X

Korkuyu ve inançsızlığı bir kenara bırak, aşk seni bulmaya gelsin

Bahar gelince doğa kendini yenilerken, çiçekler açarken dört bir yanımızda; bizler de bu şahane enerjiyi içimizde hissetmek istiyoruz. Aşk ve ilişkiler hayatımızın her zaman önemli bir parçası olsa da baharla birlikte kalbimizi biraz daha fazla kıpır kıpır edecek, karnımızda kelebekler uçuşturacak heyecanlar peşine düşmeye başlıyoruz belki de. Özellikle ilişkisi olmayan arkadaşlarımızın serzenişleri de daha fazla yükseliyor bu dönemlerde. Tam da bu anlarda benim de geçmişte bolca kullandığım bazı kalıplar dikkatimi çekiyor. Acaba diyorum, aslında kendi kendimizi mi baltalıyoruz kadın erkek ilişkilerinde?

Çevremde en çok dikkatimi çeken, ilişkileri en başından itibaren içinden geldiği gibi değil de, kuralına göre oynamaya çalışmak oluyor. Mesela hayal edelim ki yepyeni birisiyle tanıştınız, belki de bu ilişkinin özel bir birlikteliğe dönüşebilme ihtimali bile sizi heyecanlandırmaya yetti. Peki tam da bundan sonra neler yapıyorsunuz, hiç dikkat ettiniz mi?

Benim en çok gözüme takılanlar ve işittiklerim: “Çok yazmayayım, çok istekli görünmeyeyim.” Yaşadığımız aşırı sosyal (!) dünyanın terimleri ile gelen WhatsApp mesajına bile, görsem de mesaja cevap vermeyeyim. Ne bileyim “Kaçan kovalanırmış!” o yüzden ben de bütün kaçma taktiklerini uygulayayım. Ne hissediyorsam aman hemen paylaşmayayım. İlk adımı hep karşıdan bekleyeyim ve daha niceleri… Neden peki bu taktiklere sığınmamızın sebepleri?

Birçok sebebi olabilir tabi ki, ama bana göre en önemlilerinden biri: Korkuyoruz! Belki geçmişte yaşadıklarımızdan, aşkın adil olmayışından, tekrar yaralar almaktan korkuyoruz. Birine kalbini açmak, çok büyük bir risk yüklüyor bize. Evet, aşk kendimizi daha korumasız bırakmak, gardımızı indirmek, kendimizi açmak demek. Bizse o kadar korkuyoruz ki; ilişkilerde ilk adım şans vermek iken onu bile yapmıyoruz bazen. Aslında şans verirsek, denersek en kötü senaryoda ne olabilir ki? Yanılmış oluruz, belki düşeriz ama illa ki kalkarız tekrar ayağa. Hatta bana göre eskisinden çok daha güçlü; yaşanan bütün iyi ve kötü olayları cebimize katarak.

En önemli sebeplerden diğeri ise: İnanmıyoruz! Sevginin, aşkın kısıtlı olduğunu düşünüyoruz. “Kim kaybetmiş ki, ben bulayım?” “Gönlüme göre biriyle olma ihtimalim neredeyse yok!” diyoruz. Aslında çok istekli görünsek de dilimizde, içimiz haykırıyor “Öyle bir insan var mı ki bu dünyada?” diye. İnanmadığımız şeyi arıyormuş gibi yapıyoruz ve belki de en çok kendimizi kandırıyoruz.

Hem korkuyoruz hem de inanmıyoruz. Peki neler mi yapıyoruz sonrasında? Ya gerçekten yüksek duvarlar inşa ediyoruz; gerçekten seviyorsa onları aşmak için o çabalasın diyoruz. Ya şans bile vermediğimiz için herkesi farklı bahanelerle uzak tutuyoruz kendimizden. Ya da olmayacağını bile bile, aslında “Ben denedim de bak işte olmadı yine” numaralarına sığınıyoruz. Korkak oynamayı seçiyoruz her defasında, yine bu yüzden üzülen biz olsak da. Ya da karşılaştırmalara başlıyoruz, başkalarının çimenleri hep neden yeşil diye söyleniyoruz. Neden onlar böyle mutlu ama biz bu kadar mutsuzuz; adaletin bu mu dünya moduna giriyoruz. Aslının nasıl olduğunu bilmesek de; çevreye uymak, yalnız kalmamak, belki de aile kurmak adına mantıklı (!) kararlar alıyoruz. Statüler, etiketlere tav olup; gönlümüze, içimize sinmese de birilerinde “settle down” edelim; bir sonraki aşamaya elde mevcut olan ihtimalle ilerleyelim diyoruz.

Sizler yukarıda bahsettiklerimden hangilerinde kendinizi buldunuz bilemiyorum. İlişkilerinde gönlünü tümüyle vermeye çalışan, yer yer kendince acı çekmiş, üzerine de bolca düşünmüş bir insan olarak; ben hiçbir zaman ilişkilerin taktikleri olması gerektiğini kabul edemedim. Oyunu kurallarına göre oynamayı reddettim ve gönlümden, içimden nasıl geldiyse öyle davranmaya çalıştım elimden geldiğince. Ne yapalım işte mecburuz diyerek, razı olma yoluna gitmedim; kalbimin sesini arada kafam karışsa da dinlemeye çalıştım.

Diğer taraftan zamanla gördüm ki, bazı engelleri de hep kendi kendimize örüyormuşuz. Aslında kendimize inanmadığımız anlarda, dışarıda aradığımız şeyi bulabilmemiz o kadar zormuş ki. Biz hazır değilmişiz ki aşk bizimle olacakmış. Sürekli kendimizde kusur bulup, kendimizi eleştirirken bizim asıl derdimiz kendimizleymiş. Ama biz suçu dışarıya atmaya daha meyillişmişiz sanki. Gerçekten kendimizi sevilmeye layık bulmazken bütün bu düşünceler, enerjiler benzerini çekerken; biz de kendimizi korktuğumuzun başımıza geldiği noktada buluyormuşuz. Aslında bir nevi kendi kendini gerçekleştiren kehaneti oluşturuyormuşuz. Sonrası yine bildiğimiz senaryo; yine kalp kırıklığı, yine hüsran, yine gözyaşı… Peki gerçekten de bir şeyler yapabilir miydik bu döngüyü kırmak için?

Bu sorgulamaların içindeyken karşıma çıkan Don Miguel Ruiz’in Ustaca Sevmek kitabının; ilişkiler üzerine başucu kitabı olabileceğini düşünüyorum. Kitaptan bazı bölümler benim yolumu, benim gönlümü aydınlatmış o dönemlerde. Aslında gerçekten hep bildiklerimi, kitap bana tekrardan hatırlatmış da diyebilirim. İşte bu yüzden kitabın bazı kısımlarını, sizinle de paylaşmak istiyorum.

Yazar hepimizin kendi düşünü kendi yarattığını, tam da bu sebeple kendimizi olduğumuz gibi kabul ederek yola çıkmamızın başlangıç için en doğru adım olacağını söylüyor. Ancak kendi sesini duyduktan sonra, sevdiğin sesi bulabilirsin çünkü. Peki ya kimdir bu aradığın?

Adına ne derseniz deyin, ben “doğru insan” demeyi tercih edeceğim. “Sizinle aynı yöne gitmek isteyen; duygusal, bedensel, parasal, ruhsal açıdan görüş ve değerlerinize uyum içinde olan kişidir” şeklinde tanımlanıyor kitapta. Ben de aynı yöne gitmek istemenin ve uyum içinde olmanın; ilişkilerin uzun yollarda, farklı fırtınalı ortamlarda bile birlikte yola devam edebilmesinin en önemli nedenlerinden biri olduğuna inanıyorum.

Peki bir insan sizi olduğunuz gibi, her halinizle kabul ediyor mu? Yoksa size şunu yaparsan, şöyle olursan seni daha çok seveceğim mi diyor? Genelde bu yorumlar, hep sizin iyiliğinizi düşünüyormuş gibi gösterilse de ben bunun aşka koşullar koymaktan ve onu öldürmekten başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Yazar da bu konuyu “Bir kişi sizi değiştirmek istiyorsa, bu onun istediği kişi değilsiniz demektir” diye yorumluyor. Sizin birlikte mutlu olmadığınız, değiştirmek istediğiniz kişi; belki de bir başkasının en büyük hayali, en kıymetli hazinesi olabilir. Hem kendimize, hem de ilişkimize adil olmak adına; bunu aklımızdan çıkarmamak belki de en güzeli. Yazarın da dediği gibi “Yüreğinize şarkı söyleten, sizinle uyum içinde; sizi olduğunuz gibi sevendir istediğiniz insan.

İster yüreğinize şarkı söyleten, birlikte şahane melodiler yarattığınız, ister bir elmanın iki yarısı gibi gördüğünüz, ister iki ayrı kişiden daha güçlü bir bütün olduğunuz bir ilişki yaşıyor olsanız bile; herkesin kendi yarısına odaklanmasının ve kendi özüne kıymet vermesinin çok değerli olduğuna inanıyorum. Kitap da bu görüşümü “İlişki bir sanattır ve iki kişinin yarattığı bir düşte ustalaşmak, tek bir kişinin düşünde ustalaşmaktan çok güçtür”  diyerek pekiştiriyor. Ancak “İki kişinin düş kurma biçimine göre adına ilişki dediğimiz rüyanın niteliği ortaya çıkar. Diğer yarısı ile ilişkiyi paylaşabilir, birliktelikten zevk alabilir, birlikte düşlerin en güzelini yaratabilir.” Önce kendine güvenerek, sevdiğine güvenerek; daha nice güzel düşleri birlikte yaşamak mümkün olabilir diye düşünüyorum ben de.

Ve görüyorum ki yıllar içerisinde neye inanırsak; varlığımızı, hayatımızı o yönetiyor. Kendi sınırlarımızı da, sınırsızlıklarımızı da hep kendimiz yaratıyoruz; düşümüzü kendimiz daraltıyoruz. Eğer siz de yüreğinize şarkı söyletecek, hayatınızın düşünü birlikte yaratacağınız kişi ile olmak istiyorsanız… Önce kendi düşünüze inanın; doğru dediğiniz değerlere, içinizden gelenlere kulak verin ve yüreğinizi açmaktan korkmayın. Hesaplar, kitaplar yapmaktan; sen aldın, ben verdim, kim kimi yendi oyunlarında kaybolmaktansa; koşulsuz, beklentisiz sevmeyi deneyin ve buna önce kendinizden başlayın. Bence bu sefer her şey çok daha farklı olabilir, siz hazır olunca gerisi bir bir gelir. Çünkü çok sevdiğim Mevlana’nın sözündeki gibi “Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil. Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, aşk seni bulmaya gelir.

Not: Doğanın yeniden doğuşunu, baharın tazeliğini, çiçeklerin kokusunu, rüzgarın dokunuşunu sonuna kadar hissettiğimiz Hollanda seyahatinden fotolar. (Nisan 2018) Daha fazlası için; sino.loco

 

İlginizi çekebilir: Bir varmış, bir yokmuş: Masallar gerçek olur muymuş?

Sinem Kocacan: Bir eylül sabahı Denizli'de gözlerimi açmışım dünyaya. Benim hayat yolculuğum küçük bir şehirden üniversite ile İstanbul'a taşınmış. Boğaziçi Uluslararası Ticaret'i tercih etmişim, yurtdışına açılan kapım olsun diye. Gerçekten okul benim bambaşka diyarlarla tanışmama vesile olmuş; gönüllü çalışma kampları, work&travel, değişim öğrenciliği... Hepsi beni insanların hikayelerine yoldaş yapmış. Sino derler bana, heyecan verenlerin peşinden koşarım hep; bol bol samimiyet ve gözlerinin içi gülen insanlar ise en sevdiklerim olur. Kendi dünyamı yaratmak, -meli -malı'lardan kurtulmak için bolca çabalarım. Yeni ve rengarenk olan beni kendine çeker; düşe kalka büyüyen, içindeki küçük kız çocuğunu yaşatmak isteyen biriyim ben. Kurumsal hayatta pazarlama yaparken, bir gün kendime başka yollar yaratma kararı aldım. Sırtçantamla Güney Amerika'nın altını üstüne getirirken, 30'unda Interrail yaparken buldum kendimi. Fark ettim ki yolda attığım her adım kendi özüme yaklaştırıyor beni. Hayat bana göre bir yolculuk; onu dolu dolu yaşamak içinse ihtiyacımız, o ilk adımı atmak ve fark etmeye başlamak. Yolculuklarımızla hep beraber büyümek ve hikayelerimizi birlikte paylaşmak dileğiyle.. Her şey gönlümüzce olsun.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale