X

Hayata gerçekçi gözlerle bakın: Pozitif düşünce nedir?

“Negatif  insanlar her çözüme bir problem bulurlar, pozitif insanlarsa her probleme bir çözüm.” Steven Aitchison

Pozitif düşün, pozitif ol” gibi mesajları duymadan geçirdiğimiz bir gün hemen hemen yok. Peki ama nedir bu pozitif düşünce denilen şey aslında? İlk olarak pozitif düşünce ne değildir onu inceleyelim isterseniz. Bir kere pozitif düşünce problemlerimizi görmezden gelerek, Pollyanna’cılık oynayıp, pembe renkli bir hayal aleminde yaşamak değildir. Hele Secret tarzındaki akımların peşinden gidip “Pozitif düşüneyim, evrenden ne sipariş edersem o olsun“gibi bilimsellikten uzak düşüncelere kapılmak hiç değildir. Pozitif düşünce negatifi reddetmek de değildir. Hayat pozitiflik ve negatifliğin iç içe geçtiği bir bütündür. Tıpkı aydınlıkla beraber karanlığın, gündüzle beraber gecenin olduğu gibi hayat zıt kutuplardan oluşur. Doğu kültüründe bu kutuplar Yin ve Yang olarak adlandırılır. Kadim Çin’in yazılı en eski belgelerinden kabul edilen I Ching isimli kitap (Değişimler, Dönüşümler Kitabı)  Yin ve Yang üzerine kurulmuştur. Geceyi inkar edip sadece gündüz var diyebilir miyiz? Tabii ki hayır. Ya da kendimizi neden gece var diye üzer miyiz? Yani hayatta pozitiflikle beraber negatiflik de vardır. O halde pozitif düşünce dediğimiz şey, pozitifin yanı sıra negatifliğin de olduğunu kabullenmek, dahası ikisinin bir bütün olduğunu fark etmek ama dikkatimizi pozitife vermektir. Pozitif düşünce problemlerimizi artıları ve eksileriyle görüp, çözüm yolları aramaktır.

Hayatın her alanında olduğu gibi pozitif düşünme konusunda da denge önemli bir unsurdur. Bizim her duygumuz bize bir şey anlatmaya çalışır. İnsana ait duyguları incelerseniz, tüm duyguların aslında insan denilen muhteşem organizmayı korumaya yönelik olduğunu görürsünüz. Örneğin korku duygusunu ele alalım. Bir doğal afet esnasında korku duymamız bizi harekete geçiren itici bir güç haline dönüşüp hayatta kalmamıza yardımcı olabilir. Yani tıpkı korku örneğinde gördüğümüz gibi negatif duygularımız da bize hayatımızda yolunda gitmeyen şeyleri gösteriyor olabilir. Zaman zaman negatif düşüncelere, duygulara sahip olmamız kadar normal ve de insani bir şey yok. Biz sadece mutluluğa, pozifliğe programlanmış androidler değil kanlı canlı, her türlü duyguya sahip insanlarız. Evet zaman zaman negatif hissetmek normal bir olay peki ama ya sürekli olarak kendimizi negatif hissediyorsak ve hayatımızdaki pozitif olaylara kendimizi kapatıyorsak? Şöyle bir senaryo hayal edelim. Ama ilk olarak daha önceki bir yazımda bahsettiğim Çekirdek İnançların ne olduğunu bir kez daha hatırlatayım sizlere.

İlginizi çekebilir: Stresi yönetmek için kullanabileceğiniz 12 maddelik eylem planı

Çekirdek İnançlar Aaron T.Beck’in kurucusu olduğu Kognitif Terapiye ait bir kavram olup, kişinin iç dünyası ile çevresi arasındaki temel varsayımlarıdır. Çekirdek inanç geçmiş yaşantılara ve öz deneyimlere dayanmaktadır (Türkçapar, 2012). Olumlu ve olumsuz şekilde olabilirler. Biz burada sadece olumsuz Çekirdek İnançlardan bahsedeceğiz. Çekirdek İnançlar çocukluk dönemimizde etrafımızdaki insanlardan kendimizle ilgili aldığımız mesajların bir eseridir. Örneğin beş, altı yaşlarındayken annesinden sürekli olarak şanssız olduklarına dair laflar duyan bir çocuk bu lafı içselleştirir, ve büyüdüğünde “Ben şanssız bir ailenin ferdiyim dolayısıyla ben de şanssızım” Çekirdek İnancına sahip bir yetişkin olur. Evet şimdi hayalimizdeki senaryoya geri dönebiliriz. Diyelim zihninin içi sürekli negatif düşüncelerle dolu ve çekirdek inançlarından biri “ben şanssızım”  olan bir kişi var ve bu kişi işini kaybediyor. Bu insan hayata çok olumsuz bir şekilde yaklaştığı için bir daha iş bulamayacağını düşünmeye başlıyor. Artık sabahları son derece umutsuz bir şekilde güne başlıyor. Bu olumsuz tavrı iş görüşmelerine de yansıyor. Ve çoğunlukla sırf bu tavrı yüzünden iş görüşmeleri kötü gidiyor. İş görüşmeleri kötü gitmeye başladıkça, iş bulamayacağına dair inancı iyice artıyor. Böylece kahramanımız bir kısır döngü içine giriyor. Halbuki kendini sakin tutmaya çalışarak, kendi ve iş bulabilme becerisi hakkında objektif bir analiz yapsa ve kendine olan güvenini tazelese iş görüşmeleri çok daha iyi geçebilir. Carnegie-Mellon Üniversitesinden, psikolog Michael F. Scheier pozitif insanların, negatif insanlara oranla stresle daha iyi başa çıkabildiklerini bulmuştur. Scheier’a göre pozitif insanlar işten çıkarıldıkları zaman hemen bir plan yapmaya başlıyorlar ve etrafındakilerden öneriler alıyorlar. Öte yandan negatif düşünceli insanlar, işten çıkarılma gibi durumlarda, olayların gidişatını değiştirebilecek hiçbir şey yapamayacaklarını düşünüyorlar. Örneğimizdeki adam pozitif düşünmeyi seçerek kendini içine düştüğü çıkmazdan çıkarabilir. Dahası bu adam ve de hepimiz kendimize daha pozitif düşünmeyi öğreterek hayatımızı güzelleştirebiliriz. Peki neden bazı insanlar için hayata pozitif bakmak kolayken, diğerleri için değildir? Bunun cevabını yetiştirilmiş tarzımızda, genetik mirasımızda, çocukken yaşadığımız travmatik olaylarda bulabiliriz. Ancak size iyi bir haberim var. Bir insan ne kadar  negatif bir düşünce yapısına sahip olursa olsun, eğer isterse kendini pozitif olma konusunda eğitebilir.

New York’ta üniversite eğitimi görürken yanında staj yapma ve kendisiyle tanışma şansına sahip olduğum Dr. Albert Ellis, Rasyonel (Akılcı) Duygusal Davranışçı Terapiyi (REBT) 1950’li yıllarda geliştirmiştir. REBT, Stoacı filozof Epictetus’un “Kişinin sorun yaşamasına neden olan şey olaylar değil, kişinin olaylar üzerindeki düşünceleridir” görüşüne dayanmaktadır. İnsanların çarpıtılmış, doğru olmayan ve temelde akılcı olmayan düşüncelerle kendilerini kurban haline getirdikleri görüşü REBT’nin temelini oluşturur (Bond ve Dryden, 2000). Ellis yanlış akıl yürütmeyi A-B-C süreci olarak işlemiştir.

  • A (Activating Experience) = Harekete Geçiren Deneyim
  • B (Belief) = Kişinin A’da gerçekleşen olaylar hakkındaki akılcı, mantıklı ya da gerçekçi olmayan düşünceleri, inançları
    C (Consequences for emotions) = Duygusal Sonuçlar

İşine son verilen negatif insan örneğine geri dönelim. Ellis’e göre A süreci bu kişinin işine son verilmesiyle başlar. Ancak danışanların terapiste başvurmasını sağlayan genelde C süreci, yani duygusal sonuçlardır. Çünkü işine son verilen insan kendini kızgın, depresif veya endişeli hissetmektedir. Peki A sürecinden neden C sürecine geçeriz? Ortadaki B süreci başımıza gelenler hakkındaki akılcı ya da mantıklı olmayan düşüncelerimizdir. Örneğimizdeki negatif insanın, işten ayrılmasına bu kadar üzülmesinin sebebi “Ben ne yaparsam yapayım hep başarısız olacağım” gibi akılcı olmayan inancıdır. Eğer bu inancının yerine “Şimdiye kadar hep iş buldum, bundan sonra da bulabilirim” gibi daha gerçekçi ve daha yapıcı bir inanç yerleştirirse kişi kendini çok daha öz güvenli hissedecektir. Ve bu öz güveni iş arama çalışmalarına da yansıyacaktır.

Hayata negatif bakmayı tercih etmemiz biraz da kendimizi kurban konumunda tutmak isteğimizle orantılıdır. Eğer kurban konumunda olmaktan dolayı psikolojik bir kar elde ediyorsak pekala da kendimizi hep kurban olarak kalacağımız şekilde yaşatıyor olabiliriz. Pozitif düşünmeyi seçen insanlar hayatlarının sorumluluğunu üzerlerine alırlar ve mutluluğun bir seçim olduğunun farkına varırlar. Pozitif olmak sorunlarımıza realist bir şekilde yaklaşıp, onları çözebilme gücümüze inanmaktır. Negatif düşünmek bizi pasif, hayatı üzerinde söz sahibi olmayan biri haline getirirken, pozitiflik bize güç verir.  Ancak pozitif düşünceden bahsederken, Amerika’dan tüm dünyaya yayılan bu pozitiflik kültürünün yan etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Örneğin yapılan araştırmalar, yeterince pozitif düşünmedikleri için iyileşmediklerine inanan ve bu nedenden dolayı kendini suçlu hisseden hastalar olduğunu ortaya çıkartmıştır. Bunun ardında yatan sebepler arasında medyada çıkan pozitif düşünün, iyileşin tarzındaki haberlerin çokluğu ve kişisel gelişim furyası tarafından sürekli empoze edilen pozitif düşünce akımının insanlar üzerinde verdiği baskı var. Elbette ki pozitif düşüncenin sağlığımız üzerindeki olumlu etkilerini ortaya çıkaran bir çok araştırma mevcut. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi hayattaki en önemli konulardan biri denge. Eğer kendimizi yeterince pozitif değiliz diye suçlamaya başladıysak, bu pozitiflik beklentisi bizi negatifliğe itiyor demektir.

Size hayata gerçekçi gözlerle bakarak, pozitife odaklandığınız ancak bunun yanı sıra içinizde zaman zaman beliren negatifliği de kabul ettiğiniz harika günler diliyorum.

Sorularınız için bana rsolaker@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Kendini iyi hissetmekle ilgili egzersizleri ise Instagram hesabımdan paylaşıyorum.

Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.

Kaynaklar:

  • Bond, F. W. ve Dryden, W. (2000). How rational beliefs and irrational beliefs affect people’s inferences: an experimental investigation. Behavioural and Cognitive Psychotherapy, 28, 33–43.
  • Scheier, M. F., & Carver, C. S. (1982b). Self-consciousness, outcome expectancy, and persistence.Journal of Research in Personality, 16,409-418
  • Türkçapar, H. (2012). Bilişsel Terapi (6.Baskı). Ankara: HYB Basım Yayın (2012)
Psikolog Rana Kutvan: İstanbul doğumlu olan Rana Kutvan lise öğrenimini Nişantaşı Kız Lisesi’nde tamamladı. Önce LCC’de bir sene akabinde de İstasyon Sanat Merkezi’nde iki sene süren bir moda eğitimi aldıktan sonra çeşitli firmalarda stilist olarak görev aldı. 1997-2008 tarihleri arasında New York’ta ikamet etti. Türkiye’de almış olduğu moda eğitimini Parsons School of Design’dan almış olduğu derslerle pekiştirdi. Kutvan moda eğitiminin yanı sıra City University of New York’a bağlı Hunter College’da Psikoloji ve Sanat Tarihi üzerine çift anadal lisans eğitimi görerek cum laude (yüksek onur) derecesiyle mezun oldu. Hunter College’a devam ettiği süre zarfında dünyanın önde gelen psikologlarından Albert Ellis’in Enstitüsünde staj yaptı. Bu staj süresince Ellis’in bulmuş ve de geliştirmiş olduğu Rational Emotive Behavior Therapy (REBT)’i yakından inceleme fırsatı buldu. Kutvan, Albert Ellis Enstitüsündeki stajının yanı sıra New York’un önemli psikoloji enstitülerinin düzenlediği workshoplara katıldı. Kutvan 2008 Mayıs ayında Türkiye’nin ilk Kişisel Gelişim ve Stil Danışmanlığı merkezi Karakter A’yı kurdu. Kurumsal ve bireysel hizmetler veren Rana Kutvan’ın referansları arasında Braun, CNN TÜRK, Aras Kargo, TURKCELL, Kuveyt Türk, Doğan Holding gibi şirketler vardır. Kutvan bireylere ve kurumlara Stres Yönetimi, Kadın Liderliği, İş Özel Yaşam Dengesi, Zaman Yönetimi, Kadın Ruhu isimli workshop çalışmaları düzenlemektedir. Kutvan Karakter A’nın yanı sıra 2008-2012 tarihleri arasında Profesör Dr. Kerem Doksat’dan süpervizyon aldı. Kutvan psikoloji ve kişisel gelişim çalışmalarında holistik bir yaklaşım uygulamaktadır. Rana Kutvan anadili olan Türkçe’nin yanı sıra anadili düzeyinde İngilizce, iyi derecede Fransızca, İtalyanca konuşmaktadır.

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



İlgili Makale