X

Kişisel çelişim 3: İnanç kavramı hayatınızın neresinde duruyor?

İnanç birçok manayla tanımlanabilir bir sözcüktür. Kişisel Çelişim yazı dizisi boyunca olduğu gibi bu başlık altında da bu satırları okurken herhangi bir kavramın manasının peşinde koşup durmak yerine kavramın kendisiyle bir olmak/kendisi olmak üzerine bilinçli bir düşünsel çaba rica ediyorum sizden. Kavramın kendisi olmak ifadesi size şu saniye bir şey ifade etmemiş olsa dahi okumaya devam etmeniz için bir şans vermenizi öneririm çünkü ileriki satırlarla birlikte bunu açıklamış olmayı umuyorum.

İnanç konusu oldukça derin ve titizlikle işlenmesi gereken bir başlık fakat burada elimden geldiğince genel bir çerçeve dahilinde ele alacağım. Hepimizin bildiği gibi “gerçeklik” pek çok şeyin art arda gelmesiyle oluşur ve hepsi birbirine sıkıca bağlıdır. Burada ise gerçekliğin sadece bir başlığına değiniyorum: İnanç. İnanç tek başına bir şey ifade etmez ama bu yazıyla kafamızdaki inanç kavramlarından özgürleşmek istiyorum, olabildiğince. Dolayısıyla bu konu ve tüm yazılarım için söyleyeceğim bir önsöz var: 

“İnanç konusunu ele alırken, kendi içimde de, “İnanç ne? Bende nasıl işliyor? Benim mensubu olduğum topluluğun kültürel etkileri neler? Kendi hayatıma tezahürü nedir?” gibi daha birçok soru silsilesinden geçtim/geçiyorum. Yani ben bu yazıyı yazacağım, siz okuyacaksınız ama bu bir süreç, bu süreçten geçmeye devam ediyor olacağım. İşte buradan anlayacağınız üzere aynı zamanda kendimi de düşünmeye teşvik ediyorum. Dolayısıyla bu yazı “eksiksiz olma iddiası” veya “kesinlikle budur, bu doğrudur” şeklinde bir iddia taşımamaktadır. Şu an tek iddiam “kişisel gelişimin tamamen kişiseldir” ve bunu göz ardı edersek sadece kişisel olarak çelişiriz.

Tüm yazılanları kendi akıl süzgecinizden geçirmek üzere yazılmış bir aracı olarak kabul etmeniz, beni her şeyden önce çok mutlu eder ve sonrasında yazılarımı yazma yolcuğumdaki amacım, yani “düşünmeye teşvik” sizin de sayenizle mana kazanır.

İnanç kavramına bir bakış

İnanç, her anımıza sirayet etmiş ve -bu sebeple olduğunu düşündüğüm- bir görünmezliğe bürünmüş bir konu bence hayatımızda. İnanç deyince ne anladığımız her birimize göre değişkenlik göstermektedir. İnanç kelimesini duyduğunuzda aklınıza gelen ilk şeyden uzak bir anlam taşısa da bu açıklayacaklarım; muhtemelen inanç, sandığımızdan/okuduklarımızdan daha geniş ve derinlikli bir hal. Bu kapıyı daima aralık bırakmak gerektiğine inanıyorum…

İnanç, inanma/inanabilme becerisidir. Yani bir beceridir. İnanmak insana özgü bir tercihtir ve akılla var olur. Bu haliyle inanç tamamen kişiseldir. İnsanın “güven” ihtiyacından doğan ve “kabullenme” ile ortaya çıkan bir durumdur. İnancın olduğu yerden bakınca, yani en tepeye inancı koyup, insanın inanmayı becerebildiği bir halden bakınca, bir insanın neye inandığının önemi yoktur. Yeter ki inandığı sistemin tüm gerekliliklerini akılcı bir tutumla yerine getirebilsin.

İnanç, insan için güvenli bir alandır. İnsani bir ihtiyaçtır: İnsan inanmak ihtiyacı hisseder. Bunu sadece bir din veya öğreti olarak algıladığımız zaman inanç kavramını dar bir kalıba sıkıştırmaya mahkum etmişizdir. İnsan, var olmak için inanmak zorundadır.
İnanç yoksa, insan yoksundur. Ve hatta bazen insan, bu yoksunluğun farkına varamayacak kadar da yoksunlaşmıştır.

Zaman içerisinde bozulmuş bir inanç sistemi tüm dengemizle birlikte psikolojik ve fiziksel açıdan bizi alt üst etme gücünü ve (tam tersi bir açıdan da bakalım) bizi ve ait olduğumuz hayatı tehdit edici ögelerini de içinde barındırıyor: Güven duygusunun kaybı ve ardından gelen değersizlik, kızgınlık ve tükenmişlik hisleri, öz şefkatin azalarak yerini öz-nefrete bırakması… Bunlar katlanarak artar. Hayatımızı alt üst eden duygulara baktığımız zaman bugün mutlaka en az birisi baş etmemiz gereken duygular kategorisinde, değil mi? Tanıdık bir kaos. Çok insani bir diğer yanıyla.

Tüm bu duygu kaosunda sıkışan bir insan düşünelim: Bilinmeyene karşı duyulan büyük korku ve bunun doğal sonucu olarak da eylemsizlik/durmak-tıkanmak/ilerleyememek… Tüm bu sarsıcı duygular -daha da çoğaltılabilir örnekleriyle birlikte- bir insanın inanç yoksunluğunun doğal sonucudur.

Başlarken demiştim ki “İnanç hayatımızda es geçtiğimiz bir kavram.” Bir es geçmek, bizi insan yapan tüm yanlarımızdan yaralayarak hayatımızda ne kadar çok şeye dokunuyor, geniş açıyla düşününce.

Ve buyurun, yine geldik mi insanlık hallerine? Halbuki konumuz inanç hakkındaydı. Evet, ama esas konumuz hep insan. Ana başlık her zaman insan, ardından gelenlerse hep alt başlık: “Tümden gelip tüme varıyoruz neticede, her seferinde.”

Neye inanmalı?

İnanmanın insana ait bir beceri olduğunu kabul ettikten sonra neye inanıp neye inanmayacağımızı biz seçeriz: Tamamen özgür irade ve bilişsel yeteneğin işbirliği sonucunda ortaya çıkan bir beceridir inanç. İnanç bir beceri olma yönüyle insanı hayvanlardan ayıran bir özelliktir.

Nasıl inanmalı?

İnanç bir beceridir, geliştirilebilir. Hayat pratiğinin içinde inanç sadece birkaç tanımdan bile ibaretse sizin için bu tanımlara inanmak için yapılan şeylerin hepsi bir yöntemdir ve önceki yazımda da bahsettiğim üzere yöntem tamamen kişiseldir.

İnanabilmek için nasıl bir yol izlemeli?

Burada amacım herhangi bir yönteme yönlenmeden, kavramları sadeleştirmek ve içimizdeki inancın gerçek karışıklığını görmeye ve bunu netlemeye çabalamaktır. Eğer inanç hakkında net olmakla birlikte geliştirmeye/değiştirmeye açık düşüncelere sahipsek, biz de gelişebilir/dönüşebilir ve tümden gelip tüme varabiliriz. Aksi halde birkaç tanım ve birkaç olasılık dahilinde hareket ettiğimizde başka bir harekat alanımız yoktur: O birkaç tanım ve olasılıktan başka…

Ancak tek bir yöntem var ki, işte bu, biz insana yardımcı olur…

Kesin olduğunu zannettiğimiz şeyleri alıp bir kenara koymuşken kesinliğinden emin olduğum tek yöntemimiz olmalı diye düşünüyorum ve bunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki bu insan olmanın doğal getirisi olan akıl yöntemlerimizi kullanmaktır. Akıl yöntemlerimiz tektir, biriciktir, şahsımıza münhasırdır. Ve bunun kendimize hatırlatmamızı gerektiren bir bilgi olduğunu düşünüyorum, en azından benim günlük bilinçli minik çabalarım içinde hatrı sayılır bir yeri olan bir düşünce pratiğidir.

İnanmak tek başına ve sınırlayıcı mıdır, birden fazla inanç mümkün müdür?

Tek başına veya birçok şeye aynı anda veya farklı zamanlarda inanmayı seçebiliriz. Bu en doğal hakkımız. Bu insani yanımız. Bu yanlış veya doğru değildir. Siz istediğiniz müddetçe sürekli değişim ve gelişim gösterir.

Ve şimdi gelelim, aklın olmadığı ama inancın varolduğunu “zannettiğimiz” yere…

Tarihin bilinen en eski dönemlerindeki kabile yaşam tarzındaki insanlardan tutun da günümüz dünyasına kadar, insan hep inançla yaşamıştır. Çünkü inanç insani bir temel ihtiyaçtır. Ama inanç bu kadar insana güç verebilen, bireylerin toplumlaşmasına katkı veren bir yerde dururken aynı zamanda daha da ileriye ve bizi bu günümüze taşıyan bir güçse eğer, kötü etkileri de yok mudur hiç? Bence evet var. Çünkü aklın dahil olmadığı yerden inanmak İNANÇlar doğurur durur. Ve ne demiştik: İnanç tamamen şahsına münhasırdır. Yani evrende milyarlarca insanın var olduğu bilgimizden yola çıkarsak, buradaki inanç obezitesini siz de görebilirsiniz…

Öyle çok inanç çıkar ki ortaya belli bir süre sonra kendi bilişsel yeteneklerimiz bu inançlardan hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunun ayırdını bile yitirir. Yani böyle bir ayırda varmak için akıl yöntemlerimizi uyanık bir biçimde, farkında olarak kullanmamız gerekir ama biz, bu basamakları yapmak gerekliliğini es geçip görmezden geldiğimizi bile fark etmeyebiliriz. Artık kendi ihtiyaçlarımızı göremez olur ve asla ölçüp tartmadan bir fikrin veya görüşün sıkı bir savunucusu olup üstümüze büyük gelen bir yöntemin peşinden koşar dururuz. Ama altını çizmeliyim ki inanmak eylemi sadece akılla yapılan bir iş değildir.

İnanmak zorunda mıyım?

İnsanın anlam arayışından bakınca, buna kesin bir cevap hissediyorum: evet. Çünkü inanç bir güçtür. Hayat, bizi yarının sabahına uyandıran ve uyusam da hadi hemen yarın olsa dedirten bir kıvılcımdan ibaret olmalı diye düşünüyorum. Sürdüremediğimiz için altında kaldığımız ritüeller inancımızı kökten zedeleyip kendimizi yiyip bitiren bir şey olmamalı. Bildiklerimizi unutmalı, kimliklerimizi kenara koymalı, insan olmanın verdiği dürtüyle insanı anlamalı, hayatın içinde insanca yaşamalı ve önyargılarımızı bırakıp her gün yeniden başlamalıyız. Tarihin başlangıcından beri dertlerimizin benzer olduğunu hatırlamak, yalnız olmadığımızı hissettirecek ve bizi inanç hayatta tutacak!

Şimdi bir bakalım, kendi hayatımızda inanç kavramı nerelerde vuku bulmuş ve bizi nasıl etkiliyor?

Öncelikle neye inanacağımızı biz seçeriz, tamamen özgür irade ve bilişsel yeteneğin sonucunda ortaya çıkan bir beceridir inanç. İnanç bir beceri olması sebebiyle insanı diğer yaşam formlarından ayıran özelliktir. Bakabiliriz; inandığım şeyleri ben mi seçtim?

Bir objeyi kapının girişinin tam karşısına koyunca olacağına inandığın şey her ne ise; bu senin inancındır ve tamamen sana özgüdür. Bunun hakkında başkasının kurduğu cümleler tamamen o kişinin şahsi yorumdur ve gerçeklikten uzaktır. En azından senin gerçekliğinden uzaktır ama O’nun kendi gerçekliği içinde gerçektir. Bu tartışılamaz. Aynı zamanda senin uygulaman bir başkasına iyi gelecek diye kesin bir yargı da kabul edilemez. Bakabiliriz; kendi inanç sistemim içinde kullandığım yöntemlerim nelerdir?

İnanç, bir başkasına dikte edilemez, –mış gibi yapılamaz. Yapabilme yetisi açısından insan tüm bu bahsettiğim negatif tanımların içinde kendisini elbette bulabilir ama bilişsel yeteneklerin burada devrede olması gerekir ki insan, duygu ve düşünce dünyasıyla tam bir insan gibi davranabilirsin, insan olmanın hakkını verebilsin. Çünkü insan, sadece kendi hayatından ve kendisinden sorumludur esasında. Bakabiliriz; inandığım şeylere tutunmuş muyum yoksa inandıklarım doğrultusunda gelişim ve değişimim devam ediyor mu? Tüm bunlara açık ve yargısız bir tavırda mıyım?

İmdat! Biri bana yardım edebilir mi?

Ve nice kendinize yönelteceğiniz kendinize ait sorularla, kendinizi ve inançlarınızı tanımanız bu noktada en önemli meseledir. Ama nitekim insanız. Tüm bu ve benzeri durumlar biz yaşayalım diye var ve bunları yaşadık diye kendimizi sadece kötü hissetmemiz gerekmiyor. Ama tüm bu gibi negatif durumları da yaşamaya devam etmemize gerek yok. İnsanlık hali deyip geçebilmeli insan bazen… Ve eğer duygu böyle yıkıcı ise kalkıp iyi hissetmememiz için de bir sebep yok. Mecburen kendi elimizi kendimiz tutacağız.. Ne başkasının elinden tutup onu aşağı çekeceğiz ne de kendimizi o elin yöntemiyle A noktasından B noktasına götürmesi için medet umacağız.

İnancım yok, asla da olmayacak çünkü…

Bugün içinde varsa vardır yoksa yoktur inanç. Bugün yok diye hiç olmayacak ya da var diye hiç yok olmayacak değildir. Olması lazım düşüncesine tutunup bu doğrultuda çabalamaksa tekerleğin girdiği kumdan geri çıkmasını iyice zorlaştıracak çukur açmasına yardımcı olur sadece. İnanç; değişebilir ve gelişebilir; insan gibi, insanla birlikte. Böyle bir kalıba inanın hiç ihtiyacımız yok.

Ve sonuca Yuval Noah Harari satırlarıyla varıyorum…

“Kulağa fazla iddialı gelebilir ama Homo Sapiens’in beklemeye vakti yok. Felsefe, din, bilim topyekun vadesini doldurmak üzere. İnsanlar binlerce yıldır hayatın anlamını tartışıp duruyor. Bu tartışmayı sonsuza dek sürdüremeyiz. Ufuktaki ekolojik kriz, giderek artan kitle imha silahları tehlikesi ve sıçrama yaratacak nitelikte yeni teknolojilerin ortaya çıkması buna mahal vermeyecek. Belki de en önemlisi şu ki yapay zeka ve biyoteknoloji, insanlığa yaşamı yeniden şekillendirip tasarlama gücü bahşediyor. Çok kısa süre sona birinin çıkıp hayatın anlamına dair örtük ya da aleni bi anlatı çerçevesinde, bu gücün nasıl kullanılacağına karar vermesi gerekecek. Filozoflar son derece sabırlı insanlar ama mühendisler o kadar sabırlı değil, yatırımcılarsa hiç değil. Hayatı tasarlama gücüyle ne yapacağınızı bilmezseniz, piyasayı idea edenler bir karar varmanız için bin yıl oturup beklemeyecektir. Piyasanın görünmez eli , el yordamıyla bulduğu kendi cevabını dayatacaktır. Hayatın geleceğini üç aylık gelir raporlarının insafına bırakmaya razı değilseniz, yaşamın ne ifade etiği konusunda belirgin bir fikre sahip olmanız gerekir.”

Buraya kadar olan kısımda “inanabilmenin nasıl bir eylem ve insani bir beceri” olduğu üzerine biraz yazdım, bolca düşündük. İnanç konusunun devam yazısında size bir hikaye anlatacağım, belki biliyorsunuzdur: “Arızalı bir buzdolabında donarak ölen bir adamın hikayesi.” Ve bu hikaye eşliğinde inanç konusunu başka açılardan ele almaya devam edeceğim: inanç kalıplarımıza bir bakıp, inandığımız şeyin hayatımızdaki yerini ve önemini fark edip, inanabildiklerimize inanabilmeyi/inanamamayı vb.. gibi birçok detayı düşünmeye devam edeceğim. Eğer siz de benimle birlikte düşünmeye devam etmek isterseniz, sonraki yazım için takipte kalın ve ekleyecekleriniz olursa lütfen benimle paylaşın. İletişim için sosyal medya ikonuna tıklayabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Kişisel çelişim 2: Kişisel gelişim nedir, ne değildir?

Şebnem Pınar: Merhaba! Yazılarımda benim 'anlama yolculuğumu' okuyor olacaksınız. Beni anlamak için yazan birisi olarak tanımlamak da isteyebilirsiniz. Şimdi daha önceden edindiğiniz tüm varsayımları ve okurken yapacağınız tüm kritikleri bir kenara bırakıp, sadece okuyun. İdraki de doğal sürecine bırakın... Okuduğunuz an anladığınız şey az sonra değişebilir! Bunu hatırlayın. Bu sizin size yapabileceğiniz en güzel şey!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale