X

O deveyi ille de güttüren memleket: Londra –2

Dünya kendi ekseni etrafında aylak aylak, güneşin etrafında ise işveli bir biçimde durmaksızın dönüyor yani zaman ve ömrümüz geçiyordu. Londra’ya gelip gurbetçinin tillahı olduğumdan bu yana 6 ay geçmişti ve utanarak itiraf ediyorum ki bir İstanbullu İstanbul’a ne kadar yabancıysa bendeniz Londra’ya o kadar yabancıydım. O sebeple ilk bölümde söz verdiğim turist bıdı bıdılarını ileri bölümlere saklama kararı aldım.

Londra’da hayat

“Ee, peki ne anlatacaksın? Niye seni ve bir o kadar sevimsiz betimlemelerini okumaya devam edeyim ki?” şeklinde mantık yüklü soruların kulak zarımı titretiyor canım okur! Haklısın! Köküne, sapına, toprak ananın göbek kordonuna kadar haklısın! Zira başta da değindiğim üzere yerkürenin güneşle cilveleştiği her saniye, göğsümüzdeki teraziden kaçmış metronomun her tik toku son notasından çalmaya yaklaşıyor. Veyahut Kenan Doğulu tarzı özetlemek gerekirse, “Tutamıyorum zamanı…”

Lakin kazara bundan önceki vaktini benim fi tarihindeki herhangi bir yazıma harcamışsan bilirsin ki mekanlardan ziyade insanları anlatmayı yeğ tutar, hayatta kalma ya da en kötü ihtimalle karizmayı çizmeden tökezleme rehberi sunarım.

İşte bu bölümde de madde madde gözlemlerimi paylaşmak ve bu vesileyle buranın ne kadar “Interesting indeed = Çok acayip harbiden” bir memleket olduğunu anla isterim. Özellikle buraya yerleşmeyi planlayanlar veya yerleşmek üzere olanların bir kenara not etmelerini naçizane tavsiye ederim.

Aksanda kaybolmak

Bunu başıma gelen bir olayla özetlemek isterim. Burada ‘NI Number = Sosyal Sigorta Numarası’ denen bir şey var. Bir form dolduruyor ve vize fotokopisi, damga falan fişman ekleyip gönderiyorsun. 4-6 hafta arasında cevap alman gerekiyor. Eğer bir sıkıntı varsa veya başvurunun durumunu öğrenmek istersen çağrı merkezini araman gerekiyor ve işte macera tam da burada başlıyor. O çok güvendiğin, milyon dolarların pazarlığını yaptığın, eğitim gördüğün ve küçük dilinden önce numaralayıp ‘ikinci dil’ dediğin İngilizcen var ya… Yerle yeksan oluyor.

Beni Glasgow’daki çağrı merkezine bağladılar ve o meşhur İskoç aksanıyla tanıştım. Çağrı merkezindeki hanımefendi ısrarla doğum tarihimi sormasına rağmen 4 defa ‘İstanbul’ demişliğim var benim. Bir de kızcağız anlamıyor diye atarlanıp heceledim, “Bak yavrum; İystenbul. Çok basit: İ-S-T-A-N-B-U-L!” Utançların en büyüğü… “Yüzü avuç içi ile örtüp fıtı fıtı kaçar”

İngiltere’de aksandan ötürü iletişim zor olabilir

Bir banka hesabı açmak ne kadar zor olabilir ki?

Öncelikle banka hesabı açmak için randevu alman gerekiyor ama merak etme çünkü zaten bankaların yarısı sana randevu bile vermeyecek. Sebebi ise basit bir kısır döngünün içine kısılıp kalmak. Kara mizah dışında başka hiçbir şey seni gevrek gevrek güldürmüyorsa bu durum baya komik aslında ama hikayenin başrolü olunca ne kadar keyif alırsın bilemem. Neyse, döngü şöyle: Banka hesabı açabilmen için gerekli evraklardan biri “Proof of address = Adres kaydı/kanıtı“. Ancak bankaların çoğu şu üç dökümanı kanıt olarak kabul ediyor:

– Ehliyetinin üzerinde İngiltere’de ikamet ettiğin yer yazacak: Zaten ülkeye yeni geldiğin için İngiltere ehliyetin olmayacak. Geçici ehliyete başvurmak için de pasaportunu bilmem kaç hafta göndermen gerekiyor; dıdısının dıdısı… Cık, olmaz bu.
– Pasaportunda/vizende adres yazacak: Pasaportunu açıp bakarsan güzide ülkemin pasaporta adres koyma uygulaması olmadığını göreceksin. Kaldı ki olsa bile, canım anavatanımdaki adresin orada olacağı için yine bir şey ifade etmiyor olacak.
– Başka bankanın mektubunda yazacak: Zaten banka hesabı açmaya çalışan bir garip gurbetçi olarak neden senden başka bir bankanın mektubunu istiyorlar? Çok saçma değil mi? Evet, öyle. Ama durum bu.

Yukarıdaki maddelerde geçmemesinden de anlayacağın üzere kira kontratı, adres kanıtı olarak kabul edilmiyor. ‘Ben faturayla yaptım’ diyenler var ama ben fatura ile de ret yedim. Hem de hayatımda ilan-ı aşk ettiğim tek kadından yediğimden daha sert ve seri…

Şimdi hangi bankalar bunlar? Barclays ve Halifax’ten randevu bile alamayacaksın. Fakirin ekmeği umut deyip deneyebilirsin tabi canım okur, önüne yatacak değilim. Ama harcadığın ATP’ye, kuruyan ağzına, ağzında boşuna kabaran her bir papillaya yazık…

HSBC sana randevu verecek. Seninle yarım saat “interview = mülakat” yapacak ve sana bacanağının anasının kızlık soyadının 3. ve 7. harfine kadar her şeyi soracak. Sürekli gülümsedikleri ve Türkiye’de geçirdikleri tatilden ne kadar keyif aldıklarından dem vuracakları için sen, her şeyin yolunda olduğunu zannedeceksin. Sonra sana 48 saat içerisinde geri dönüş yapılacağı söylenecek ve bir daha aranmayacaksın. O an; şehvetin tavan yaptığı bir gecenin sonunda adama numarasını verip bir daha aramasını uman kız ile ışık hızında empati kuracaksın.

Çözüm: Lloyds Bank. Evet gurbetçi adayı canım okur! Çözümü sana bu banka sunacak. Sponsorundan/işvereninden getireceğin, “Bu zat-ı şahane burada yaşamaktadır,” yazılı bir mektup sayesinde 10 dakika içerisinde o banka hesabını nihayet açacaksın.
Başka türlüsünü yaşamış canım okurlara dipnot: Biliyorum aranızda HSBC’li, Halifax’li filan var. Ama bu adres kanıtı sıkıntısının son 7-8 aydır ortaya çıktığı söyleniyor. Ben buraya ayak bastığımdan beri aksini yaşayan birini duymadım. İstisnalar tabi ki başımın tacı…

Bir ev kiralamak ne kadar zor olabilir ki?

İlk 6 ay boyunca “Shared flat” denilen cümle alem beraber yaşadığın koca bir evin mütevazi bir odasında yaşadım. Çok güzel bir şey. Hemen yabancı milletlerden arkadaşların oluyor. Hiddetle tavsiye ederim. Ama sonra canım vatanımdan bir arkadaşım da buraya gelince, “Eve çıkalım hacı.” dedik ve ev bakmaya başladık. Burada öyle, “Bu evi beğendim. Tutuyorum!” deyince olmuyor. Teklif veriyorsun. Daha aşağı fiyat çekebilirsin. Ama bizim durumumuzda – hiçbir kredi geçmişi olmayan iki göçmen – bu biraz cüretkar bir davranışmış; anladık. Teklif verdiğimiz 6 evden birer birer ret aldık. “O zaman normalden fazla teklif edelim” dedik. Yine reddedildik.

Sonunda evlerden birine başka biri teklif veremesin diye 250£ peşinen bayıldık. Teklifimizi yaptık. “Background check” denilen “Hırlı mı hırsız mı bunlar” testini alnımızın akıyla geçtikten sonra nihayet teklifimiz kabul edildi ve bir evimiz oldu.

Emlakçı gelip elimizi sıktı ve “Tebrik ederim. Teklifiniz kabul edildi,” dedi. Bu durumu hiç yadırgamadık. Mutlu bile olmuş olabiliriz.

Postacı kapıyı sinsice çalar

Elektronik postadan çok bildiğin, sıradan posta geliyor evine. Böyle Amerikan filmlerinde gördüğümüz kapıdaki mektup gözünden FIŞ-ŞIK diye bir bir yağıyor postalar…

Adamlar, internet bağlatacaksın diye eve modem postalıyorlar. Posta hizmeti bu noktada! Kargo değil, karıştırma rica ederim canım okur; bildiğin posta!

Her yer halıfleks

Her yerde ama her yerde halı var. Bir noktada insan, İngilizlerin evcil hayvan niyetine mayt beslediğini düşünüyor. Yahu apartman girişi de halıfleks olmaz ki!

Anlamadığın her şeye gülmek

Bu 1. madde ile de ilintili biraz. Kendilerine has espri tarzlarına alışana kadar karşındaki zatın ne dediğine dair hiçbir fikrin olmasa dahi sırf göbeğini titretiyor diye sen de gülümsüyorsun hemen. O esnada arkadaş, ecdadını ipe dizmenin ne kadar da datlı bir fentezi olacağından dem vurmuş olabilir. Ve sen – içinde bulunduğu yabancı toplum tarafından ivedilikle kabul edilme arzusuyla yanıp tutuşan duygu bukalemunu – ‘Kih kih’ sırıtarak zibidinin libidosuna mesir macunu çalıyorsun! Oldu demiyorum, çünkü anlamadım! Olmuş olabilir ve ben de gevşek gevşek kikirdemişimdir; bilemem.

Tek bir İngilizin olmadığı yerde İngilizce ile iletişim kurmak

Londra, çok fazla göçmenin yaşadığı bir yer… Benim kaldığım – yukarıda da bahsi geçen – ‘shared flat’ misal… Avusturyalı, Yeni Zelandalı, Güney Afrikalı, Yunan, Litvanyalı, Çinli ve bir de bendeniz Türk geçinip gidiyorduk. Bir fıkranın kaldırabileceğinden fazla beynelmilel bir çatı altındaydık. Yeni Zelandalı hariç hiçbirimizin ana dili İngilizce değildi. Fakat temeli Kızılay çadırından hallice dilbilgimizle İngilizce kelimeleri birbirimize savurup duruyorduk. Yalnızca göçmenlerin anlayacağı cümle yapılarına gülmek de pek tabi paha biçilemezdi.

Mr. & Mrs. Brown vs. İngiliz İngilizcesi

Bize öğretilen İngilizcenin külliyen tedavülden kalktığını burada öğrendim. Şöyle anlatayım [anlaşılsın diye abartacağım, ‘Teşbihte hata olmaz’ diye bağlayayım şimdiden]: Türkiş-İngilişe göre biz İngilizlere, “Nasılsın?” demek isterken aslında, “Havan nasıl?” diyoruz. Saçma geliyor ve bana inanmıyor, “YALAN!” diyorsun değil mi canım okur. “Ben de İngiltere’de yaşıyorum, atma. Yok öyle bir şey,” bile diyen vardır. Ama gelgelelim, hakikat bu. Adam sana cevap veriyor ve sen sürekli aynı soruya beklediğin cevabı alıyorsun diye kurduğun cümlenin kullanımda olduğunu düşünüyor olabilirsin. Ama değil canım okur, değil işte. Adamlar o kalıpları kullanmıyorlar. Aşağıda mini mini bir liste yaptım, arz ederim (sol taraf hiçbirimize yabancı gelmeyen ‘Mr. & Mrs. Brown’ İngilizcesidir):

Thank you = Cheers
How are you? = You alright?
You are welcome! = It’s alright/It’s cool/It’s OK
I paid 50 quid for this shirt mate! = Bu tişörte 50 papel bayıldım dostum! *Altyazı İngilizcesi. Böyle ‘Tanrı Aşkına’ gibi*
Where are you going? = Where are you off to?/Where you off?

Bonus

İngiltere’de insanın sinirlerini en çok yerinden zıplatan sihirli kelimeyi seninle paylaşmak isterim ki gardını al canım okur. Hazır mısın? Sihirli kelime… SORRY. Eğer bu kelimeyi duyduysan anla ki o an hangi iş sebebiyle karşındaki elemanla muhatap oluyorsan ol, o iş olmayacak. ‘Sorry’ dediyse bitmiştir, hiç vakit kaybetme. Güzide vatanımdaki o baş döndüren ikna kabiliyetin var ya; burada toz tanesini bile yerinden oynatmayacak. Eğer bir talebin cevabı ‘Sorry’ ise hiç zorlama, kendini yorma, zamanını boşuna harcama. Burada ‘Sorry’ her aksaklığın cevabı: “Trenimiz yarım saat gecikecek ve bu yüzden çok önemli bir toplantıyı kaçıracaksınız. Bunun için size bir alternatif rota da öneremiyoruz; sorry,” “Parmağınızın koptuğunu görüyorum ama şu an doktorumuz çay molasında. Parmağınızı buzluğa koyduk, merak etmeyin. Yarım saat içerisinde sizinle ilgilenecek; sorry” “Saat 7’ye rezervasyonunuz olduğunu görüyorum ama şu anda bütün masalarım dolu. Beklemenizi rica etmek durumundayım; sorry…”

İşlerinizin aksaması ve yavaş ilerlemesi sizi sıkıntıya sokabilir

Sanırım bana ayrılan kelime kotasının sonuna geldik. Hatta aştık. Bana kalsa daha da anlatırım da bu satırlara kadar gelen bir avuç insandan birisin has okur! Öyle de kal isterim.

Bir sonraki bölümde başta bahsettiğim Londra’ya dair bütün o klişeleri anlatmaya gayret edeceğim.

Bir de gugılda bulduğum ve hiç de şaşırmadığım bir resmi giderayak şuraya bırakayım. Gördüğünüz üzere metroda yoldaşınızın kim olacağı hayal gücünüzle sınırlı… Ya da Stan Lee’nin hayal gücüyle…

Londra’da metro
Berk Sergün: Berk Sergun // Akademik kariyerindeki birincilikleri taçlandıran plaketlerini paraflayıp geçmiş, sergüzeştler geçirmeye karar verip seyyah olmuş bir kimseyim. Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken ¨Bir dakika! Yazacağım ben arkadaş!¨ diyerek seyahatine baharat işine de tat katan bir hayat gezginiyim. İsterim ki ben gezeyim sen gör, ben karalayayım sen boya. Ayak bastığım topraklara yolun düşerse hayatta kal, en kötü ihtimalle fiyakalı tökezle. Çok yer gezdim, ziyadesiyle insan tanıdım. Bu oraların değil, onların hikâyesi… www.herseyiyanlisanlamisim.com

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale