X

Meyve ve sebzeleri daha uzun süre saklamanın yolları

Sağlıklı yaşam tarzının ve dengeli, düzenli beslenmenin en temel bileşenlerinden biri şüphesiz ki taze meyve ve sebzeler. Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besin maddelerini sağlamalarının yanı sıra, meyve-sebzeler lezzetli ve çok yönlü oluşları, yani farklı tariflerde, farklı formlarda kullanılabilmeleriyle de mutfaklarımızın vazgeçilmezi. Ancak, pek çoğumuz için meyve ve sebzeleri doğru şekilde muhafaza etmek bir soruna dönüşebiliyor. Özellikle de nerede-nasıl saklamamız gerektiğinden emin olamıyorsak…

Daha birkaç gün önce aldığınız muzlar karardıysa ya da domatesler sürekli dolabın köşesinde ezilmiş, büzülmüş bir halde duruyorsa, sizin de meyve-sebze saklama konusunda desteğe ihtiyacınız olabilir. Hem gıda atıklarını azaltmak ve meyve-sebzelerin bozulmasını, çöpe gitmesini önlemek hem de onları daha uzun süre tazeliğini koruyacak şekilde muhafaza etmek için harekete geçebiliriz. Siz de mutfaklarınızda daha bilinçli davranmak, bütçenizi korumak ve tazecik, lezzetli gıdalarla sağlığınızı desteklemek istiyorsanız işte meyve-sebze saklama rehberi:

Meyve ve sebzeleri saklarken nelere dikkat edilmeli?

Aslında, hangi meyve-sebzeyi buzdolabında, hangilerini oda sıcaklığında muhafaza etmek gerektiğini bilmek, bu işi en doğru şekilde yapmanın büyük bir çoğunluğunu kapsıyor. Bazı meyve-sebzeler soğukta, bazıları oda sıcaklığında tazeliklerini daha uzun süre koruyabiliyor. Ancak tek bilmeniz gerekenler bu kadarla sınırlı değil. En doğru şekilde meyve ve sebzeleri muhafaza edebilmek için dikkat etmeniz gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Hangi meyve-sebzeleri ayrı tutmanız gerektiğini öğrenin

Bazı meyvelerin (doğal olarak) yaydığı etilen gazı, birtakım meyve ve sebzelerin olgunlaşma sürecini hızlandırabiliyor ve siz ‘daha yeni almıştım ama’ derken hızla olgunlaşan bu meyve-sebzeler bozulma sürecine girebiliyor. Bu durum, söz konusu avokado olduğunda iyi bir etkiye sebep olabilir, çünkü genellikle olgunlaşmamış avokadoları beklemek can sıkıcı olabiliyor. Örneğin, doğal etilen gazı yayan bir meyve olan muzun yanına kese kağıdı içerisine koyarak yerleştireceğiniz avokado ertesi gün yemeye hazır hale gelebilir. Muzun yanı sıra, domates, elma, kivi, armut gibi meyveler de etilen gazı üreten gruptadır. Ve özellikle havuç, patates, salatalık gibi sebzeler, etilen gazına karşı oldukça duyarlıdır. Dolayısıyla birçoğumuzun alışkanlıktan yaptığı domates ve salatalıkları birlikte muhafaza etme, sanılanın aksine doğru değildir. Çünkü salatalıklar, domatesin salgıladığı etilen gazından etkilenerek hızlıca bozulabilir. Ayrıca, yeşil yapraklı narin sebzeler de etilen gazına oldukça duyarlıdır, bu nedenle meyvelerle birlikte saklanmamaları önemlidir. Genel olarak meyve ve sebzeleri bir arada ve yakın tutmamanız iyi olacaktır.

2. Mümkünse dilimlemeden saklayın

Hiç şüphesiz ki hepimiz buzdolabında yemeye hazır meyve-sebze bulundurmaktan hoşlanırız… Yıkanmış yeşillikler, dilimlenmiş meyveler… Ancak, bu her ne kadar pratik gibi görünse de aslında pek de verimli bir yöntem değil. Çünkü, özellikle hassas yapıda olan meyveler, dilimlendikten sonra daha az süre tazeliğini koruyabiliyor. Bu nedenle, özellikle elma, armut, muz, avokado gibi meyveleri hızlıca kararabildikleri için dilimleyerek saklamamanızda fayda var. Yine de dilimlediğiniz meyveleri muhafaza etmek istiyorsanız en doğru çözüm buzdolabında ve ağzı kapalı, hava geçirmeyen bir kapta saklamak ve nemli kalmadıklarından emin olmak.

3. Yıkadığınız yeşillikleri çok iyi kurulayın

Dilimlenmiş meyveler gibi, yeşilliklerinizi de tüketmeye hazır bir şekilde muhafaza etmek istiyorsanız, yıkadıktan sonra yapmanız gereken en önemli şey, çok iyi kurutmak. Aksi halde nemli, ıslak kalan yeşilliklerinizin buzdolabındaki ömrü en fazla bir gün olabilir. Ve gerçek anlamda ‘lapa’ gibi olmuş yeşilliklerle karşılaşabilirsiniz. Sebze kurutucunuz yoksa, daha bilinçli bir mutfak anlayışı için iyi bir sebze kurutucusu edinmeniz iyi olacaktır.

4. Tüketeceğiniz kadarını satın alın

Dikkat etmeniz gereken bir başka önemli husus da ihtiyacınız kadar satın almak. İllaki buzdolabında defalarca göz göze geldiğiniz kerevize bakıp ‘yarın seni hazırlayacağım’ dediğiniz ama bir türlü fırsat bulamadığınız olmuştur… Haliyle, ne kadar doğru muhafaza ederseniz edin, zamanı gelmeden tüketmeyecekseniz günün sonunda yenilenemeyecek hale gelen meyve-sebzelerle karşılaşabilirsiniz; ki bu da hem gıda israfına hem de bütçenizin zarar görmesine neden olur. Bu nedenle ihtiyacınız olan kadarını satın alın ve bu alışkanlığı kazanmak için de haftalık yemek planı oluşturup gerekli malzemeleri almakla başlayın.

Şimdi sıra geldi, hangi meyve ve sebzeyi nerede, nasıl saklamak gerektiğine…

Buzdolabına konulmaması gereken meyve ve sebzeler

Buzdolabından uzak tutmanız gereken meyve ve sebzelerin listesi aslında oldukça kısa, bu nedenle bu listeyi aklınızın bir köşesinde tutarak geride kalanlar için ne yapmanız gerektiğini daha iyi muhakeme edebilirsiniz. İşte buzdolabına koymamanız gerekenler:

  • Patates: Muhtemelen birçoğumuzun bildiği ve uyguladığı yöntemlerden biri patatesleri buzdolabının dışında muhafaza etmek. Patatesin içeriğindeki nişasta buzdolabında saklandığında şekere dönüşebilir ve bu da hem patatesin dokusunu değiştirir hem de tadını bozar. En iyisi, oda sıcaklığında, serin, kuru ve karanlık bir yerde saklamaktır. Üstünü bir bez veya havlu ile örteceğiniz sepet veya kutuda patateslerinizi muhafaza edebilirsiniz.
  • Soğan ve sarımsak: Benzer bir şekilde tıpkı patates gibi buzdolabından çoğumuzun uzak tuttuğu diğer sebzeler de soğan ve sarımsak. Bu iki sebze, buzdolabındaki nemi emebilir ve bu da çürümelerine, filizlenmelerine ya da küflenmelerine neden olabilir. Serin, kuru ve karanlık bir yerde saklamak en iyisidir. Patatesler gibi ayrı bir sepetin içerisine yerleştirerek üstünü örtüp karanlık bir köşeye kaldırabilirsiniz.
  • Hurma: Tat ve doku kaybı olmaması için hurmaları oda sıcaklığında saklamanız en iyisi olacaktır. Cam bir kavanozda, güneş görmeyecek şekilde mutfağınızın bir köşesine kaldırabilirsiniz.
  • Muz: Belki de çoğumuzun en sık yaptığı hatalardan biri muzları ‘bozulmasın’ diye buzdolabında muhafaza etmek. Ancak, bu yöntem doğru değildir. Muzların kabukların buzdolabında hızlıca kararabileceği gibi, tatları da buzdolabında bozulabilir. En iyisi oda sıcaklığında muhafaza etmektir. Ayrıca, dilerseniz muz saklamak için özel olan satılan askıları da deneyebilirsiniz. Bir diğer yöntem ise muzları oda sıcaklığında muhafaza ederken üst kısmını streç film ile sarmak. Bu yöntem ile daha uzun süre muzların taze kaldığını söyleyen internet kullanıcıları var. Sizin ve eviniz için en kullanışlı yöntemi seçebilir veya deneyerek en iyisini kendiniz bulabilirsiniz. Yalnızca buzdolabından uzak tutmayı unutmayın.
  • Domates: Yine pek çoğumuzun yapıyor olabileceği yanlışlardan biri de domatesleri buzdolabında saklamak. Buzdolabının ısısı, domateslerin çok hızlı bozulup çürümesine neden olabileceği için en doğrusu oda sıcaklığında saklamak. Ancak, güneşten ve yüksek ısıdan uzak tutmanızda fayda var. Örneğin, kalorifer peteklerine yakın bir yerde muhafaza etmemelisiniz.
  • Salatalık: Tıpkı domates gibi salatalıkların da buzdolabında saklanmaması en doğrusu. Buzdolabında sakladığınızda salatalıklar hızla su kaybedebilir ve bu da eciş bücüş olmalarına, yumuşamalarına ve tazeliklerini kaybetmelerine neden olabilir. Bu nedenle oda sıcaklığında muhafaza edebilirsiniz. Bir başka önerilen saklama yöntemi ise oda sıcaklığında bir poşetin içerisine salatalıkları koyup poşette delikler açarak saklamak. Dilerseniz, bu yöntemi de deneyebilirsiniz. Eğer buzdolabında saklamanız gerekiyorsa da en fazla 3 güne kadar muhafaza edebilirsiniz.
  • Biber ve dolmalık biberler: Salatalık gibi biber de buzdolabında su kaybına uğrayabilir ve bu nedenle yumuşayarak orijinal tadını kaybedebilir. En iyisi oda sıcaklığında muhafaza etmek olacaktır. Sarı, kırmızı renkteki Kaliforniya biberleri veya yeşil dolmalık biberi de buzdolabına koymadan muhafaza edebilirsiniz. Dilerseniz, viral bir saklama yöntemi olarak tıpkı salatalık da olduğu gibi buzdolabı poşetine yerleştirip, delikler açtıktan sonra da saklayabilirsiniz.
  • Patlıcan: Patlıcan, soğuk ısıda tat değiştirebilir ve dokusu bozulabilir. Bu nedenle oda sıcaklığında saklamak en iyisidir. Buzdolabında muhafaza etmek isterseniz de 1 ile 3 gün arasında saklayabilirsiniz. Ancak, daha uzun süre muhafaza etmeye çalıştığınızda patlıcanların yumuşamaya başladığını görebilirsiniz. Bu nedenle en iyisi birkaç gün içinde tüketmek.

Buzdolabında saklayabileceğiniz meyve-sebzeler

Şimdi gelelim buzdolabında muhafaza edebileceğiniz meyve-sebzelere ve onları en iyi nasıl saklayabileceğinize…

  • Kırmızı meyveler: Çilek, kiraz, böğürtlen, yaban mersini gibi kırmızı meyveler, oldukça hassas yapıda oldukları için uzun süre muhafaza edilmeleri çok zordur. Mümkünse, aldığınız gibi tüketmeniz en iyisi olacaktır. Ancak, kısa süreli saklamak için de buzdolabını tercih edebilirsiniz. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi yıkayıp dilimleyerek saklamayı düşünüyorsanız iyice kuruladıktan sonra ağzı kapalı, hava almayan bir kapta muhafaza edebilirsiniz. Aksi halde nemli kalan kırmızı meyveler, kısa bir sürede küflenebilir.
  • Elma, armut, kivi: Bu meyveler yüksek miktarda etilen gazı salarlar, bu nedenle diğer meyve ve sebzelerin tazeliğini, dokusunu etkileyebilirler. Buzdolabında diğer meyve-sebzelerden ayrı olacak şekilde bir bölmede ya da çekmecede muhafaza edebilirsiniz.
  • Havuç: Havuç da yine buzdolabında güvenle saklayabileceğiniz sebzeler arasında. Dilerseniz bir plastik poşet içerisinde veya sebze çekmecesinde muhafaza edebilirsiniz. Ağzı kapalı bir buzdolabı poşetine koyarak buzdolabına kaldırdığınızda havuçların daha uzun süre taze kalmasını sağlayabilirsiniz.
  • Narenciyeler: Portakal, limon, greyfurt gibi narenciye grubu meyveleri, tazeliklerini korumak için buzdolabınızın çekmecesinde muhafaza edebilirsiniz. Ancak, çok kısa bir süre içerisinde tüketecekseniz oda sıcaklığında tutmak da meyvelerinize zarar vermeyecektir. (Eğer, limonları mutfak dekorasyonunuzu zenginleştirmek için tezgahta tutmayı seviyorsanız sonrasında çok geçmeden tüketmeniz en iyisi!)
  • Zencefil: Özellikle kış aylarının vazgeçilmesi zencefili doğrudan buzdolabına koyabileceğiniz gibi, bir plastik poşet içerisine yerleştirerek ya da sebze çekmecesine koyarak da muhafaza edebilirsiniz.
  • Mantar: Mantarları buzdolabında kuru bir bezle veya havluyla kaplı bir kap içinde saklamak, mantarların nemini korumasına yardımcı olabilir ve diğer meyve-sebzelerden ayırmanızı kolaylaştırır. Ancak, mantar da oldukça hassas yapıdadır, bu nedenle uzun süre saklamadan tüketmeniz en güvenlisi olacaktır.
  • Kuşkonmaz: Tıpkı mantar gibi kuşkonmaz da hassas bir sebze olduğu için çok uzun süre saklanması pek mümkün değil. Eğer o çıtır dokusunu korumak ve taze taze yemek istiyorsanız satın aldıktan hemen sonra tüketmeniz en iyisi olacaktır. Birkaç gün saklamak içinse buzdolabının sebze çekmecesinde tutabilirsiniz. Ayrıca ince uzun bir kavanozun dibine su doldurarak içerisine kuşkonmazları yerleştirebilir, üzerini buzdolabı poşeti ile kaplayıp buzdolabına kaldırmayı da deneyebilirsiniz.
  • Kereviz: Kerevizleri buzdolabında saklarken iyi sonucu almak için şu yöntemi deneyebilirsiniz: Kerevizin baş kısımlarını bütün halde tutun (yani parçalara ayırmadan) ve alüminyum folyo ile sararak buzdolabının çekmece kısmına yerleştirin. Bu sayede daha uzun süre tazeliğini koruyarak muhafaza edebilirsiniz.
  • Karnabahar: Karnabaharı temizlendikten sonra hava geçirmez bir kap içinde veya buzdolabı poşeti içerisine yerleştirerek buzdolabında muhafaza edebilirsiniz.
  • Yeşil yapraklılar: Marul, iceberg, roka gibi salataların vazgeçilmezi yeşil yapraklı sebzeleri buzdolabında muhafaza etmeniz en iyisi. Eğer yıkadıktan sonra saklayacaksanız çok iyi kurutmanız büyük önem arz ediyor. İyice kuruttuktan sonra müslin bezlere, kağıt havlulara sarabilirsiniz. Ya da son zamanlarda viral olan bir yöntemi deneyebilirsiniz: Marulları alüminyum folyoya sarmak. Alüminyumu sıkça kullanmak sağlık açısından pek fazla önerilmiyor olsa da bu TikTok mutfak trendi şu sıralar oldukça yaygın ve sosyal medya kullanıcıları bu sayede marulların 30 güne kadar taze kaldığını belirtiyor.
  • Maydanoz, nane, kişniş: Aromatik yapraklı yeşil bitkileri saklamak için buzdolabına koymadan önce birkaç farklı yöntem deneyebilirsiniz. Islattığınız bir kağıt havlunun içerisine yerleştirdikten sonra güzelce sarıp buzdolabı poşetinin içine koyarak buzdolabına kaldırabilirsiniz. Ya da cam dolu bir kavanozun içerisine yarısını geçmeyecek kadar su doldurup sapları suya değecek şekilde yerleştirebilirsiniz. Daha sonra dışarıda kalan yaprakların üzerine buzdolabı poşeti geçirip buzdolabında muhafaza edebilirsiniz. 

Dilerseniz son zamanlarda hem TikTok hem de Instagram’da oldukça popüler olan bir sosyal medya kullanıcısının hızla yayılan şu videosundan da ilham alabilirsiniz:

Son olarak bazı meyve ve sebzeler, tercihinize veya ne kadar sürede tüketmeyi planladığınıza bağlı olarak her iki şekilde de saklanabilir. Örneğin, mısır, incir, kavun, kivi, mango, şeftali, erik ve olgunluk seviyesine bağlı olarak avokado. Eğer, çok kısa bir sürede tüketecekseniz oda sıcaklığında bırakabilirsiniz, yaklaşık bir haftalık bir süre içerisinde tüketmeyi düşünüyorsanız buzdolabında saklayabilirsiniz. Daha uzun süre zarfında tüketmek istiyorsanız o zaman turşu, reçel, salça gibi konserve alternatiflerine de yönelebilirsiniz.

Siz de sıfır atık mutfaklar ve daha sağlıklı bir beslenme anlayışı için meyve-sebzelerinizi doğru şekilde muhafaza etmeye başlayabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Mutfaklarda kışa hazırlık dönemi: Turşu tarifinden sirke yapımına yiyecekleri saklama yöntemleri

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale