X

Kendimizin en iyi versiyonu olmak için hep daha yukarı çıkmak zorunda değiliz

Kişisel gelişim dünyasında sık kullanılan bir kalıp var; “kendimizin en iyi versiyonu” olmak. Peki biz bu kavramı doğru yorumlayabiliyor muyuz? O, ideal bir benlik hayal edip, gelişim merdivenlerini çıkarak ona ulaşmakla mı ilgili? Ya da her geçen gün “daha fazla” olabilmekle mi? Daha başarılı, daha güçlü, daha saygın vb… Peki insanın gelişiminin hep yukarı yönlü olması mümkün mü?

Öğrencisi olduğum ekollerden aldığım anlayışa göre, kişisel gelişim yolculuğu “daha fazla” olabilmek ya da belirli bir tepe noktasına ulaşmakla ilgili değil. Ki bu düşünce şeklini de kapitalizmin bir uzantısı olarak görüyorum. Nasıl ki bize, kurumsal hayatta basamakları birer birer çıkarak daha üst mevkilere ulaşmak ya da sosyal statümüzü devamlı arttırmak dayatılıyor ise, insanın gelişim yolculuğu da benzer bir bakış açısıyla ele alınıyor. En iyi versiyonumuza ulaşalım ki daha başarılı olup daha fazla para kazanıp, daha fazla harcayabilelim. En iyi konumlara gelip, daha fazla saygınlık kazanabilelim. Amaç hep daha yukarıları hedeflemek. Oysa ki bu çok limitli ve dar bir bakış açısı. İnsan kompleks bir varlık ve tekamül yolculuğumuz bundan çok daha fazlasını içeriyor. Artık benim için kişisel gelişim, hayat boyunca kazandığımız deneyimler ve öğrenimlerle daha “tam ve bütün” olabilmeyi ifade ediyor.

Gestalt psikolojisinde sevdiğim bir piyano metaforu var. Piyanonun toplamda 88 tuşu var. Hepimiz bu 88 tuşun potansiyelini içimizde barındırmakla birlikte, çocukluktan itibaren ailemiz ve sosyal çevremizden gördüklerimizle, yalnızca belirli tuşlarını kullanmayı öğreniyoruz. Belirli değer yargılarını, var oluş biçimlerini ve inanç sistemlerini sahipleniyor, bu doğrultuda kendimize bir ideal yaşam çiziyoruz. Tabi bu bizi belirli kutuplara hapsediyor. Örneğin, hep çalışkan ve savaşçı olmayı öğrendiysek ve piyanonun devamlı bu tuşlarını çalıyorsak, kutbun diğer ucundaki tembel ve güçsüz olma hallerinden ödümüz kopuyor. Öyle olmamak için elimizden ne geliyorsa yapıyor, piyanonun sık kullandığımız tuşlarını git gide aşındırıyoruz. Oysa ki devamlı değişen hayatın içinde bizim hep aynı tuşları (yöntemleri) kullanarak var olabilmemiz, her ne kadar ego buna dirense de, mümkün değil. Gestalt’a göre kişisel gelişim yolculuğundaki ana hedef; daha fazla tuş ile temas ederek, hayattaki kapsama alanımızı genişletmek. Böylelikle, daha geniş bir seçimler repertuarına sahip olup, kendimizi belirli kutuplara hapsetmeden, hayatın getirdiklerine karşı daha esnek olabiliriz. Kimi zaman çalışkan ve üretken olmaya kimi zaman da tembellik yapıp, kendimizi dinlendirmeye ihtiyacımız var. Kimi zaman güçlü bir savaşçı olarak mücadele etmemiz gerekirken, kimi zaman “yapamayacağımızı” kabul edip, yardım istemeli ya da bırakabilmeliyiz.

Carol S. Pearson; İçimizdeki Kahraman kitabında, arketipler üzerinden benzer bir anlayışı aktarıyor. Modern Jung psikolojisinden yola çıkarak toplamda altı arketipten bahsediyor. Hem olumsuz hem de olumlu yönleriyle kısaca özetlemem gerekirse; Yetim arketipi aktif olduğunda yaşadığımız zorluklar karşısında hep dışarıyı suçlayıp (kurban psikolojisi), kendimizi devamlı ihmal edilen yetim bir çocuk gibi hissederiz veya bu zorluklar sayesinde içsel gücümüzü bularak, kendimizin ebeveyni olabilmeyi öğreniriz. Gezgin, sorumluluk almaktan kaçıp, zorlandığımız durum ve ortamları terk etmemize (mücadele etmek yerine) sebep olur veya kendi gerçeğimizi bulmak üzere konfor alanımızı bırakıp, cesurca yeni maceralara atılabilmeyi öğretir. Savaşçı, hedeflerimizi hem kendimize hem de dışarıya karşı yıkıcı bir hırsla ve zorbalıkla elde etmeye çalışmamıza sebep olabilir veya öz benliğimizin arzularını gerçekleştirebilmek üzere harekete geçebilmemizi ve içsel disiplinimizi bulabilmemizi sağlar. Fedakar dengesiz olduğunda, kendimizi hep arka planda tutup başkaları odaklı yaşamamıza ve net bireysel sınırlar çizemememize sebep olurken, doğru kullanıldığında kendimizi, kendimizden daha büyük bir şeye adayabilmeyi, doğru bir şekilde “verebilmeyi” ve cömertlik gösterebilmeyi öğretir. Masum arketipiyle; devamlı hazine avına çıkıp, dışarıdan gelecek ilahi bir gücün bizi kurtarmasını bekleriz veya tanrının bir parçası olduğumuzu idrak ederek, içimizdeki hazineyi keşfederiz. Son olarak Büyücü ile kibirli bir tavırla her şeyi kontrol edebileceğimizi düşünürüz veya kontrol illüzyonunu bırakarak yaşama izin verir ve varoluşsal seçimin sorumluğunu alarak hayatımızı dönüştürebiliriz.

Biz özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, belirli bir hayat standardına ulaşabilmek ve rekabetin içinde ayrışabilmek için genelde savaşçı arketipiyle yetiştiriliyoruz. Benzer şekilde kurumsal hayatta da savaşçı, hırslı, rekabetçi olmak en değerli nitelikler olarak görülüyor. Oysaki hem bireysel performansın hem de organizasyonun başarısının sürdürülebilir olması için tüm arketiplerden faydalanmaya ihtiyacımız var. Üstelik yıllar boyunca yalnızca belirli arketiplerin, belirli kısımlarını kullanmak (aynı Gestalt psikolojindeki kutuplar gibi) bizi bir süre sonra tükenişe sürüklüyor. Şöyle düşünün; evinizde ara ara bir şeyler bozuluyor ve siz her bir sorunu düzeltmek için alet çantanızdaki aynı malzemeleri kullanıyorsunuz. Zamanla hem o malzemeler yıpranmaya başlıyor hem de her bir sorunun ihtiyacı farklı olduğu için istediğiniz çözüme ulaşamıyorsunuz. Arketip yaklaşımında amaç; alet çantamızdaki diğer malzemelere de erişerek, tek bir görüş noktasının kapanına kısılmadan, içsel kaynak kapasitemizi genişletmek.

Pearson şöyle ifade ediyor; “Çoğumuzun yaşam boyunca gözde bir arketipi vardır, ama belirli yaşam aşamalarını başarıyla geçebilmek için tüm arketiplere erişmemiz gerekir. Böylelikle biz yaşamı daha çok içimize alır ve daha fazla seçime sahip oluruz. Eğer bu şekilde gelişmeye devam edersek, yaşlanırken bilgelik kazanırız.” Aynı astroloji gibi! Belirli burçlara yönelik sempatimiz veya ön yargımız olsa da hepsinin hem olumsuz hem de olumlu yönleriyle, tekamül yolculuğunda bize öğreteceği ayrı bir ders var. Biz ancak on iki burcun öğretisini özümseyerek bütünlüğe kavuşabiliriz.

Üstelik arketipler, birbirlerine bağımlı yapılar. Savaşçı olmadan fedakâr, kendine sınırlar koymakta zorlanır. Fedakar olmadan da savaşçı, başkalarının güvenini kazanmakta zorlanır. Çakra sistemi gibi, arketipler de bütün olarak çalışır ve birinin dengesiz olması, hepsini etkiler. Örneğin, karın çakrası iyi çalıştığında bize ihtiyacımız olan özgüveni ve iradeyi verirken (savaşçı arketipi), hemen sonrasında gelen kalp çakrası başkalarını da gözetmeyi hatırlatır (fedakar arketipi). Biz ancak alt çakralarımız ile çalışıp, kendimizle olan ilişkimizi iyileştirdikten sonra (yetim), başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilir (fedakar), boğaz çakrasıyla kendi gerçeğimizi ifade edebilir (gezgin), üst çakraları aktive ederek, yaşamımızı dönüştürecek sihirli gücü içimizde bulabiliriz (Masum ve Büyücü).

Gestalt, Arketipler, Yoga, Astroloji… Farklı sistemler olarak ele aldığımız ekoller aslında nasıl da benzer bir anlayışı aktarıyor değil mi? Yaşamı devamlı bir yerlere ulaşmamız gereken bir yarış olarak görmek yerine, tüm deneyimlerimizi tekamül yolundaki öğrenimler olarak görerek, kendimizi genişlemeye, dolgunlaşmaya ve bütünlüğe doğru açabiliriz. Piyanomuzda keşfettiğimiz her bir yeni tuş ile birlikte ortaya çıkardığımız müzik zenginleşecek ve her geçen gün kendi hayat müzikalimizde ustalık kazanacağız.

İlginizi çekebilir: Hayat, zihnimiz ile iç sesimiz arasında geçen bir dans gibi

Kübra Keleş: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale