X

Hikayesi nedir acaba: Dadaizm akımı neyi temsil eder?

Birinci Dünya Savaşı ile tüm dünyanın kana bulandığı yıllarda, savaşların hala mantıklı bulunduğu düzene ve onun savunduğu tüm kalıplara karşı başlatılmış bir akım dadaizm. Hatta öyle ki kendileri bunun bir akım olduğuna bile karşı. Bu akımın Birinci Dünya Savaşı ile başlayıp 1922 yılının sonlarına doğru bittiği biliniyor ama aslında hiçbir zaman sonlanmıyor, sadece başka bir şeye evriliyor ve başka bir akımın temeli kabul ediliyor. Akımın bittiği kabul edildikten sonra bile birçok sanatçı kendi eserinde, gerek albüm kapağında, gerek klibinde, birçok farklı platformda dadaist yaklaşımları ile adından söz ettirmiştir. Özellikle “Sex Pistols” müzik grubunun bazı albüm kapakları dikkatimi en çok çekenler arasında, mutlaka incelemenizi öneririm.

Error, no group ID set! Check your syntax!
error,nogroupidset!checkyoursyntax!">error,nogroupidset!checkyoursyntax!">

Entelektüel katılığa karşı olan ve onların kalıplarını da reddeden bir akım dadaizm. Her şeye karşılar ama çıkış noktaları haklı bir isyanla başlıyor diyebiliriz. Tarih boyunca uygun görülen, kabul edilen ve dolayısıyla uygulanan tüm katı kurallar insanların hala savaşmasını gerektiriyorsa bu kalıplara meydan okumamak bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterirdi zaten. Sanat da zaten böyle bir şey değil midir? İnsanların içinde bulunduğu durumdan en çok etkilenen kavramlardan biridir. Her şeyde olduğu gibi sanatın belirli kalıplar içinde icra edilmesi de onların bütünüyle karşı durduğu bir alandı. Eserlerinde alışılagelmiş tüm estetik değerleri ve burjuvanın kabul ettiği ve değer verdiği her şeyi reddederler.

Dada hareketinin öncüsü Hugo Ball, 1916 yılında kendi açtığı kafede diğer savaş karşıtları ve genç sanatçılar ile buluşur ve ilk dada bildirisini burada paylaşır. Her şeye karşı diye tanımlanan bu akımın savaş karşıtlığına karşı olmadığını vurgulamak gerekir. Yaşadıkları ve şahit oldukları döneme ve otoriteye itaat etmeyi reddetmişlerdir. Dadaistlerden Richard Huelsenbeck eline bir sözlük alıp tesadüfen bir sayfayı açıp o sayfaya bir bıçak atar ve denk gelen kelime “dada” olur, akımın ismi tam olarak bu şekilde kararlaştırılır. “Dada”nın anlamını ise birçok kaynak Fransızca “tahta at” olarak belirtir.

Birçok düşünüre, sanatçıya göre özgürlüğü en iyi temsil eden eylemdir sanat. Öyle de olmalıdır, daha doğrusu özgürlüğü bir şey sembolize edecekse onu ancak sanatçı yapabilir diye düşünüyorum. Özgürlüğe ket vurulduğunda her sanatçının önce buna meydan okuması ve özgürlük için savaşması, mücadele etmesi gerekir. Sanatçı bağımsızlığı için savaşmadan ortaya bir eser çıkarırsa, özgürlük karşıtı düzene itaat ederse onun eseri de bağımsız ve gerçek bir eser olmaktan uzaklaşmaz mı sizce de? Bugün çağdaş sanat adı altında değerlendirdiğimiz eserler sizce özgür olabilmeyi ne kadar başarmış?

Aslında buradaki temel mesele sanatçının ne kadar hür olduğu değil, istediği kadar özgür olabilmek için mücadele edip etmemesidir. Sanatçı için hür iradesizlik, bir insanın nefes almadan yaşamaya çalışmasıyla eş değer olmalıdır. Sanatçı her durumda bağımsızlık için en çok direnen, özgürlük uğruna en çok mücadele eden, bu yolda ısrar eden olmalıdır ki onun eseri de özgürce değerlendirilebilsin. Hala temel haklar için mücadele etmek zorunda olduğumuz bir dünyada sanatçıların ortaya çıkardığı eserin nasıl olduğu, ne kadar estetik olduğu değil de sanatçının o eseri ortaya çıkarırken ne düşündüğü, neye karşı olduğu, neyi savunduğu çok daha değerli olmalıdır. Diğerleri değersiz midir? Tabii ki hayır. Eğer sanatçı özgürlük timsali olarak tanımlanıyorsa bağımsızlık davası olan sanatçı her zaman çok daha değerlidir, olmalıdır da böyle bir dünya düzeninde.

Günden güne daha çok ve daha hızlı tükettiğimiz ve temel haklarımızın hala sorgulandığı, birçok temel haktan mahrum kaldığımız bu dünya gerçeğinde, “Sanat sanat içindir” kisvesi altında hiçbir mesaj kaygısı olmayan, sadece vergi kaçırmak için alınan, satılan, gerçekten neredeyse hiçbir şey anlatmayan çağdaş sanat eserlerinin (!) bize “-miş” gibi yaptırmasına izin vermemeliyiz. İşte dadaizm de savaşın yaşandığı o yıllarda insanların düştüğü ümitsizliği, buhranı ve belki de en isyankar gözüken, her şeyi reddeden bu akıma dahil olanların kabul edilmiş çaresizliğini ifade ediyor. Tam da bu yüzden tüm estetik değerleri, kültürel kalıpları reddediyorlar. Gelişen teknolojiyle birlikte savaşların ve insanların mücadele şekli de değişiyor. Şu anda da dünya çok farklı bir mücadelenin içinde… Dadaizmin dirilmesini elbette dileyemeyiz ama sorgulayan, umudu olan, bazı şeyleri reddetme cesareti gösterebilecek insanlara, özellikle sanatçılara bu mücadelenin çok ihtiyacı olduğu ortada.

Sanatın sorgulayan insanların tekelinde olmasını ve onlarla özdeşleştirilmesini çok isterdim. Günümüzde her şeye hükmeden kapitalizm burayı da tamamen kendi kontrolüne almış durumda. Sadece bir sınıfa dahil olduğunu kanıtlamak adına markalarla var olan insanların sanat savunuculuğu yapması, en çok sanattan bahsedenin onlar olması çok çelişkili ve çok tehlikelidir. Her sektör ele geçirilebilir ama sanatın, sanatçının bu kadar itaat etmesi ve ele geçirilmesi kabul edilebilir bir şey olmaktan çıkar, ortaya çıkan da eser diye tanımlanamaz. Yeni dünya düzeninde sanatçı tanımını da gözden geçirmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Bu şartlar altında gerçek bir sanatçı sistemle el ele ilerleyen değil de, aksine uyumsuz, asla itaat etmeyen, bireysel özgürlükler uğruna her şeyi göze alan, bir gruba ait olamayan, köksüz olmayı başarabilmiş insan olarak tanımlanmalıdır. Filtreye takılan bunun gibi belli başlı özellikleri olmalıdır.

Yaşadığımız salgınlar, savaşlar, hızla gelişen teknoloji (!) ve ortaya çıkardığı bayağı sorunlar, kadınların, ten rengi farklı olanların, cinsel yönelimi topluma ters düşenlerin (!), hala açlıktan ölen insanların, dünya korona aşısı problemini çözerken hala kızamık aşısına çare bulamamış Afrika’nın sorunlarını konuşmayan, bireysel temel özgürlükler için ses çıkarmayan, sanat icra ettiği varsayılan insanlar, öğretmeniyle iyi anlaştığı için matematiği beş gelen çocuktan farklı değildir. Çağdaş sanat önce özgürlük için mücadele etmelidir, hatta en çok o etmelidir, aksi taktirde bu sanatın sıfatını “çağdaş” kabul etmek çok yersiz olacaktır. Özellikle içinden geçtiğimiz bugünlerde dadaizmi bir kez daha anmak, onu gerçekten anlamaya çalışmanın çok yerinde olacağını düşünüyorum.

İlginizi çekebilir: Hikayesi nedir acaba: Harry Lenas, Baylan Pastanesi’ni nasıl kurdu?

Pınar Özpak: Selam, ben Pınar! 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra meşgul olacağım her şeyin sevdiğim, istediğim, en önemlisi inandığım şeylerin olmasına özen gösterdim ve hala da bunu başarmaya çalışıyorum. Farkında olduklarımı paylaşmak, araştırmak, yeni bir şeyler öğrenmek en büyük motivasyonum. Hep birlikte fark ettiğimiz günlere! :)

Gelenekten geleceğe: 20 yıldır değişmeyen Türk kahvesi lezzeti, Arçelik Telve’de

Şüphesiz ki en keyifli sohbetlerimizin, en duygusal anlarımızın, en unutulmaz kavuşmalarımızın en güzel eşlikçisi olan Türk kahvesinin yeri, kültürümüzde olduğu kadar, gönlümüzde de ayrı. Her yudumunda ya nostaljik bir hikaye saklayan ya da misafirperverliğin, samimiyetin, sıcak sohbetlerin simgesi olan ve geçmişten günümüze her gün daha da anlamını katlayarak hayatlarımızda yer edinen Türk kahvesi, pek çoğumuzun vazgeçilmezi. Mükemmel köpüğü ise hepimizin gözdesi. Çünkü kabul edelim Türk kahvesi dendiğinde hepimizin gönlünden geçen bol köpüklü ve tam kıvamında hazırlanmış olması.

Error, no group ID set! Check your syntax!

error,nogroupidset!checkyoursyntax!

-s10572″>

Neyse ki bize 20 yıldır değişmeyen bir lezzet sunan Arçelik Telve, her defasında damaklarımızda mükemmel bir tat bırakmayı başarıyor. 20 yıldır hiç bitmeyen bol köpüklü ve tam kıvamında Türk kahvesi lezzeti, Arçelik Telve’de!

Telve, 20 yaşında!

Arçelik, yıllardır mutfaklarımızda yeniliği ve dönüşümü, yüksek kalite standartlarıyla buluşturarak getiren ve ilk otomatik Türk kahvesi makinesini üreten bir marka olarak geleneksel Türk kahvesi lezzetini de en üst seviyeye taşımayı başarıyor. Üstelik, bunu 20 yıldır değişmeyen mükemmel sunumu ile yapıyor. Ve her fincanda aynı lezzeti yakalamamızı sağlıyor. İşte bu yüzden 20 yıldır “Türk kahvesi” dendiğinde akla ilk Arçelik Telve geliyor. Tüm kahve severlerin vazgeçilmezi olan Arçelik Telve, köpükten ve kıvamdan asla ödün vermiyor.

Su püskürtme ile karıştırmayı sağlayan Spinjet Teknolojisi sayesinde Türk kahvesi, en mükemmel haliyle hazır oluyor. 1,5 litre kapasiteli su tankı ve otomatik su alımı pratik bir kullanım sunarken, her fincan için ayrı ayrı su doldurma zahmetinden de bizi kurtarıyor. Ayrıca, İndüksiyon Isıtma Teknolojisi, geleneksel ısıtma yöntemlerine kıyasla kahvenin en ideal derecede pişmesini sağlıyor. Ne de olsa bu kadar hassasiyet, ancak geleneksel bir lezzetimize yakışırdı.

Kalabalık sohbetler, ideal köpük ve tam kıvam

Samimi ve sıcak sohbetlerin en güzel eşlikçisi olan Türk kahvesinin, kalabalıkları birleştiren bir gücü olduğu da kesin. Bazen kendimizle baş başa geçirdiğimiz keyifli anlara eşlik etse de bazen de birlikte olmanın tadına varmamızı sağlayan en lezzetli eşlikçi. Neyse ki 6 Fincan Kapasitesi ile herkese yetecek kadar lezzet Arçelik Telve’de.

Üstelik, Cooksense teknolojisi; her fincanın ideal ve tam kıvamda olmasını sağlayarak tüm damaklarda eşsiz bir tat yaratmayı da başarıyor. Kalabalık dost buluşmalarında bile Arçelik Telve ile herkesin kahvesi tam istediği gibi, tam kıvamında.

İlklerin unutulmaz olduğunu hepimiz biliyoruz… Arçelik’in de ilk otomatik Türk kahvesi makinesinin mucidi olarak, en az Türk kahvesinin kendisi kadar gönlümüzdeki yeri bambaşka. Siz de yıllara meydan okuyan ve geçmişten günümüze aynı mükemmel lezzeti her fincanda korumayı başaran Arçelik Telve ile kahve keyfinizi ikiye katlamak istiyorsanız hemen tıklayın.

En mutlu, en keyifli, en duygulu anlarımızda, iyi ki varsın Telve!

*Bu yazı Arçelik katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.

Error, no group ID set! Check your syntax!

error,nogroupidset!checkyoursyntax!

-s98412″>

Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.

Error, no group ID set! Check your syntax!

error,nogroupidset!checkyoursyntax!

-s20250″>

Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler

Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale