Hayatın dengesini bulmak için: Eril ve dişil enerjileri tanıyın

Eril ve dişil enerjiler modern çağda kadınların ve erkeklerin hayatını farklı şekillerde etkiliyor. Bu iki enerjinin dengesine değinmeden önce, eril ve dişil enerji prensiplerinin ne olduğuna dair bir bilgilendirme yapmanın daha sağlıklı olacağına inanıyorum. Böylece; bu iki enerjinin prensiplerinin, davranışlarımıza, kararlarımıza, hayatımıza, ilişkilerimize nasıl yansıdığını daha rahat algılayabiliriz. Çalışan kadınların rekabet ederek, hayatta kalma, başarılı olma inançlarından dolayı baskın olarak eril enerjilerini yani sol beyinlerini aktif kullandığını söyleyebiliriz. Ancak; iş hayatı ve mali zorluklar erkeklerde eril enerjiyi azaltıyor gibi bir hüküm vermek bence doğru değil. Mesele çok daha derin ve çok daha geçmişe dayanıyor.

Eril enerji ve dişil enerji nedir?

Öncelikle eril ve dişil enerjiyi biraz daha detaylı olarak anlatacak olursak;

Her iki enerji de hem kadın hem de erkek bedeninde varoluşun bir parçası…

Yin dişil enerjiyi temsil eder. Yang ise eril enerjiyi… Eril enerji, zihinsel gücü, mantığı, sol beyin işlevini, savaşçılığı, konuşmayı temsil eder. Eril enerji, atak, kontrolcü, rekabet eden tarafımızdır. Dişil enerji ise tam tersi, kabulde olan ve izin verendir. Eril enerji nüfuz eder, dişil ise alıcıdır ve yumuşaktır. Eril enerji aklı, mantığı üstün tutar. Yargılayıcı, cezalandırıcı, suçlayan tutumu yansıtır. Dişil enerji, duyguların ve sezgilerin yansımasıdır. Hoşgörü ve affedicilik hâkimdir. Eril enerjide detaylarla tek tek algılayış vardır. Dişilde ise bütünsel bir fark ediş. Eril enerji, kâr zarar hesabı yapar, sebep sonuç ilişkisi kurar. Dişil ise hesap yapmadan, yaşamı, doğal bir akış içinde olduğu bilinciyle kabul eder. Eril enerji kuralcı, dişil enerji özgürlükçüdür. Eril enerji, düşünmek, tartmak ister; dişil ise sezgilerini, hislerini dinler.

Eril enerji, ahlak, töre, namus kavramlarıyla karar verir, davranır. Dişil ise sevgi bazlı, şefkat duyarak karar verir, davranır. Eril daha çok hüzün, ciddiyet ve çilecilikten beslenir. Dişil kutlama, coşku, sevinçle besler ve beslenir. Gündüz, güneş eril; gece, ay dişildir. Ve ikisi de gereklidir. Eril enerjide çalışarak zorlayarak elde etme varken, dişil enerji niyetin gücüyle tezahür ettirir. Eril enerji hareketi olayları başlatır. İlk adımı atar. İnisiyatif ve sorumluluk alır, ataktır. Sol beyni yöneten eril enerji “AN”da kalmak yerine sürekli analiz ederek, hesap yaparak farkındalığı kaçırabilir. Genelde çoğu şeye karşı çıkar, güç odaklıdır. Suçu hep başkalarında arar, esnekliği yoktur. Değişimi, duyguları ifade etmeyi, sevgiyi zayıflık olarak görür. Eril enerji baskılandığında agresiflik sergiler. Eril enerjinin en büyük özelliği kadın ya da erkek fark etmez, harekete geçirmektir.

Dişil enerji daha edilgendir, uyum sağlar. Kolay inanır, harekete geçmek için motivasyona ihtiyaç duyar. İzleyen ve gözleyendir. Dişil enerji sağ beyni etkiler. Yaratıcı, özgürlüğe düşkün yönümüzdür. Tutkuların, hislerin, sanatın, estetiğin, yaratıcı enerjinin kaynağı dişil enerjidir. Bilge ve derin tarafımızdır. Dişil enerjisi yoğun olan kişiler sevgi odaklıdır. Hırstan kaçar. Dişil enerji baskılandığında yaratıcılık dengesini kaybeder. Savaş, terör ve kaos olur.

Kadın erkek hepimizin içinde bu özellikleri sergilememize neden olan eril ve dişil enerji bulunuyor. İkisi birbirini harekete geçiriyor. Örneğin, bu yazıda okuduklarınıza ilham olan duygular, hisler, farkındalıklar dişil enerjimden kaynaklı. Bu yazıyı yazmamı sağlayan, gelen ilhamı sözlere döktüren ve beni harekete geçiren ise eril enerjim.

Kadın olun, erkek olun önemli olan; enerjinizin dengede ve uyumlu olmasıdır. Biri diğerinden asla üstün ya da kötü değildir. Her iki enerjinin de güçlü yönlerini beslemek, yaşamda daha dengeli olmamızı sağlar. Her iki enerjinin de dengesizliği hem kendimize hem de bütüne olumsuz etki eder. Kadın Olmak kitabımda detaylı anlattığım danışan hikayelerimde bu iki enerjinin yaşamlara, ilişkilere nasıl etki ettiğini fark edebilirsiniz.

Dişil enerjimizi ve bu enerjinin prensiplerini yadsıdığımız ve uzaklaştığımız görülüyor. Ancak; bunun sebebi sadece iş hayatıyla, anne olmakla ilgili değil. Çağlardan beri namus, ayıp, günah gibi kavramların hipnozuyla kadınların baskılandığını görüyoruz.

Burada aslında ataerkil kültürlerin, geleneklerin, din adı altında dayatılan evrensel gerçeklikle uyuşmayan hipnozların ve korkuların etkisi var. Lütfen hep hatırlayın korktuğunuz şeyi yok etmeye ve baskılamaya çalışırsınız. İnsan ancak; korkutulduğunda kontrol edilebilir. Tarihte cadı avlarını, kadınların diri diri yakıldığını, namus kavramıyla, iffetsizlikle suçlanarak taşlandığını, kız çocuklarının doğar doğmaz gömüldüğünü görüyoruz. Günümüzde kadının mal gibi alınıp satıldığı, çocuk gelinlerin hala ülkemizde de var olduğu bir gerçek.

Yapılan hipnozların gücü korku kültürüyle, kadın erkek herkesin bilinçaltına çağlardan beri o kadar güçlü yerleştirilmiş ki bu zamanda kadınlar kendi dişil güçlerini yadsıyorlar. Farkında bile değiller.

Hipnozlar doğrultusunda özellikle anne tarafından yetiştirilen kız ve erkek çocukları dişil enerji prensiplerinden duygularını ifade etmeyi, hislerini hissetmeyi öğrenemiyor. Çünkü model olarak gördüğü ilk bağlantıyı kurduğu kadın annesi, duygularını yok sayıyor, bastırıyor, içine atıyor, “elalem ne der?” korkusuyla benliğini yok sayıyor. Potansiyelini bastırıyor. Özünden uzaklaşıyor. Robotlaşan eril dişil enerji dengesi şaşmış bireyler mutsuz olarak yaşamlarını sürdürürken başarının, kariyer yapmanın, para kazanmanın, evler, arabalar almanın, maddi gücün, evlenmenin bir statü olduğu ve mutluluk sağlayacağı illüzyonu ile kendini mutsuzluğa mahkum ediyor.

Duygularımızı bilinçli ya da bilinçsiz bastırıyoruz. Duyguları ifade etmenin zayıflık olduğu inancıyla, duygularımızı hissetmemek üzere ya antidepresanlara sarılıyoruz ya da bağımlılıklar yaratıyoruz. Her bağımlılığımızın ardında doyurulmamış duygusal ihtiyaçlarımızın olduğunun farkında değiliz. En basiti sigaranın öldürdüğünü biliyoruz ve bağımlı olmaya devam ediyoruz. Bu halde iken eril-dişil enerji dengesinden söz edemeyiz. Çünkü; dişil enerji prensiplerinden, öz şefkat, öz sevgi kavramlarından çok uzaktayız. Bunun sonucu; hoşgörüden affedicilikten de uzak yetişiyor ve çocukları da bu şekilde yetiştiriyoruz. Ve eril enerji prensibi olarak genelde sonuca odaklıyız, sürece değil. Yaşamdaki süreçlerin bize sağladığı farkındalıkları göremeyebiliyoruz. Yargılayan, etiketleyen bir zihin ile bilincimiz kapalı kalıyor. Kendimizi tanımamak, kendimize, hayatımıza dair cesur ve güçlü sorular sormamak “Ben kimim? Mutlu muyum? Sevdiğim, istediğim hayatı yaşıyor muyum?” sorularını sormadan derin bir uykuda istemediğimiz, mutsuz olduğumuz hayatları yaşamak… Bunun farkında bile olmamak… Tüm eril-dişil enerji dengemizi etkiliyor.

Eril-dişil enerji dengesinin bozulması aşk ilişkilerine nasıl yansıyor?

Eril ve dişil enerjilerin dengesizliği elbette ilişkilere de yansıyor. Ancak; eril enerjisi baskın olan bir kadınla dişil enerjisi yüksek bir erkek pekala ideal bir ilişki yaşayabilir. Sağlıklı, ideal olan her iki kişinin de kendi içinde tam ve bütün hissetmesidir. Birinin diğerini tamamlama durumu ancak bağımlı ilişkileri yaratır. “Biz bir elmanın iki yarısıyız” söylemleri kendi benliğimizi azımsadığımız yaklaşımlar aslında…

En önemli nokta ise ilişkiyi yaşayanın bilinçli halimiz değil, bilinçaltımız olduğunu bilmememiz… İlişkiyi yaşayan içimizdeki küçük çocuktur. Kimi zaman küser, kimi zaman kızar, hırçınlaşır. İçimizdeki küçük çocuğun yaralarından, travmalarından dolayı; ilişkide çoğu zaman çocukça davranışlar sergilenir, duygusal çatışmalar yaşanır, egosal savaşlar olur. Ve iki çocuğun bilinçaltındaki korkularının, duygularının iyileştiricisi partnerler değildir. İlişkileri iyileştirmek için yetişkin bilinçli halimize ihtiyacımız var. Aradığımız, özlediğimiz anneyi ve babayı sevgili ya da eşlerimizde bulmaya çalışırsak ilişkiyi tüketiriz.

Ayrıca; ilişkiyi kadının ve erkeğin ailesinin enerjisi de etkiler. Hatta eski kuşak geçmiş nesillerin yaşadığı travmalar da enerji dengesini bozar ve ilişkide sebepsiz gibi görünen sorunlar ortaya koyabilir.

Şimdiki ilişkilerde kadın ve erkek sorguluyor. Karşı tarafı suçlamak yerine, kendi değişim dönüşümünü yaratmak niyetiyle, kişisel gelişimine yatırım yapıyor. Eğitim ve seminerlere katılıyor, danışmanlık alıyor. Kendi çevremde bana gelen danışanlarımdan dolayı; yeni bir bilinçle, farkındalıkla ilişkilerini sürdürmek isteyen cesur insanlar gözlemliyorum.

Dişil enerji kendini nasıl belli eder?

Fiziksel olarak çok güzel bir kadın görebilirsiniz. Ancak; enerjisine güçlü bir erillik yansıyabilir. Toplum dilinde onlara “Erkek Fatma”, “Erkek gibi kadın” tanımlamaları yapılıyor. Bilinçaltına kodlanan hipnozlardan dolayı; bu tanımlamalardan memnun olan kadınlar da var. Hatta eskilerin bir sözü var. “Ben kızımı orduya koysam kız oğlan kız çıkar” diye… Sonra “Kadın neden vajinismus diye bir rahatsızlık yaşıyor?” diye sorguluyoruz. Bu tür sözler kadının cinselliğini yaşamasının kabul görmediği, bunu yaşarsa sevilmeyeceği ve duyulan güvenin kalmayacağı mesajlarını bilinçaltına ekiyor. Türk toplumunda böyle bir kültürün kadınlarıyız. Hala ülkemizde evlenirken kadınların bellerine bekaret kemeri gibi kırmızı kurdele takılıyor. “Paket açılmadı” mesajı kadını, bedenini, dişil enerjisini, şahsiyetini aşağılıyor, yargılıyor. Kadını ve dişil enerjiyi mallaştırıyor. Satın alınan bir ürün yerine koyuyor. Böyle kadınlarda dişil enerjinin ifade bulmasını bekleyemeyiz.

Kendi doğallıyla barışık, mutlu kadının dişil eril enerji dengesi, bedeninden yansır, tüm enerji alanına yayılır. O zaman onu fark etmemeniz mümkün değildir. Yıldız gibi parlar, çevresine ilham olur, şifa olur.

Son olarak; tüm kadınların ve erkeklerin içlerindeki küçük çocukla buluşmalarını, o küçük çocuğun tüm duygularını hissederek ifade etmelerini, öz sevgi, öz şefkat, öz güven, öz değer, öz saygı kavramlarıyla öz varlıklarını kutlamalarını dilerim.

İşte o zaman eril-dişil denge ile öz benliğiyle bir ve bütün olan insan herkesle ilişkisinde dengede olur, yaşamda mutlu olur.

Dişil gücümüzle kadın olmak kampı, 26-30 Ekim’de Kaş’ta

Kadın olmak nedir? Nasıldır?” diye sorduğumda yirmili yaşlarımın sonlarındaydım. Fark ettimki kadın olmaya dair bilinçaltımızda, bize hizmet etmeyen çok fazla inanç, düşünce kalıbı var.

Henüz bebekken şekilleniyor inançlarımız; kızlar pembe giyer, erkekler mavi…

Nüfus kağıdımızın rengiyle başlıyor ayrışma… Hatta anne karnındayken annemizin, babamızın ‘’erkek olsun!’’ beklentisini hissediyoruz. Ayrımlar benliğimize hüküm ediyor, zan ettiklerimiz yaşamımızı, ilişkilerimizi kontrol ediyor.

Uyanış sorgulamakla başlıyor. Ben de yirmili yaşlarımda başladım sorgulamaya, ardından otuzlu yaşlarımda danışanlarımla yaptığım regresyon çalışmalarında gözlemledimki kadın olmak, kadın bedeninde olmak, acı, üzüntü, korku, utanç, suçluluk ve daha pek çok duyguyu barındırıyor. Danışanların gerçek hikayelerinin bir kısmı KADIN OLMAK kitabımda…

Namus kavramı ise adeta dişil enerjinin yok sayılması, bastırılması için türetilmiş. Namus kelepçesinin, prangalarının tezahürü kadınların evlenirken bellerine bağlanan kırmızı kurdeleler sanki…

Atalarımızdan, kadın dişili soyumuzdan aldığımız, bedenimizde kayıtları bulunan, ruhumuzda izleri duran dişil enerjimizi baskılamamıza sebep olan o kadar çok şey var ki…

Farkındalık kendimizi sevmekle başlıyor. İnsanın kendini sevebilmesi içinse kendiyle iletişimde olması güzel olur.

Bu kamp; özgün ve eşsiz kadınlığını kabul etmek, onurlandırmak isteyenler içindir. Kendi bedeniyle, dişil enerjisiyle, cinsiyetiyle, özellikle kadın soyuyla yeniden iletişim ve sağlıklı ilişki kurmak isteyen cesur kadınlar katılabilir.

“Dişil gücümüzle kadın olmak dönüşüm kampı”nda her bir katılımcının niyeti doğrultusunda anda ve akışta Hande Akın’ın kalbine gelen sezgiler ile gölge yaralarımızın şifalanmasına niyet edilmiştir.

Kampta farkındalık yaratılmak istenen ve üzerine çalışacağımız kavramlardan bazıları;

  • Anne kız ilişkisi
  • Baba kız ilişkisi
  • İçimdeki küçük kızla ilişkim
  • Bedenim, kutsal mabedimle ilişkim
  • Duyguların & hislerin farkındalığı
  • Cinselliğimle ilişkim, bekaret, mastürbasyon… (Cinselliğin, hazzın, orgazmın yaşanmasına engel olan utanç, suçluluk vb. duygular, korkular)
  • Ergenlik dönemimden getirdiklerim
  • Regl olmanın, doğurganlığın onurlandırılması
  • Partnerimle ilişkilerim; aldatılma, terk edilme travmalarının iyileşmesi, helalleşme
  • Kollektif bilinçten gelen taciz ve tecavüzlerin şokunu serbest bırakma
  • Vajina monologları
  • Rahim meditasyonu
  • Dilimizdeki kelimeler
  • Geleneksel evlilik, sevgililik ve cinsellik
  • Dişil gücümüzle, kadın atalarımızla buluşmak, eril & dişil denge

Ayrıntılı bilgi için www.handeakin.com

İlginizi çekebilir: İçinizdeki savaşa son verin: Duygularımızla yüzleşmek

Hande Akın Kişisel Dönüşüm Danışmanı & Yazar
5 Şubat 1977 İstanbul doğumluyum. Şişli Terakki Lisesi’nde okudum. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV Sinema Bölümü’nden mezun oldum. 15 yıl reklam sektöründe prodüksiyon ve ... Devam