X

Koşmak ya da koşmamak, işte bütün mesele bu

Bu konu beni sabah yaptığım uzun koşumda epeyce düşündürdü… Çokça aldığım sorular;  nasıl bu kadar uzun koşuyorsun, nasıl koşuyorsun, neden koşuyorsun, amacın nedir, ne oluyor ki koştuğunda, koşmazsan ne olur”? Ve genel olarak bu sorulara benzer birçok soru daha. Bu yazı gerçekten sadece koşmak üzerine tavsiyeler içermeyecek, “koşarken neler oluyor”u da kişisel bir bakış açısıyla sizinle paylaşacağım.

Belki bunu okuduktan sonra eğer koşamıyorsanız “bana faydası yokmuş zaten” diye düşünebilirsiniz ama içinizde küçücük bir cesaret varsa veya içinizden azıcık da olsa ben yavaş yavaş başladım nasıl ilerlerim diye geçiyorsa (ben bu ikinci bölümden olduğunuza inanıyorum kalpten) bu yazımda size o işte “aradığınız” basamak olabilmeyi isterim. Sizi ayakkabılarınızı giyip sokağa çıkmaya “kalbinizi çarptıracak” olan o muhteşem gerekçe burada okuduklarınız olsun isterim…

Hepimiz sıklıkla duymaktayız; meditasyon… Evet ne ilişkisi var demeyin, koşuyorum çünkü o an sadece o anda kalabileceğiniz çok çok değerli iki saat benim için… Örneğin gelecek saatlerde gireceğim toplantıları düşünmüyorum çünkü sürekli nefesimi ayarlamam, yorgunluk seviyemi değerlendirmem, parkuru gözetlemem ve önümdeki örneğin gelecek 20 kilometrelik yolu da düşünerek gücümü ekonomik şekilde kullanmayı planlamam gerekiyor…

Bunca farklı şey aynı anda gerçekleşirken siz sadece yanınızdan koşarak geçen bir kadın görmektesiniz… Aynı anda müzik dinliyorum. Yani düşüncelerimi, ayak ritmimi ve nefesimi uyumlandırmak için bir değişken daha bana eşlik ediyor. Böylece aynı anda “birden çok sese” odaklanabiliyorum…

Günlük hayatta bu meditatif hali sağlayamıyoruz çünkü masa başında çalışıyorsak, örneğin hesaplama yaparken ekrana bakıyoruz evet müzik dinliyor olabiliriz ama ne dinlediğimiz çoğu zaman fark etmiyor, ona odaklanmıyoruz. Kokulara örneğin bir orman parkurunda duyduğumuz muhteşem yağmur kokusuna, çim kokusuna, yaprak kokusuna veya ormanın o olağanüstü büyülü kokusuna odaklanmıyoruz…

İşte bu meditatif hal, aslında her gün kendimizi odaklamak, dengelenmek ve tüm diğer işlerimizi de gerçekleştirirken muhteşem bir “odak” halinde olmayı sağlıyor. Ben koştuktan sonra örneğin olağanüstü bir ilham ile yükleniyorum (itiraf edeyim bu satırlar 18 kilometrelik bir sabah koşusu ertesinde yazılıyor)… Öyle ki kelimeler beynimde adeta kaynamaya başlıyor, eğer yazmayacak olursam bir tencereden taşacak süt gibi çokça ısınıp farklı şekillerde ortaya çıkmaya çalışıyorlar…

Peki neden koşarız?

Koşmak kendi bedenimize “odaklanmamız” günlük hayatımızda hiç dinlemediğimiz bedenimizi dinlememizi sağlar. Ayaklarınızı hissedersiniz, bacaklarınızı hissedersiniz, kollarınızı, sonra akan terinizden yüzünüzü ve vücudunuzun her bir parçasını olduğu gibi tek tek aynı anda hisseder hale gelirsiniz. Düşünün bir toplantıda bir sunum dinliyorsunuz bu esnada değerli ayaklarınıza teşekkür edebilir misiniz, güçlü bacak kaslarınıza teşekkür edebilir misiniz, güzel kollarınıza iyi ki varsınız diyebilir misiniz veya koştukça daha da güzelleşen can-ım karın kaslarınıza sizi bir ömür boyu bir arada taşımakta ve tutmakta oldukları için size minnettarım diyebilir misiniz? İşte koşmak tüm bunları gerçekleştirmeniz ve “kendinizi” yani vücudunuzu, fiziksel bütünlüğünüzü ve bedeninizin tüm ayrıntılarını da hissedebilmeniz için bir fırsattır…

Tabii ki en önemlisi “kendiniz ile baş başa kalmak”… İşte bu hepimizin çokça kaçındığı (diğer bir anlatımla adeta kaçtığı) bir başka durum. Neden korkarız sizce bir başımıza kalmaktan, düşünceler üşüşür değil mi? Yapamadın, başaramadın belki seni terk etti, başka birini tercih etti, ne olacak sen berbat ettin, sen kaybettin veya gelecek hafta bu tatilin bütçesini nasıl ödeyeceksin, haksızlığa uğradın, ne güzel kız ama sana yüz vermiyor ve benzeri binlerce düşünce… İşte siz koşarsınız onlar gelir ve geçer… Sonunda öyle bir düzlüğe erişirsiniz ki şunu anlarsınız “başka an” yoktur. Olan olacak olan olması gereken tek “bulunduğunuz” andır. Geçmişten gelen pişmanlıklar geçer gider, bugünkü endişeler silinir ve siz sadece kendinizle o anda olmak “zevkini” paylaşıyor olursunuz. Koştuğunuzda kendinizin en iyi arkadaşı olmayı öğrenirsiniz…

Bu kadarla bitmiyor, evet koşarsınız çünkü aradığınız tüm sorunlar koşmak anında sonuca varır. Siz koşarsınız kendinizle olan muhakemenizde tekrar tekrar sorarsınız, nerede hata yaptım, nasıl devam etmeliyim, nasıl başedebilirim? Yani aslında koşmak hali sizin hayat ile olan mücadelerinizi veya hayata bakış açınızı da yansıtır… Bilirsiniz sabırlı mısınız sabırsız mısınız, bunu günlük hayatınızda kullanabilirsiniz. Veya vazgeçiyor musunuz yorulsanız da devam etmek için direnmeye devam ediyor musunuz? Yani günlük hayatınızda hedeflerinize her ne olursa olsun savaşarak ilerleyebiliyor musunuz? Her adımınızda ne zaman bitireceğim diye endişe mi duymaktasınız yoksa sadece “o anın” tadını mı çıkartıyorsunuz? İşte günlük hayatınız da böyledir, gelecek endişelerinizi tanımanıza yardımcı olur… Etrafı gözlemlemek hoşunuza gidiyor mu yoksa tek noktaya odaklanmaktan kendinizi alamıyor musunuz?

Belki de günlük hayatınızda yanınızdan öylece gelip geçen insanlara, olasılıklara veya fırsatlara daha fazla odaklanmanız gerekmektedir… Koşarken nefesiniz kesildiğinde ne yapmaktasınız panik ile koşunuzdan çıkıyor musunuz yoksa kendinizi telkin edebiliyor musunuz? Aynı günlük hayatımızda olduğumuz gibi ne olursa olsun kendi kendimizi sakinleştirmeyi bilerek yürümeye devam etmek tarzınız mıdır yoksa bir tehlike anında abartarak hemen “başarmak” üzere olduğunuzdan vaz mı geçersiniz?

İşte koşmak yada koşmamak bu kadar ince bir ayrıntıdır… Eğer bu yazımı okuyorsanız, önemli bir sağlık sorununuz bulunmuyorsa ve gerçekten denemek istiyorsanız evet; koşmaya yavaş yavaş başlayabilirsiniz. Koşmak, size katacağı bedensel faydaların yanı sıra, burada belki belirtmediğim diğer tüm faydaları ile sadece bir çift ayakkabı kadar uzak bir aktivite…

Koşmak ya da koşmamak; işte bütün mesele bu…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale