X
    Kategoriler: EXPLORE UP

Hayat tesadüflerle güzel

8 Eylül 2011, günlerden Perşembe. Beraber seyahat ettiğim en yakın iki arkadaşım Ömer ve Deniz’den akşam saatlerinde büyük bir zorlukla ayrılıyorum. Dominik Cumhuriyeti, Santo Domingo, Las Americas Havaalanı’ndan, Havana, Küba’ya uçup, orada iki gün daha kaldıktan sonra Paris’te aktarma yaparak İstanbul’a döneceğim. Bir yandan içimde inanılmaz bir sıkıntı var, bir yandan da son iki gün Havana’da görmek istediğim insanları ve tekrardan gitmek istediğim yerleri düşünüp sıkıntımı gidermeye çalışıyorum.

Yurtdışı Seyahatinde Başınıza Gelecek Şeyler

Tam iki haftadır Karayipler’de, üç arkadaş çok keyifli bir tatil geçiriyoruz, şimdi nerden çıktı bu iç sıkıntısı? Belki de Cubana de Aviacion’la yapacağım yolculuğun iki kere geç saate ertelenmesi bu sıkıntımı daha da arttırmaya sebep oluyordu. Yarım saatlik taksi yolculuğunun ardından havaalanına ulaştığımda benimle aynı uçağı bekleyen insanların telaşlı telaşlı konuştuklarını, gecenin köründe beklemekten bunalmış yüzlerinden bir şeylerin ters gittiğini anlıyordum. Daha sonra bir adam gelip sırada bekleyenleri bir odaya aldı ve İspanyolca bir şeyler anlatmaya başladı. Hay Allahım diyorum, yok mu bir Allahın kulu bana ne olduğunu anlatacak? En sonunda yanımda duran iki garip tip, bana Amerikan aksanıyla uçağın belirsiz bir tarihe ertelendiğini söyledi. Dedim canım gracias, ne güzel söyledin ama benim iki gün sonra uçağım var İstanbul’a. Ben ne yapacağım? Ertesi gün tekrar havaalanına gelip başka uçak bulmaya çalışacakmışız. Bu arada etraftaki tipler; 2 garip tipli yarı Amerikan yarı Kübalı Horrestes ve George, rasta saçlı Haitili bir müzisyen, Arjantinli olduklarını düşündüğüm bir grup orta yaşlı teyze ve amcalarla onların çocukları, nereli olduğunu kestiremediğim, pis tipli, saçının tepesi kel ama devamı uzun, sarı- beyaz yağlı saçlı, pis sakallı, kırmızı burunlu alkolik tipli bir amca…

Hepimiz iki tane servise doluşup Quality Hotels denen düzgün ama gereksiz otele gidiyoruz. Zaten gecenin bir körü olmuş, herkes odasına yerleşip ertesi günü heyecanla bekliyor. Ertesi gün George ve Horrestes’le kahvaltı edip, toparlanıp tekrardan havaalanına gidiyoruz. Bunların da tipi bayağı enteresan, bir de sevgililer mi değiller mi anlayamadım da, neyse… havaalanında bütün gün oradan oraya koşturup uçağımızın ne zamana ertelendiğini öğrenmeye çalışıyoruz. Bu arada benim Paris aktarmalı İstanbul uçağım da bir gün sonra. Yani bayağı panik olmuş haldeyim. Zaten iki gün önce sivrisinek ısırığından hastaneye kaldırılmışım, üzerimde iki gündür aynı kıyafetler var ve stresten bir türlü uykuya dalamadan geçirdiğim bir geceden sonra Küba uçağı peşinde buz gibi klimalı havaalanında bütün gün koşturdum. Konuştukça sesimin daha da kısıldığını fark ediyorum ama yapacak bir şey yok. O sırada Horrestes ve George; benim pasaportumu da alıp ortadan kayboldular. Ben de bir kahve alayım bari dedim, kibarlığım da tuttu, yanımdaki Arjantinli zannettiğim amcaya “Size de bir kahve alayım mı?” dedim. Konuşmaya çalışıp beceremediği bozuk İngilizcesinden Fransız olduğunu anladım ve adamı daha fazla zorlamamak için Fransızca devam ettim. Aman Allah inanamadı, pek sevindi, ben nerden Fransızca biliyor muşum da falan da filan da, ben de dedim “Ben de sizi Arjantinli zannettim, niye daha önceden belli etmediniz?” O ne demekse? Ne yapacaktı adam acaba Fransız olduğunu belli etmek için? Uykusuzluk, sinir stres… Ne dediğimi biliyor muyum ben canım! Fransız arkadaşım Claude’la beraber kahvemizi höpürdetirken kendisinin 20 yıldır Dominik Cumhuriyeti, Las Terrenas’ta yaşadığını, önceleri Haiti’deki olayları görüntüleyip, yazarak Fransız televizyon ve gazetelerine haber sattığını, şimdiyse çok nadir haber yazdığını ve Las Terrenas’ta bir galerisi olduğunu, gezdiği yerlerden galerisine tablolar alıp orada onları sattığını öğrendim… Benden oldukça büyük bu tatlı adamın sohbeti çok güzeldi, ben de sesimin son demleriyle adama benim her ne olursa olsun ertesi gün Küba’da olmam gerektiğini aksı takdirde ne Kübalıların ne de Dominiklilerin bana uçak paramı iade etmeyeceğini anlatıyordum…

Las Terrenas

En sonunda Horrestes ve George gelip hiçbir şey ayarlayamadıklarını, artık uçak ne zaman derlerse o zaman uçacağımızı söylediler. O anda bende kayış koptu. Bir tane doğru düzgün İngilizce bilen hostese derdimi anlatıp, durumun ciddiyetini belirttim. Kadın “Tamam, senin özel durumundan dolayı sana yarın için başka bir uçak ayarlayacağım.” dedi. Rica minnet bavullarımızı aldıktan sonra, hep birlikte otele geri döndük. Ama otele döndüğümde Claude’un bizimle olmadığını fark ettim. Odama çıkıp banyo yaptıktan sonra, seyahat günlüğümü tutmak üzere ve tabii aslında bana bilet sözü veren hostesi beklemek üzere lobiye indim. O kadar paniğim ki, saçlarımı bile kurutmadan indim lobiye. Resepsiyondakilere; altı kere “Hostes gelecek aman beni unutmayın, hostes gelecek ben lobideyim bak, hostes gelecek unutursanız yanarım…” diyerek bayılttım adamları. O sırada Claude geldi, “ Aaa günlük mü yazıyorsun, nişanlın nerde?” dedi. Ne nişanlısı ayol diye geçirdim içimden, meğerse adam George’u benim nişanlım zannetmiş. Ne alaka yahu! Neyse nişanlım olmadığını öğrenince pek bir sevindi ve akşam yemeğini birlikte yemeyi teklif etti, ben de kabul ettim. Beraber restorana geçmeden önce tabii ki resepsiyondakilere tekrardan kendimi hatırlatarak, hostes geldiğinde beni restoranda bulabileceğini söyledim.

Panama Şapkam ve seyahat günlüğüm

Akşam yemeği boyunca benim daha önceden yaptığım seyahatlerden, Latin Amerika sevgimden, ailemden, ailemin benim ani seyahatlerime nasıl alıştıklarından, ertesi gün mutlaka Küba’da olmam gerektiğinden… vs bahsettik. Claude; çok kibar, orta yaşlı, hoş sohbet, esprili bir adam. Yemek boyunca arada bir hostesi kaçırmamak için kapıya bakmam dışında sohbetinden hiç sıkılmadım. Aksine onun Las Terrenas’taki hayatını, Haiti’de gazetecilik yaptığı dönemlerdeki anılarını, Küba’yla ilgili düşüncelerini… dinlerken inanılmaz keyif aldım. Küba’da bir arkadaşıyla buluşup, gezecekmiş, uzun yıllardır çok uzaklara seyahat etmiyormuş, benim hikayelerimi dinledikçe gençliğindeki maceraperest ruhu gelmiş aklına. 24 yaşında olduğumu öğrenip, ne kadar fazla yere gittiğimi ve hep de uzaklara seyahat ettiğimi ve edeceğimi öğrenince “Bana yeniden seyahat etme isteği verdin” dedi. Çok hoşuma gitti bu cümlesi. İnsanlarda içlerinde olup ta unuttukları bir hissi uyandırmayı veya onları cesaretlendirdiğimi görmeyi çok seviyorum. Claude; benimle ilgili her şeyi ilgiyle dinliyor, farklı konulardaki görüşlerimi daha iyi anlamak için bana sorular soruyordu, fakat benim sorularıma yeterli cevapları vermiyordu! Mesela yaşını benden gizledi, “Senden oldukça büyüğüm” dedi. “Evli değilim, ama çok yalnız da kalmıyorum” diyerek medeni halini ve yaş 70 gibi görünse de işin bitmemiş olduğu sinyalini verdi. Türkiye, Fransa, Dominik Cumhuriyeti, Haiti, Brezilya… üzerine konuşmalarımıza devam ederken beklediğim hostes en sonunda kapıda belirdi. Kadını görünce öyle bir sevindim ki, aileleri kavuşturan televizyon programlarında senelerdir görmediği annesini gören tipler gibi “Burdayııım” diye kadının boynuna atladım. Hostes; benim özel durumumdan dolayı ertesi sabah 07:00’deki Panama aktarmalı Havana uçağını ayarladıklarını söyledi. İnanılmaz sevindim, kadına sarıldım, öptüm. Ama biraz düşününce aslında tam ters istikamete gidip, oradan daha uzun sürecek bir yolculukla Havana’ya ulaşacağımı fark ettim. Ama olsun, sonuç olarak olmam gereken yerde olacaktım.  Fakat bir sorun vardı. Panama’da 5 saat bekleyecektim ve Havana’ya ulaştığımda Paris uçağını yakalamak için 55 dakikam olacaktı. Bu da Havana’ya gitmiş olacağıma rağmen, uçağı kaçıracağımın resmiydi. Çünkü Küba’da pasaport kontrolünden geçmek bir saat, bavulların gelmesini beklemek de yine en az bir saati buluyordu. Hostes, görevlilerden rica ederek daha erken bir saatteki uçuşa geçmeyi deneyebileceğimi söyledi. Off yaa, yani tam rahatladım derken başka bir dert çıkmıştı. Daha sonra Claude’la barda bir içki içerek sohbetimize devam ettik. Bardan sonra da havuz başına geçip açık havada konuşmaya koyulduk. Kaç saattir konuşuyorduk, artık birbirimizi iyice tanımıştık. Seyahatlerde yeni tanıştığınız insanları sanki yıllardır tanıyormuşsunuz gibi geliyor mu size de bilmiyorum ama ben hep bu şekilde hissediyorum. Kanım ne kadar da çabuk kaynıyor insanlara!

Bayağı uzun bir süre sohbet ettikten sonra uykum gelmemesine rağmen odama çıkayım dedim. Çünkü ertesi sabah, yani üç saat sonra uyanıp uzun bir yolculuğa çıkacaktım. Sabah 04:30’da otelin şoförü beni alıp havaalanına bırakacaktı. Claude’la tanıştığıma çok memnun olduğumu, bir gün mutlaka yeniden karşılaşacağımızı, belki Paris’te belki de İstanbul’da yeniden görüşebileceğimizi söyledim. Bu sözlerime çok sevindi ve o gece üçüncü kez “Bana siz deme, sen de lütfen” dedi. Gerçekten tüm içtenliğimle söylemiştim tekrar karşılaşabileceğimizi. Odama çıktığımda kendime kısaca bir küfür ettim, çünkü yanımda ne kol saati, ne de cep telefonu vardı. Genel olarak cep telefonumu almadan seyahat ederim. Bayağı bir süredir de saat takmadığım için seyahate çıkarken de saat almamıştım yanıma. Eee, bu durumda resepsiyonu üç kere arayarak “Aman sabah beni uyandırmayı unutmayın, bak çok önemli, unutmazsınız değil mi?” diye adamların içini kıydım. Tam yatıyordum ki kapım çaldı. Kapıyı açtığımda bir adet pembe gül duruyordu önümde. Aa, Claude bana çiçek getirmiş! Çok hoşuma gitti, bir o kadar da garibime gitti. Gayet de arkadaş gibi konuşmuştum, başka bir şey düşünmemeliydi. Kibarlığına vererek üzerinde durmadım. Tekrardan vedalaştıktan sonra bir tane Claude’a bir tane de George ve Horrestes’e iletilmesi için, gitmeden önce resepsiyona bırakmak üzere 2 adet not yazdım.

Panama Şapkam yine elimde

Bütün gece telefonum ne zaman çalacak diye beklemekten tahminen 2-3 dakika uyuduktan sonra hazırlanıp odamdan çıktım ki ne göreyim? Claude, bavuluyla kapımın önünde beni bekliyor. Çok şaşırdım, aradaki farkı verip benimle birlikte Panama aktarmalı Küba’ya gitmek istediğini söyledi. Ne diyeyim, uçak benim değil ya! “Ben de sana not bırakacaktım” dedim, o da bana bir not yazmış, ama sonra benimle birlikte gelmeye karar vermiş. Beraber Panama’ya uçtuk, uçakta biraz konuştuk biraz da film izledik.  Woody Allen’ın Midnight in Paris’i. Panama’ya ulaştığımızda 5 saat beklemek yerine sabah 10:30 veya 13:30’da olan uçaklara binmemin mümkün olup olmadığını konuştuk görevlilerle. Gerçekten bütün günümü Panama havaalanında görevlilerle konuşarak geçirdim. Ben ayrı, Claude ayrı, durumu farklı farklı görevlilere anlattık ama nafile! Neymiş efendim, Cubana de Aviacion’un Copa Airlines’la o saatteki uçaklarla anlaşması yokmuş.  O kadar saat sesimin son damlasına kadar konuşarak hiçbir şey elde edemedikten sonra iki uçağın da saati geçmiş bulundu. Günlerin yorgunluğu, uykusuzluğu, yetiştim yetişemedim telaşıyla artık neye ağladığımı bilmeden yere oturup ağlamaya başladım. Claude, beni yatıştırmaya çalışıyor, en olmadı beraber Havana’da tatil yapabileceğimizi söylüyordu. Son çare Claude’un telefonundan Ömer’leri aradım ve durumdan haberdar ettim. Daha sonra babamı arayarak uçağı kaçırabileceğimi, bana alternatif uçak bakmalarını rica ettim. Panama’da olduğumu duyan babamın sesi hala kulağımda. Burnundan soluyarak; “Panama’da mısın? Irmak Panama’da ne yapıyorsun? Tuba, bu çocuk Panama’daymış.” diye anneme durumu anlatıyor, bir yandan sinirlenip bir yandan da gülüyordu. Ama hafta sonu olduğu için annemle babamın elinden de bir şey gelmiyordu. Babamla da konuştuktan sonra tekrar ağladığımı gören görevli, halime bayağı bir acıdı ve beni tekerlekli sandalyeyle uçağa bindirip, uçaktan en önce inmemi sağlayacak ve beni Paris uçağına yetiştirecekti. Ne şekilde olursa olsun, o uçağa yetişecektim! Şimdi düşününce “neden?” diyorum kendi kendime. Kaçırsaymışım anasını satayım.

Biraz vakit geçtikten sonra görevli tekerlekli sandalye yalanından vazgeçtiğini, çünkü Küba’da tekerlekli sandalye bulmanın çok zor olacağını ve uçağı kaçıracağımı söyledi. Bütün yollar kapanmıştı. Claude, beni nasıl teselli edeceğini şaşırmış haldeydi. Ama yine de tüm kibarlığıyla, benim ne kadar azimli bir kız olduğumu, insanların beni ne kadar sevip, yardım etmeye çalıştıklarını anlatmaya çalışıyordu. Uçağa binene kadar, Panama’daki bütün görevlilere Havana’yı aratıp durumdan haberdar  olmalarını sağladım, hem mail yazdırıp, hem de Küba’daki internet sıkıntısından dolayı her ihtimale karşı faks çektirdim. Hosteslere de bin kere en önce benim inmem gerektiğini söyledikten sonra Havana’ya vardığımda, abartmıyorum uçağın kapısı açılır açılmaz 6kişi Senhora Irma, Senhora Irma diye üzerime atladı. Claude’a el sallayarak Küba’lı görevlilerle benim için özel olarak getirilen ambulansa binerek uçağıma yetiştirildim. Küba tarihinde bir ilke imza attığımı düşünüyorum. Artık adamların beynini nasıl yediysem, beni yetiştirmek için ambulans ayarlamışlar! Canım yaa.

Seyahat günlüğüm, ambulansla ülkeye giriş yaptığım için hala bende olan Küba vizem ve beni yakan biletler

Başımdan geçenleri yazarken tekrardan yaşadım o telaşlı anları. Claude’la havaalanında beklerken ve beraber yolculuk ettiğimiz iki uçakta konuştuklarımızı da unutmadım tabii. Formları doldururken benden tam 33 yaş büyük olduğunu gördüğümü ona hiçbir zaman söylemedim. Bilmemi istememişti ne de olsa! Bana “Harold and Maude” isimli genç bir çocuk ve yaşlı bir kadının aşkını anlatan filmden bahsetmişti. “Aralarında çok yaş farkı var, ama birbirlerine çok aşık oluyorlar. Çok güzel bir film” dedi. Yolculuk boyunca hem film seyrederken, hem uyurken elimi tuttu. Bu karşılaşmanın inanılmaz güzel bir tesadüf olduğunu, insanların bunun gibi karşılaşmaları boş yere yaşamadığını, belki günün birinde birlikte bir şeyler başarabileceğimizi veya bu tesadüfün onun yeniden seyahat etmesine, benim hayatımda başka ufuklar açacağına inandığını söyledi. Havaalanında ağlamaktan yorgun düşüp uyuya kaldığımda gizlice fotoğraflarımı çektiğini fark ettiğimi de ona söylemedim. Ama çektiği fotoğrafları sonradan yolladı bana. Elimde onun hayran olduğu Panama şapkamla oradan oraya çaresizce koşuştururken hem uçağa yetişmemi istediğini, hem de kaçırırsam Havana’da beraber tatil yapma fırsatımız olacağı için ne kadar heyecanlandığını utanarak söylerken ne kadar da çocuksuydu! “O kadar pahalı bir şapkayı kimsenin elinde buruşturarak kullandığını görmemiştim, çok farklı bir tarzın var” diyordu ayrılacak olmanın verdiği hüzünle.  Uçaktayken ona Havana’da bir ressamla tanıştığımı anlatmıştım. Eğer Havana’ya dönebilseydim bir resmini alacaktım, ama olmadı. Claude’a ressamın atölyesinin adresini verdim. Galerisi için ondan resimler alabileceğini söyledim. Bir gün gerçekten tekrar buluşabileceğimizi iki, üç kere söylemem onun çok hoşuna gitmiş. “Sen bunu kaçıncı kez söylüyorsun, demek ki gerçekten olabilir, tekrardan buluşabiliriz.” dedi. Eğer isterse, aynı kitabı alıp, aynı zamanlarda, farklı ülkelerde bu kitabı okuyabileceğimizi söyledim. O anda birden aklıma gelivermişti bu fikir. Benden ayrılacağına bu kadar üzülen biri karşımda dururken, “ Hayatıma bu kadar kısa sürede girdin ve bu kadar kısa sürede çıkıyorsun, haksızlık bu!” diyen bu tonton adama böyle bir şeyler söylemek zorunda hissetmiştim belki de kendimi. Bu fikir inanılmaz hoşuna gitmişti. “ Sen ne kadar akıllı, ne kadar zeki bir kızsın.” deyip duruyordu. Benim ne kadar özel bir insan olduğumu, 24 yaşında olmama rağmen ne kadar olgun, kültürlü ve cesaretli olduğumu söyleyip duruyordu… Bütün bu iltifatların dışında, gerçekten Claude’la olan sohbetlerimiz çok eğlenceli geçmişti. Benden 33 yaş büyük olmasına rağmen, aynı yaşlardaki bir arkadaşımla konuşuyor gibi hissediyordum kendimi. Ama onun hissettiği şekilde hissetmiyordum belli ki. Benim için de bu tesadüf çok enteresan, nostaljik ve romantikti tabii.

Claude’un bana resim aldığı ressam Junier

Claude’dan ayrıldıktan sonra bu karşılaşmadan bir film yapabileceğimiz geldi aklıma. Birbirimize ne kadar çok benziyor muşuz ki o da İstanbul’a beni ziyaret etmeye geldiğinde aynı şeyi düşündüğünü söyledi. Kaldığı dört gün boyunca ona İstanbul’u gezdirirken filmimizi tartışıp, uzun sohbetlerimize devam ettik. Taa Küba’dan bana hediye getirdiği tabloyu, kibarlığını, hoş sohbetini, neşesini, arkadaşlığını asla unutamayacağım, benden 33 yaş büyük  genç ruhlu orta yaşlı Claude; bana çok güzel bir hikaye hediye etti. Belki de ileride bir gün birlikte film çekmemize sebep olacak bu karşılaşma ne de güzel bir tesadüftü! Bir olay insanların hayatına ne kadar renk katabiliyor, ne kadar farklı hisler uyandırıp, farklı pencerelerden bakmalarını sağlayabiliyor.  Hayat böyle tesadüflerle daha da güzel hale gelmiyor mu sizce de?…

Claude’un hediyesi

p.s: Claude’u sizin hayalinizde canlandırdığınız gibi bırakmak istedim. Kendisi de resmini koymamı istemedi. Herkesin Claude’u kendine =)

 

Yazarın tüm yazıları için tıklayın.

Irmak Yazım: Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok da garip gelmemeye başlıyor bir yerden sonra. Kapı gıcırtısına oynarım, gülmeyi, spor yapmayı, yemek yemeyi, insanları, hayvanları, kitapları, filmleri ve daha bir sürü şeyleri çok severim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya bakış açısından yola çıkarak dünyayı gezmeyi kendime bir borç bildim. Hayatta kendimi en mutlu hissettiğim anların gezilerimi anlatırken olduğunu anlamamla birlikte bu mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim…

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale