X

Görünmeyen alanı anlamak: Kuantumla mümkün mü?

Yıllardır sosyal medyada sürekli karşımıza çıkan ‘iyi düşün, iyi olsun’ temalı paylaşımlara hepimiz doyduk diye düşünüyorum. Bu söylemler belki de ilk olarak “The Secret” kitabıyla hayatımıza girdi. Ardından sosyal medya sayesinde her yere yayıldı. “777 manifestliyorum” gibi paylaşımlarla, bu bilgiler zamanla yozlaştı.

Bu tarz bilgilerin temelini bilmeden, derinlemesine anlamadan ve içselleştirmeden; yalnızca duydukları üzerinden ahkâm kesen insanlardan, kendi adıma çok sıkıldım. Bir süre sonra, her şeyi kapsadığını iddia eden yüzeysel söylemler, anlamsız gelmeye başladı. “Frekans”, “enerji” gibi kavramlar dilimize bir şekilde girdi. Başta heyecanlandık, sonra alıştık, ardından yabancılaştık.

Özellikle Türkiye gibi zor bir coğrafyada, her gün başka bir gündemle karşı karşıya kalan ve aynı zamanda negatif düşünmeye yatkın, kaygılı zihinler için bu öğretiler zamanla yeni bir sarmala dönüştü.

Kimileri, “Düşüncelerimle yaratabiliyorsam o zaman kötüyü de ben yaratıyorum.” diyerek bu bilgiyi başka bir yerden algıladı. Bu kez, kötü düşünceler yeni kaygıları tetikledi.

Başımıza gelen kötü olayların sorumluluğunu taşımak ağır geldi. Kimileri ise tüm bu bilgileri “toksik pozitiflik” olarak tanımlayıp tamamen reddetti. Ben ise, aile dizimi ve Reiki gibi görünmeyen alanlarla ilgili eğitimlerden geçerken, çevremdeki insanlar tarafından çoğu zaman yargılandığımı hissettim. Hatta bu süreçte, bazı eski arkadaşlarım hayatımdan çıktı.

Görülmeyen bir alandan ve yaşadığım deneyimlerden bahsettiğimde, bunun “bilim dışı” ya da “şarlatanlık” olarak tanımlandığına defalarca tanık oldum. İnsanların, bu tarz konularla hiç deneyimi olmadan, hatta çoğu zaman bilgi sahibi bile olmadan bu şekilde düşünmelerini bir noktaya kadar anlayabiliyorum.

Yazının başında da söylediğim gibi, gerçekten de bu konuda boş konuşan çok fazla insan var. Pek çok tekniği uyguladığını iddia eden, ancak insanları daha çok travmatize eden ve aldatan sözde şifacıları ben de duydum. Her nedense bu insanlar çok da ortada ve göz önünde oluyor. Bu ülkede, mimarın, mühendisin, doktorun bile diplomaları sahte çıkabiliyorsa; böyle alanlarda şüpheyle yaklaşmak elbette anlaşılır.

Peki ama, bu nedenle bütünüyle reddetmek mi gerekir?

Bana göre asıl mesele şu: Birçok insan, ortada dolaşan bu tarz bilgilerin temelini ne gerçekten araştırıyor ne de üzerine konuşacak kadar deneyimliyor. Bilgiyi ya sorgusuzca kabul ediyor ya da en baştan tamamen reddediyor — hatta yargılıyor.

Oysa tıpkı hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, bu alanlar da niyetle, bilgiyle ve deneyimle derinleşebilecek bireysel yolculuklar.

Benim deneyimimde, benim önceliğim araştırdığım ve rehberliğinden emin olduğum kişilerle çalışmaya özen gösterdim. Bu noktada şunu belirtmeliyim: Bu tarz rehberliklerde güvenilirlik ve etik çok önemli.

Benim yolculuğumda; enerji çalışmaları, inzivalar, Gestalt yaklaşımı ve birçok içsel sorgulama beni dönüştürdü. Ancak her deneyimin ardından hep aynı soruyla döndüm: “Burada ne oldu? Bu nasıl olabilir?”

Genellikle yaşadığım deneyimleri anlamlandırmak için araştırmaya başladım. Bu anlamda kendimi, Spiritüel geek olarak tanımlayabilirim. Yani sadece yaşamakla kalmayan; okuyan, anlayan ve sindiren biriyim. Okuduklarımı anlamlandırmadan, deneyimlemeden aktarmayı doğru bulmuyorum.

Ama son zamanlarda bazı şeylerin hâlâ havada kaldığını hissediyordum. Ve fark ettim ki, eksik kalan parça kuantum alanını tam olarak kavrayamamaktı. Etrafımdan duyduğum parça parça bilgilerle bir yere varamıyordum. Bu konuda bana sade ve açık bir şekilde yol gösterecek bir kaynak ararken, sonunda buldum: Dr. Joe Dispenza – Kendiniz Olma Alışkanlığını Kırmak.Dr. Joe Dispenza –

Dr. Joe Dispenza’yla ilk kez yaklaşık iki yıl önce, “The Source” belgeseli aracılığıyla tanıştım. Belgeselde onun meditasyonları ölçümlediği, bilimsel verilerle desteklediği çalışmaları beni çok etkiledi. Bilim ve spiritüelliği bir araya getirme biçimi, bana çok yakın geldi. Daha sonra “Doğaüstü Olmak” kitabını aldım ancak uzun bir süre okumak içimden hiç gelmedi. Bazı kitapların da bir zamanı oluyor galiba.

Bu sene mart ayında, kendi hayatımda yeni bir yol arayışı içindeydim. Yıllardır freelance yürüttüğüm kariyerimin adeta durmuştu. Aklıma yapmak istediğim alternatif birçok fikir geliyordu ama bir türlü hayata geçiremiyordum. Çok uzun süren gel-gitlerin içinde, ilerleyemiyordum. Bu boşluk hâli, ne yapacağımı bilememekle birleşince kendi iç rehberliğimi kaybettim.

Tam da bu noktada, bu zamana kadar öğrendiğim bilgileri içselleştirerek deneyimlemek adına 50 günlük bir kişisel projeye başlamaya karar verdim. Projeye “Break The Loop / Döngünü Kırmak” adını verdim.

Amacım; ruh-zihin-beden hizalanmasıyla eski kalıplardan çıkmak ve yepyeni bir olasılık alanına adım atmaktı.

Eğer süreci merak ediyorsan, burada detayları bulabilirsin: 50 Day Project – Break The Loop.

Bu süreçte bana rehber olması adına “Doğaüstü Olmak” kitabını yeniden elime aldım. Ancak bir süre sonra, anlatılanların benim için biraz ağır olduğunu fark ettim. Kendimi zorlamadan, o ana kadar içselleştirdiğim yöntemlerle projeme devam ettim.

“Break The Loop”, benim için bir kırılım noktasıydı. Döngülerimi kırmak niyetiyle yola çıktığımda ve düzenli olarak pratik yaptığımda, beni engelleyen içsel düşüncelerin nasıl değiştiğine tanık oldum. Ve yol kendiliğinden açıldı.

Yapmak istediğimi başarmıştım. Hatta şu anda bu yazıyı okuyor olmanız bile, o çalışmanın doğal bir sonucu olabilir.

Projenin üzerinden iki ay geçti. Bu süreçte pek çok şey değişti. En önemlisi: Gitmek istediğim yolu buldum. İçimden gelen ilhamlarla yeni adımlar atmaya başladım.

Ancak son zamanlarda, kendi iç dinamiklerimde yeni engellerle karşılaştığımı ve bir tür dengesizlik yaşadığımı hissediyorum.

Bunu tam olarak nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama sanki bildiğim ve yarattığım dünyanın bir sonraki aşamasına geçme zamanı geldi. Şu anda istediklerim, daha önce hiç deneyimlemediğim şeyler.

Bilmediğim bir dünya… Ezberin bozulduğu yer. Kendimle ilgili yeni bir katmana ulaştım. Burası yepyeni bir kırılım alanı.

Ve buradan geçmek için artık eskiden bildiğim yollardan ve tekniklerden çok daha fazlasına ihtiyacım var.

Dr. Joe Dispenza’nın Kendiniz Olma Alışkanlığını Kırmak kitabı işte tam da bu sırada karşıma çıktı. Daha kitabın adı bile tam olarak ihtiyacım olanı anlatıyordu.

Kitaba dün başladım. Ama daha şimdiden, bu zamana kadar yaptığım enerji çalışmalarını zihnimde çok daha net bir zemine oturtmamı sağladı.

Kitabın ilk bölümünde kuantum alanının ne olduğunu ve bunun hayatımızı nasıl şekillendirdiğini oldukça basit ve akıcı bir şekilde anlatıyor.

Lisede TM okuyan ve fizikle arası pek iyi olmayan biri olarak, anlamam zor olur sanmıştım. Ama şimdi kendi anladığım dilden, kendi süzgecimden geçirerek bu kitabın bende neleri tetiklediğini paylaşmak istiyorum. Ancak, bu alanı tam olarak anlamak ve deneyimlemek için kitabı okumanızı kesinlikle tavsiye ederim.

Dr. Joe Dispenza kuantum alanını, tüm olası gerçeklikleri kapsayan ve düşünce ile duygularımıza yanıt veren engin, görünmez bir enerji alanı olarak tanımlıyor.

Bilim dünyasında uzun yıllar boyunca Newton ve Descartes gibi fizikçilerin madde ve atom tanımları üzerinden şekillenen bir anlayış hakimdi. Bu anlayış, gerçekliği “etki-tepki” ilkesiyle açıklarken; inanç sistemimizi de sadece görünen, ölçülebilir dünya üzerine kurmamıza neden oldu.

Bunun sonucu olarak, insanın neticeler üzerinde neredeyse hiç etkisi olmadığına inanan bir zihin yapısı gelişti.

Ne demek bu? Dış dünyayı hâlâ, bu eski bilimsel teorilerin bize öğrettiği kalıplarla anlamaya ve tanımlamaya çalışıyoruz. En basitinden, “Görmüyorsak, inanmıyoruz.”

Oysa Einstein’ın kuantum alan tanımıyla birlikte gerçeklik anlayışımızda yepyeni bir sayfa açıldı. Bu, zihinsel olarak kavramakta zorlandığımız, göremediğimiz için varlığını sorguladığımız bir enerji alanıydı.

Bu alanda her şey, bildiğimiz yer ve zaman sınırlarının ötesinde; bölünmez bir bütün olarak, çok boyutlu bir şekilde iç içe geçmiş hâlde var oluyor.

Newton ve Descartes’ın aksine, kuantum fiziği diyor ki:

  • Atomaltı seviyede enerji, bizim farkındalıklı dikkatimize yanıt verir.
  • Gözlemci olarak biz, gerçekliği yaratmada aktif bir rol oynarız.

Ve işte burada büyük fark ortaya çıkıyor: Artık kurban değil, yaratıcı rolündeyiz.

Burada Dispenza, kitabında önce bu teorik çerçeveyi kuruyor, sonra da okuyucuyu bu bilinç seviyesine taşımak için teknikler sunuyor. En sonunda ise, dört haftalık uygulamalı meditasyonlarla tüm bu bilgileri deneyimlemeye davet ediyor.

Ben kitaba henüz yeni başladım. Ama şu an bulunduğum yerde kuantum alanını daha iyi anlamak, geçtiğim yolların ne kadar yerli yerinde olduğunu bana hissettirdi.

İki hafta içinde teori kısmını bitirip, ardından meditasyon sürecine geçmeyi planlıyorum. Ve en güzeli, bu deneyimi tek başıma yaşamayacağım. Bir arkadaşım da heyecanlandı ve bana eşlik etmek istediğini söyledi.

İlginizi çekebilir: Gölge ile yüzleşmek: Dönüşüm içeriden başlar

Ece Kiray Gedik: Merhaba, Ben Ece. Sabancı Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Ardından pazarlama ve sosyoloji alanlarında yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Kariyerime kalitatif pazar araştırmacısı olarak başladım; zamanla kullanıcı deneyimi (UX) ve müşteri deneyimi alanlarında uzmanlaştım. 2018 yılında, pek de ne olduğunu bilmeden katıldığım bir aile dizimi seansı, hayatımı kökten değiştirdi. Bu deneyimle birlikte tüm odağım içsel dünyama yöneldi. Kendimi bulma yolculuğum da böylece başladı. Kalbimin beni çağırdığı birçok inziva, çalışma ve eğitime katıldım. Bu süreçte Reiki, Gestalt, Mindfulness, Jaas, aile dizimi ve yaşam koçluğu gibi alanlarda eğitimler aldım. Bu yıl, “Break The Loop” adını verdiğim 50 günlük kişisel bir proje yürüttüm. Bu yolculukta; ruh-beden-zihin birlikteliğiyle bilinçli bir şekilde kendi gerçekliğimizi nasıl yaratabileceğimizi araştırdım ve deneyimlerimi yazılarla paylaştım. Bu platformda, yaşadığım dönüşümleri, aldığım eğitimleri ve ilham aldığım kitaplarla harmanlayarak, kendi bakış açımı ve içsel keşiflerimi samimi bir dille paylaşmak istiyorum.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale