İlk adımı atma cesareti: Yenilsem de yeniden denemeye hazırım!

Bu ay güneşimiz Terazi burcunda, ben de bir Terazi olarak yazılarımı genel başlıklarımdan biraz daha farklı olarak “ilişkilerimize” kaydırmak istiyorum. Evet, özellikle gönül ilişkilerimize odaklanacağız bu ay. Bazı sözler vardır kelin merhemi olsa kendine sürer” gibi, bundan haberim var ama kendimce gördüklerimce, yaşadıklarımca, başıma gelenlerce sizlerle bu ay boyunca paylaşalım istiyorum…

Belki kimselere söyleyemediklerimiz, belki çok açılmak isteyip de bir türlü açılamadıklarımız, belki “oldu olacak” dedik bekledik ve olmadı, bir de tabi denedik ve olmadı olanlarımız da var… Unutmak istiyorum unutamıyorum, kıskanıyorum söyleyemiyorum, gurur yapıyorum dediklerimiz. Türlü türlü ilişkilerimiz, bilincimiz ve farkındaysanız tüm bu olasılıklarda “tercihlerimiz”, yani hangi adımları attığımız, kendimize ne kadar dürüst olduğumuz, dünyaya ne kadar güçlü olduğumuzu göstermeye çalışırken belki de tüm açıklığı ile kaybettiklerimiz…

Bugün sizlerle “ilk adım” için derin derin inceleme yapalım istiyorum. Sizlerden çok fazla soru almaktayım, “ilk adımı atmak nedir, ilk adımı atsam ne olur, ilk adımı atamıyorum, açılamıyorum, açılsam şöyle olabilir böyle negatif olabilir” gibi… İlk adım genel olarak “endişelerimiz” ile birleşmiş durumda. Şimdi kendimize soralım, kadın veya erkek olmamız çok da fark etmiyor, neden ilk adımı atmak bu derece zordur, neden bu kadar düşünürüz? Altı üstü bir “ilk adım”dır işte…

Öncelikli bileşenimiz ilk adımı açıklamaktır. Bizler eğer ilişkilerimizin kendi seyrinde gelişmesine, tanışmaya ve tanımaya zaman vermeden bir adım atmışsak, tabi ki negatif bir sonucu olabilir. Fakat belirli bir flört dönemi ertesinde ilk adım zamanı gelecektir. Detayına baktığımızda “ilk adım” için bizi düşündüren nedir?

Bir kere kocaman kocaman bir risk almak vardır. Evet, karşımızdakinin de boş olmadığını biliriz fakat “yanlış mı anladım, o beni yanlış anlamasın, ya beni yanlış anlarsa, ya bunu açıklarsam benimle ilişkisini keserse veya ya benim hissettiğim gibi hissetmiyor ise” gibi düşünceler üşüşüverir değil mi zihnimize? Bunların hepsini bir yana bırakmanızı öneriyorum, hepsinin ortak noktası “henüz yaşanmamış” olmalarıdır, yani tüm senaryoları aslında bizler yazmaktayızdır, aynı bu yazımı şu anda oluşturduğum gibi… Bir senaryoda mutlu olabiliriz yani duygularımıza karşılık buluruz, ilk adımı atabilmişizdir; diğerinde ise negatif bir cevapla karşılaşırız belki yol almamız ve artık bu beklentimizden veya bakış açımızdan ilerlememiz gerekmektedir… Yani sonuçta kazanan hep bizlerizdir de “yenilgi” diye nitelendiriveririz o güzelim ilk adımlarımızı…

Bizi alıkoyan bir diğer faktör ise aslında hayatımızın genelinde bizi ikinci plana koyan bir kavramdır yani; öz güven. “Başkası ne düşünecek, beni küçük görebilir, benim söylediklerimi dikkate almayabilir, benimle alay edebilir” düşünceleridir. Ve inanın bunun yaşı yoktur yani bu öz güven sorununu belki sadece gençlik yıllarımızda yaşayacağımızı düşünürüz, fakat orta veya ileri yaşlarımızda da konu özellikle özel ilişkilerimize geldiğinde aynı “diğeri ne der” kaynaklı “öz güven” sorunu karşımıza çıkıverir.

Oysa tarafsız olarak düşündüğümüzde, ilk adım kıskançlığımız gibi, heyecanımız gibi veya sadece acıkmak gibi bir “insan” oluşudur yani bir duygu durumudur. Bunu açıkladığımızda, ilk adımı korkusuzca attığımızda özümüze tam olarak güvenmemizde hiçbir sakınca yoktur. Başkası ne der düşüncesiyle hayatımızın en güzel zamanlarını belki muhteşem bir ilişkiyi veya sadece denemek istediğimiz bir birlikteliği de ertelemiş oluruz. Bu durumlarda aslında kısacık bir uygulama bizlere yardımcı olur. Eğer endişemiz var ve öz güven konusunda sıkıntı yaşamaktaysak sadece şunu düşleyebiliriz “aynı şey bize yapılsaydı nasıl karşılık verirdik ne hissederdik”?

Örneğin, o güzel ilk adımınızı planlamaktasınız fakat bir türlü kendinize güvenemiyorsunuz. Ne yapardınız, siz kendinize gelip, “ben senden gerçekten çok hoşlanıyorum ve seninle bir kahve içmek istiyorum” deseydiniz bu dünyaların sonu mu olurdu veya alacağınız cevap ben istemiyorum olsaydı bile dünyanız yıkılır mıydı? Bu durumları, yani tüm olasılıkları “en kötü ne olabilir” sorusu ile birlikte hayal ettiğinizde, öz güveninizi yıkacak olası tüm senaryolar ortadan kalkacaktır. En kötü reddedilebilirsiniz, en kötü bir daha aynı kişiyi göremeyebilirsiniz, en kötü bir kahve içme teklifinizin geriye çevrilmiş olması sizi bir süre üzüntüye boğar ve en kötü o çok istediğiniz buluşma gerçekleşmemiş olur ama yine de ilk adımı “denemişsinizdir”…

İlk adım atmadan hemen önce gelen diğer bir his ise adeta uçurumdan atlamak üzere olmak gibidir yani aslında “bilinmezlik” bizi bir türlü bırakmaz, bu adımdan sonra nereye uçacağımızın ve ne ile karşılaşacağımızın o muhteşem bilinmezliği… Bizler özel ilişkilerimiz için bu durumu oldukça “abartılı” şekilde yaşarken öyle mi doğru böyle mi doğru şöyle mi söylemem lazım öyle dediğimde yanlış bir algı mı olur gibi düşünürken, aynı bilinmezlik aslında hayatımızın her anında bir arada olduğumuz çokça tanıdığımız bir kavramdır. “Bir dakika sonra yaşayacak mıyım” sorusunu da sorsak aynı bilinmezlik ile karşılaşırız…

Hemen bir örnek ile açıklamak istiyorum, çok uzun zamandır özellikle ilişkiler konusunda “katı” düşüncelere sahiptim. Evet, ilk adımı atmak benim için çok ama çok zor bir şey, bir kadın olarak öncelikle bir erkeğe açılabilmek ve “bana öğretilmediği şekilde” davranmak demekti. Fakat, öyle bir an yaşadım ki ertesi saniye yaşayamayacağımdan korktum. O an düşündüm, o anda ölmüş olsaydım içimde bu hayata duyuramadığım neleri götürecektim belki söze dökülmesi gereken kelimeler, hayallerim, henüz seyahat etmek fırsatı bulamadığım topraklar… İşte en önemlisi ilk adım olması gereken bir akıştı ve bunu korkmadan, düşünmeden, sonunu “beklemeden” ve en güzeli bir “beklentiye girmeden” yaptım… Çok yüksek bir dağın en üst noktasına tırmandığınızda hissettiğiniz o “oldum” hissini o an yaşadım, çünkü gerçekten ben olmuştum, korkmadan, gizlemeden, saklamadan, utanmadan, ne olur diye düşünmeden, neden nasıl diye sorgulamadan sadece içimden geldiği ve içimden geçtiği gibi olarak…

İşte ilk adım böyle bir güzelliktir, her nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, eğer o noktadaysanız eğer can-ım kalbiniz atıyorsa atışı hızlanıyorsa ve eğer hayatınızda size tanınan nefes alabildiğiniz bu sürede “yapmadım, göremedim, denemedim” demek istemiyorsanız, korkmayın, durmayın, bugün heyecanla ilk adımınızı atın…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın. 

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam