Kendi sözünü söyleyene kadar, kendi hikayesini kendi kulağına fısıldayamaz insan

Kendi hikayemizi anlatırız hep, başkalarının kulaklarına çalınan geçmişimizi sayıklarız. 

Anlattığımız yazılı bir tarihin parçası, matematiğin bir formülü, herkesin bildiği bir teori olabilir. Biz, o çok ve genel bilinenin kendi hikayemizle kesişen halini, kendi hikayemizin anahtarlarını taşıyan anlatımını dillendiririz başkalarının kulaklarına ve zihnine diyerek kendi kırık, meraklı, arayan kalbimize…

Ölen askerlere ağlarız, vatanı korumanın verdiği gururu taşıyarak, sanatın içimizde akıttığı güneş ışıltısını anlatırız, üzerinde yürüdüğümüz toprağın kıymetini anlatırız, suya olan özlemimizi ve kaybetme korkumuz anlatırız. Anlattığımız her duyguyu, bilgiyi, şu an olan bir olay üzerinden şekillendiririz.

Oysa olan, şu an yaşananları araç edip kendimize, geçmiş hikayelerimizi anlatmaktır. 
Bu yüzden insan kendine konuşur.
Kendine, kendi geçmişini anlatır.
Şimdiye kadarki enkarnasyonların izlerini, taşıdığı karmayı, bu yaşamdaki var olma sebebini anlatır. 
Bundan sebeptir ki, insanın kendi sözünü söylemesi çok değerlidir.
Kendi sözünü söyleyene kadar, kendi hikayesini kendi kulağına fısıldayamaz insan. 
Ancak kendi okur kendini ve o “kendi” hiçbir şeyden etkilenmeyen, yerinden oynatılamaz bir iradeyle kendi kendinin arkasında durabilen ve kendi sözüne kulak verebilecek değeri verebilendir.
Ve belki o zaman başlar insanın “eşsiz” yolculuğu. 
Kendi kendine anlattığı tarihi ve yol, amaç haritasıyla yürümeye başladığında. 
İhtiyacı olanı, “içinden geleni” yapmaya başladığında. 

Yaşam amacını gerçekleştirenler, kendi içlerini, kendi seslerini dinleyebilenlerdir.
Tüm çabamız, içimizdeki sesi pürüzsüz bir şekilde duymaya, duyduğumuzu dinleyebilecek yargısızlığa, dinlediğimizi anlayıp uygulayabilecek cesarete sahip olmak ve bunda ustalaşmak üzerinedir. 
Bu son basamak gibi görünse de aslında belki de ilk basamaktır. 
Ustanın yaşama adım attığı yer,
Neyin izini sürdüğünü, neyin peşinden geldiğini ve nereye gideceğini bilerek attığı ilk  adımdır.
Bütünü görmeye başladığında mana derinleşir. Sebebin olduğunda sonucun sorumluluğu hafifleşir. Bildiğinde kalbin sakinleşir. 
Ve üstadım, böylelikle ayakların toprağa basar tüm ağırlığı ile, başlar bu dünyadaki devri alemin…

İlginizi çekebilir: Özüne gelene kadar kendin ile sana ‘sen’ diye öğretilenler arasındaki çatışma devam eder

Esra Uyman
Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya ... Devam