X

O bir maestro: Masis Aram Gözbek ile koro müziği üzerine bir sohbet

Masis Aram Gözbek, günümüzün en hatırı sayılır şeflerinden, müzik insanlarından biri olarak biliniyor. Onu artık sadece Boğaziçi Caz Korosu ile anmamız yeterli olmuyor çünkü yedi farklı korodan ve her yaştan bine yakın koristten sorumlu. Yakın zamanda korolarıyla 2021 Avrupa Video Ödülü ve 66. Cork Uluslararası Koro Festivali 2.’lik ödülünün de sahibi oldu. Biz de kendisiyle tüm bu süreci ve müziğin hayatında nerede olduğunu konuştuk.

Size bakılınca büyük bir müzik tutkusu görülüyor. Nereden geliyor bu tutku?

Masis Aram Gözbek: Bana bu soruyu sorduklarında genelde şöyle cevaplıyorum. Bendeki, sadece müziğe ya da koroya dair bir tutku değil. Direkt yaşamın kendisine dair bir tutku. Her ne yapıyorsam aynı güçlü hissiyatı yaşıyorum. Hayatı dolu dolu yaşamaya dair bir tutku kısacası. Müziğe eğilimim çocuklukta gösterdi kendini. Aslında ailede müzisyen yok. Ben gördüğüm duyduğum her şeyden ilham alarak, kurcalayarak başladım. Müzik aslında hiç hayatımın merkezinde değilken, kendi kendine bu noktaya kadar geldi. Merkezinde değildi diyorum çünkü başka çok fazla şeyle de uğraşıyordum.

Müzik hayatınıza koroyla başlıyorsunuz değil mi? Yoksa bu eksik bilgi mi olur?

Masis Aram Gözbek: Aslında hayalim astronot olmaktı benim çocukken. Olmadı tabii. (Gülüyor.) Kilise korosunda yedi yıl şarkı söyledim. Lisede tiyatroyla ilgilendim. Hatta üniversitede tiyatro mu okusam diye düşündüm. Radyo Boğaziçi’nin yarışmasında (Battle of the Bands) lise grubumuzla birinci olduk. Boğaziçi Üniversitesi’ne başladığım yıl TRT İstanbul Radyosu Çoksesli Gençlik Korosu’nda şarkı söylemeye başladım. Aynı zamanda da üniversitenin müzik kulübünün koroları olduğunu gördüm. Caz korosunun dinletisine denk geldim ve hoşuma gitti. Yine aynı dönem Yasemin Mori’yle klavye çalmaya başladım. Müzikle artık iç içeydim ama kafamda yine koro yoktu. Belki Berklee’ye giderim diye düşünüyordum. Caz korosunda şefimiz Cihan Aydın’ın da asistanlığını yapıyordum bir yandan. O Amerika’ya gitmeye karar verince, koroyu bana devretmek istedi. Koronun sorumluluğunu alınca da ben tamamen olayın içine girdim. Daha sonra Boğaziçi Matematik’i bıraktım, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde müzik okumaya ve bir yandan da koroya tüm enerjimi vermeye başladım. Müzik de hayatımın merkezine yerleşmiş oldu.

Boğaziçi Caz Korosu 2011 yılından beri büyük başarılara imza attı. Bu kadar hızlı bir başarı yolculuğunu neye bağlıyorsunuz?

Masis Aram Gözbek: Üniversiteyle yollarımızı ayırmamızın ardından, bu yıl onuncu yılımızı kutluyoruz. Artık sadece Boğaziçi Caz Korosu demiyoruz tabii, MAGMA ve Boğaziçi Caz Korosu Ailesi diyoruz. Şu an bünyemizde yedi tane aktif topluluk var. On yılda çok fazla şey yaptık, iki Dünya Şampiyonluğu da buna dahil. Bunu da idealistliğe, mükemmeliyetçiliğe, vizyonerliğe, cesur olmaya, risk almaya ve her şeye rağmen asla vazgeçmemeye bağlıyorum. Çünkü bu yolda çok fazla olumsuzlukla karşılaştık. Türkiye’de tarihi çok geriye gitmeyen çok sesli koro müziğiyle bu kadar büyük işler başarmak büyük bir fedakarlık ve direnç istiyor. “Metroda söylediler, ünlü oldular.” diyenler de oldu ama bu kadar basit değil, arkasında çok özverili bir çalışma var. Zaten on yılda geldiğimiz nokta ortada.

Bu arada en genç üyeniz kaç yaşında?

Masis Aram Gözbek: Az önce de dediğim gibi içerideki yapı farklı şu an. Bünyemizde yedi aktif topluluğumuz ve dokuz yüze yakın amatör koro şarkıcımız var. En genç koromuz MAGMA Gençlik Korosu. Onun en genç üyesi de on dört yaşında olmalı.

Avusturya, Almanya, ABD, İtalya, Fransa, Belçika, İsviçre gibi ülkelerde en prestijli organizasyonlara davet edildiniz, sayısız ödül kazandınız. En akılda kalıcı geri dönüş ne olmuştu, hiç unutamadığınız?

Masis Aram Gözbek: 2016 yılında Boğaziçi Caz Korosu ile Belçika’ya, Avrupa Genç Müzisyenler Festivali’ne davet edilmiştik. Yarıştığımız iki kategoride de 97 puanla birincilik ödülü ve üstün başarı unvanı kazandık. 2018’de beni jüri olarak davet ettiler. Hatta bu ay online gerçekleşecek ve ben yine jüri olarak davetliyim. Bu festivalin önemli bir özelliği var. Yarışmalar ve ödül töreninin hemen sonrasında jüri üyeleri, koro şefleriyle bir araya gelerek fikirlerini, izlenimlerini paylaşıyorlar. O yıl Fransa’dan gelen çok etkileyici bir gençlik korosu vardı. Herkes çok etkilenmişti onlardan. Enerjik, dinamik, böyle zıpkın gibi bir performans sergilemişlerdi. Baktım ki Fransız koronun şefi geliyor, ben çok güzel izlenimlerimi paylaşmaya başladım. “Sözünüzü kesmek istemiyorum ama size anlatmam gereken bir şey var.” dedi ve devam etti: “Ben 2016’da buradaydım, sizi ve koronuzu çok iyi hatırlıyorum. Tüm performanslarınızı hayranlıkla izlemiştim. Fransa’ya döner dönmez sizi iyice araştırdım ve sizden aldığım ilhamla bir gençlik korosu kurmaya karar verdim ve işte şimdi karşınızdayız!” Türkiye’den bir koro olarak çok sesli müziğin beşiği olarak kabul edilen Avrupa’dan böylesi etkileyici bir koronun kurulmasına ilham olmak, tarifsiz bir duygu…

Nil Karaibrahimgil, Sertab Erener, Yasemin Mori, Selami Şahin, Ali Kocatepe gibi isimlerle de çalıştınız. Biraz koroyu duyurmak için miydi, yoksa her türde müzik yapmak için miydi bu tür müzik buluşmaları?

Masis Aram Gözbek: Öncelikle şunu söylemek isterim. Bu kıymetli isimlerin hepsi kendileri iletişime geçtiler bizimle. Bazen soruyorlar “Ya Mor ve Ötesi’ni nasıl ayarladınız?” diye. Dediğim gibi bu isimlerin hepsi istisnasız kendileri bizimle çalışmak istediler. Bu tabii bizim için çok gurur verici. Çok iyi müzisyen olmalarının yanında çok iyi insanlarla da bir aradaydık bu projelerde. Bu buluşmaları değerli kılan da güzel enerjilerin bir araya gelmesi oldu. Çok güzel anılar kaldı geriye. Mesela Mor ve Ötesi ile bir plağımız bile var, 29 Ekim 2018 Aya İrini konserimizden. Türkiye’deki en iyi rock gruplarından biriyle, lise zamanımda en çok dinlediğim, hatta defalarca şarkılarını çaldığım bu insanlarla çalışmak benim için ifade edemeyeceğim kadar kıymetli.

Destekçileriniz kim?

Masis Aram Gözbek: Şu an bu topluluğun tek destekçisi Yücel Kültür Vakfı. Yaklaşık sekiz yıldır bize prova mekanı konusunda destek oluyorlar ve onlara bir kez daha teşekkür ediyorum. Ama üzülerek söylüyorum ki bunun dışında hiçbir maddi destekçimiz yok. Hala türlü imkansızlıklarla ayaktayız diyebilirim. Hatta 2012’de, o dönemin parasıyla 100.000 euroluk bir borcun altına girdikten sonra, 5 yılda kapatabilmiştik. Yönetim kurulumuz ben dahil hala gönüllü çalışıyor. Neredeyse tüm zamanımızı buraya ayırmamıza rağmen hiçbirimiz tek kuruş para kazanmıyoruz. Ama eğitmenlerimiz ve ekibimiz profesyonel. Hem onlar için, hem de türlü lojistik masraflar için büyük bir bütçe gerekiyor. Biz yıllar içinde finans konusuna fazla eğilemedik, aslında üstüne düşmek lazım.

Bu arada siz Matematik bölümünde okuyordunuz diye biliyorum. Bitirmeyi düşünmediniz mi?

Masis Aram Gözbek: 2008’de Boğaziçi Üniversitesi’ni bırakma kararını aldıktan sonra bir gün bile pişman olmadım. Çünkü bu kararı çok iyi düşünerek aldım, inanın.

Sonra da Yıldız Teknik eğitiminiz var…

Masis Aram Gözbek: Evet, 1 yıl. Sonra 2009’da MSGSÜ Devlet Konservatuvarı’nda kompozisyon okumaya başladım ama koro çalışmaları yoğunlaştıkça devam edemedim. 2013’te Maestro Antonio Pirolli ile şeflik çalışmak için döndüm ama bir dönem sonra “Hocam olmuyor.” diyerek bırakmak zorunda kaldım. Pandemide okul yeniden aklıma düştü. Kaydımın silinmediğini öğrenince de okuluma geri döndüm ve Maestro Cem Mansur’un şeflik sınıfına dahil oldum. Kaldığım yerden, yani lisans 1’den.

Nasıl Cem Mansur’la çalışmak?

Masis Aram Gözbek: Cem Ağabey ile bizim tanışmamız yıllar öncesine dayanıyor. Biz meslektaş olarak da birçok yerde çalıştık, birbirimizi tanıyoruz. Bu yüzden de şimdi kendimi hoca-öğrenci ilişkisine adapte etmeye çalışıyorum. Asıl hikayemiz 2015’te TUGFO’yla beraber çalışmamızla başlıyor. Bir gün beni “Masis, bu projede bizle olmak ister misiniz?” diye aradı. Birçok badire atlatıldı, stresli zamanlardı. Ardından da iletişimimiz hep devam etti. Benim zaten hocalarımla meslektaşlık anlamında hep daha fazla hukukum oldu. Şanslıyım bu konuda. Hasan Uçarsu’yla da öyledir, hatta Maestro Pirolli’yle de.

Günsu Özkarar: 1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansım sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher Warren­Green, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindim. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldım. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/ orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D - Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali ve Cervo International Music Fest gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldım. İstanbul’a taşındıktan sonra CRR, AIMA Orkestrası, Orkestra Sion’da çalıştım. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarımı tamamlayarak, Okan Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladım. Bitirme tezim “Tarihsel Süreçte Gelişen Viyola Ekolleri” kitap olarak yayınlandı. Trio Pax, Trio Tını gruplarının yanı sıra Okan Üniversitesi Orkestrası’nda üç yıl öğretim görevlisi olarak çalıştım. Psikoloji ve edebiyat her zaman ilgi alanım oldu. Çeşitli yaratıcı yazarlık kursları ile birlikte psikanaliz de gördüm ve bu sürecin ardından farklı dergilerde yazılarım yayınladı. Şimdi Milliyet Sanat, SanatAtak dergilerinde düzenli yazmaktayım ve Mayıs'ta İkinci Adam Yayınları’ndan çıkacak Küflü Virgül isimli ilk öykü kitabımı beklemekteyim.

Gelenekten geleceğe: 20 yıldır değişmeyen Türk kahvesi lezzeti, Arçelik Telve’de

Şüphesiz ki en keyifli sohbetlerimizin, en duygusal anlarımızın, en unutulmaz kavuşmalarımızın en güzel eşlikçisi olan Türk kahvesinin yeri, kültürümüzde olduğu kadar, gönlümüzde de ayrı. Her yudumunda ya nostaljik bir hikaye saklayan ya da misafirperverliğin, samimiyetin, sıcak sohbetlerin simgesi olan ve geçmişten günümüze her gün daha da anlamını katlayarak hayatlarımızda yer edinen Türk kahvesi, pek çoğumuzun vazgeçilmezi. Mükemmel köpüğü ise hepimizin gözdesi. Çünkü kabul edelim Türk kahvesi dendiğinde hepimizin gönlünden geçen bol köpüklü ve tam kıvamında hazırlanmış olması.



Neyse ki bize 20 yıldır değişmeyen bir lezzet sunan Arçelik Telve, her defasında damaklarımızda mükemmel bir tat bırakmayı başarıyor. 20 yıldır hiç bitmeyen bol köpüklü ve tam kıvamında Türk kahvesi lezzeti, Arçelik Telve’de!

Telve, 20 yaşında!

Arçelik, yıllardır mutfaklarımızda yeniliği ve dönüşümü, yüksek kalite standartlarıyla buluşturarak getiren ve ilk otomatik Türk kahvesi makinesini üreten bir marka olarak geleneksel Türk kahvesi lezzetini de en üst seviyeye taşımayı başarıyor. Üstelik, bunu 20 yıldır değişmeyen mükemmel sunumu ile yapıyor. Ve her fincanda aynı lezzeti yakalamamızı sağlıyor. İşte bu yüzden 20 yıldır “Türk kahvesi” dendiğinde akla ilk Arçelik Telve geliyor. Tüm kahve severlerin vazgeçilmezi olan Arçelik Telve, köpükten ve kıvamdan asla ödün vermiyor.

Su püskürtme ile karıştırmayı sağlayan Spinjet Teknolojisi sayesinde Türk kahvesi, en mükemmel haliyle hazır oluyor. 1,5 litre kapasiteli su tankı ve otomatik su alımı pratik bir kullanım sunarken, her fincan için ayrı ayrı su doldurma zahmetinden de bizi kurtarıyor. Ayrıca, İndüksiyon Isıtma Teknolojisi, geleneksel ısıtma yöntemlerine kıyasla kahvenin en ideal derecede pişmesini sağlıyor. Ne de olsa bu kadar hassasiyet, ancak geleneksel bir lezzetimize yakışırdı.

Kalabalık sohbetler, ideal köpük ve tam kıvam

Samimi ve sıcak sohbetlerin en güzel eşlikçisi olan Türk kahvesinin, kalabalıkları birleştiren bir gücü olduğu da kesin. Bazen kendimizle baş başa geçirdiğimiz keyifli anlara eşlik etse de bazen de birlikte olmanın tadına varmamızı sağlayan en lezzetli eşlikçi. Neyse ki 6 Fincan Kapasitesi ile herkese yetecek kadar lezzet Arçelik Telve’de.



Üstelik, Cooksense teknolojisi; her fincanın ideal ve tam kıvamda olmasını sağlayarak tüm damaklarda eşsiz bir tat yaratmayı da başarıyor. Kalabalık dost buluşmalarında bile Arçelik Telve ile herkesin kahvesi tam istediği gibi, tam kıvamında.

İlklerin unutulmaz olduğunu hepimiz biliyoruz… Arçelik’in de ilk otomatik Türk kahvesi makinesinin mucidi olarak, en az Türk kahvesinin kendisi kadar gönlümüzdeki yeri bambaşka. Siz de yıllara meydan okuyan ve geçmişten günümüze aynı mükemmel lezzeti her fincanda korumayı başaran Arçelik Telve ile kahve keyfinizi ikiye katlamak istiyorsanız hemen tıklayın.

En mutlu, en keyifli, en duygulu anlarımızda, iyi ki varsın Telve!

*Bu yazı Arçelik katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale