X

Fikir çatışması neden gereklidir: Sağlıklı bir fikir çatışması için 8 tüyo

Gelişim konularını masaya yatırdığımız Bilsen İyi Olur podcast serimizin yakın zamanlı bir bölümünde statükoyu dürten bir tonda gelişti sohbetimiz. Kendi adıma, alışıldık normları sorgulamayı ve bunları değişimi tetiklemek amaçlı kullanmayı hem seviyorum, hem de işimin bir parçası bu. Ancak o sohbette konuğumuzun bana fark ettirdiği şu oldu: Değişimin kaçınılmazlığını anlatmak da, içsel keşif ve bireysel gelişim gayretleri de artık statükonun ta kendisi. Ve bazen statüko, alternatif bulamamaktan da oluşuyor.

Bir gün bir kişi çıkıyor, mevcut durumu ve yakında çözülmesi gerekecek problemleri öyle bir gösteriyor ki, insan kendini “elimden geleni yapıyorum battaniyesi”ne sarınmış halde bulabiliyor. Dikkat! Yaptıklarınız veya yaklaşımınız genelde çok onay görüyorsa, böyle bir battaniyenin, siz farkına bile varmadan üstünüzü örtmüş olması mümkün.

Bir battaniyenin ne zararı olabilir ki? Eğer ihtiyacınız dinlenmek değil, hareket etmekse, sıcak ve yumuşak bir uykuda çokça vakit geçirmek yerine bir an önce halletmeniz gereken şeyler varsa, bir battaniye pek de iyi bir yardımcı değildir. Kullanım amacının dışına taşarak, nesnelerin amaç haline gelmemesine dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum.

Özetle, sadece bir sohbetten yola çıkarak, daha etkin gelişimin, hemfikir olunmayan konuların dile getirilmesiyle oluşabildiğini yeniden hatırladım. “Yeniden” dememin sebebi, çoğu zaman ve çoğu yerde, sağlıklı tartışma kültürünü ihmal ettiğimizi düşünmem. İçinde bulunduğumuz ülke atmosferinden bağımsız davranmamız çok zor. Bireysel olarak farklı davranmayı seçsek bile, etkileşimde bulunduğumuz insanlar da aynı etki altında yaşayıp gidiyorlar.

Sağlıksız ve yıkıcı tartışmanın olumsuz etkilerini de, alınan kararların sorgulanmadan ya da konsensüs sağlanmadan alınmasını da, yetki ve etki sahibi kişilerle hemfikir görünmenin prim yapmasını da ülke gündeminde ve politika sahnesinde izliyoruz. Tepeden aşağıya doğru bu durum topluma yayılıyor. Böylece ilerlemeyi ve gelişimi getirecek, ayrıca tarafları besleyecek olan fikir çatışmalarını çoğunlukla biz de kendi ortamlarımızda yaşatmamayı tercih ediyoruz. Bazen de yıpratıcı çatışmalardan ileri gelen yorgunluk buna yol açıyor olabilir.

Çatışma, bireyler arasında, bir grup içinde veya gruplar/organizasyonlar arasında; yapısal durumlar (işler arası karşılıklı bağlılık, görev ve sorumlulukların net olmaması), çıkarların karşı karşıya gelmesi, kıt kaynakların paylaşımında zorluklar, kişisel algı farklılıkları gibi nedenlerle oluşan anlaşmazlık, uyumsuzluk, tutarsızlık anlamına geliyor. Bazen bireyin kendi içinde de ortaya çıktığı oluyor.

Her olguda olduğu gibi, bu konuda da ideal bir miktardan bahsetmek ve belli düzeyden az ya da çok olmasının olumsuz sonuçları olduğunu fark etmek önemli. Yerli bir araştırmaya ilişkin bu makaleye göre; kişiler arası çatışmanın çok fazla olduğu ortamda; amaç ve hedeflerden sapma, yorucu rekabet ortamı oluşuyor ve hatta ortamın varlığı da bir süre sonra tehlikeye girebiliyor. Çatışmanın az olduğu veya hiç olmadığı ortamda ise, yenilik ve yaratıcılık zaman içerisinde yok oluyor, kişisel yeteneklerin gelişimi yavaşlıyor ve verimlilik azalıyor. Bunun için yöneticilerin çatışmaları organizasyonel fayda doğrultusunda yönetmeleri, yani sağlıklı bir dozda var kılabilmeleri önemli.

Çatışma yönetimi teknikleri ve kişiliğe bağlı stillerle ilgili pek çok kaynağa ulaşmak mümkün. Ancak burada, çokça popüler olan çatışma yönetme ya da çözme tavsiyelerine değil, çatışmaya izin vermeye yönelik bir şeyler paylaşacağım. Çünkü başta da belirttiğim gibi, yenilik, yaratıcılık, kırıp dökmeden çatışmayı kucaklamak, herkesin sürekli uyumlu davranmasıyla yetinmemek, gelişimi sağlayacaktır. Burada, durağanlaşmış bir ortama hareket getirmek ve sağlıklı bir miktar çatışmaya sebep olmakla ilgili unsurları, fikir çatışması bağlamında ele alıyorum.

1. Amaca karar vermek

Eğer amaç, atalet içindeki bir ortamda farkındalık yaratmak ya da bir sorunun çözülmesi için insanları harekete geçirmekse, biraz daha provokatif, ezber bozan bir tutum sergileyebiliriz. Üzerinde düşünmeden kabul görmeyeceğini tahmin ettiğimiz önerileri ortaya koyabiliriz. Bu, “Sizce ne yapabiliriz? Bu sorunu nasıl çözebiliriz?” diye sormaktan farklı bir yöntemdir. Kışkırtıcı bir soru ya da itiraz oluşturabilecek bir görüş paylaşmakla başlar. Özellikle doğru bildiğini rahatça uygulayan, kendini sorgulamayan ve sorgulanmayan insanlar için daha etkili olacaktır. Amacımız hızla bildiğimiz yolda ilerlemek ve bu arada bolca desteklenmek ise, çatışmayı tercih etmemek ve insanlarla kolay kabullenecekleri argümanlarla iletişim kurmak daha akıllıcadır. Çünkü çatışma teşvik eden yöntemden yeni çıkarımlar yapmak ve karar almak, bazı yeni kabulleri gerektireceğinden bazen zamana yayılabilir. Hızlı yol almaya uygun olmayabilir.

2. Kendimizi yoklamak

Çatışmalara ne derece yer verdiğimizi ve farklı bakış açılarından yeni şeyler öğrenebilme performansımızı incelemek için, genelde ne derece ve ne sıklıkta alkış aldığımıza bakmak işe yarayabilir. Takdir edildiğini görmek bir insanı cesaretlendiren ve yaptığını sürdürmesini teşvik eden önemli bir motivasyon kaynağı. Ayrıca kabul görmek, bir yandan da insanlarda karşılık bulan, bir ihtiyaca temas ettiğimizi gösteren şey de olabilir. Ancak, bir yandan da, aykırı bulunacak, sorgulanacak ya da kabullenmekte zorlanılacak şeyleri söylemiyor/yapmıyor olabilir miyiz? Onaylanma görüyorsak, bunun insanların konfor alanlarını pekiştirdiğimiz için mi, yoksa düşündürüp sarsarak yeni farkındalıklar yaşamalarına aracı olduğumuz için mi olduğuna bakmak iyi olabilir.

En başta kendimize sormakta fayda olan diğer sorular da şunlar: Kendi savunma duvarlarım neler? Hangi hallerde savunmaya geçiyorum? Ben rahatsız edici gerçekleri duymaya ne kadar hazırım? Duyunca davranışım nasıl oluyor ve nasıl olmalı? Anlaşılmaya olan ihtiyacım ne kadar? Başkalarını anlamaya ve can kulağıyla dinlemeye ne kadar gönüllüyüm?

Tüm bunları bilerek çatışma içinde çok daha sağlıklı bir şekilde yer almak ya da bir çatışma ortamını tetiklemek ve izlemek mümkün olabilir.

3. Çıktılara bakmak

İnsanlar bizimle etkileşim sonrası harekete geçiyorlar mı, yoksa farklı bir şey yapmadan eski tutumlarını sürdürüyorlar mı? Burada belirsizlik faktörü zamandır. Düşüncelerin harekete geçmesi ile aksiyon alma arasında geçen zaman, kişilere ve farklı durumlara göre elbette çeşitlilik gösterebilir. Bize uzun gelen zaman, aslında o durumda normal de olabilir. Ancak yine de, eğer farklı durumlarda farklı kişilerin uzunca süre aynı tutumda devam ettiğini görüyorsak, yani kendi açımızdan tekrarlayan bir duruma tanıksak, konfor alanında kalmaya devam ettiklerini ya da onların düşüncelerini veya sorularını ifade etmelerine zemin oluşmadığını düşünmek mümkün. Kendi izlenimlerimizle yetinmeyerek ne düşündüklerini sormak daha gerçekçi bir değerlendirme yapmamızı sağlar.

4. Konfor alanımız

“Thomas – Killman Çatışma Modeli”ne göre, insanların çatışmalara yaklaşım tarzları beş farklı stilde gruplanabiliyor. Eğer sürekli çatışmaları yönetmek zorunda kalan bir liderseniz, bu stillerin dengeli bir karışımı da olabilir. Çatışmalarda sürekli tercih ettiğimiz rol, aynı zamanda bizim konfor alanımız haline gelmiştir. Bu, iki şeye işaret eder:

  1. Davranış tercihimizi değiştirmeyi deneyebiliriz.
  2. Alıştığımız pozisyondan farklısını seçme rahatsızlığını göze alabiliriz. Yapılan şeye sadece bir deney gözüyle bakabilmek ve kişisel değerlerle çelişmeyen tercihlerde bulunmak işi kolaylaştıracaktır.

5. Direkt ya da dolaylı iletişim

Düşündüklerinizi rahat bir şekilde söyleyebilmekle dolaylı olarak anlaşılmasını sağlamak tercihleri arasında hangisi size daha yakın? Genelde nasıl olduğunuzu da düşünün, duruma bağlı olarak bu tercihi değiştirip değiştirmediğinizi de. Amacınız fikir ayrılıklarını ya da sorgulamayı canlandırmaksa, direkt iletişim daha çok işinize yarayacak olan tarzdır. Rahatça anlaşılır ve kabul edilir olmayı bir süreliğine de olsa bir kenara bırakabilir misiniz? Eğer uyumluluk kası çok çalışan biriyseniz, direkt ifade etmede daha iyi olduğunu düşündüğünüz bir kişiden de bu rolü üstlenmesini isteyebilirsiniz. 

6. Gerçekleri göstermek

Bir yöntem, rahatsız edici gerçekleri göstermek olabilir. Rahatsız edici gerçekler, alışılmış tutum ve tavırları sorgulatıcı ve aciliyet duygusu yaratıcı bir etkiye sahiptir. Ancak burada püf nokta, bu gerçeklerin görülmediğinden ya da yeterince işaret edilmediğinden emin olmaktır. Eğer fazlaca bilinen ve üzerine emek verilen gerçekler ise, sizin bilinçsizliğiniz olarak yorumlanacaktır. Buna yol açmamak için, bir sonraki boyut (empati) önemlidir.

7. Empatiyi kullanmak

Harekete geçirmek istediğiniz ortamda, sözlerinizin amacınıza yönelik olarak yerini bulması, yani insanları düşünmeye sevk etmesi için empati göstermek gereklidir. Belli bir konuda onların zaten gördüğü ve bildiği gerekçeleri göstermek, pek bir işe yaramayacaktır örneğin. Ama onların da bildiği ve gördüğü gerçek hakkında neler düşündüklerini, amaçlarını doğru tahmin ederek ifade ederseniz, en azından haklarını teslim ettiğinizi görerek, dinlemeye daha açık olurlar. Bugüne kadar yaptıklarını bildiğiniz şeyler varsa, onları da gördüğünüzü ve bildiğinizi ifade etmek, kendilerini saydığınızı hissettirerek pozisyonunuzu güçlendirir.

Bunları ifade ettikten sonra görünmeyen yönü göstermek ya da yapılanların neden yetersiz olduğunu söylemek ya da farklı bir zorlayıcı soruyu sormak çok daha etkili olacaktır. Empati gösterilmeden ifade edilen konularda insanlar çoğunlukla hızla savunma pozisyonuna geçerek mevcut durumlarını daha da koruma eğiliminde olurlar.

8. Amacın anlaşılmasını sağlamak ve güven

Her ne kadar çatışmayı araç olarak kullanmak, kolay anlaşılmanın tersi yönünde bir pratikse de, amacınızın anlaşılması, yöntemin işe yaraması için gereklidir. Böylece hem yanlış anlamaları, hem de yeni sorunları önlemiş olursunuz. Sorduğunuz ya da söylediğiniz şeyin, düşünülmeyeni ortaya çıkarmak ya da ortamı harekete geçirmek için olduğunu belirtebilirsiniz.

Niyetinizin kişiliklere saldırı olmadığının bilinmesi gereklidir. Hatta insanları özellikle dile getirmekten çekindikleri şeyleri paylaşmaya teşvik edebilirsiniz. Örnek olarak da kendinizi gösterebilirsiniz. Bunu layığıyla yapabilmek için ise, ortamda güvenin sağlanmış olması gereklidir. Güvenin olmadığı ortamda atalet, ketumluk ve statüko egemen kalacaktır.

Güveni inşa etmenin yolları ise, başka bir yazının konusu olabilecek kadar geniş. Ama en özet haliyle, bilmediğini söylemekten çekinmeyen, öğrenme amaçlı soru soran, yardım isteyebilen ve yardım etmeye gönüllü bir profil sergileyen liderlerin, ekiplerinde güveni daha kolay tesis edebildiklerini söyleyebiliriz.

Farklı fikir ve tercihlerle karşılaşmaktan rahatsız olmadığımız ve herkesin birbirini anlama isteği kadar, kendi duruşunu da çekinmeden paylaşabildiği ve tüm bunlara öğrenme açısından bakabildiğimiz bir toplumu var edebilmek dileğiyle…

Kaynaklar

Çatışma Yönetimi Stratejilerine İlişkin Tutumlar: Kamu, Özel Sektör Ve Sivil Toplum Kuruluşları Yöneticileri Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma – Kürşat Özdaşlı & Ali Murat AlparslanÇatışma Yönetimi Stratejilerine İlişkin Tutumlar: Kamu, Özel Sektör Ve Sivil Toplum Kuruluşları Yöneticileri Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma – Kürşat Özdaşlı &
Sistem Düşüncesi Çerçevesinde Çatışma Çözümleme Paradoksu – H.Bahar Aşcı & R.Dilek KoçakSistem Düşüncesi Çerçevesinde Çatışma Çözümleme Paradoksu –
Resolving Conflict Situations – Berkeley / People and Culture

İlginizi çekebilir: İş yerimizde ilham verici bir ortam elde etmek için ne yapabiliriz?

Ece Ağabeyoğlu, ACC: 1998 – 2014 arasını kapsayan tam zamanlı kurumsal çalışma döneminde sigorta ve bankacılık sektörlerinde satıştan risk analizine, oradan eğitmenliğe ve koçluğa uzanan yerli ve küresel kurumlardaki yolculuğunda giderek iş tatmini ve insana merak saldı. Örgütsel Psikoloji alanında danışmanlık, profesyonel koçluk, eğitmenlik, iş ve meslek danışmanlığı şapkalarını taktı. Son yıllarda denge kavramına ilgi duyuyor. Ece, kurumsal eğitimler vermenin dışında, kendi yolunu kendi çizmek isteyen bireylere meslek seçimi, kariyerdeki adımlar ve iş tatmini gibi konular etrafında destek veriyor. Öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale