacım da fenomen olmak değil. Şüpheye düştüğümde “bir kanal açmayı neden istediğimi” kendime hatırlatmam gerekti. Bu sebeple kanaldaki izlenme verilerini de nicelik bakımından değil, nitelik bakımından ele almaya çalışıyorum.

Sen kendini nasıl tanımlıyorsun? Hangi özelliklerin seni sen yapıyor? YouTube kanalı açarken kendi mizacınla çatıştığın yerler oldu mu?

Kendimi tam olarak tanımlamak güç, ben de hala kendimi tanımaya çalışıyorum. Ama kesin olarak bildiğim bir şey var: Hayalperestim. Kafamın içinde her şeyin mümkün olduğu, fantastik bir dünyada yaşıyorum. Kendimi bildim bileli, her şeyin (bu, en basit bir buluşma bile olabilir) en büyüleyici halini tüm ayrıntılarıyla hayal ediyorum. Önce onu kafamda yaşıyorum. Sonra ise gerçekliğe döndüğümde içinde bulunduğum nesnel dünya bana yeterli gelmediği için tatminsizlik başlıyor. Bu durum beni daha melankolik ve isyankar yapıyor. Örneğin kalıplaşmış şeyleri kabul etmekte veya normlara adapte olmakta güçlük çekiyorum. Geriye dönüp baktığımda fikirlerim, seçimlerim, edimlerim hep toplum tarafından marjinal olarak adlandırılabilecek şeylerdi. Sanki mevcut olan her şeyle aramda bir kavga varmış gibi, kendim de dahil.

Bu sebeple farkında olmadan, kendime heyecan verici bir dünya kurabilmek için yaşadığım her şeyi abartmayı seçtim sanırım. Her şeye anlam atfederim; bir kaleme, giysiye, şehirlere, olaylara, tesadüflere, her şeye… Küçücük bir olay benim için inanılmaz bir hikayeye dönüşebiliyor. Şeyleri olduklarından daha fazla görüyormuşum. Arkadaşlarım öyle söylüyor.

Mizacım, YouTube kanalımı açarken çok sorun olmadı ama açtıktan sonra oldu. Aslında kanalın, toplumsal sorumluluk projesi olmasının dışında, görünür olma ve anlaşılma arzumun bir ürünü olabileceğini yeni yeni fark ediyorum. Bu açıdan da tatmin edici. Ama mükemmeliyetçi, sabırsız ve tahammülsüz bir insanım. Video kurgusu yaparken aşırı sinirli oluyorum veya insanların içerikleri keşfetmesini beklerken büyük umutsuzluğa kapılıyorum. Ama iyi bir yorum gelince çığlık atıp dans edebiliyorum. Duygulardan duygulara sürükleniyorum özetle, video hazırlığının verdiği yorgunluk ikiye katlanıyor.

Hayallerinin peşinden gitmek hepimiz için çok çekici bir fikir. Ve hepimiz bunun çok kolay bir süreç olmadığını biliyoruz. Filmlerin etkisinden midir nedir, hayalinin peşinden giden insanların o yolda çektiği acılar bile çok çekici geliyor dinlerken/izlerken. Ama konu kendi hayatımıza geldiğinde hiç de bir film sahnesinin içindeymişiz gibi hissetmiyoruz. Sen hayallerinin peşinden gitme durumunu kendi hayatında nasıl deneyimliyorsun?

Şu an şaşırdım çünkü ben diğer insanlar da bir film içindeymiş gibi hissediyordur herhalde, diye düşünüyordum. Çünkü ben kendi hayatımı bir film gibi görüyorum. Kendi hayatımın filminde başrol oyuncusuymuşum gibi. Bu yüzden otobüse bindiğim ve dışarıyı seyrettiğim bir an bile filmden bir sahneymiş gibi geliyor. Her şeyi senaryolaştırırım. Böyle yaptığımda daha anlamlı ve özel oluyorlar. Hatta bazen kişilerin önemi bile olmaz yaşadıklarımda, önemli olan o hikayedir. Bu yüzden sadece hikayenin kendisine odaklanarak ona göre davrandığım, sonunu düşünmeden o ana kapıldığım olur.

Genelde mantığımla hareket etmiyorum. Şimdi düşündüm de, mantığımı çok az dinlemiş bile olabilirim. Felsefe bölümü yazarken “Eyvah işsiz kalırım” diye hiç düşünmedim mesela. Ya da başka bir ülkede onca yasaya ve ekonomik probleme rağmen şehir şehir taşınarak, sürünürken de düşünmedim. Veya istifa ederken… Hepsinin çetrefilli yollar olacağı açıktı. Ama ben sadece yapmak istedim ve yaptım. Ne olursa olsun bir şekilde üstesinden geleceğime inancım tamdı. Çünkü bu benim hikayem ve özel bir hikaye olmak zorunda.

Bu iyi bir yöntem demiyorum, tavsiye de edemem. Çünkü bunu bilinçli yapmıyorum. Tutkularıma göre yaşamaya çalışıyorum. “Ben buyum, bunu istiyorum ve böyle yapacağım” şeklinde kendiliğinden gelişiyor. İnsanların ne yaptığı, çoğunluğun neyi tercih ettiği veya onayladığı umrumda değil. Hatta dürüst olmak gerekirse, bazen sırf toplum tarafından onaylandığı için bile aksini yaptığım şeyler oluyordu eskiden. İnsanlarla uyum içinde yaşamak gibi bir derdim olmadı hiç. Kalabalığın arasında değil, farklılıklarımla kalabalığın karşısında olmak istiyorum sanırım. Bu yüzden gerektiğinde bir sürü sorun yaratacağını bile bile hayallerimin peşinden gidiyorum. Çünkü kendim olarak var olabilmemin tek yolu bu.

Videolarının oluşum sürecini anlatabilir misin? Teknik detayları değil tabii. Senin tarafından bakıldığında nasıl duygular, düşünceler uçuşuyor havada? Nelere kaygılanıyorsun, neler seni harekete geçiriyor, neler motivasyonunu düşürüyor? Ve en merak ettiğim ise her hafta aynı güne içerik hazırlama fikri ve çabası yaratıcılığına etki ediyor mu sence?

Bir video hazırlamıştım ama bağlantıların yeterince anlaşılmayacağını düşünerek yayınlamadım. İlkel insanlar hakkında izlediğim bir belgeselden yola çıkmıştım. O video bir belgesel videosu olmaktan çıktı, tanrıya, tasavvufa, sanata, psikiyatrik hastalıklara, hatta şiirde sembolizme kadar gitti. Zihnimin içinde, bilmece çözer gibi, oradan oraya yol alarak “bildiğim şeylerle öğrendiğim yeni şeyleri birleştirip” başka bir ürün yaratmaya çalışıyorum. Ve bu tarz bir ilişki kurduğumda sanki dünyadaki bir gizemi aydınlatmışım gibi hissediyorum. Bu fikir motivasyonumu artırıyor tabii. Motivasyonumu düşüren ise, benim o gördüğüm ayrıntıyı göremeyenler veya yeterince heyecanlanmayanlar. “Yine kimse anlamadı” deyip kabuğuma çekiliyorum.

Her hafta video yayınlamak ise yaratıcılığıma olumsuz yönde etki edebilir, bunun farkındayım. Çünkü bunu bir iş gibi zorunlu görürsem benim için YouTube biter. Bunu her zaman kendim için bir oyunmuşçasına yapmalıyım. Bu yüzden video hazırlama aşamasında bunaldığımda ya da istemediğimde kendimi zorlamıyorum.

Bir de kişisel hayatına dair bir sorum var. Kendini, kendi deneyimini, duygularını merkeze koymaya meyilli oluyor Tip 4’ler. Biz bu şekilde söylerken sadece bir tanımlama olarak geliyor kulağa. Hatta bazen bencillik olarak yorumlayabiliyoruz. Senin dünyanda nasıl bir karşılığı var bu kendini merkeze koymanın?

Kendi kendimin en büyük meselesiyim sanırım; bu yönden geleneksel anlamıyla bakıldığında, evet, bencilim. Ama ben bencilliğin yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Bize bencil olmak kötü bir şeymiş gibi öğretildi. Oysa bence bencillik faydalıdır. Çünkü toplum da aslında tek tek bireylerden oluşur. Başta kendini sorunsallaştırıp, kendi üzerine düşünmeyen bireyler bir araya gelerek iyi bir toplum oluşturamazlar. Bu konuda varoluşçu düşünür Jean Paul Sartre’ın fikirlerine katılıyorum: “Toplumsalı kurmak için bireysellikten hareket etmek.” Benim için de dünyanın merkezinde ben varım. Dünyanın merkezine bir başkasını koymak, iki yüzlü etik bir söylem gibi geliyor. Bence pek mümkün değil.

Bu da son sorum. Enneagramdan bahsettiğimde en sert tepkiyi veren kişiler genellikle Özgün Tip oluyor. Kendini bir kategori altında tanımlama düşüncesine çok sıcak bakmıyorlar. Ayrıca başka biriyle aynı mizaca sahip olma düşüncesinden de rahatsız olduklarını söyleyenler oluyor. Sana ne hissettirdi Tip 4 olmak?

Belki birkaç sene önce konuşmuş olsaydık, ben de bu kategorizasyona şüpheyle bakardım ve sürekli değiştiğim için, böyle bir tipoloji içerisinde konumlanmamın mümkün olmadığını söylerdim. Ama ilginçtir ki, şu sıralar kendi tuhaflıklarımdan bunaldığım bir dönemdeyken bunun aslında mizacımla alakalı olduğu fikri beni bayağı rahatlattı. Çünkü eğer bizim veya çevremizden bağımsız olarak doğuştan gelen bir mizacımız varsa, bu tüm hayatımızın sorumluluğunu bilincimize yüklemememiz gerektiği anlamına gelir. “Evet bu sorunlarımın sebebi, mizacımmış. Eh o zaman onu olduğu haliyle kabul etmem gerekir” fikri bana kendimle barışma imkanı verdi diyebilirim. Bu aşamada kişisel mutluluğum için rahatlamış hissetmek, farklı hissetmekten daha önemli. Çünkü sürekli kendi üzerine düşünmenin zorunlu bir sonucu olarak bazı şeyler için kendini suçlayamaya da başlıyorsun. Ve bu, pek hoş bir deneyim değil.

Pelin Dilara Çolak’ın videoları ve yazıları için YouTube kanalına ve bloguna göz atabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Enneagram ile kendini tanı ve potansiyelinin farkına var

Psikolog Zeynep Ozgen: Gözlemlemek mesleğimin, deneyimlemek mizacımın yapı taşı. Hazır zihnim çalışır, dilim iki kelimeyi bir araya getirir, ellerim yazarken, öğrenebildiğim kadar öğrenmek; anlatabildiğim kadar anlatmak istiyorum.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale