X

Bağışıklık sistemimizi gençleştirebilir miyiz? Dr. Mark Hyman’a göre evet!

Amerikalı ünlü doktor ve fonksiyonel tıp uygulayıcısı Dr. Mark Hyman, günümüzde karşılaştığımız pek çok hastalığın temel nedenlerine inerek onları nasıl önleyebileceğimizi ve iyileştirebileceğimizi anlatan ve bütüncül sağlığa odaklanan yaklaşımları benimseyen bir uzman. Kendi blog sayfasında ve sosyal medya hesaplarında sık sık paylaşımlar yaparak pek çok insana daha sağlıklı yaşamak konusunda ilham vermeyi başaran ünlü doktor, obezite, diyabet, kalp hastalıkları ve otoimmün hastalıklar gibi modern sağlık sorunlarının tedavisinde ve önlenmesinde fonksiyonel tıp prensiplerini ele alıyor. Daha önce çeşitli yazılarımızda Dr. Hyman’ın farklı önerilerine değinmiştik, dilerseniz Dr. Mark Hyman’a göre vücudun kilo vermeye direnmesinin 3 nedeniDr. Mark Hyman’ ve Dr. Mark Hyman: Zayıf ama sağlıksız olmak obeziteden daha tehlikeli yazılarımıza da göz atabilirsiniz. Bu içeriğimizde ise ünlü doktorun “reset your immune system” diyerek ele aldığı “bağışıklık sistemini sıfırlama” daha doğrusu Dr. Hyman’ın deyimiyle ‘gençleştirme’ üzerine konuşacağız.

Bağışıklık sistemi, vücudumuzu dıştan gelen saldırılara karşı koruyan kompleks bir savunma sistemi. Virüs ve bakterileri uzaklaştırmakta yabancı tehditlere karşı bedenimizi korumaya kadar pek çok görevi var. Üstelik, yalnızca olası hastalıklarla savaşmakla da kalmıyor, aynı zamanda bütüncül sağlığımızı da destekliyor. Yani, hem koruyan hem güçlendiren hem de iyileştiren karmaşık bir yapı diyebiliriz. Ancak, çevresel ve biyolojik pek çok faktör bağışıklık sistemimizin zarar görmesine ve zayıflayarak eskisi kadar iyi çalışmamasına neden olabiliyor. Dr. Hyman’a göre de özellikle pandemi ile birlikte, yani Covid virüsünün ortaya çıkmasından sonra, bağışıklık sistemlerimiz adeta büyük bir sınavdan geçiyor. Çünkü, artık ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu hepimiz biliyoruz; pandemi bağışıklık sistemimize daha iyi bakmamız konusunda hepimize birer uyarı niteliğindeydi. Peki, daha iyi bakmak ne demek?

‘Güçlendirme, gençleştir!’

“Bağışıklık hakkında yeni bir şekilde düşünmemizin zamanı geldi. Son zamanlarda bağışıklığı güçlendirmeye çok fazla odaklanılıyor. Ancak, bağışıklığın ‘güçlendirilmesi’, yalnızca yaşlanan bir bağışıklık sisteminin tüm kusurlarını açığa çıkarır. Oysa ki ‘gençleştirme’ (rejuvenation) hücrelerinizdeki bağışıklığı yeniden başlatır. Bağışıklık gençleştirme, güçlendirmeden daha uzun ömürlüdür, çünkü sistemin işlevini yeniden dengelemek ve optimize etmek için yerleşik programlamanızı kullanır.”

Dr. Mark Hyman, bir konuşmasında bağışıklık sistemini sürekli ‘boost’ etmeye yani yükseltmeye, canlandırmaya, güçlendirmeye odaklandığımızı; oysa ki doğru olanın ‘boost’ etmek değil, ‘regüle’ etmek olduğunu söylüyor. Yani, sürekli olarak güçlendirmenin değil, en optimal hale getirmek için nasıl düzenlememiz gerektiğini bilmenin önemli olduğunu vurguluyor. Bunun için de ‘güçlendirmeye’ değil ‘gençleştirmeye’ özen göstermemiz gerektiğinin altını çiziyor. Yani; ‘rejuvenation’.

Dr. Hyman “Immuno Rejuvenation” olarak bahsettiği bu yeni yaklaşımın, geleneksel ‘bağışıklık güçlendirme’ yaklaşımlarının aksine, daha etkili olduğunu ve yaşlanmayı, daha doğrusu ‘inflamasyonu’ tersine çevirebileceğini söylüyor. Çünkü, yaşlanmanın inflamasyondan kaynaklandığının ve inflamasyonun da bağışıklık sistemini zayıflattığının vurgusunu yapıyor. Şöyle ki, günümüz koşullarında pek çok toksik maddeye, çevresel zararlı etmenlere ve strese maruz kaldığımız için sürekli ‘inflamasyon’ tehdidi altında olduğumuzu söyleyen ünlü doktor, inflamasyonun da bağışıklık sisteminin adeta baş düşmanı olduğunu belirtiyor. Çünkü, özellikle yaş almaya bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkların sebebinin kronik inflamasyon olduğunu vurguluyor. Ayrıca, enflamasyonun yaşlanmanın her yönünü fazlaca hızlandırdığını da ekliyor. Bu nedenle inflamasyonu önleyerek hem yaşlanmanın etkilerini hem de bağışıklık sisteminin zayıflamasını engelleyebileceğimizi anlatıyor: Bunu yapmanın yolu ise bağışıklık sistemini gençleştirmekten geçiyor; yani ‘Immuno Rejuvenation’dan.

‘Immuno Rejuvenation’ (İmmün Gençleştirme) nedir?

Hepimiz yaş alıyoruz ve bu yaş alma ile birlikte hücrelerimiz de yaşlanıyor. İmmün Gençleştirme, en anlaşılır tanımıyla; vücudun yaşlanmış, hasar görmüş, artık iyi çalışmayan hücreleri, canlı hücrelerle değiştirmesi. Dr. Hyman bu hücrelere yaşlı veya zombi hücreler diyor. Ve bu hücreler ne kadar birikirse, kardiyovasküler hastalıkların, kronik rahatsızlıkların, Alzheimer ve benzeri nörodejeneratif bozuklukların oluşma riski o kadar artıyor ve kalan hücreler de bir o kadar hızlı yaşlanmaya devam ediyor. Bu nedenle zombi hücrelerin temizlenmesi, bağışıklık sisteminin korunması üzerinde ciddi bir etki sahibi. Immuno Rejuvenation, bağışıklık sistemini hücresel düzeyde sıfırlamak için çalışıyor, yani vücudu işlevsizliğe ve hastalıklara sürükleyen yaşlı hücrelerle savaşarak genç hücrelere yer açıyor. ‘Bağışıklık sisteminin yaşlanması’nın zıttı nedir; ‘bağışıklık sisteminin gençleşmesi’. Aslında, tüm süreç bundan ibaret.

Bugün, modern dünyanın getirdikleriyle bağışıklık sistemlerimiz adeta bir saldırı altında. Toksinler, işlenmiş gıdalar, kimyasal ürünler ve çok daha fazlası, inflamasyonu, dolayısıyla yaşlanmayı tetikleyici unsurlar olarak etrafımızı sarmış durumda. Bundan kendimizi kurtarmanın yolu da ‘rejuvenation’.

Şimdi gelelim asıl konuya, bu bağışıklık gençleştirme işlemini biz nasıl yapabiliriz? Orijinal adıyla telaffuz edilmesi zor ve anlaşılması sanki imkansızmış gibi gelse de aslında oldukça kolay uygulanabilir yaşam tarzı değişikliklerini içeriyor.

Bağışıklık sistemini gençleştirmenin yolları

Dr. Mark Hyman, isteyen herkesin inflamasyonun ve yaşlanmanın etkilerini tersine çevirerek bağışıklık sistemini gençleştirebileceğini söylüyor: “Immuno Rejuvenation bir sihir değil; tamamen doğal ve normal bir vücut süreci. İşin sırrı, bunun gerçekleşmesi için doğru koşulları oluşturmak.” İşte bu doğru koşulları oluşturmak için hemen takip etmeye başlayabileceğiniz o adımlar:

  • “3 büyük”ten destek alın: Hyman, beslenmenin bağışıklık sistemini gençleştirme üzerindeki etkisini her fırsatta vurguluyor ve “3 Büyükler” dediği besin grubuna önem verilmesi gerektiğini söylüyor. Nedir bunlar? Polifenoller, Omega-3 yağ asitleri, pre ve probiyotikler. Örneğin, üzüm, kakao ve çaydakiler gibi polifenol kaynaklarını, somon, ceviz, keten tohumu gibi Omega-3 yağ asiti kaynaklarını ve yoğurt, kefir, kombucha, fermente gıdalar, turşu, soğan, sarımsak gibi pre ve probiyotik kaynaklarını beslenmenize ekleyebilirsiniz.
  • İşlenmiş gıdalardan kaçının: Hücrelerin yapısını bozan ve vücuttaki inflamasyonu artıran işlenmiş gıdalardan uzak durun. Yüksek şeker ve yağ miktarının yanı sıra koruyucu ve katkı maddeleri gibi toksin birikimine neden olan içerikleri de barındıran paketli gıdalar, hem yaşlanma sürecini hızlandıran hem de bağışıklık sistemine zarar veren kritik faktörlerden biri. Taze, mevsiminde ve organik gıdaları beslenmenize ekleyin.
  • Çok ve geç yemek yemeyin: Hyman, vücuda kendini yenilemesi ve düzenlemesi için zaman tanımanın çok önemli olduğunu söylüyor ve bu nedenle yatmadan en az 3 saat önce bir şey yemeyi bırakmak gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, mümkünse o saatten itibaren ertesi gün ilk öğünü yiyene kadar 16 saat geçmesi gerektiğini de söylüyor. Eğer, çok uzun süre aç kalmaya dayanamıyorsanız 14 veya 12 saat olarak da zamanınızı düzenleyebileceğinizi belirtiyor.

  • Fiziksel aktivite düzeyini artırın: Fiziksel olarak aktif kalmanın, yaşlanmanın etkilerine savaş açtığını söyleyen ünlü doktor, hem vücudu hem zihni dinç tutmak hem de bağışıklık sistemini gençleştirmek için etkili bir araç olduğunu belirtiyor. Yoğun antrenmanlar veya dövüş sanatları gibi sporlar için bir doktora danışmak gerektiğini, ancak onun dışında hafif tempolu ve düzenli yürüyüş gibi egzersizlerin yapılmasının etkili olduğunun altını çiziyor.
  • Pozitif strese maruz kalın: Buradaki ‘stres’ kelimesi sizi yanıltmasın. Bağışıklık sistemini gençleştirmek için en etkili yöntemlerden birinin vücudu pozitif stres etkenlerine maruz bırakmak olduğunu söyleyen Dr. Mark, bu durumu şöyle örnekliyor: 30 dakika boyunca saunaya girebilirsiniz ya da küveti buzla doldurup soğuk suya dalıp çıkabilirsiniz. Aşırı soğuk ve sıcak, vücudunuz için pozitif bir stres kaynağı olacaktır. Ayrıca, aç kalmak da pozitif stres yaratan durumlardan biridir. Bu yüzden mümkünse 16 saat, değilse daha az süre aç kalmayı deneyebilirsiniz.
  • İyi uyuyun: İyi bir uykunun bağışıklık sisteminin gençleşmesine katkı sağladığını belirten Dr. Hyman, her gün 7-8 saat ‘dinlendirici’ bir uyku düzenine sahip olmanın çok önemli olduğunu söylüyor.

Son olarak ünlü doktor, fazla yemek yemenin, çok sık yemenin, geç saatte bir şeyler atıştırmanın, şekerli, yağlı, işlenmiş gıdalardan yana seçim yapmanın ve hareketsiz kalmanın bağışıklık sisteminin gençleşmesine ‘DUR’ sinyali gönderdiğini de vurguluyor.

Siz de hücrelerinizi yenilemek, zombi hücrelerden vücudunuzu arındırmak ve bağışıklığınızı gençleştirmek istiyorsanız, Dr. Mark Hyman’ın önerilerini denemeye ve sağlıklı yaşam alışkanlıkları geliştirmeye hemen başlayabilirsiniz.

Ayrıca, aşağıdaki yazılarımızdan da ilham alabilirsiniz:

Kaynak: drhyman

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler

Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale