X

Hikayesi nedir acaba: Finlandiya, eğitimdeki başarısını neye borçlu?

Fırsat eşitliği, eğitim deyince akla gelen ilk ülke Finlandiya… Peki, Finlandiya’nin bundan 150 yıl önce hiç de öyle olmadığını biliyor muydunuz?

Uzun süre İsveç’in sömürgesi olan, daha sonra Rusya egemenliği altına giren bu ülke bağımsızlığını bile 1917’de elde etmiş. Finlandiya halkı kendi ülkelerine bataklık anlamına gelen “Suomi” adını vermiş. Yani, tarım yapılamıyor, zaten soğuk hava koşulları hakim… Tam bir umutsuz vaka diyebilir miyiz? Evet, bu koşullar dikkate alındığında aslında gerçekten umutsuz bir vaka diyebiliriz fakat Finlandiya bize koşullar ne olursa olsun her şeyin insanla başladığını, insana yatırım yapıldığında bir ülkenin nasıl düze çıkabileceğini çok güzel kanıtlamış.

“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabını elinize aldığınızda kapağında hemen Atatürk’ün emrini görürsünüz. Atatürk zamanında bu kitabın okulların müfredatına koyulmasını zorunlu tutar ve hatta en ilginci şudur ki bu kitap o dönemde Kuran’dan sonra en çok satılan kitap haline gelir. Kitap aslında Rus bir yazarın Finlandiya’ya yaptığı ziyaretler eşliğinde ülkenin değişimini ele alıyor. Ülkedeki değişiklikler ise 1800’lü yıllarda başlıyor…

Kitap bir ülke nasıl şahlanır, nasıl “gerçekten” bağımsız bir ülke olur, kendi kültürünü yaratır gibi konular için fener niteliğinde… Sadece ülke demek doğru olmaz, organize olmuş insanların zorlukları birlikte aştığı bir başarı öyküsüdür Finlandiya. Kitaptan şunu anlıyoruz; seni yöneten, senin öğretmenin olan, senin ülkeni temsil eden her şey aslında halkın, senin yansıman. “Halk her zaman hak ettiği iktidarla yönetilir” düşüncesini savunuyor. 

Eğer bir değişiklik istiyorsan da “Gelişmelerden en uzak olduğunu düşündüğün o en karanlık noktaya ulaştığında, orayı aydınlattığında gerçek bir değişiklik, gelişim yaratabilirsin” diyor Finlandiya.

Bireyi tek başına düşünelim; birey nasılsa etrafındaki insanlar da onun gibidir, aynı halk ve onu yönetenler gibi, mantık çok basit aslında. Mesela Hitler ya da Ortadoğu’da insanlara zulmeden caniler bugünün Finlandiya’sında doğsaydı sizce tüm bunları yaparlar mıydı? Bence adlarını hiç duymayacaktık bile.

İşte tüm bu meselelerin çözümünü eğitimde bulmuş Finlandiya…

Eğer Finlandiya’daki Snellman ile birlikte hareket eden bu insanlar köy köy gezip insanları eğitmeselerdi, onların üretkenliğini artırıcı faaliyetlerde bulunmasalardı, onlarla tek tek ilgilenmeselerdi Finlandiya bugünkü noktada olmayacaktı. Aslında eğitimli, yeterli bilinç seviyesine erişmiş insanlar halkın seviyesine indiler. Çünkü halkın seviyesinde çok da iyi şeyler olmuyordu belli ki… Ülkenin en ücra köşesindeki insanlara bile ulaştılar, o insanları kazanmak için her şeyi yaptılar. Ötekileştirmediler. Tabii ki ülkenin konumu ve nüfusu göz ardı edemeyeceğimiz bir avantaj. Bunu belirtmeden geçemeyiz.

Bu eğitim devriminin başında ise Snellman adında biri var ve diyor ki: “Karanlık, ücra noktalarda kalmış yerlerde kandiller yaktım ve daha iyi aydınlatmaları için sadece onlara yağ takviyesi yaptım. Başka da hiçbir şey yapmadım.”

Hep söylerim, her insan değerlidir, ne verirsen onu çıkarır mahsul olarak, yaşla da alakası yok, belki sadece zaman alır ama sonunda değişir, gelişir her insan. Snellman tahmin edeceğiniz üzere en çok ilkokuldaki çocukların eğitimine eğiliyor ve hakikaten de Finlandiya aydınlığa 20-25 yıl sonra ulaşıyor.

Benim en çok ilgimi çeken kısmı ise kitabın askerlikteki eğitim süreci oldu. İnsanlar askere ölmeye gitmemeliler diyor. Hakikaten düşünsenize, askere toplumun her kesiminden genç insan gidiyor, inanılmaz bir verimlilik yakalanabilir. Silah tutmanın yanı sıra gerçek hayatta işlerine yarayabilecek şeyler öğretilebilir. Müthiş bir katma değer yaratılabilir.

Biliyoruz ki artık güç bilgide, beyinde… Çarpışma anındaki insan sayısının bir önemi kalmadı, kritik olan etik değerlere sahip bilim insanlarının, yazarların, şairlerin sayısı… Eğitim için bundan daha iyi bir fırsat olabilir mi?

Sonuçta o insanlar aksi bir durum olmadığı sürece ölmeyecek ve evine dönecek, nezaketin, kibarlığın, göreceli olmayan tüm temel etik değerlerin öğretilebileceği, verilmek istenen mesajın kolaylıkla karşı tarafa işlenebileceği bir süreç olabilir askerlik.

Bir yandan da askerlik dediğimiz süreç bir ülke için düşünüldüğünde hiç de ucuz bir aktivite değil, aksine ülkenin erkeklerinin çoğu askere gidiyor. Onları yedirmek, içirmek, giydirmek oldukça pahalı bir süreç. İşte Finlandiya da bu harcamalara değer bir eğitim hizmeti verir askerlere. Okullarda sadece kralların, çarların hayatını değil de sıradan insanların da hikayeleri anlatılır, onlara değer verildiği gösterilir. Böylelikle Finlandiya’daki okulların ana amacı etik değerlere sahip iyi insanlar yetiştirmek olur.

Hepimiz biliyoruz ki okumak için köyünden ayrılan çok az insan köyüne geri döner. İşte tam da bu yüzden en küçük yerleşim yerlerine bile okullar yapıldı. Köy her zaman cahil kalmasın diye… Biz de zamanında köy enstitülerini kurduk, tam da bu sebeplerden.

Tüm mesele kendi kendine yetebilen bir toplum olmak. Finlandiya bunu başarabilmiş. En önemlisi ise bu insanlar bu eğitim devrimini yaparken bir damla bile kan kaybetmemiş, aksine binlerce aydın genç kazanmış olmaları. Şu anda yaşanan durumları düşündüğümüzde dünyada olan biten hiçbir şeye kayıtsız kalamayız, yani böyle bir şansımız yok, dünya artık öyle bir yer değil, kayıtsız kalsak bile bu uzun süreli bir çözüm olamaz.

Fikir sahibi olmak, çoğu konuda bir fikrin, düşüncenin savunucusu olmak zorundayız. En önemlisi de insanlık ancak inandığı fikirleri gerçekten savunabilir. İşte tam da bu yüzden insanlığın önce inanması gerek. İnsanların insanlık için çaba sarf etmesi gerek.

Gerçek gelişimin halkın en küçük birimine ulaşıp oraya ışık tutmak olduğunu keşfetmiş Finlandiya’dan tüm dünyanın öğreneceği, ders çıkaracağı çok şey var ve benim umudum çok fazla…

İlginizi çekebilir: Hikayesi nedir acaba: Dark turizm nedir, neye hizmet eder?

Pınar Özpak: Selam, ben Pınar! 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra meşgul olacağım her şeyin sevdiğim, istediğim, en önemlisi inandığım şeylerin olmasına özen gösterdim ve hala da bunu başarmaya çalışıyorum. Farkında olduklarımı paylaşmak, araştırmak, yeni bir şeyler öğrenmek en büyük motivasyonum. Hep birlikte fark ettiğimiz günlere! :)

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale