Neden unutamıyoruz: Aşk mı? Bağımlılık mı?

Gerek sosyal çevremde, gerek iş hayatımda sıklıkla karşılaştığım bir soru(n), biten ilişkinin ardından gelen boşluk ve panik hissi. “Ben şimdi onsuz ne yapacağım? Gittiğimiz bir yer, yediğimiz bir yemek, ortak arkadaşlarımız, aynı isimde biriyle karşılaşmam, bana her şey onu hatırlatacak, peki ben nasıl nefes alacağım?”

Aşk acısı tarihten beri süregelen, herkesin öznel olarak yaşadığı bir kavramdır. Kimi kendini eve kapatır ve kimseyle görüşmez, kimi de yalnız kalmak istemediği için zamanının neredeyse tamamını sosyal çevresiyle geçirir. Ancak değişmeyen tek bir şey vardır; bu acının tek etkili ilacı zamandır. Peki biz bu zaman sürecinde biten ilişkimizi neden kolay kolay unutamayız?

İlişki dinamiklerine baktığımızda en tepede iki tür ilişki dinamiği görürüz. Bağlı ilişki modeli ve bağımlı ilişki modeli. Eğer partnerinize ve ilişkinize verdiğiniz değer kadar kendinize de değer veriyorsanız, eşit haklara sahip olduğunuzu savunuyorsanız, ilişkiniz bir gün bitse bile yolunuza devam edebileceğinizi düşünüyorsanız “bağlı” yaşıyorsunuz demektir ve biz uzmanların önerdiği ilişki şekli de budur. Bağlı ilişki modelinin bitiminde taraflar genelde ortak karar alırlar, üzülseler de bu üzüntü kendini mahvedecek derecede olmaz, rutinlerine devam edebilirler ve en önemlisi kendilerine değer vermekten vazgeçmezler.

Bağımlı ilişki modeli ise sağlıksız ve taraflar açısından yıpratıcı bir ilişkidir. İlişkide bağımlı olan taraf genelde muhtaç hisseder. Partnerini hayatının merkezine koyar, adeta kendini unutur ve onun hayatına göre hareket eder. Onun zevkine göre giyinir, onun yapmak istediklerini yapar, o mutlu olsun diye kendi hayatından ödün verir. Bu davranışlar fedakarlık olarak algılansa da, aslında kaybetme korkusuna bağlı gösterilen davranışlardır.

Senin için birçok şey yaptım” denilerek karşı tarafa sorumluluk yüklenir ve “Seni kaybetmemek için bunları yapıyorum” anlamında bir alt mesaj verilir. Bağımlı kişilik özelliğine sahip insanların en belirgin ortak özelliği düşük özgüven ve düşük öz değerdir. Karşı tarafı yüceltirken kendisini aşağı çeken bu tür kişiler için ise ilişki, adı üstünde tam bir bağımlılık haline gelir. Bu tür ilişkilerin bitimi ve sonraki süreçler de elbette kolay değildir. Özellikle ilişki karşı tarafın isteği doğrultusunda bitmişse, bu süreç daha sancılı geçer. Öncelikle alışkanlığın vermiş olduğu sahiplenme duygusu ortadan kalkar. Dolayısıyla kişi çok sevdiği oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi ne yapacağını bilemez ve geri almak için her yolu dener. Karşı tarafın dikkatini yeniden kendi üzerine çekmek için yalan, kendine zarar verme gibi sağlıksız yollara başvurur.

Aşk acısını iyileştirmenin yöntemi: Kabullenmek  ve kendini sevmek

Gerek sosyal, gerek ikili ilişkilerde her şey dönüp dolaşıp tek bir noktada buluşuyor; kendinizi sevmekte. Kendinizi sevdiğiniz, kendinize değer verdiğiniz zaman dünyaya, hayata, ilişkilere bakışınız değişir. İlişki bittiği zaman nefessiz kalmış gibi, bundan sonra hayata eskisi gibi devam edemeyecekmiş gibi, hiçbir şeyden zevk alamayacakmış gibi, ölene kadar yalnız kalacakmışsınız gibi hissediyorsanız doğru yoldasınız! Evet, doğru yoldasınız çünkü yaşadıklarınızdan dolayı ortaya çıkan hislerinizin farkında olmalısınız. Olumlu ya da olumsuz ne hissediyorsanız sonuna kadar yaşamalısınız. Hislerinizi fark etmedikçe, bastırmaya çalıştıkça, mutsuzken mutlu olmaya çabaladıkça içinizdeki yanardağ faaliyete geçmeye başlayacaktır. Bunun yerine ne hissediyorsanız önce kendinize, sonra da paylaşmak istediklerinize söylemelisiniz.

Eğer bu yazıyı okurken bitmiş ilişkiniz için üzülüp kendinizi suçluyorsanız lütfen ayağa kalkın, aynaya bakın ve kendinizle barışın.

Uzman Psikolog Merve Saraçoğlu Psikolog
İstanbul Ticaret Üniversitesi Psikoloji Lisans ve Uygulamalı Psikoloji Yüksek Lisans eğitimini tamamladıktan sonra Bristol Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji Programı’nı tamamlamıştır. 2010 yılında başladığı Bilişsel ve ... Devam