Korkuyu ve inançsızlığı bir kenara bırak, aşk seni bulmaya gelsin

Bahar gelince doğa kendini yenilerken, çiçekler açarken dört bir yanımızda; bizler de bu şahane enerjiyi içimizde hissetmek istiyoruz. Aşk ve ilişkiler hayatımızın her zaman önemli bir parçası olsa da baharla birlikte kalbimizi biraz daha fazla kıpır kıpır edecek, karnımızda kelebekler uçuşturacak heyecanlar peşine düşmeye başlıyoruz belki de. Özellikle ilişkisi olmayan arkadaşlarımızın serzenişleri de daha fazla yükseliyor bu dönemlerde. Tam da bu anlarda benim de geçmişte bolca kullandığım bazı kalıplar dikkatimi çekiyor. Acaba diyorum, aslında kendi kendimizi mi baltalıyoruz kadın erkek ilişkilerinde?

Aşk seni bulmaya gelir

Çevremde en çok dikkatimi çeken, ilişkileri en başından itibaren içinden geldiği gibi değil de, kuralına göre oynamaya çalışmak oluyor. Mesela hayal edelim ki yepyeni birisiyle tanıştınız, belki de bu ilişkinin özel bir birlikteliğe dönüşebilme ihtimali bile sizi heyecanlandırmaya yetti. Peki tam da bundan sonra neler yapıyorsunuz, hiç dikkat ettiniz mi?

Benim en çok gözüme takılanlar ve işittiklerim: “Çok yazmayayım, çok istekli görünmeyeyim.” Yaşadığımız aşırı sosyal (!) dünyanın terimleri ile gelen WhatsApp mesajına bile, görsem de mesaja cevap vermeyeyim. Ne bileyim “Kaçan kovalanırmış!” o yüzden ben de bütün kaçma taktiklerini uygulayayım. Ne hissediyorsam aman hemen paylaşmayayım. İlk adımı hep karşıdan bekleyeyim ve daha niceleri… Neden peki bu taktiklere sığınmamızın sebepleri?

Birçok sebebi olabilir tabi ki, ama bana göre en önemlilerinden biri: Korkuyoruz! Belki geçmişte yaşadıklarımızdan, aşkın adil olmayışından, tekrar yaralar almaktan korkuyoruz. Birine kalbini açmak, çok büyük bir risk yüklüyor bize. Evet, aşk kendimizi daha korumasız bırakmak, gardımızı indirmek, kendimizi açmak demek. Bizse o kadar korkuyoruz ki; ilişkilerde ilk adım şans vermek iken onu bile yapmıyoruz bazen. Aslında şans verirsek, denersek en kötü senaryoda ne olabilir ki? Yanılmış oluruz, belki düşeriz ama illa ki kalkarız tekrar ayağa. Hatta bana göre eskisinden çok daha güçlü; yaşanan bütün iyi ve kötü olayları cebimize katarak.

Aşk seni bulmaya gelir

En önemli sebeplerden diğeri ise: İnanmıyoruz! Sevginin, aşkın kısıtlı olduğunu düşünüyoruz. “Kim kaybetmiş ki, ben bulayım?” “Gönlüme göre biriyle olma ihtimalim neredeyse yok!” diyoruz. Aslında çok istekli görünsek de dilimizde, içimiz haykırıyor “Öyle bir insan var mı ki bu dünyada?” diye. İnanmadığımız şeyi arıyormuş gibi yapıyoruz ve belki de en çok kendimizi kandırıyoruz.

Hem korkuyoruz hem de inanmıyoruz. Peki neler mi yapıyoruz sonrasında? Ya gerçekten yüksek duvarlar inşa ediyoruz; gerçekten seviyorsa onları aşmak için o çabalasın diyoruz. Ya şans bile vermediğimiz için herkesi farklı bahanelerle uzak tutuyoruz kendimizden. Ya da olmayacağını bile bile, aslında “Ben denedim de bak işte olmadı yine” numaralarına sığınıyoruz. Korkak oynamayı seçiyoruz her defasında, yine bu yüzden üzülen biz olsak da. Ya da karşılaştırmalara başlıyoruz, başkalarının çimenleri hep neden yeşil diye söyleniyoruz. Neden onlar böyle mutlu ama biz bu kadar mutsuzuz; adaletin bu mu dünya moduna giriyoruz. Aslının nasıl olduğunu bilmesek de; çevreye uymak, yalnız kalmamak, belki de aile kurmak adına mantıklı (!) kararlar alıyoruz. Statüler, etiketlere tav olup; gönlümüze, içimize sinmese de birilerinde “settle down” edelim; bir sonraki aşamaya elde mevcut olan ihtimalle ilerleyelim diyoruz.

Aşk seni bulmaya gelir

Sizler yukarıda bahsettiklerimden hangilerinde kendinizi buldunuz bilemiyorum. İlişkilerinde gönlünü tümüyle vermeye çalışan, yer yer kendince acı çekmiş, üzerine de bolca düşünmüş bir insan olarak; ben hiçbir zaman ilişkilerin taktikleri olması gerektiğini kabul edemedim. Oyunu kurallarına göre oynamayı reddettim ve gönlümden, içimden nasıl geldiyse öyle davranmaya çalıştım elimden geldiğince. Ne yapalım işte mecburuz diyerek, razı olma yoluna gitmedim; kalbimin sesini arada kafam karışsa da dinlemeye çalıştım.

Diğer taraftan zamanla gördüm ki, bazı engelleri de hep kendi kendimize örüyormuşuz. Aslında kendimize inanmadığımız anlarda, dışarıda aradığımız şeyi bulabilmemiz o kadar zormuş ki. Biz hazır değilmişiz ki aşk bizimle olacakmış. Sürekli kendimizde kusur bulup, kendimizi eleştirirken bizim asıl derdimiz kendimizleymiş. Ama biz suçu dışarıya atmaya daha meyillişmişiz sanki. Gerçekten kendimizi sevilmeye layık bulmazken bütün bu düşünceler, enerjiler benzerini çekerken; biz de kendimizi korktuğumuzun başımıza geldiği noktada buluyormuşuz. Aslında bir nevi kendi kendini gerçekleştiren kehaneti oluşturuyormuşuz. Sonrası yine bildiğimiz senaryo; yine kalp kırıklığı, yine hüsran, yine gözyaşı… Peki gerçekten de bir şeyler yapabilir miydik bu döngüyü kırmak için?

Bu sorgulamaların içindeyken karşıma çıkan Don Miguel Ruiz’in Ustaca Sevmek kitabının; ilişkiler üzerine başucu kitabı olabileceğini düşünüyorum. Kitaptan bazı bölümler benim yolumu, benim gönlümü aydınlatmış o dönemlerde. Aslında gerçekten hep bildiklerimi, kitap bana tekrardan hatırlatmış da diyebilirim. İşte bu yüzden kitabın bazı kısımlarını, sizinle de paylaşmak istiyorum.

Aşk seni bulmaya gelir

Yazar hepimizin kendi düşünü kendi yarattığını, tam da bu sebeple kendimizi olduğumuz gibi kabul ederek yola çıkmamızın başlangıç için en doğru adım olacağını söylüyor. Ancak kendi sesini duyduktan sonra, sevdiğin sesi bulabilirsin çünkü. Peki ya kimdir bu aradığın?

Adına ne derseniz deyin, ben “doğru insan” demeyi tercih edeceğim. “Sizinle aynı yöne gitmek isteyen; duygusal, bedensel, parasal, ruhsal açıdan görüş ve değerlerinize uyum içinde olan kişidir” şeklinde tanımlanıyor kitapta. Ben de aynı yöne gitmek istemenin ve uyum içinde olmanın; ilişkilerin uzun yollarda, farklı fırtınalı ortamlarda bile birlikte yola devam edebilmesinin en önemli nedenlerinden biri olduğuna inanıyorum.

Peki bir insan sizi olduğunuz gibi, her halinizle kabul ediyor mu? Yoksa size şunu yaparsan, şöyle olursan seni daha çok seveceğim mi diyor? Genelde bu yorumlar, hep sizin iyiliğinizi düşünüyormuş gibi gösterilse de ben bunun aşka koşullar koymaktan ve onu öldürmekten başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Yazar da bu konuyu “Bir kişi sizi değiştirmek istiyorsa, bu onun istediği kişi değilsiniz demektir” diye yorumluyor. Sizin birlikte mutlu olmadığınız, değiştirmek istediğiniz kişi; belki de bir başkasının en büyük hayali, en kıymetli hazinesi olabilir. Hem kendimize, hem de ilişkimize adil olmak adına; bunu aklımızdan çıkarmamak belki de en güzeli. Yazarın da dediği gibi “Yüreğinize şarkı söyleten, sizinle uyum içinde; sizi olduğunuz gibi sevendir istediğiniz insan.

Aşk seni bulmaya gelir

İster yüreğinize şarkı söyleten, birlikte şahane melodiler yarattığınız, ister bir elmanın iki yarısı gibi gördüğünüz, ister iki ayrı kişiden daha güçlü bir bütün olduğunuz bir ilişki yaşıyor olsanız bile; herkesin kendi yarısına odaklanmasının ve kendi özüne kıymet vermesinin çok değerli olduğuna inanıyorum. Kitap da bu görüşümü “İlişki bir sanattır ve iki kişinin yarattığı bir düşte ustalaşmak, tek bir kişinin düşünde ustalaşmaktan çok güçtür”  diyerek pekiştiriyor. Ancak “İki kişinin düş kurma biçimine göre adına ilişki dediğimiz rüyanın niteliği ortaya çıkar. Diğer yarısı ile ilişkiyi paylaşabilir, birliktelikten zevk alabilir, birlikte düşlerin en güzelini yaratabilir.” Önce kendine güvenerek, sevdiğine güvenerek; daha nice güzel düşleri birlikte yaşamak mümkün olabilir diye düşünüyorum ben de.

Ve görüyorum ki yıllar içerisinde neye inanırsak; varlığımızı, hayatımızı o yönetiyor. Kendi sınırlarımızı da, sınırsızlıklarımızı da hep kendimiz yaratıyoruz; düşümüzü kendimiz daraltıyoruz. Eğer siz de yüreğinize şarkı söyletecek, hayatınızın düşünü birlikte yaratacağınız kişi ile olmak istiyorsanız… Önce kendi düşünüze inanın; doğru dediğiniz değerlere, içinizden gelenlere kulak verin ve yüreğinizi açmaktan korkmayın. Hesaplar, kitaplar yapmaktan; sen aldın, ben verdim, kim kimi yendi oyunlarında kaybolmaktansa; koşulsuz, beklentisiz sevmeyi deneyin ve buna önce kendinizden başlayın. Bence bu sefer her şey çok daha farklı olabilir, siz hazır olunca gerisi bir bir gelir. Çünkü çok sevdiğim Mevlana’nın sözündeki gibi “Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil. Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, aşk seni bulmaya gelir.

Not: Doğanın yeniden doğuşunu, baharın tazeliğini, çiçeklerin kokusunu, rüzgarın dokunuşunu sonuna kadar hissettiğimiz Hollanda seyahatinden fotolar. (Nisan 2018) Daha fazlası için; sino.loco

 

İlginizi çekebilir: Bir varmış, bir yokmuş: Masallar gerçek olur muymuş?

Sinem Kocacan
Bir eylül sabahı Denizli'de gözlerimi açmışım dünyaya. Benim hayat yolculuğum küçük bir şehirden üniversite ile İstanbul'a taşınmış. Boğaziçi Uluslararası Ticaret'i tercih etmişim, yurtdışına açılan ... Devam