X

Kalbinde acıya alan açmak

Kolektif olarak, iyi ve kötünün iyice ayrıştığı ve kendi içinde yaşanılan mücadelenin apaçık göründüğü zamanlardan geçiyoruz. Türkiye her anlamıyla yangın yeri. Dünya da pek farklı sayılmaz.

Tarihe tanıklık ettiğimiz bu karmaşık süreçte, ülkenin içinde bulunduğu girdaba kapılmadan, bireysel dengemizi ve akıl sağlığımızı korumak her geçen gün daha da önemli hale geliyor.

Depremden kaçıp yerleştiğimiz Ege’de bir anda başlayan ve günlerce süren yangınlar, içimde “Artık kaçacak bir yer kalmadı.” farkındalığını yarattı.

Evimize yaklaşık 20 dakika uzaklıktaki Seferihisar’da başlayan ve ardından İzmir’in birçok noktasına yayılan yangınları uzaktan izlemek, içimde yoğun duygular uyandırdı: korku, çaresizlik, umutsuzluk, acı…

Her an her şeyin yok olabileceği gerçeğiyle yüzleşmek, bana ağır geldi. Olanlara tanıklık ederken, içimde yükselen duygularla temas etmekte zorlandım.

Varoluş Süreci kitabında Michael Brown, “Kendimizi düzeltmek için değil, tam anlamıyla şimdiye gelmek için hissederiz. Hissetmek, iyileşmektir.” — Michael Brown, Farkındalık Süreci

Bu da aslında, iyi hissetmek adına duyguları bastırmak ya da yok saymak yerine; nefesimizle birlikte duyguyu bedende hissetmek ve onun geçmesine izin vermek anlamına geliyor.

Kuşaklar boyunca, büyük acılar karşısında duygularını bastırarak yaşamı sürdüren ataların çocuklarıyız. Onlar gibi, biz de dış dünyadaki acıyla baş edebilmek için duygularımızı bastırmayı öğrendik.

Bu nedenle, gün geçtikçe kayıtsızlaşıyoruz ve kalbimiz katılaşıyor. Hissetmemeye başlıyoruz. Oysa bastırılan her duygu, bedenimizde iz bırakıyor.

Zamanla bu duygular, çeşitli fiziksel ya da ruhsal hastalıklara dönüşerek kendini hatırlatıyor. Ben de kolektif bir acı karşısında hep aynı noktada buluyorum kendimi.

Travmatik bir durumda sinir sistemimizde otomatikleşmiş tepkiler devreye giriyor: Saldır, kaç, don, çök.

Yangınlar sırasında bu tepkilerin hepsini çevremde gözlemledim: Son bir umutla ormanları ellerinde damacanalarla savunmaya çalışanlar, farklı çareler arayanlar, hayvanları kurtarmaya çalışanlar, hiçbir şey olmamış gibi davrananlar… Ve bir de benim gibi, donma ile çökme arasında sıkışıp kalanlar.

Ben, geçen hafta içimdeki duygularla nasıl temas edeceğimi bilemeden, evin içerisinde sıkışıp kaldım. Yardım etmek istiyordum ama elimden yalnızca birkaç yere bağış göndermek geldi. Bu da yetersiz hissettirdi.

Donma halindeydim. Akamayan gözyaşlarım, boğazıma ve göğsüme sıkışmıştı.

Telefonumda yangın haberleri arasında gezinirken, aynı hareketleri tekrar tekrar yaparken, kendimi işlevsiz bir döngüye kilitlenmiş halde buldum.

İki günü bu şekilde geçirdikten sonra, bir arkadaşımla birbirimize paylaşım alanı açabildiğimizde biraz daha sakinledim.

İkimiz de benzer bir çaresizlik ve korkunun içinden geçiyorduk. Hislerimiz ve davranışımız ortaktı.

Yalnız değildim. Hislerimi şefkatli bir alanda ifade etmek bana iyi geldi.

Modern mindfulness, travma iyileşmesi, spiritüel gelişim ve duygusal farkındalık alanlarında bu tarz duygular geldiğinde, herhangi bir tepki vermeden önce “sit with it” denir.

Yani kaçmadan, “bununla biraz kal.”

  • İçinde neler oluyor, gözlemle.
  • Bu sana neyi hatırlattı?
  • Nereye dokundu?
  • Nasıl hissediyorsun?

O gece kendi başıma kaldığımda bunu uygulamaya karar verdim. İçimdeki duygulardan kaçmak ya da içerisinde kaybolmak yerine, kalbimde bir alan açabilme cesareti bulabildim.

Bu alan, yaşananların içimdeki yansımalarına tanıklık edebildiğim ilk yerdi.

Yanan, yıkılan ormanlara…

Çığlık atarak kaçmaya çalışan hayvanlara — ki dinleyemedim…

Evlerini kaybeden insanların, çocukların gözyaşlarına…

Hepsine kalbimde bir alan açtım.

Bu alanın içinde, sadece durdum.

Elimden bir şey gelmeden, çaresizlikle.

Ama bu kez, o acıyı kalbimde hissetmeye izin verdim.

Bunu yapabilmek kolay olmadı. Yardım istedim.

Sonra bir an, bu topraklarda ne çok acı yaşandığını düşündüm.

Ve yaşamın tüm bunlara rağmen nasıl da akmaya devam ettiğini…

Biz, bütün bu acılardan geçen ataların çocuklarıyız.

O gece, onları bir kez daha andım.

Yas alanında kalabilmeye izin verdim kendime.

Duygular bedenimden geçerken, sonunda uyuyakaldım.

İçimde hala devam eden bir hüzün var.

Hala kaçan ve ne yapacağını bilmeyen bir parçam…

Ama artık onun da varlığına alan açabiliyorum.

Bütün bunlar bana, kalbin acılar karşısında kapsayıcı gücünü ve Atisha’nın Kalp Meditasyonu’nu hatırlattı.

Tibet Budizmi’nin erken dönem öğretmenlerinden olan Atisha Dipamkara Shrijnana’ya atfedilen bu pratik, şefkat ve sevgiyle kalbi genişletmeye yönelik çok derin bir uygulama. Temelinde “Tonglen” yani alma ve verme yaklaşımı var.

Bu meditasyonda acıyla savaşmak, onu görmezden gelmek ya da kaçınmak yerine, onu kalbimize davet ediyoruz. Ruhumuzun ihmal edilen tüm yönlerini kalbimize çağırıyor, kalbin o derin dönüşüm gücüne teslim ediyoruz.

Zorlandığımız, içinden çıkamadığımız her konuyu, her nefeste kalbimize alıyor; orada sevgiyle dönüştürüp dünyaya geri gönderiyoruz. Her nefeste, kalbimizin kapsama alanının nasıl genişlediğine şahit olmak, büyüleyiciydi.

Eğer yapmak istersen; meditasyon üç bölümden oluşuyor:

  1. İlk olarak, kendi içimizdeki sıkışmalar için çalışıyoruz.
  2. İkinci kısımda, ailemiz ve sevdiklerimizin yaşadığı zorlayıcı deneyimlere kalbimizi açıyoruz.
  3. Son olarak, kolektifin acılarına — savaşlara, adaletsizliklere, kayıplara — kalbimizi sunuyoruz.
Ece Kiray Gedik: Merhaba, Ben Ece. Sabancı Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Ardından pazarlama ve sosyoloji alanlarında yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Kariyerime kalitatif pazar araştırmacısı olarak başladım; zamanla kullanıcı deneyimi (UX) ve müşteri deneyimi alanlarında uzmanlaştım. 2018 yılında, pek de ne olduğunu bilmeden katıldığım bir aile dizimi seansı, hayatımı kökten değiştirdi. Bu deneyimle birlikte tüm odağım içsel dünyama yöneldi. Kendimi bulma yolculuğum da böylece başladı. Kalbimin beni çağırdığı birçok inziva, çalışma ve eğitime katıldım. Bu süreçte Reiki, Gestalt, Mindfulness, Jaas, aile dizimi ve yaşam koçluğu gibi alanlarda eğitimler aldım. Bu yıl, “Break The Loop” adını verdiğim 50 günlük kişisel bir proje yürüttüm. Bu yolculukta; ruh-beden-zihin birlikteliğiyle bilinçli bir şekilde kendi gerçekliğimizi nasıl yaratabileceğimizi araştırdım ve deneyimlerimi yazılarla paylaştım. Bu platformda, yaşadığım dönüşümleri, aldığım eğitimleri ve ilham aldığım kitaplarla harmanlayarak, kendi bakış açımı ve içsel keşiflerimi samimi bir dille paylaşmak istiyorum.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale