X

Pilates terapi midir, değil midir?

Pilates, yıllar içinde popülaritesi artan bir egzersiz şekli olarak kabul görüyor. Core yani karın bölgesi gücü, stabilite, dayanıklılık, nefes kullanımı ve esnekliği vurgulayan etkili hareketleri içerisinde barındırıyor. Ancak pilatesin bir terapi olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği gündemin tartışma konuları arasında. Ben de bu yazımda 10 yıllık uzman tecrübeme dayanarak konuyla ilgili mevcut literatürü inceleyerek kendi yorumlarımı sizlerle paylaşmak istedim.

Joseph Pilates’in, 20. yüzyılın başlarında bulunduğu Nazi Kampı’nda yaralı askerler için bir rehabilitasyon biçimi olarak bu egzersiz sistemini yarattığını biliyoruz. Daha sonrasında sistemini Amerika’ya taşıyan Joseph Pilates’in pilatesi, dansçılar ve atletler tarafından fiziksel uygunluğu artırma yöntemi olarak kullandığı da diğer bir gerçek. Şimdiki yıllarda da yapılan araştırma ve geliştirmeler sayesinde pilates belirli sağlık durumlarını tedavi etmek için kullanılabilecek bir sistem olarak kabul edilir hale geldi.

Örneğin, hastanelerin ve fizik tedavi merkezlerinin rehabilitasyon servisleri içerisine reformer aletlerinin girdiğine şahit olmaya başladık. Peki, genel anlamda terapi ne demek diye baktığımızda, bir durumu iyileştirmek veya hafifletmek için nitelikli bir profesyonel tarafından sağlanan tedaviyi ifade ettiğini görüyoruz. Yani terapinin amacı, iyileşmeyi desteklemek, işlevi yeniden sağlamak ve ağrı veya rahatsızlığı azaltmaksa; bu yönüyle baktığımızda pilates bir terapi şekli olarak değerlendirilebilir.

Gelin, bu fikrimi yapılmış çeşitli çalışmalar ve bulgular ile destekleyelim:

  • Omurga/bel ağrısı: Pilates, genellikle omurgasal rahatsızlıkların özellikle bel ağrısı tedavisi için tavsiye edilir. Genellikle core bölgesi kaslarının kuvvetine ve stabiliteye odaklanmak, ağrıyı hafifletmeye ve duruşu iyileştirmeye yardımcı olmaktadır. Pilates’in bu yöndeki egzersizlerinin düzenli uygulanması halinde ağrıların birçoğunun bir ile üç ay arasında oldukça azaldığını kendi üyelerimde gözlemliyorum. Birçok bilimsel araştırma içerisinde de üye deneyimlerime paralel birçok bulguya rastladım. Bunlara örnek olarak 2012 yılında yapılan bilimsel bir inceleme, pilatesin kronik bel ağrısı için yararlı bir tedavi seçeneği olduğunu ortaya koyuyor. Bireyselleştirilmiş bir klinik pilates programında, kronik bel ağrısı olan toplum gönüllülerine genel bir egzersiz programı hazırlanmış ve hastalar tarafından bildirilen sakatlık, ağrı, işlev ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesi üzerinde faydalı etkiler ürettiği tespit edilmiştir. (Clinical pilates versus general exercise for chronic low back pain: randomized trial Henry Wajswelner 1Henry Wajswelner , Ben MetcalfKim BennellBen Metcalf, )

  • Parkinson hastalığı: Pilatesin parkinson hastalığı olan kişilerde fonksiyonel hareketliliği, fiziksel performansı ve yaşam kalitesini iyileştirdiği ortaya konmuştur. 2020 yılında yapılan bir tez çalışmasında, pilates egzersizlerinin; nörodejeneratif hastalıkları olan bireylerin günlük yaşam aktivitelerindeki fonksiyonel becerilerini geliştirdiği ve yaşam kalitelerini olumlu yönde etkilediği görülmüş. Ayrıca egzersizin, Parkinson hastalığının gelişme riskini azalttığı yönünde bazı tespitlerde bulunulmuştur. (Investıgatıon Of The Effects Of Pılates Traınıng In Parkınson Patıents, Derya Çağlar)
  • Multipl Skleroz (MS): Kanada’da yapılan bir çalışmada 12 haftalık bir pilates programı sonrasında MS hastalığı olan kişilerin yürüme performansında %10 ile %14 oranında mütevazı bir iyileşmenin yanı sıra fonksiyonel yetenek, denge, güç ve motivasyonel iyileşmeler rapor edilmiştir. Ayrıca, pilatesin vücuttaki kuvvet dengesizliklerinin hafifletilmesiyle berber MS’li kişilerde ciddi şekilde etkilenen motor nöronların işlev yeteneğinin geliştirildiği gözlemlenmiştir. (Impact of Pilates Exercise in Multiple Sclerosis, Charity D. Evans, PhD) Kendi MS hastası üyelerimden aldığım geri dönüşlerin de bu araştırmada ortaya çıkan bulgulara paralel olması tesadüf olmasa gerek. Örnekleri uzatmak mümkün. Benzer hastalıklar yaşayan üyelerimin deneyimlerimi de hesaba katarsam nefes kapasitelerinin arttığını, gün içi enerjilerinin arttığını, günlük aktivelerini yaparken kolaylık sağladıklarını, mental olarak daha rahat ve özgüven seviyelerinin yükseldiğini biliyorum. Pilatesin terapötik faydalarına işaret eden bu tip kanıtlara rağmen, bazı sağlık uzmanları hala bunun bir terapi şekli olmadığına inanıyor. Bu tarz araştırmaların giderek artmasıyla, pilatesin geleneksel fizik tedavi ve rehabilitasyona ek olarak etkili bir yardımcı olabileceğine inananlardım ancak tek şart egzersizlerin tıpkı terapilerde yapıldığı gibi eğitim almış pilates eğitmenleri rehberliğinde kişiye özel olarak uygulanması. Kişinin egzersiz geçmişi, yaşadığı sıkıntılar, psikolojik olarak hayata bakış açısı bile hasta gelişimi için oldukça değişken ve önem arz ettiği için grup derslerini önermiyor olmamı anlayış ile karşılayacağınızı düşünüyorum.

Eğer sizlerde ya da yakınlarınızda bu tarz durumlar varsa ve hayat kalitenizi arttırmaya yönelik sizi biraz düşündürebilmiş ve hatta bir adım atmanızı sağlayabildiysem ne mutlu bana. Sağlık dolu nice güzel günler sizlerle olsun.

İlginizi çekebilir: Kafanda gerçekleştirdiğin hayalin için kurumsal hayattan vazgeçmek akıllıca mı?

Tulya Türgen Fırat: 2006 Koç Üniversitesi Matematik Bölümü mezunuyum. Mezuniyet sonrası 7 yıl analitik yönümü kullanarak kurumsal hayatıma finans sektöründe yön verdim. Sonraki 10 yıl içerisindeyse fiziksel ve duygusal yönlerimi daha fazla kullandığım, bedenimin beni davet ettiği bambaşka bir serüvene çıkıp topuklu ayakkabılarımdan vazgeçerek kendi pilates stüdyomda spor ayakkabılarımla pilates eğitmenliği yapıyorum. İçimdeki kendimi bulma yolcuğuysa beni aynı zamanda birçok kişisel gelişim eğitimi almaya yönlendirdi. Bedenim kadar ruhumu geliştirme yolculuğunda Mindfulness felsefesini derinlemesine anlayabilmek adına ICF onaylı Breathing Mind akademisinde Minfulness Koçluk eğitimlerimi tamamladım. Hedefim, tüm bilgi ve deneyimlerimi dokunduğum herkese aktarıp, kolektif bir bilinç oluşturmak ve her birimizin içindeki ışığı bulmasına yardımcı olmak.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale