X

Hatalar güzeldir: Hangi hatalarınızla gurur duyuyorsunuz?

Soru biraz provokatif… Bir cevap belirdi mi zihninizde?

Belki bu soru hiçbir karşılık uyandırmadı, hatta tam tersine saçma buldunuz. Bir ihtimal, hafiften hoşunuza gitti ve sizi düşünmeye, hatalarınızı gözden geçirmeye itti. Belki gerçekten “iyi ki yapmışım” diyebileceğiniz hatalarınız vardır ve bunu bulma isteği yarattı. Ya da şöyle bir düşündünüz ve “hata” diyebileceğiniz hiçbir tercih / davranış bulamadınız. Bu, hata kavramının sizdeki izdüşümüyle ilgili olabilir. İstemediğiniz sonuçlara sebep olan seçimleriniz olmuş, ancak bunlara öğrenme fırsatı gözüyle bakmış, faydalı olabilecek çıktılarını alarak yolunuza devam etmiş, bu nedenle de “hata” olarak etiketlememiş olabilirsiniz. Veya her şeyi mükemmel yapmakla fazlasıyla ilgili olduğunuz için, hata yapmamak ana amacınız ve esas bununla gurur duyuyor olabilirsiniz.

“Hata yapmak” ve çocukluk dönemi

Bazı alışkanlıklarımızı ve bakış açılarımızı, kavramları anlamlandırmaya başladığımız çocukluk veya ilk gençlik döneminden bugüne taşımış olabiliyoruz. Zaman, biz ve deneyimlerimiz değişmiş olsak bile, bu eskiden taşınan bakış açıları, tıpkı sürekli giydiğimiz için temasını hissetmediğimiz rahat bir giysi gibi, farkında olmadan bizimle bütünleşmiş olabiliyor.

1983, aşk benzeri bir his beslediğim buz pateni sporuyla tanıştığım yıldı. İlkokuldaydım ve Ankara’nın kış gibi kışlarında açık havada kayıyordum. Özellikle Şubat tatilinde kah güneş, kah kar altında, klasik müzik veya pop şarkıları çalarken renkli eldivenler takmak, buz üstünde hızla yol almak, geri geri kaymak, soğuk havaya rağmen ısınıp paltoyu, montu çıkarmak gibi şeyler içeren büyülü bir tecrübeydi.

Hata yapmamaktan memnun olmak deyince ilk aklıma gelen bu güzel resmin sebebi, buz patenini hiç düşmeden -evet, bir kez bile dengemi kaybedip popo üstü yere düşmeden- kıvırmış olmak. O yaşlarda hatasız olmak ve aferin almak büyük bir ihtiyaçtı benim için. Sıfır hatanın aferinlik olduğuna inanıyordum!

Patenle ilişkim ortaokulda düzenli olarak devam edecek, lisede ise yasal zorunlulukmuşçasına girdiğim dershane temposu başlayınca bitecekti. Doğrusu, ilgim bitmese de bu hobiye vakit ayırmam bitti. Eğer sürdürseydim, hatta kendi kendime değil de, ileri seviye ders alarak devam etseydim muhtemelen buz üstünde düşmekle tanışmam kaçınılmaz olacaktı. Bunu benden hocalarım da bekleyecekti belki. Figürler zorlaştıkça, risk alıp deneyeceğim şeyler çoğalacak ve öğrenme sürecinin kaçınılmaz ve normal bir parçası olacaktı. Şimdi düşünürken, şüphelenmeden edemiyorum: Kursa devam etmememin esas sebebi bu sezgilerim olmuş olabilir mi?

Hatalar ve “caizlik”

Hata yapmak, kavramsal olarak olumsuz. Önemine ve büyüklüğüne göre değişen şekillerde kayıp, zarar gibi maddi sonuçlar ya da pişmanlık, hayal kırıklığı, belki utanç gibi yönetmesi zor duygulara yol açıyor. Elbette bile isteye yapılacak şey değil. Bu, bizimle ilgili kısmı.

Bir de diğer insanlarla ilgili kısmı var. Söz gelimi, işinizle ilgili bir hata yaptınız. Önemine ve büyüklüğüne göre yaşanacak sonuç da değişecektir. Ancak bundan etkilenecek sizden başkaları da varsa daha da istenmeyen bir durumla yüz yüze kalacaksınız. (Burada, hayati tehlike gibi hata kaldırmayan örnekler konumuz dışı.) Bu bir raporlama hatası olsun, diyelim ki. Muhasebesel bir hata ise, denetimde sorun yaratma potansiyeli olabilir. Ya da sadece yöneticinize, yasal cezalara yol açmayacak, iç işlerinizle ilgili bir rapor hazırladınız. Bu sefer de durum tespiti veya stratejiyle ilgili yanlışlara sebep olabilirsiniz. Beyniniz, yöneticinizin durumu fark edip etmeyeceği, konunun önemi, fark edilirse ve önemli ise size ne gibi sonuçlarla geri döneceği gibi hızlı hesaplar yapacaktır.

Müşteriye hatalı bilgi verdiğinizi ya da üslubunuzda isabetsiz bir ifade kullandığınızı düşünün. Sonuçları hem size, hem müşteriye, hem şirketinize olumsuz yansıyabilir. İşle ilgili konularda ayrıca geliriniz ve işinizin devamı gibi daha büyük riskler de söz konusu. Hatta ailemizin geçimini de bu şekilde sağlıyorsak, hata yapmaya yaklaşımımız daha da değişecektir.

Özel hayat ve ilişkileri düşündüğümüzde ise, “hata” kavramı bambaşka bir hal alıyor. Bizde yarattığı izlenim de, diğer muhatapların yaklaşımı da iş hayatından farklı olacaktır.

Ortam, durum ve ilgili taraflara göre üzerimizde yarattığı stres miktarı değişiyor. Kuralların daha net ve kesin olduğu yerde, sonucun öngörülebilirliği artıyor. Bu da hataya yaklaşımımızı belirliyor. Diğer insanlar söz konusu olduğunda sorumluluğun da artmasından yola çıkarak, sadece kendimizle ilgili olan bir konuda belki daha umursamaz olacağımızı düşünenler olacaktır. Ancak bu herkes için böyle değil. Çünkü herkesin, kendine yaklaşımı da aynı değil.

Özetle, hataların yol açtığı veya açabileceği sorunlar üzerine hepimizin, tecrübelerimizle pekişmiş bazı fikirleri var. Etrafımızda da hataların övüldüğünü pek görmüyoruz. Hemen herkesin kolayca ve sıklıkla yaptığı şey; bir diğerinin yanlışını bulmak, eleştirmek ve ne yapması gerektiğini söylemek. Bunu bazen muhataplarına doğrudan söylüyorlar. Bazen de sohbet konusu olarak bize anlatıyorlar. Bir kısmı gerçekten yardım amaçlı iken, büyük bir kısmı da aslında serzeniş.

Bu da şu demek; hata yaptığımızda insanların nasıl bir tutum sergileyeceğini öğrenmiş durumdayız. Örneğin bir iş kurdunuz ve yanlış bir yatırım kararı alarak çok para kaybettiniz. Bundan dolayı sizi alkışlayacak birilerini bulmanız gerçekten zor. Ancak, yatırımınızın neden yanlış olduğunu uzun uzadıya anlatacak kişileri bulmanız kolaydır. Tüm bunlar, insanları hata yapmaktan korkar hale getiriyor. Büyük bir çoğunluk için ve çoğu zaman “hata yapmak caiz değildir” dersek, abartmış olmayız.

Korktuğumuz hatalar hangi kategoride? Bazen alışkanlıkla, hepsini aynı sepete koyuyor ve hak etmedikleri kadar büyük risklerle ilişkilendiriyor olabilir miyiz?

İstisnalar

Bazı güvenli alanlar var mıdır hata yapmanın normal ve hoş karşılandığı? Genel olarak, amaç bir şeyi “öğrenmek” olduğunda kendi hatalarımıza da, başkalarının hatalarına da daha kabullenici yaklaşıyoruz. Sporda mesela -eğer yarışta değil de antrenmandaysanız- hata yapmak olumlu karşılanabilir. Burada da örneğin, bir futbol takımının seyircili antrenmanından söz etmiyorum. Çünkü orada yine işin içinde başka insanlar, maddiyat ve antrenman dahi olsa performans hedefi var. (Performans hedef olduğunda risk büyüyor!)

Bir koşucunun kronometre kullanarak kendi en iyi zamanını geliştirmesi sırasında, defalarca bunu yapamaması pek de “hata” olarak adlandırılmayabilir. Çünkü zaten antrenmandadır ve istediği noktaya gelene kadar defalarca hedefine ulaşamaması adeta gelişim yolunun doğal ve beklenen bir parçasıdır.

Bisiklete binmeyi öğrenirken yalpalamak veya düşmek, araba kullanmayı öğrenirken stop ettirmek, profiterol yapmakta ustalaşırken hamurun kıvamını tam tutturamamak… Hepsi normal, hatta belki hoş karşılanacak hatalardır. Belki aklınıza, hata yapmanın normal karşılandığı başka örnekler de gelmiştir.

Ancak öğrenmenin değil de başarının hedeflendiği hallerde böyle olmuyor. Performans gerektiren veya kısa zamanda kesin başarı hedeflenen bir durumda da, örneğin bir maçta veya yarışta, ya da işimizde yaptığımız hatalara da bir öğrenme süreci olarak bakabilsek, bu neyi değiştirir?

Kaçınılmaz ve üstelik gerekli!

Hata korkusu bazen bizi paralize edebilir. Olabildiğince yeni bir şey denemekten kaçınarak, mevcut pozisyonda kalıp riski azaltma güdüsü oluşabilir. Bu, anlaşılır bir tercih. Belli dönemlerde işe yarayabilir. Ne kadar uzadığına ve bizi nelerden alıkoyduğuna bakmak da faydalı olabilir. Durmuş bir saatle ilgili ünlü metafora tersten bakalım: Günde sadece 2 kere doğru olmak, kalan zamanda sürekli hatalı olmak demek!

Yani, risk almamak ve hata yapmamak için hareketsiz kalmak, çıkış amacına –burada “Aman, hata yapmayayım!” güdüsüne- zıt bir durum yaratıyor. Var olmak ve yaşamak, hiçbir şey yapmadan dursak bile kaçınılmaz olarak hatalar yapmak demek. Sürekli kaçış çok mümkün değil. Yaşamın kodlarında var. Bir başka deyişle, son derece normal ve yaygın. İlerleme ve gelişim de ancak çeşitli hatalar yaparak oluşuyor. Bunun hayatın normal bir parçası olarak algılanması, rahatlatıcı olduğu kadar, ayağımızı basacağımız başlangıç zeminini de sağlıyor.

Yeni bir kültür: Kutlamaları bile var!

İlerleme ve gelişime en çok ihtiyaç duyulan alanlardan biri olan ekonomiyi besleyerek sağlamlaştıracak bireylere ve işletmelere ülkelerin ihtiyacı var. Bu nedenle desteklenen girişimcilik ise; hata yapmanın yüksek olasılık olduğu, bir o kadar da anlamlı sonuçlar doğurabildiği bir alan. Başarıya ulaşmış ve dünya çapında iş yapan şirketlerin kurucularının daha önce başarısız olan girişimlerini duymuşsunuzdur. Bu başarısızlıklar ise, bugünkü yerlerine gelmelerini sağlayan kilometre taşlarıdır. Sadece girişimciler arasında değil, sanat ve bilim gibi alanlarda da ünlü isimlerin geçmişinde başarısızlıklar var. Bir örneğine buradan bakabilirsiniz.

Girişimcileri ve kariyerlerine yeni başlayacakları cesaretlendirmek amacıyla Finlandiya’da 2010’da üniversite öğrencilerince 1 gün olarak başlatılan “Başarısızlık Günü” etkinliği, büyük ilgi görünce ertesi yıldan itibaren popüler ve büyük bir etkinliğe dönüşmüş. Yükselişte olan bir ülke olan Güney Kore ise, 3 günlük “Başarısızlık Fuarı” düzenliyor. Güney Kore’nin bunu devlet destekli yapmasının ardında, sadece girişimcileri cesaretlendirip ekonomiyi besleme kaygısı değil, hata kabul etmeyen kültürün yol açtığı intiharları önleme amacı da var. Ülkemizde ise daha küçük çapta olmakla birlikte en az 5-6 yıldır İş Batırma Hikayelerinin paylaşıldığı etkinlikler ve Başarısızlık Zirveleri yapılıyor.

Kurumsal tarafta ise, “hatalardan öğrenme” ve “hatalar karşısındaki tutum” başlıkları gitgide daha çok gündem oluşturuyor. Çünkü, intihar kadar uç bir sonuca yol açmasa da, bir kurumda hatalara karşı takınılan tavır, o kurumun yerinde mi sayacağını, yoksa yaratıcı yeni atılımlar mı yapacağını belirleyen şey. Bireysel olarak ise, eğer hatalarınıza öğrenme süreci olarak bakma fikri kafanıza yattıysa, iki soruyu samimiyetle kendinize sormanızı tavsiye ederim: Başkalarının hatalarına yaklaşımınız nasıl? Kendi hatalarınıza yaklaşımınız nasıl?

Nasıl ve ne zaman?

Diyelim ki, hata yapmaktan korkmamaya ve risk alarak yeni denemeler yapmaya karar verdik. Nereden başlamalı? Konuya ve duruma göre ayrım yapmaksızın en büyük riskleri alarak korkuların üzerine gitmek pek iyi bir fikir olmayabilir. Çünkü hedefiniz, aniden önemli sonuçları olan ve sizi daha zor durumlara sokabilecek veya başkalarına zarar verebilecek durumlara yol açmak olmamalı.

  • Bebek adımları: Öncelikle, sadece sizi ilgilendiren ve daha cesaretli olmak istediğiniz konulardan birini seçerek, size daha az zor gelen küçük adımlarla başlayabilirsiniz. (Jim Carrey’nin başrolünde oynadığı 2008 yapımı “Bay Evet” (Yes Man)’i de motivasyon için izleyebilirsiniz.)
  • Deneme-Yanılma yöntemi: Elinizde birden çok deneme şansınız olan herhangi bir durum varsa, bu yöntemi kullanabilirsiniz. Her hatalı sonucun, öğrenmeye giden yolu güçlendirerek sonraki benzeri durumlarda daha hızlı çözüm getirdiği bu yöntem, etkili bir öğrenme yöntemi.
  • Azim kostümü: Eğer eleştiriden çok etkilenen veya motivasyona ihtiyaç duyan bir yapınız varsa, yaptığınız ve yapacağınız hataları “azim” olarak yeniden adlandırmayı deneyin. Tekrar denemekten de geri durmayın. Azimliler takdir edilir. Bunun bir azim hikayesi olduğunu hem dışarıya, hem kendinize göstermeniz aradığınız desteği size sağlayabilir.
  • Korkuyla dürüstçe yüzleşme: Yazıya dökün. Sizi endişelendiren konuyu tarifleyin. Neden endişelendiğinizi, olmasından korktuğunuz şeyleri listeleyin. Her bir olumsuz sonucun olasılığını ve eğer gerçekleşirse ne yapacağınızı da ekleyin. Yazarak ele almak, beyninizin sadece düşünürkenden daha farklı çalışmasına ve gereğinden fazla büyüttüğü şeyler varsa fark etmenize yol açacaktır. Ayrıca endişelerinizin, içinizden çıkıp kağıda döküldükçe ağırlıklarını kaybettiğini görebilirsiniz. Eğer analitik tarafınız baskınsa, elinizde detaylı bir yol haritası tutmak da size güç verecektir.
  • Sonuca değil, sürece odaklanma: Dikkat! Bu yöntem, aslında hedefiniz olmasa da, performans amaçlı durumlarda da başarıyı yakalamanıza yol açar. Yaptığınız bir işin sonucunun başarılı olup olmayacağını çok fazla merak etmek, performansı düşürür. Önce, sonucu aşırı önemli olmayan faaliyetlerden birini seçin. Sürecin içindeki küçük adımlara ve uygulamalara bütün dikkatinizi vererek onu izleyin. Örneğin, dikiş dikiyorsanız iğnenin iplikle birlikte kumaşa battığı ve çıktığı noktalara odaklanın, bir sunum hazırlıyorsanız her slaytta seçeceğiniz görsellere, renklere, anlatımınızdaki cümlelere odaklanın. Sunumun sonunda ne olacağından uzaklaşın. Bitmiş sürece şöyle bir bakın. Sonucu bana yazın. (mail adresim: ece@kendiyolun.com, Instagram: @ece_aga)
  • Zamana güvenme: Öğrenmek, zamana yayılan bir süreç. Bazen, olumsuz sonuç aldığınız bir adımınızın hemen ardından somut bir çıkarım yapamayabilirsiniz. Ancak orta veya uzun vadede, yaşayacağınız diğer olaylarla sentezlenerek size, bir noktadan diğerine ulaşırken katkıda bulunmuş olduğunu fark edebilirsiniz. Bunu fark etmek, bundan sonraki adımlarınızda daha rahat ve güvenli olmayı da getirir. Şimdi geriye dönüp düşünme zamanı. Can sıkıcı yaşanmışlıklarınız, daha sonra size ne katmış ve öğretmiş?

Başarısızlık Festivali’nin katılımcılara tavsiyelerine de bir göz atın derim. Zaten yapmadığınız veya normalde size ters gelecek olanları seçmek, en isabetlisi olacaktır:

  • Bir şeyler deneyin ve başarısız olun! Nasıl yapılacağının bir yolunu düşünüp bulun.
  • Hayranlık duyduğunuz insanların başarısız tecrübeleri hakkında okuyun.
  • Yapması zor bir yemek hazırlayın. Pişirirken yakın.
  • Instagram’da başarısızlık fotoğrafları paylaşın. (Tabii ki kendinize ait!)
  • Facebook’ta utandığınız bir anınızı paylaştığınızda gelen beğeni ve yorumlara bakın.
  • Önemsiz bir şey için gereksiz bir para harcayın veya uzun zamandır istediğiniz bir şeyi alın.
  • Hoşlandığınız kişiye çıkma teklifi edin. (Maske ve fiziksel mesafeye dikkat!)
  • Youtube’da “Başarısızlık” sözcüğünü aratın ve çıkan videoları izleyin. O insanların hiçbirinin amacının başarısız olmak olmadığını hatırlayın. Denemeden sonra olan normal bir şeydir bu.
  • Hatalarınızdan öğrenin. Başarısızlıklarınızı nasıl başarıya dönüştürebileceğinizi düşünün.

Hata yapmak, cesaret kavramıyla yakından ilgili görünüyor. Bu yazının başlığı da bu ilişkiye vurgu yapıyor.

Denge

Hayatta sürekli bir şeyler deneyimliyoruz. Bu deneyimlere merakla, keşfetmek için bakmak, yolculuğu hem anlamlı, hem de zevkli kılıyor. Bir şeyler öğrenmek ise, tıpkı bir bilgisayar oyununda yeni seviyelere geçmek gibi, giderek öncekinden farklı deneyimlerle karşılaşmayı getiriyor. Hatalar, deneyimleyerek öğrenmenin ayrılmaz bir parçası. Bu öğrenme konusuna iki türlü bakabiliriz: İlk akla gelen ve yaygın olan, hatalardan öğrenerek bir daha tekrarlamamakla ilgilenen bakış açısı. Diğeri ise, dünyaya ve hayata ilişkin yeni bir şey daha öğrenmiş olmak, yani öğrenmiş olmak için öğrenmek.
Vahim sonuçları ve zorunlu performans hedeflerini bir kenara bıraktığımızda, hatasız olma isteğinin nereden kaynaklandığına ve neye hizmet ettiğine bakmak, bize yeni ufuklar açabilir ve iyi gelebilir.
Konuyu bambaşka açılardan ele alan iki alıntıyı aşağıya bırakıyorum. Yürüdüğünüz yolda hangisinin daha çok işinize yarayacağını düşünüyorsanız, alıp gitmeniz için:

“En çok hataya düşenler, kendilerinden kudretlerinin üstünde şeyler isteyenler ve kendilerini olduğu gibi kabul etmeyenlerdir.”
Ahmet Hamdi Tanpınar
“Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.”
Samuel Beckett

Kaynakça:
http://www.exforsys.com/career-center/problem-solving/the-use-of-trial-and-error-to-solve-problems.html
https://dictionary.apa.org/trial-and-error-learning
http://itugirisim.org/once-dibi-sonra-zirveyi-goren-8-basarili-isim-unlu-isimlerin-basarisizlik-hikayeleri-serisi/
https://theculturetrip.com/europe/finland/articles/why-finland-has-a-national-day-of-failure/
http://dayforfailure.com/
https://qz.com/work/1714750/south-koreas-government-is-trying-to-teach-people-how-to-fail/
Kitap: İş Hayatında Zihin Oyunları – W. Timothy Gallwey

İlginizi çekebilir: Gelişim için en önemli adım: Gelişime açık olmak

Ece Ağabeyoğlu, ACC: 1998 – 2014 arasını kapsayan tam zamanlı kurumsal çalışma döneminde sigorta ve bankacılık sektörlerinde satıştan risk analizine, oradan eğitmenliğe ve koçluğa uzanan yerli ve küresel kurumlardaki yolculuğunda giderek iş tatmini ve insana merak saldı. Örgütsel Psikoloji alanında danışmanlık, profesyonel koçluk, eğitmenlik, iş ve meslek danışmanlığı şapkalarını taktı. Son yıllarda denge kavramına ilgi duyuyor. Ece, kurumsal eğitimler vermenin dışında, kendi yolunu kendi çizmek isteyen bireylere meslek seçimi, kariyerdeki adımlar ve iş tatmini gibi konular etrafında destek veriyor. Öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyor.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale