X

“Eyvah! Beni artık sevmiyor mu?”: Bir Cuma akşamı hikayesi

“Geliyorum, lütfen bekleyin” diyerek kapattığı telefonu çantasına tekrar yerleştirmeye çalışırken ayağına vuran topuklulara rağmen biraz daha hızlı koşmaya çalıştı. İşten erken çıkabildiği bu ender günlerde servisi pisi pisine kaçırmak hiç de hoş olmuyordu. Arkadaşını arayıp beklemelerini rica etmese böyle olacaktı ya, neyse ki nefes nefese de olsa yetişip arka kapıdan attı kendini içeri. Yerleşti bir cam kenarına.

Çok gergin bir gün geçirmişti. Trafikteki araba kıyametine bakarken tek bir şeyin hayali serinletti içini. Eve gidiyor, Kerem’le güzel bir sofra kuruyorlar, bir kadeh şarap eşliğinde kocasına günün kızgınlıklarını, saçmalıklarını anlatıyor. Sibel Hanım’ın bütün gün süren kaprislerini Kerem’in konu hakkındaki esprileriyle yumuşatıp, biraz neşelenip teselli buluyor… Bu sakin cuma akşamına öyle ihtiyacı vardı ki uzun dönüş yolunu fırsat bilerek kuracağı sofradaki en ince detayı bile düşünüp planladı. Şu yeni açılan mezeciden bir şeyler sipariş edecekti. Beş yıl önce evlenirken annesinin ısrarıyla alınan mavi sofra takımını hiç kullanmadığını anımsayıp ona bir şans vermeyi dahi kararlaştırdı kafasında.

Nihayet yol bitip de evine kavuştuğunda, bu uzun mesafeye değdiğini düşündü. Evini çok seviyordu. Henüz çocukları olmadığı için Kerem’le sahip oldukları belki de en güzel şeydi bu iki oda bir salon. Anahtarı çevirdiğinde bir turu tamamlamadan açılan kilit Kerem’in evde olduğunu haber verdiğinden, bunu sevinçle karşıladı. Son zamanlarda pek vakit geçiremiyorlardı beraber. İçeri süzülürken “Aşkııım! Ben geldim,” diyerek kendince durumu müjdeledi. Yanıt yatak odasından doğru, “Hoş geldin canım,” diye geldi.

Kerem’in dikkatinin başka bir şey üzerinde olduğu belliydi. Meltem ayakkabılarını çıkardığı sırada koridorda belirdi Kerem. Sonra elinde bazı kıyafetlerle ona doğru telaşla ilerledi, “Meltem ya, benim şu son aldığım forma nerede, ben onu yıkansın diye sepete koymuştum, epey oldu, çıkmadı temizlerin arasından.” Meltem bu tatsız şokun etkisi altında bir yanıt veremedi. Öyle ki o an “forması batsın!” bir andı. Anladı ki Kerem maça gidiyordu. “Bilmiyorum,” diyebildi soğuk ve kısa. “Ya Hatice Hanım’ın başının altından çıkıyor bu işler, nereye kaldırıyor bu kadın bunları? Çocuklarla maça gideceğiz, geç kalıyorum. Ben her hafta bir şeyimi aramak zorunda mıyım?” Kerem’in bu sert Hatice Hanım çıkışı, topu taca attığını ve Meltem’in ruh haliyle, aşk dolu bir merhaba beklentisiyle, akşam için kurduğu tüm hayallerin suya düşmesiyle pek de ilgilenmediğini gösteriyordu. Büyük bir kavgaya imza atmamak için çok zor tuttu kendini, ağzına gelen ve söylemeye başlasa yüzlercesi dökülüverecek sözcükleri yuttu.

Aradan bir saat geçtiğinde, Kerem çoktan gitmiş, yaptığı emrivakiden dolayı Meltem’e yarım ağız bir “Kusura bakma, ani oldu” demiş ama ona biraz sitem etme şansı dahi vermemişti. Meltem kendine çok kızıyordu. Nasıl da saftı! Salak gibi romantik bir akşam planlamıştı kafasında, meğer beyefendinin derdi neymiş? Böylesine yoğun çalıştığı bir dönemde bu Cuma gününün heba olduğuna yanıyordu. Ama bundan daha önemli bir soru vardı içini kemiren. “Yoksa artık onu sevmiyor muydu?”

Bir yandan bu konuyu masaya yatırmaya korkuyor, öte yandan kaçınılmaz bir şekilde Kerem’in sevgisini sorguluyordu. Hiç olmazsa biraz şarapla kendini teselli etmek için kadehini doldurdu, evin en sevdiği köşesine, camın önündeki koltuğa oturdu. Sonra o ertelediği soruyu sordu kendine. “Bu adam hep böyle miydi? Kendisine olan sevgisi bir yanılgı mıydı? O mu görememişti? Hayır, olamazdı. Kerem, Meltem için çok gemiler yakmıştı. Ailesine bile karşı çıkışları olmuştu. Peki şimdi ne olmuştu da böylesine düşüncesiz birine, basit bir programı haber verme nezaketi dahi göstermeyen bir duyarsıza dönüşmüştü? Üstelik benzer şeyler tekrarlanır olmuştu. Birlikte sofra kurup güle eğlene sohbet etmeyi hayal ettiği o adam tutup o saçma arkadaşlarıyla maça gitmişti.

Kız arkadaşlarını düşündü. İş yerinde kendi yaşıtı olan hatunları filan… Hiçbirine kolay kolay yapılacak bir hareket değildi bu. Kıyameti koparırdı onlar. Herkes kendi değerini korumayı beceriyordu da bir Meltem mi yapamıyordu bunu? Daha mı sert yapsaydı acaba, bir daha olursa büyük kavga mı çıkarsaydı? Bu adam bu kadını seviyorsa neden göstermiyordu? Evleneli şunun şurasında beş yıl olmuştu, incelikli tavırlar bu kadar mı kısa sürmüştü? Hale bak! Bir maça tercih edilmişti!

—-

Hale bakalım… Meltem’in bu soruları, kaygıları her ilişkinin bir noktasında az ya da çok yaşanan bir hal, öyle değil mi? Meltem için senaryo farklı, Hande için, Harun için, Selin için, Kerem için farklı olsa da… Tensel temasa karşılık bulamadığımız bir an, beklediğimiz şekilde kutlanmayan özel bir gün, zayıf hissettiğimiz bir olayda beklediğimiz desteği bulamamak… Böyle bir şey gerçekleştiğinde şeytan bu ya, akla ilkin aynı soruyu getirir: “Beni artık sevmiyor mu?”

İlişkide en temel, en can alıcı dayanak sevgi olduğundan bu konudaki hassasiyetimizi de elbette doğal karşılamamız gerek. Birbirimizi hayatlarımıza dahil etmemizin özünde birbirimizi çok sevdiğimiz, ayrı kalmak istemediğimiz ön kabulü var. Öyle ya, aşk evliliği yaptığımızda ilişkimizi daha yüce bir yere konumlandırıyoruz. Çok değil, birkaç kuşak önce bir evlilik için değer olarak sayılan mülk, aile, miras, itibar gibi başkaca unsurlar şimdilerde önemli olmadıklarını umduğumuz bir alana itildiler. Hala önemli olup olmadıkları ise bir başka yazının konusu. Ancak yüksek sesle uzlaştığımız bir konu var ki modern çağda ikili ilişkilerin hammaddesi olarak görülen değerlerimiz aşk ve sevgi.

İşte bu nedenle sevginin ayak seslerinin ilişkiden uzaklaşmaya başladığını hissettiren en küçük örnek bile dünyayı başımıza yıkmaya yetiyor da artıyor. Oysa gerçekten temelleri sağlam bir sevgi ilişkisinde olmasını düşlemeyeceğimiz bir durum bu. Yani sevgiyi bir “alma-verme”, bir beklenti gerçekleştirme yarışına dönüştürmediğimizde, sevdiğimizi olduğu gibi kabul etmeyi daha çok başarabildiğimizde, onun kendini var etme biçimine daha çok saygı duyabildiğimizde, yerine gelmeyen her talebimizde, beklentimizde ona bedeli yüksek bir fatura kesmekten vazgeçtiğimizde… Sevgi ancak böylesi özgür ve rahat bir iletişim ortamında kendine keyifle yeşerme ve var olma fırsatı bulur. O yüzden bazen gerçekleşmeyen bir beklentinin ardında gerçekleştiremediğimiz bir beklenti olması ihtimalini de göze almamız gerekir.

Şimdi bu öyküde bir de Kerem’e bakalım.

—-

“Serkan, yapma be abi? Bu hafta affedin beni. Bu ara işler de yoğun, mesaiye kalıyorum, evi ihmal ediyorum. Bir de Cuma’ya geliyor. Kutsal Cuma biliyorsun, Meltem çok beklentiye giriyor.” Serkan’ın ısrarcı ve alaycı yanıtını bir süre sessizce dinleyen Kerem, kırıldığını gizlemeye çalışan bir gülümsemeyle, “Abi vazgeçmediniz şu geyikten, ben sana kılıbık muamelesi yapmıyorum ama Selin arıza yaptığında…”dedi. “Tamam, tamam bir yolunu bulacağım! Siz mekândaki rezervasyona beni de ekleyin.”

Kerem’in çocukluk arkadaşları tuttukları takımın neredeyse her maçına gidiyorlardı. Maç öncesinde müdavimi oldukları restoranda yemek yeniyor, birkaç kadehle stres atılıyor, muhabbet ediliyor, sonra da çocuklar gibi şen bir grup olarak maça doğru akılıyordu. Yaşlarına yakışmayacak ölçüde yaramaz olabildikleri, slogan atıp adeta ortaokul sıralarına dönebildikleri, takımın başarısına göre kimi zaman mutluluğun kimi zaman kederin dibine vurabildikleri “kurtarılmış” zaman dilimleriydi bu buluşmalar.

Kimi afili kurumsal işlerinde oldukça başarılı beyaz yakalı, kimi saygın ticaret adamıydı, ama burada halleri bir başka oluyor, kendilerini kuşlar kadar özgür hissediyorlardı. Kerem bu buluşmalara evlilik sonrası ara vermişti. Zaten yoğun çalışıyordu, Meltem’in, bu talebini hoş karşılamayacağını biliyordu. Meltem bu maç konusu ne zaman açılsa veya ne zaman bir sosyal medya paylaşımına denk gelse onları ne kadar çocuksu bulduğunu söyleyip duruyordu. Hor görüldüklerinden habersiz çocuklar da Kerem’le epey dalgalarını geçmişler, onu hanım köylü olmakla suçlamışlar, gıyabında bol bol atıp tutmuşlardı. Gruptan bu şekilde kopan ilk değildi. Kalanların gözünde bir mağdurdu ama mağruru oynuyordu. Aslında bu sözleri gerçekten de önemsemiyordu. Arkadaşlarının gözünde itibarını kurtarmak gibi bir derdi yoktu Kerem’in. Belki başlarda biraz… Fakat sonradan bu duyguyu içinde eritmeyi başarmıştı. Meltem’i seviyordu ve onu üzmeyi hiç istemiyordu. Kırılgandı Meltem, olmadık bir nedenden uzun uzun susuyor, küsüyordu. Basit bir meseleyi ilişkide varoluşsal kaygılara taşıyabiliyordu.

Yine de gel zaman git zaman o çocuksu, o bol testosteronlu, o ağız dolusu coşkun halleri özlemeye başladı. Çocuklar da onu çağırmaktan vazgeçmediler, ara sıra şanslarını denediler. İşte böylece ufak tefek kaçışları, senede birkaç derbiyi kaçırmayacağı kadarcığını elde etmeyi başardı. Meltem bozuluyordu bozulmasına ama önceden haberi olursa o da kendine program yapıyordu. Heyhat bu Cumaki durum ekstraydı. Maç bir sonraki gündü ve üstelik daha bir önceki hafta gitmişti. Bu akşam söylese biliyordu ki Meltem bozulacak, akşamları zehir olacaktı. Soğuk mu soğuk havalar esecek, Kerem çok dil dökmek zorunda kalacaktı. Hem çok yorgundu hem de hiç sevmiyordu böyle havaları…

Meltem maçla kendisi arasında bir seçim yapar gibi hissettirmeseydi ona keşke. Daha farklı sevebilseydi keşke Kerem’i, böyle basit bir mevzuda tatsızlaşmadan. Eve dönüş yolunda düşünüp taşınıp bir karar verdi. Emrivaki yapacaktı ve sonuçlarına sonra katlanacaktı. Meltem’i tanıyordu, fevri şeyler yapmazdı, kapıyı üzerine kilitleyecek hali yoktu ya. Kendince içini rahatlatacak argümanlar yazdı kafasında. Çok çalışıyordu, buna hakkı vardı. Birçok arkadaşı bunu her allahın hafta sonu yapıyordu. Çok masum bir buluşmaydı, ihanet etmiyordu ya.

Ve o akşam Meltem’in anahtar sesini duyduğuna yatak odasına kaçtı, formayı arar gibi yapmaya başladı. “Haydi Kerem!” dedi kendi kendine… “Yapacak bir şey yok, bu sefer böyle! Doğal davran, ezik olma. Dikkatini dağıt, hızlıca fırla! Alışması lazım biraz da…”

İşte o Cuma bunlar yaşandı. Meltem pencere önünde kendini doldurdu, kaygıdan öldü, değer görmediğine hayıflandı. Kerem başına geleceklerden korkmakla kalmadı, Meltem’i üzdü diye de üzüldü. Arkadaşlara çaktırmadı durumu ama maçtan da muhabbetten de pek tat almadı. Stattaki maçta ne oldu bilmiyoruz. Ama Meltem’le Kerem’in ilişkisinde huzursuzluk, kaygı, kızgınlık, üzüntü kontrataktan birer gol attılar. Sevgiye hiç pas gelmedi. Ve sonunda ne yazık ki sevginin oynadığı takım olmadı kazanan…

İlginizi çekebilir: Böyle buyurdu “salkım söğüt”: Kusursuzluk arayışımız bir ağaca nasıl görünürdü?

Ela Uysal: Hacettepe Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra global firmalarda çeşitli görevler aldı. Kurumsal kariyerine devam ederken bir yandan kişisel gelişimle ilgili çalışmalara başladı. 2000’li yılların başında, Türkiye’de eğitimler veren İngiliz Psikolog Stephen Bray’in eğitim tercümanlığını ve 2005 yılında Amerikan The Coaching Institute’un Türkiye’deki eğitimlerinin çevirilerini yaparken ilişkilerin insan mutluluğundaki temel fonksiyonunu derinden sorgulamaya başladı. 2007 yılında bilişsel-davranışçı ekol ve felsefi danışmanlık gibi etkili sonuçlarını gördüğü metotlarla tanıştı. Felsefenin Pratiği, Davranış ve Duygu Değiştirme Teknikleri, Alışkanlık Değiştirme, Davranış Teorileri, 16 PF Kişilik Envanteri, Stresle Başa Çıkma, Aşılama Teknikleri, İlişkilerde Davranışçılık gibi teorik ve uygulamalı dersler aldı. Bireysel terapi seanslarına co-terapist olarak katıldı. Stonebridge College – Advanced Life Skills Coaching / İleri Yaşam Becerileri Koçluğu ve Psikoterapi diplomalarını aldı, Princeton University "Modern Psikoloji ve Budizm" ve "Uygulamalı Etik" (online) sertifikasyonlarını tamamladı. Gelişim ve bilgelik yolunda çok değerli bulduğu nefes ve mindfulness öğretilerini derinleştirmek için Türkiye'de ve dünyadaki ünlü nefes okullarından (Buteyko, Breatheology, Nefes Okulu) nefes eğitimleri aldı, Mindfulness Academy uluslararası akredite mindfulness eğitmeni oldu. Eğitim, seminer ve atölyelerlerle pek çok kurumsal ve bireysel ortamda ilişkiler, mindfulness, duygu ve davranış değişimi hakkında bilgi ve deneyimini aktardı. 2016 yılında "Mutluluk Atlası" 2020'de "Bulut Olmak" kitapları ile okurlarıyla buluşturdu. Kurucusu olduğu Ela Uysal Pozitif İlişkiler Akademisi’nde (PİA) daha iyi ilişkiler için çalışıyor ve ilkeli, itibarlı ve yetkin ilişki koçlarını dünyaya kazandırmak için eğitim programlarını sürdürüyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale