X

Hastalık ve ölümlere varan bir tehdit: Sosyal medya ve “fazla kilolar”

Zaman zaman “fazla kilolar” hakkında yazıyorum kendi hayatımdaki konumundan ötürü… Önüme gelen durumlarla, zaman içerisinde kendi değişen hallerimle ve eklenen farkındalıklarla her defasında başka bir açıdan görmeye başlıyorum konuyu. Bugün, bu konunun hastalığa ve ölümlere varan yüzünü konuşmak istiyorum.

Geçen gün çok sevdiğim ve zayıflıktan artık bir deri bir kemik kalmış bir arkadaşımla buluştuk. Arzusu hamile kalmak… Günümüz şartlarında eskiye oranla bu, yeme düzeninden, uyku düzeninden, aşırı stresten dolayı daha da zorlaştı. Benim daha önce hiç aklıma gelmeyen bir sebebi daha varmış: aşırı zayıflık.

Zayıf olacağım, güzel görüneceğim diye sürekli diyet yapmaktan dolayı gelinen nokta artık çok sağlıksız…

Aslında aşırı zayıflıktan ziyade biz buna sağlıklı ve dengeli beslenmeme diyelim. Zayıf olacağım, güzel görüneceğim (kime göre ve neye göre o ayrı) diye sürekli diyet yapmaktan dolayı (genelde diyet demek beslenmemek üzerine oluyor) gelinen nokta artık çok sağlıksız bir nokta oluyor. Kimsenin sağlığı da pek umursadığı yok anladığım kadarıyla; “zayıf” olsun, bize dayatılan formlara uysun, dolayısıyla “güzel” olsun yeter.

Bahsettiğim arkadaşım doktor kontrolünde hormon tedavisine başlamış. Yanlış beslenmekten ya da yeterince beslenememekten sahip değil bazı gereken değerlere. Niye hiç yoktan işimizi zorlaştırıyoruz ki? Anlamak pek mümkün değil biz insanoğlunu.

Bu konu açıldığında o da başka bir arkadaşından bahsetti. Henüz 30’lu yaşlarında olan bir kızcağız yine yeterli ve sağlıklı beslenememekten hormonlarındaki anormal değerlerden dolayı menopoza girmiş. Bayağı şaşırdım bunu duyunca. İş o noktalara gidiyor yani? Sonrasında da kemik erimesi başlamış. Şimdi ise ilaç desteğiyle kendi yaşında olması gereken seviyeleri elde etmeye çalışıyormuş. Düşünsenize. Belki 60’lı yaşlardan sonra yaşama potansiyeli olan bir durumla beslenme durumu yüzünden 30’lu yaşlarında yüzleşiyor. Zor bir durum… İnsan “Allah daha büyük dert vermesin diyor tabii” ama kendi elimizle bozuyoruz ya sağlığımızı; üzüldüğüm şey o.

Kimsenin sağlığı da pek umursadığı yok anladığım kadarıyla; “zayıf” olsun, bize dayatılan formlara uysun, dolayısıyla “güzel” olsun yeter.

Türkiye’nin popüler sanatçılarından İrem Derici’nin başına gelenleri çoğumuz biliyoruzdur bu sebepten. “Günde iki bira ile besleniyordum.” diye açıklama yaptı sonrasında. Ve o kadar yoğun tempoya! Kızcağız günlerce yoğun bakımda yattı. Şaka değil bunlar, çok ciddi bir noktadayız bence. Neyse ki toparladı ama kaçımız bu durumlardan örnek alıyoruz acaba? Onun aklı başına gelmiştir herhalde ama İrem Derici gibi binlerce, milyonlarca insan var eminim. Bu arada asla suçlamıyorum. Gerçekten böyle bir düzendeyiz maalesef. Bize dayatılan, inandırılan “doğru”lar bu yönde. Eğer kendi farkındalığında olan bir birey değilsen, inanıp kaybolmak o kadar kolay ki! Bu sadece duyduğumuz bir örnek tabii, bir de duymadığımız kim bilir ne hikayeler vardır. Bizler de hep kolay yol peşinde olduğumuzdan, bu durumla başa çıkamıyoruz ve ameliyatı tercih edenlerimiz oldukça fazla sayıda oluyor.

Ya yağ aldırma ameliyatları? Ben aldığım yoga eğitmenliği eğitimi içerisinde edindiğim anatomi bilgisine dayanarak şöyle minik bir bilgi verebilirim: Bedenimizde kaslar, kemikler dışında bir de tüm bedenimizi bir zar gibi saran bağ dokulardan oluşuyoruz. Derimizin hemen altında tüm bedenimizi saran bağ dokuyu ise yüzeysel fasya olarak adlandırıyoruz. Bize bedenimizin şeklini veren aslında bu doku. Çok yağlı olduğumuzda kalın ve şişik oluyor. Aslında o yüzeysel fasyayı aldığımızda geriye incecik bir beden kalıyor. Yağ aldırma işlemine girdiğimizde ise vücudumuzun bir parçası olan fasyayı aldırmış oluyoruz aslında. Mide alımından aşırı da bir farkı yok baktığınızda.

Ve şöyle bir teori var: Bağdokularda yani size bahsettiğim fasyada hayat enerjisi dediğimiz çi dolanıyor. Ve aldırdığımızdaysa sağlığımıza zarar vermemizin yanı sıra çi’nin yolu ile de oynamış oluyoruz. Ben şahsen bu bilgiyi edindiğim an daha da başka gözle bakmaya başlamıştım. Bu yüzden yeri gelmişken sizinle de paylaşmak istedim.

Şu anki dünya düzeninde her şey bu durumu tetikliyor bence. Gel her şeyin en başına. Ben hatırlıyorum küçüklüğümdeki Barbie bebeklerini bir kız çocuğu olarak. Beli olmayan, uzun boylu, incecik, harika gözleri ve dudakları olan, prenses kıyafetli bebekler. Ne yaptınız yahu? Koskoca nesillerin algısıyla daha küçücük yaşlardan oynamaya başlamadınız mı siz şimdi bu şekilde? Bir çocuk gördüğünü benimser, doğrusu olarak alır. O minicik yaşlarda başlanıldı mı şimdi bu şekilde güzellik formları oluşturulmaya? Sonra güzellik yarışmaları… Ben küçükken belli kanallarda her sene canlı izlenirdi, hatırlıyorum. Şimdi düşünüyorum ben de bunu sizinle şu an konuşurken; adı neden “Güzellik Yarışması”ymış? Hepsinin beden ölçüleri, bacak boyları hemen hemen aynıydı. Güzellik sadece bedenle ölçülebilecek bir kavram mı? O kadar basit mi? Oradan da sokulmuş mu bilinçaltımıza… Bedenin zayıf olsun, belli forma uy yeter. Yoksa bu klasmana bile giremezsin zaten! Kaldı ki neden kıyaslanıyoruz? Neye göre kime göre güzel o seçilen? Çok acayip! Uff! Ağır geldi düşününce.

Bütün bunlar kendimizi olduğumuz gibi her halimizle kabul edip sevmemiz yolunda kocaman kayalar.

Televizyonlardaki selülit, kilo alıp verme haberleri, kilolu olmayanlar için daha özenli ve güzel kıyafet satışları, sürekli incecik mankenlerin gözümüze gözümüze sokulması gibi sonu gelmeyen örnekler mevcut hayatımızda.

Bunlar neye mi yol açıyor? Hepimizi tek bir kalıba sokmaya, ilaç, kıyafet, estetik gibi bir sürü sektörün meydanı boş bulup dilediklerince her şeye yön verip ortalıkta at koşturmalarına. Hatırlayın Yeşilçam Türk filmlerini; kadınlar balık etli. O zaman çirkinler miymiş? Hayır! Çok güzeller! O zaman da moda oymuş demek. Şimdi o görüntüde olan kadınlar deniz kenarında bedenlerinden utanıp kıyafetlerini çıkartmıyor. Nasıl bir baskı, psikolojik şiddet altındayız hepimiz aslında. Neymiş? Demek ki güzellik modası bile değişiyormuş. Güzel kavramının altını dolduran yine hepimiz gibi bizden hiçbir farkı olmayan, korkuları olan, sıkıntılardan geçen insanlar aslında. Bunları kabul ederek o gücü onları veren yine biz değil miyiz?

Bütün bunlar kendimizi olduğumuz gibi her halimizle kabul edip sevmemiz yolunda kocaman kayalar. Bilinçaltına küçüklüğümüzde başlayan ve her gün her an bu yönde devam eden bir yükleme olduğundan dolayı kaldırması da çok kolay olmayan kayalar ama asla imkânsız değiller. Bütün bunları bilmek, üzerinde düşünmek bile kendimizi sevme ve olduğumuz gibi kabul etme yolculuğumuzda yer alan o kayaları küçültmek ve daha rahat geçmemize olanak sağlayan bir yol aslında.

Ben size bir şey diyeyim mi? Dağlarda tek başına yaşayan insanlara ermiş gözüyle bakıyoruz ve nasıl yapıyorlar, çok zor diye düşünüyoruz ya… Bizim yaşamımızın onlardan çok daha zorlu olduğunu düşünüyorum dışarıdan karşılaştığımız bir sürü zorlukla. Onlar şehir hayatına gelip aynı dinginlikle devam etsinler, o zaman eşit koşullarda oluruz.

Umarım tüm bu bahsettiklerimiz hepimizin kendimizi olduğumuz gibi fazlasıyla eksiğiyle kabul etme ve kendimize öz güzelliklerimizi görüp dünyaya akıtma konusunda çiçekli yollar olur. Çok sevgiyle,

 

İlginizi çekebilir: Beklenti kaynaklı hayal kırıklığının en güzel ilacı: Kendini sevmek

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale