X

Oscar adayı “Ayla”, Türkiye’ye ilk Oscar’ı getirebilir

Oscar ile ilgili bir bahis yapılıyor mu bilmiyorum ama var ise Ayla filmi için bahis oynamak isterim. Çünkü Ayla’nın bu sene yabancı film dalında Oscar’ı alacağını düşünüyorum. Bunun hem film ile ilgili hem de Oscar’ın yapısı ile ilgili nedenleri var. Şimdi sizlere, izlemeyenler için spoiler vermeden Ayla filmi hakkında naçizane bir analiz yapacağım.

Filmin ilk ve en büyük başarısı seçtiği konu. Daha önce işlenmemiş, dolayısı ile sinemasal anlamda kirletilmemiş bir tema olan Kore Savaşı’nı ele alıyor. Türklerin gösterdiği özveri ve kahramanlıklar açısından da gerçek ve zengin bir hikaye. Bu makro tema içerisinden bir de gerçek hikayeye dayandırılan pırıl pırıl, masum ve sıcacık bir konu cımbızla alınıyor ve savaş atmosferinde geçen film; “patara çatara” aksiyondan ziyade insan ilişkileri ile önde çıkıyor. Gemideki karıncaları öldürmeyip besleyen kahraman astsubay Süleyman Dilbirliği, gerektiği yerde gözünü kırpmadan tehlikenin içerisine atılıyor ve hiç tanımadığı bir çocuğu kurtarmak için türlü mücadeleye giriyor.

Bütün bunlar, normal bir filmin Oscar’da yarışması için yeterli gibi gözükse de, konu Türk filmi olunca işler o kadar kolay değil.

Film ile ilgili diğer önemli başarı ise, kadronun baştan aşağı iyi olması. Başrol için seçilen İsmail Hacıoğlu ve Ali Atay muhteşem bir ikili oluştururken, çok ufak roller için dahi konuk oyuncu statüsünden Altan Erkekli gibi güçlü isimler geliyor ve cast şahane bir hal alıyor. Bunun yanında eli yüzü düzgün bir senaryo, Fahir Atakoğlu’nun müzikleri ve doğru bir reji ile film, adeta ağlatmadan bırakmıyor. Ama işin en güzel yanı, bu ağlatma klasik melodram ögeleri ile değil, gerçek sempati, sıcaklık ve empati ile kuruluyor.

Bütün bunlar, normal bir filmin Oscar’da yarışması için yeterli gibi gözükse de, konu Türk filmi olunca işler o kadar kolay değil. Büyük prodüksiyon ve başarılı ögelerine rağmen filmin tempo bakımından uzadığı ve bir yerden sonra “e haydi” hissi uyandırdığı da bir gerçek. Ama tam da burada, benim iddiamın asıl temelini oluşturan şeyler devreye giriyor.

Kahraman astsubay Süleyman Dilbirliği, gerektiği yerde gözünü kırpmadan tehlikenin içerisine atılıyor ve hiç tanımadığı bir çocuğu kurtarmak için türlü mücadeleye giriyor.

Film, her ne kadar naif bir insan hikayesini anlatırsa anlatsın savaş filmi. Dolayısıyla militarist ve milliyetçi olgusu oldukça yüksek. Bunu izleyicileri rahatsız etmeden, dengeli yansıtmış olması bir başarı elbette. Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı sonrası NATO bayrağı altında yaptığı kahramanlıklar, A.B.D. için günümüz dünyasında hatırlatılması gereken önemli bir başarı. Tam ekran Amerikan bayrağı, pek çok Hollywood filminde olduğu gibi bilinç altımızda yer etmek üzere yerini alıyor. Filmin geçtiği yıllar itibariyle giyim kuşam, saçlar, karakterlerin düşünceleri; insanda küçük bir “Pearl Harbour” tadı bırakıyor ki, tam da filmin Amerikan ana akımına yaklaştığını destekleyen kanıtlar. Koskoca bir Marilyn Monroe sahnesi var yahu. Komünist – Kapitalist ekseninde de günümüz ana akımını destekleyen söylem ve ideolojilere sahip. Böylece “Amerikan” sinemasına uyan bir film görüntüsü veriyor.

İkinci en büyük koz ise filmin arkasındaki markalar. Dev sponsorlar ve Kültür Bakanlığı vasıtasıyla devlet tarafından destek görmüş bir proje ki bu prodüksiyon kalitesinden filmin halkla ilişkiler faaliyetlerine kadar her alanda artı değerini gözler önüne seriyor. Devletin sinema alanında böyle başarılı projeleri desteklemesi ayrıca mutluluk verici. Ziraat Bankası’nın maddi ve manevi desteğinin yanı sıra, Amerika pazarında söz sahibi olmaya başlayan, Superbowl’a reklam veren, Batman ve Superman’i reklamında oynatan bir marka olan Türk Hava Yolları işin arkasında. Filmin içerisinde hiç rahatsız etmeyen, gayet yerli yerinde logo ve ürün yerleştirmeleri bulunan THY’nin asıl desteği, Oscar yolunda yeni kıtadaki bağlantıları ile olacağını düşünüyorum.

Ayla olmasa bile, stratejik bir karar olarak, birkaç sene içerisinde bir Türk filminin yabancı film Oscar’ını alacağını düşünüyorum.

Tezimi kuvvetlendirecek bir diğer destek de, geçtiğimiz aylarda, çok değerli cast direktörü Harika Uygur’un Oscar jürisine seçilmesidir. Elbette Harika’nın torpil yapıp Ayla’yı seçtireceğini söylemek istemiyorum bu noktada. Bir oy Oscar oylamasında belki de hiçbir şeyi değiştiremez. Ancak Hollywood’un Türk Sineması’na bakış açısını göstermesi üzerinden önemli bir gelişme olarak görüyorum. Ayla olmasa bile, stratejik bir karar olarak, birkaç sene içerisinde bir Türk filminin yabancı film Oscar’ını alacağını düşünüyorum.

Oscar, dünyanın en prestijli film ödülleri olarak sayılmakta. Ancak az çok ilgilenen herkes bilir ki diğer film festivallerine nazaran Oscar’da lobi faaliyetleri, ideolojiler daha önemlidir. Bir filmin iyi olması Oscar’ı alması için yeterli değildir. Bazı kuralları yerine getirmesi gerekir. Benim görüşüm Ayla tüm bunları yerine getiriyor. Yolu açık olsun. Umarım Kore Gazisi kahraman Astsubay’ımız, o heykelciği ülkemize getirmeyi de başarır.

 

İlginizi çekebilir: Hayatınızı değiştirecek 10 film

Arif Valizade: İzmir Bornova Anadolu Lisesi Almanca bölümünün ardından Ege Üniversitesi Radyo Tv Sinema Bölümü’nü bitirdi. Sektörle ilk tanışması TRT’de seslendirme sanatçılığı ile oldu. Karşıyaka Belediye Tiyatrosu ve Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’nda 5 yıl yer aldı. 2002 – 2004 yılları arasında aylık kent kültürü dergisi İzmir Plus’ın genel yayın yönetmenliğini üstlendi. 2008 yılından itibaren Plato Film’de; başta “Kağıt” olmak üzere pek çok reklam, uzun metraj filmde ve tv projesinde reji ekibi içerisinde yer aldı. 2011 yılında TMC film bünyesinde senarist Neşe Şen’in ekibinde “Bizim Yenge” ve “Koyu Kırmızı” dizilerinde senaryo yazarlığı yaptı. Neredeyse tüm projelerde birlikte çalıştığı ağabeyi ile birlikte pek çok klip, reklam ve tanıtım filminin yönetmenliğini yaptı ve şimdi de birlikte kurdukları Dark Town Pictures’ta projelerine devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale