Hayat hep bildiği gibi akmaya devam eder: Bir noktada takılı kalmak da, akışa kendini bırakmak da bizim elimizde

“Otobüsün sol camından etrafı izlerken, sağ camından kaçırdıklarımızdan ibarettir bazen hayat…”
Özdemir Asaf

Bittiğini zannederiz. Son bulacağını. Bir daha yeniden güneşi göremeyeceğimizi. Yeniden aynı hevesle, aynı aşkla yağmurda ıslanamayacağımızı… Yeniden dengeye gelemeyeceğimizi. Yeniden yolların bize açılamayacağını. Yeniden kapılardan geçemeyeceğimizi. Yeniden genç hissedemeyeceğimizi. Yeniden aşkı bulamayacağımızı. Yeniden en baştan başlayamayacağımızı. Bir kere kaybettiğimizde yeniden aynı zenginliğe sahip olamayacağımızı…

Ben bugün sizinle birlikte hayatın devamlılığına bakalım istiyorum. Hiçbir sonun olmadığı, aksine sürekli bir devinimin olduğu o canım, muhteşem hayata bakalım. Bir ağaç gördük mü yaprakları döküldüğünde bir daha ben yeşeremeyeceğim diye karalar bağlasın? Hiç bizler bir çiçek gördük mü artık sonbahar geldiğinde yeniden bahar gelmeyecek, bir daha güneş doğmayacak diye ah etsin? Hiç kelebek gördük mü tırtıl olduğu döneme geri dönmek istesin veya kaderine söverek “Ne vardı değişecek bir daha aynı hakkım olmayacak?” diyerek hayatından memnuniyetsizlik etsin? Ve bizler hiçbir ölü gördük mü “Bir gün daha yaşasaydım!” diye bizlere öbür dünyadan (ve var ise diğer enerji boyutlarından!) haberler getirebilsin, bu dünyada tamamlamış olduğu hayatına özlemle, tükenmişlikle veya pişmanlıklarla sarılsın?

Tüm cevaplarımızın ötesindedir hayatın akışı. Hayat akar. Hayat devinir. Su bir noktadan iki kez aynı temizlikte, birebir aynı “bilgelikte” geçemez. İşte bu yüzden hayat sözünü akışta söyler. Bitirmez. Durdurmaz. Bir an olan yıkılış aslında değişimdir, bitiş değil. Bir an olan farklılık aslında düzenlemedir, kaybediş değil. Bir kez olan yitirmek, aslında öğrenmektir, kaybetmek değil. Belki bir an için hayatımızdan gelip geçen her an ve her insan, her olay, belki de her saniye bir “yoldur”, bir son değil!

Peki bizler ne yaparız? Kısacık bir an olayına bakarak hayata dair ve o güzel hayatımıza dair kararlar veririz… Yitiren oluruz, hak etmeyen oluruz, haksızlığa uğrayan oluruz, yalnız bırakılmış olan oluruz, sessiz kalması gereken oluruz, bahşedilmemiş olan oluruz ve daha birçok kez “kendimize ne yakıştırıyorsak”, hangi bitişle kendi kendimizi tamamlıyorsak o oluruz. Oysa tüm bu kararlarımız ne kadar doğrudur?

Çok basit bir mantıkla inceleseydik ve bir insan yaratıp da dünyaya göndermiş olsaydık ondan ne isterdik veya o insanın hikayesinden ne beklerdik? Kendini farklılaştırmasını, derslerini almasını, en iyi versiyonunu bulmasını ve belki de sadece bu yolculuğu gerektiğince, hakkında tamamlamasını değil mi? Peki bizler kendimize bu küçücük şansı veriyor muyuz? Ben bugün bu yazımda bize bir şans daha yazıyorum… Hayat bitmez, haklar bitmez, zaman bitmez, yollar da bitmez… Yeter ki bizler inanmasını, yürümesini ve akmasını bilelim!

Bugün hayat var; yarın başka bir hayat olmayacak, bugün bu an var, yarın tekrar bu ana dönüş olmayacak… Bugün bizler buradayız; ne mutlu! Ve yarın bizden sonra gelenler bu satırlarla yollarına devam edecek! Teşekkürler hayat, iyi ki varsın, iyi ki bizler bugün, tam olarak burada ve tam olarak olduğumuz şekilde senden geçmekteyiz…

İlginizi çekebilir: Değerli bir yatırım: Gerçekten ne istediğimize odaklanmak

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam