X

O deveyi ille de güttüren memleket: Londra –2

Dünya kendi ekseni etrafında aylak aylak, güneşin etrafında ise işveli bir biçimde durmaksızın dönüyor yani zaman ve ömrümüz geçiyordu. Londra’ya gelip gurbetçinin tillahı olduğumdan bu yana 6 ay geçmişti ve utanarak itiraf ediyorum ki bir İstanbullu İstanbul’a ne kadar yabancıysa bendeniz Londra’ya o kadar yabancıydım. O sebeple ilk bölümde söz verdiğim turist bıdı bıdılarını ileri bölümlere saklama kararı aldım.

Londra’da hayat

“Ee, peki ne anlatacaksın? Niye seni ve bir o kadar sevimsiz betimlemelerini okumaya devam edeyim ki?” şeklinde mantık yüklü soruların kulak zarımı titretiyor canım okur! Haklısın! Köküne, sapına, toprak ananın göbek kordonuna kadar haklısın! Zira başta da değindiğim üzere yerkürenin güneşle cilveleştiği her saniye, göğsümüzdeki teraziden kaçmış metronomun her tik toku son notasından çalmaya yaklaşıyor. Veyahut Kenan Doğulu tarzı özetlemek gerekirse, “Tutamıyorum zamanı…”

Lakin kazara bundan önceki vaktini benim fi tarihindeki herhangi bir yazıma harcamışsan bilirsin ki mekanlardan ziyade insanları anlatmayı yeğ tutar, hayatta kalma ya da en kötü ihtimalle karizmayı çizmeden tökezleme rehberi sunarım.

İşte bu bölümde de madde madde gözlemlerimi paylaşmak ve bu vesileyle buranın ne kadar “Interesting indeed = Çok acayip harbiden” bir memleket olduğunu anla isterim. Özellikle buraya yerleşmeyi planlayanlar veya yerleşmek üzere olanların bir kenara not etmelerini naçizane tavsiye ederim.

Aksanda kaybolmak

Bunu başıma gelen bir olayla özetlemek isterim. Burada ‘NI Number = Sosyal Sigorta Numarası’ denen bir şey var. Bir form dolduruyor ve vize fotokopisi, damga falan fişman ekleyip gönderiyorsun. 4-6 hafta arasında cevap alman gerekiyor. Eğer bir sıkıntı varsa veya başvurunun durumunu öğrenmek istersen çağrı merkezini araman gerekiyor ve işte macera tam da burada başlıyor. O çok güvendiğin, milyon dolarların pazarlığını yaptığın, eğitim gördüğün ve küçük dilinden önce numaralayıp ‘ikinci dil’ dediğin İngilizcen var ya… Yerle yeksan oluyor.

Beni Glasgow’daki çağrı merkezine bağladılar ve o meşhur İskoç aksanıyla tanıştım. Çağrı merkezindeki hanımefendi ısrarla doğum tarihimi sormasına rağmen 4 defa ‘İstanbul’ demişliğim var benim. Bir de kızcağız anlamıyor diye atarlanıp heceledim, “Bak yavrum; İystenbul. Çok basit: İ-S-T-A-N-B-U-L!” Utançların en büyüğü… “Yüzü avuç içi ile örtüp fıtı fıtı kaçar”

İngiltere’de aksandan ötürü iletişim zor olabilir

Bir banka hesabı açmak ne kadar zor olabilir ki?

Öncelikle banka hesabı açmak için randevu alman gerekiyor ama merak etme çünkü zaten bankaların yarısı sana randevu bile vermeyecek. Sebebi ise basit bir kısır döngünün içine kısılıp kalmak. Kara mizah dışında başka hiçbir şey seni gevrek gevrek güldürmüyorsa bu durum baya komik aslında ama hikayenin başrolü olunca ne kadar keyif alırsın bilemem. Neyse, döngü şöyle: Banka hesabı açabilmen için gerekli evraklardan biri “Proof of address = Adres kaydı/kanıtı“. Ancak bankaların çoğu şu üç dökümanı kanıt olarak kabul ediyor:

– Ehliyetinin üzerinde İngiltere’de ikamet ettiğin yer yazacak: Zaten ülkeye yeni geldiğin için İngiltere ehliyetin olmayacak. Geçici ehliyete başvurmak için de pasaportunu bilmem kaç hafta göndermen gerekiyor; dıdısının dıdısı… Cık, olmaz bu.
– Pasaportunda/vizende adres yazacak: Pasaportunu açıp bakarsan güzide ülkemin pasaporta adres koyma uygulaması olmadığını göreceksin. Kaldı ki olsa bile, canım anavatanımdaki adresin orada olacağı için yine bir şey ifade etmiyor olacak.
– Başka bankanın mektubunda yazacak: Zaten banka hesabı açmaya çalışan bir garip gurbetçi olarak neden senden başka bir bankanın mektubunu istiyorlar? Çok saçma değil mi? Evet, öyle. Ama durum bu.

Yukarıdaki maddelerde geçmemesinden de anlayacağın üzere kira kontratı, adres kanıtı olarak kabul edilmiyor. ‘Ben faturayla yaptım’ diyenler var ama ben fatura ile de ret yedim. Hem de hayatımda ilan-ı aşk ettiğim tek kadından yediğimden daha sert ve seri…

Şimdi hangi bankalar bunlar? Barclays ve Halifax’ten randevu bile alamayacaksın. Fakirin ekmeği umut deyip deneyebilirsin tabi canım okur, önüne yatacak değilim. Ama harcadığın ATP’ye, kuruyan ağzına, ağzında boşuna kabaran her bir papillaya yazık…

HSBC sana randevu verecek. Seninle yarım saat “interview = mülakat” yapacak ve sana bacanağının anasının kızlık soyadının 3. ve 7. harfine kadar her şeyi soracak. Sürekli gülümsedikleri ve Türkiye’de geçirdikleri tatilden ne kadar keyif aldıklarından dem vuracakları için sen, her şeyin yolunda olduğunu zannedeceksin. Sonra sana 48 saat içerisinde geri dönüş yapılacağı söylenecek ve bir daha aranmayacaksın. O an; şehvetin tavan yaptığı bir gecenin sonunda adama numarasını verip bir daha aramasını uman kız ile ışık hızında empati kuracaksın.

Çözüm: Lloyds Bank. Evet gurbetçi adayı canım okur! Çözümü sana bu banka sunacak. Sponsorundan/işvereninden getireceğin, “Bu zat-ı şahane burada yaşamaktadır,” yazılı bir mektup sayesinde 10 dakika içerisinde o banka hesabını nihayet açacaksın.
Başka türlüsünü yaşamış canım okurlara dipnot: Biliyorum aranızda HSBC’li, Halifax’li filan var. Ama bu adres kanıtı sıkıntısının son 7-8 aydır ortaya çıktığı söyleniyor. Ben buraya ayak bastığımdan beri aksini yaşayan birini duymadım. İstisnalar tabi ki başımın tacı…

Bir ev kiralamak ne kadar zor olabilir ki?

İlk 6 ay boyunca “Shared flat” denilen cümle alem beraber yaşadığın koca bir evin mütevazi bir odasında yaşadım. Çok güzel bir şey. Hemen yabancı milletlerden arkadaşların oluyor. Hiddetle tavsiye ederim. Ama sonra canım vatanımdan bir arkadaşım da buraya gelince, “Eve çıkalım hacı.” dedik ve ev bakmaya başladık. Burada öyle, “Bu evi beğendim. Tutuyorum!” deyince olmuyor. Teklif veriyorsun. Daha aşağı fiyat çekebilirsin. Ama bizim durumumuzda – hiçbir kredi geçmişi olmayan iki göçmen – bu biraz cüretkar bir davranışmış; anladık. Teklif verdiğimiz 6 evden birer birer ret aldık. “O zaman normalden fazla teklif edelim” dedik. Yine reddedildik.

Sonunda evlerden birine başka biri teklif veremesin diye 250£ peşinen bayıldık. Teklifimizi yaptık. “Background check” denilen “Hırlı mı hırsız mı bunlar” testini alnımızın akıyla geçtikten sonra nihayet teklifimiz kabul edildi ve bir evimiz oldu.

Emlakçı gelip elimizi sıktı ve “Tebrik ederim. Teklifiniz kabul edildi,” dedi. Bu durumu hiç yadırgamadık. Mutlu bile olmuş olabiliriz.

Postacı kapıyı sinsice çalar

Elektronik postadan çok bildiğin, sıradan posta geliyor evine. Böyle Amerikan filmlerinde gördüğümüz kapıdaki mektup gözünden FIŞ-ŞIK diye bir bir yağıyor postalar…

Adamlar, internet bağlatacaksın diye eve modem postalıyorlar. Posta hizmeti bu noktada! Kargo değil, karıştırma rica ederim canım okur; bildiğin posta!

Her yer halıfleks

Her yerde ama her yerde halı var. Bir noktada insan, İngilizlerin evcil hayvan niyetine mayt beslediğini düşünüyor. Yahu apartman girişi de halıfleks olmaz ki!

Anlamadığın her şeye gülmek

Bu 1. madde ile de ilintili biraz. Kendilerine has espri tarzlarına alışana kadar karşındaki zatın ne dediğine dair hiçbir fikrin olmasa dahi sırf göbeğini titretiyor diye sen de gülümsüyorsun hemen. O esnada arkadaş, ecdadını ipe dizmenin ne kadar da datlı bir fentezi olacağından dem vurmuş olabilir. Ve sen – içinde bulunduğu yabancı toplum tarafından ivedilikle kabul edilme arzusuyla yanıp tutuşan duygu bukalemunu – ‘Kih kih’ sırıtarak zibidinin libidosuna mesir macunu çalıyorsun! Oldu demiyorum, çünkü anlamadım! Olmuş olabilir ve ben de gevşek gevşek kikirdemişimdir; bilemem.

Tek bir İngilizin olmadığı yerde İngilizce ile iletişim kurmak

Londra, çok fazla göçmenin yaşadığı bir yer… Benim kaldığım – yukarıda da bahsi geçen – ‘shared flat’ misal… Avusturyalı, Yeni Zelandalı, Güney Afrikalı, Yunan, Litvanyalı, Çinli ve bir de bendeniz Türk geçinip gidiyorduk. Bir fıkranın kaldırabileceğinden fazla beynelmilel bir çatı altındaydık. Yeni Zelandalı hariç hiçbirimizin ana dili İngilizce değildi. Fakat temeli Kızılay çadırından hallice dilbilgimizle İngilizce kelimeleri birbirimize savurup duruyorduk. Yalnızca göçmenlerin anlayacağı cümle yapılarına gülmek de pek tabi paha biçilemezdi.

Mr. & Mrs. Brown vs. İngiliz İngilizcesi

Bize öğretilen İngilizcenin külliyen tedavülden kalktığını burada öğrendim. Şöyle anlatayım [anlaşılsın diye abartacağım, ‘Teşbihte hata olmaz’ diye bağlayayım şimdiden]: Türkiş-İngilişe göre biz İngilizlere, “Nasılsın?” demek isterken aslında, “Havan nasıl?” diyoruz. Saçma geliyor ve bana inanmıyor, “YALAN!” diyorsun değil mi canım okur. “Ben de İngiltere’de yaşıyorum, atma. Yok öyle bir şey,” bile diyen vardır. Ama gelgelelim, hakikat bu. Adam sana cevap veriyor ve sen sürekli aynı soruya beklediğin cevabı alıyorsun diye kurduğun cümlenin kullanımda olduğunu düşünüyor olabilirsin. Ama değil canım okur, değil işte. Adamlar o kalıpları kullanmıyorlar. Aşağıda mini mini bir liste yaptım, arz ederim (sol taraf hiçbirimize yabancı gelmeyen ‘Mr. & Mrs. Brown’ İngilizcesidir):

Thank you = Cheers
How are you? = You alright?
You are welcome! = It’s alright/It’s cool/It’s OK
I paid 50 quid for this shirt mate! = Bu tişörte 50 papel bayıldım dostum! *Altyazı İngilizcesi. Böyle ‘Tanrı Aşkına’ gibi*
Where are you going? = Where are you off to?/Where you off?

Bonus

İngiltere’de insanın sinirlerini en çok yerinden zıplatan sihirli kelimeyi seninle paylaşmak isterim ki gardını al canım okur. Hazır mısın? Sihirli kelime… SORRY. Eğer bu kelimeyi duyduysan anla ki o an hangi iş sebebiyle karşındaki elemanla muhatap oluyorsan ol, o iş olmayacak. ‘Sorry’ dediyse bitmiştir, hiç vakit kaybetme. Güzide vatanımdaki o baş döndüren ikna kabiliyetin var ya; burada toz tanesini bile yerinden oynatmayacak. Eğer bir talebin cevabı ‘Sorry’ ise hiç zorlama, kendini yorma, zamanını boşuna harcama. Burada ‘Sorry’ her aksaklığın cevabı: “Trenimiz yarım saat gecikecek ve bu yüzden çok önemli bir toplantıyı kaçıracaksınız. Bunun için size bir alternatif rota da öneremiyoruz; sorry,” “Parmağınızın koptuğunu görüyorum ama şu an doktorumuz çay molasında. Parmağınızı buzluğa koyduk, merak etmeyin. Yarım saat içerisinde sizinle ilgilenecek; sorry” “Saat 7’ye rezervasyonunuz olduğunu görüyorum ama şu anda bütün masalarım dolu. Beklemenizi rica etmek durumundayım; sorry…”

İşlerinizin aksaması ve yavaş ilerlemesi sizi sıkıntıya sokabilir

Sanırım bana ayrılan kelime kotasının sonuna geldik. Hatta aştık. Bana kalsa daha da anlatırım da bu satırlara kadar gelen bir avuç insandan birisin has okur! Öyle de kal isterim.

Bir sonraki bölümde başta bahsettiğim Londra’ya dair bütün o klişeleri anlatmaya gayret edeceğim.

Bir de gugılda bulduğum ve hiç de şaşırmadığım bir resmi giderayak şuraya bırakayım. Gördüğünüz üzere metroda yoldaşınızın kim olacağı hayal gücünüzle sınırlı… Ya da Stan Lee’nin hayal gücüyle…

Londra’da metro
Berk Sergün: Berk Sergun // Akademik kariyerindeki birincilikleri taçlandıran plaketlerini paraflayıp geçmiş, sergüzeştler geçirmeye karar verip seyyah olmuş bir kimseyim. Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken ¨Bir dakika! Yazacağım ben arkadaş!¨ diyerek seyahatine baharat işine de tat katan bir hayat gezginiyim. İsterim ki ben gezeyim sen gör, ben karalayayım sen boya. Ayak bastığım topraklara yolun düşerse hayatta kal, en kötü ihtimalle fiyakalı tökezle. Çok yer gezdim, ziyadesiyle insan tanıdım. Bu oraların değil, onların hikâyesi… www.herseyiyanlisanlamisim.com

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale