Neden buradayız: Tüketip bitirmek için mi, yaratıp üretmek için mi?

“Aldığın her nefesi fırsat bil, ot değilsin yeniden bitmezsin…”
Mevlana Celaleddin Rumi

Neden buradayız? Bugün bu şekilde, bu yılda, bu günde, bu saatte, bu gezegende, bu bedende olmamızın sebebi nedir? Neden buradayız? Milyonlarca hatta çok daha fazla olasılık varken ve biz olabilinecek birçok farklı halde, birçok farklı yerde, birçok farklı mekanda, zamanda ve hatta boyutta olabilecekken neden buradayız?

Neden buradayız? Dünya kaynakları neden hizmetimize sunulmuş? Neden kocaman ormanlarla ödüllendirilmişiz? Neden güneş her gün bizi selamlamak için doğuyor? Neden ay sırf bizim yüzümüz biraz olsun gülsün diye geceleri parıl parıl parlıyor? Neden mis gibi deniz bize yaren gönderilmiş? Neden canım su bizi tüm hücrelerimize kadar yeniliyor o Bodrum’un muhteşem koylarında, neden hayat bize gençlik sunmak üzere elinden geleni ardına koymuyor?

Neden kalbimiz bedenimizde durmadan ve yorulmadan ve öyle ki yıllar boyunca usanmadan atmaya devam ediyor? Sırf biz bir adım atacağız, bir yudum nefes alacağız diye o kadar bitki neden durmadan gece gündüz oksijenimizi üretmeye devam ediyor? Neden hayvanlar yolumuza amade? Sırf bizler yeterli beslenelim, yeterince hayat dolalım diye ölümüne hatta kendi hayatlarından olmak üzere kurban oluveriyorlar yollarımıza?

Neden dünya bize ev olmuş? Bizi öylece kocaman kollarıyla kabul etmiş? Bir de yer çekimi konduruvermiş ki düzenimiz bozulmasın? Neden tüm gezegenler bu muazzam akışta sırf biz “hayat” yaşayalım diye aynı şekilde dönmeye ve durmaya devam ediyorlar? Neden bizler evrenin efendisi olarak dört kıtaya, hatta uzayın derinliklerine kadar nam salmış durumdayız? Neden buradayız?

İşte bu yazımda ben sizinle birlikte verilmiş nimetlerimize, önümüze koyulmuş olanlara, sırf biz bu hayatı yaşayabilelim diye bu sisteme sıkıştırılmış olan o nice “farklı” detaya bakalım istiyorum. Hem bakalım, hem de anlayalım; bu düzen öyle iyi, öyle detaylı düşünülerek tasarlanmış ki adeta her şey ama her şey “insanoğlu” “insan” olsun diye tasarlanmış… Hem de karşılığında “hiçbir şey” beklemeden…

Biz ne yaparız? Tüketiriz değil mi? Daha fazla orman katlederek, daha fazla suyu kirleterek, hep daha fazla isteyerek ve daha az diğerlerini, dünyayı, o canım hayvanları düşünerek. Ne de olsa biz her şeyden üstünüzdür, ne de olsa her şey hiçbir karşılık olmadan yollarımıza serilmiştir… Üretmeyiz de. Üretmek şöyle kenara dursun biz o kadar alçakgönüllü olamayız. Bir şey almadan bir şey veremeyiz… O kadar kocaman yürekli olamayız. Bir kez olsun kendimizden önce başkasını düşünemeyiz değil mi? Bu dünya nasıl olsa bize verilmiştir, kıymet bilmek ne demek! Şükür veya teşekkür etmek bile ne haddimize!

Neden buradayız? Ben biraz olsun cevap vereyim… Bu dünyayı bitirmek için değil canına can katmak için… Hayıflanmak ve hor görmek için değil, içindeki güzellikleri keşfedebilmek için… Bir kez olsun almak için değil, karşılık beklemeden vermek için, belki bir ağaç yetiştirmek, belki bir demet olsun çiçek ekebilmek için… Neden buradayız? Bu güzelliği çocuklarımıza da öğretebilmek için. Neden buradayız? İnsan gibi yaşamayı öğrenebilmek için…

Neden buradayız? Bu dünyaya bir damla daha fazla “sevgi” katabilmek için!

İlginizi çekebilir: Hayat hep bildiği gibi akmaya devam eder: Bir noktada takılı kalmak da, akışa kendini bırakmak da bizim elimizde

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam