Sadeleşmeye giden bir yol: Aydınlık, ferah ve nefes alan bir hayat

Sığamıyoruz. Evimize, ofisimize, arabamıza bir türlü sığamıyoruz. Eşyalarla duygusal anlaşmalar yapıp, onlara gereksiz anlamlar yükleyip bu yüklerle hayatımıza devam ediyoruz. Fazlalıklardan gelen yorgunluk, kaçıp kurtulma isteği, “o olmadan nasıl yaşarım” endişesi hayatımızı gün geçtikçe daha kalabalık hale getiriyor. Bir şeylere sahip olmak içsel açlığı bir süreliğine geçiriyor. Etkisi geçince aynı deli kısır döngü. Değişimin kaçınılmaz olduğunu düşünürken, bağımlılıklarımız bizi olduğumuz yere görünmez halatlarla sımsıkı bağlıyor, aynı yere mıh gibi çakılıyoruz.

Günlerden bir sabah telefonumun ana ekranına bakarken fark ediyorum, tam 3 tane 2.el satış sitesi uygulaması indirmişim. o siteler aracılığı ile bir şeyler satıyorum, genelde aynı açıklamayı yazıyorum “2 kere giyildi.” Hani biri “ya kardeşim hepsi mi böyle?” diye sorsa evet diyeceğim çünkü doğru. Çünkü ben iflah olmaz bir  tüketici, yorucu, kendinden hoşnut olmayan ve bunu hep dışsal etkenlere bağlayan bir “alıcıyım”. Diğer satıcıların profillerine bakıyorum, birbirimizden farklı değiliz. Yeni alınmış, az kullanılmış veya etiketi üzerinde ürünler sıra sıra, boy boy karşımda dizili.

Bir yandan da Japonların yaşam biçimlerini anlatan blogları inceliyorum; kapsül daireler, çekirdek evler, “yahu bu insanlar deli mi, 2 bardakla nasıl yaşanır, bir insan tüm kışı nasıl 2 kazakla geçirir” diyorum, o anki zihnimin bunu anlaması imkansız olsa da, içimden cılız bir ses, bunun denemeye değer olduğunu söylüyor. “Yanlış  olsa insanlar ellerindekileri çıkarmak için bu kadar uğraşmaz, baksana herkes bir şeyler satıyor ve herkes aslında sadeleşmek istiyor” diyor.

Üniversite hayatından beri yalnız ve “geniş” yaşamaya alışmış birinin eşya bağımlılığından vazgeçmesi zor. Egom bilindik hikayelere tutundukça tutunuyor, nasıl ikna edici tuzaklar, kimi zaman fazla makyaj malzemem olmadığında çirkin olduğuma inandırıyor beni, kimi zaman istediğim ayakkabıyı alamazsam değersiz hissederim duygusunu iliklerime kadar hissettiriyor. “Bak habersiz misafir geldiğinde dondurucuda ikram edebileceğin bir şeyler olmalı, mahcup olursun sonra”lara kadar vardırıyor işi…

Anlıyorum ki artık –meli -malılarla, lazımlı cümlelerle hayatımı devam ettirmek istemiyorum. Önümde hep bir başladığım ama egom direndiği için bitirmediğim “to do listim” var. Kararlıyım. Başlıyorum.

“Hayat benim hayatım oldu”

Önce çekmecelerdeki 10 yıllık kablolardan kurtuldum. İşin olmazsa olmazı bu sanırım. Sonra sıra kitaplığıma geldi. Bir kere daha okumayacağıma emin olduklarımı dağıttım. Rafların boş gözükmesi zoruma gitse de-doluluk zenginliktir kodu-fazlalıklardan kurtulmanın tadını bir kere alınca giysi dolabıma el attım. Giymediğim tüm kıyafetleri ayırdım. Satılabilecek olanları listeledim, diğerlerini ihtiyacı olanlara verdim. Yatak odam aydınlık, ferah, nefes alan bir yere dönüştü. Buraya kadar iyiydi, işin bir de almamak kısmı vardı, çok pratik yapmam gerekti…

Mağazada bir şey beğendiğimde askısıyla üstüme astım. Her beğendiğim şey ile 5er dakika dolandım. Genelde 5 dakikanın sonunda ona ihtiyacım olmadığını anlayıp almadım. Dolabımın başına geçip “şu çantayı aldığımda şöyle olmuştu, ne güzel, zevkli bir andı, aa bu pantolonu şurada giymiştim, harika bir gündü” diyerek içimdeki olumlu duyguları aktive ettim. Kendime 1-2 haftalık bir şey satın almama hedefleri koydum. Hedeflerimi gerçekleştirince “aferin sana, harikasın, süpersin!” gibi motivasyon sözleri söyledim. Aslında işin özü almayı seçen insan olmaktan vazgeçip, ihtiyacı dışında bir şey almayan insan olmayı seçtim. Avm ziyaretleri rutinimden çıktı, gerektiğinde yapılan bir aktivite oldu.

İlgili yazı: Hayatınızı nasıl sadeleştirebilirsiniz: Hayatı sadeleştirmek için en pratik yöntemler

Hayat benim hayatım oldu, kimseyi takip etmediğim, gereksiz satış stretejilerine inanmadığım, umursamadığım bir hayatım oldu.

Benden başka hiçbir insan tam ve yeterli olduğumu, her halimle bütün olduğumu kendime her gün söylüyorum. Defalarca. Güzel duyguların her biri için tek kaynak benim. Olumsuz duyguları seçen de benim. Evet, her duyguyu hepimiz hissediyoruz, hepimiz insanız. Hep iyi olalım, hep ışık saçalım fikirleri insan olmaya aykırı, bunu kendimizden beklemeye hakkımız da yok ama hangi duyguda ne kadar süre kalacağımız bizim seçimimiz.

Hepimize seçimlerimizin sorumluluğunu aldığımız hayatlar diliyorum.

İlgili yazı: Sadelikle gelen özgürlük

Sıla Karadoğan
İngiliz Dili Edebiyatı eğitimli, Mutfak Sanatları Akademisi programı sonrası kendi pastanesini açan bir pasta şefi, rafine şekerle vedalaşıp yalnızca kendi sevdiği şeyleri pişiren, okuyan, ... Devam