X

Oyuncu dünyasında madalyonun diğer yüzü

Oyuncuların hayatı hemen hemen herkes için ilgi çekicidir. Oyuncuların, oyuncuları yani bizzat kendi hayatlarını oynaması da pek aşina olduğumuz bir durum olmadığı için olsa gerek, seyirciler için ayrıca ilgiyle karşılanabilir.

Şu an sezonda bu anlamda merakını gidermek isteyenleri doyurabilecek iki oyun var, üstelik ikisi de Tiyatro Mitos’un yerli metin yapımları ve de ikisinin de yönetmenlik koltuğunda Şenol Önder ismini görüyoruz. Dişe dokunur bulduğum bu iki oyun da tek kişilik performans ve yazının başında da belirttiğim gibi aynı meseleyi ele alan birer kara komediler.

Tek farkları biri kadın diğeri ise erkek oyuncu tarafından sahneleniyor olmaları ve haliyle hikayenin de kadın ile erkek karakter için fark gösteriyor olması. Yani bir erkek oyuncunun karşılaştığı zorluklarla, bir kadın oyuncunun karşılaştığı zorluklardan bahsediyorum. Ülkemiz koşullarında, ekonomik zorlukları da dikkate aldığımızda bu iki cinsiyet, piyasada neler yaşıyor olabilir?

Ben Yan Rol’ü yıllar önce başka bir oyuncudan izlemiştim. Deniz Madanoğlu zaten hali hazırda çok beğendiğim bir kalem olduğu için Başak Kara’nın oynadığı ve Pınar Çağlar Gençtürk’ün yönettiği ilk oyunlardan birine gitmiş, meseleyi de ele alışına hayran kalmıştım. Oyun,  şimdi Merve Polat’ın performansıyla biraz değişmiş, içindeki meseleler artmış, bence biraz kalabalık olmuş ama seyirci bundan hoşlana da bilir tabii, tartışmaya açık.

İki oyunun bana hissettirdiklerini düşündüğümde, Dublörün Hikayesi daha çok ölümü, Yan Rol ise hayatı merkeze alıyor gibiydi. Dublörün Hikayesi’nde Ankara sokakları arasında, arka plana atılan bir erkek oyuncunun kendisini nasıl hırpalayabileceğine, Yan Rol’de ise kadın oyuncunun ne kadar hırslanabileceğini görüyoruz. Sanki bu iki olgu, oyunculuğun temelindeki dialektiği oluşturuyor.

Diğer taraftan sanılmasın ki Kemal Uçar’ın hem kaleme aldığı hem de oynadığı, 80 dakikalık Dublörün Hikayesi bir ölümü anlatıyor, aksine ölümü çok inceden fon yaparak oyunculuğun nasıl bir ölümsüzlük vaadine dönüşebileceğinden bahsediyor aslında. Uçar da başarılı performansıyla ölümün varlığını, ölümsüzlük isteğiyle bize hatırlatıp, hissettiriyor. Sırf bu nedenle bile oyun teksti, ince düşünülmüş ve derinlikli bulunmaya değer. Şenol Önder’in rejisinde de bu katmanlılığın parmağı mevcut tabii.

Bu arada Tiyatro Mitos’u duymamışlar için, Şenol Önder’in eşi Arzu Önder ile 2019’ta birlikte kurdukları bağımsız bir tiyatro. Tabii Arzu Önder sadece tiyatro kuruluşunda değil, Yan Rol’de dramatug, Dublörün Hikayesi’nde ise asistan olarak, seyirciye sanatsal bakışını tanıtarak göz kırpıyor.

Benden söylemesi; bu iki oyunu sezon içinde kaçırmayın, yeni tarihler için de Tiyatro Mitos’un Instagram hesabını takip edebilirsiniz. Keyifli seyirler!

İlginizi çekebilir: Öte’de neler oluyor?Öte’

Günsu Özkarar: 1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansım sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher Warren­Green, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindim. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldım. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/ orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D - Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali ve Cervo International Music Fest gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldım. İstanbul’a taşındıktan sonra CRR, AIMA Orkestrası, Orkestra Sion’da çalıştım. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarımı tamamlayarak, Okan Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladım. Bitirme tezim “Tarihsel Süreçte Gelişen Viyola Ekolleri” kitap olarak yayınlandı. Trio Pax, Trio Tını gruplarının yanı sıra Okan Üniversitesi Orkestrası’nda üç yıl öğretim görevlisi olarak çalıştım. Psikoloji ve edebiyat her zaman ilgi alanım oldu. Çeşitli yaratıcı yazarlık kursları ile birlikte psikanaliz de gördüm ve bu sürecin ardından farklı dergilerde yazılarım yayınladı. Şimdi Milliyet Sanat, SanatAtak dergilerinde düzenli yazmaktayım ve Mayıs'ta İkinci Adam Yayınları’ndan çıkacak Küflü Virgül isimli ilk öykü kitabımı beklemekteyim.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale