X

Duygusal olarak özgürleşmenin tek yolu: Beklentisiz olmak

Merhaba, bir önceki yazımda insanlardan şefkat, sevgi, ilgi (caring) ve destek alabilmek için, hayatımızda kendimizi kahraman gibi hissetmek, takdir edilmek, saygı duyulmak için, başkalarının gözünde güçlü görünmek ve belki aferin almak için neler neler yaptığımızı, kendimize farkında olarak veya olmayarak nasıl zorluklar yaratıp o zorluklarla başa çıktığımızı ve hepsinin altında bu başta yazdığım duygusal beklentiler olduğunu anlatmıştım…

Bu sinsi bir bilinçaltı kaydıydı ve sinsi bir tilki gibi dolanıyordu içimizde… Ve yazı yayınlandıktan sonra o kadar çok mesaj ve telefon aldım ki!.. O kadar çok insanın içindeki bu sinsi varlıkla yüzleşebilecek cesaretinin olması, “Evet ben takdir edilmek için bir sürü yükü üzerime alıp yaşamla savaşıyorum” ya da “Evet ben ailemden ilgi almak için hastalandığımı fark ettim”, “Evet ben kendimi kahraman hissetmek için kendime zor koşulları oluşturuyorum, böyle daha rahat ediyorum. Yaşamım kolay olsaydı, mücadele etmeseydim kendimi değersiz hissederdim” gibi ifadelerle onu anlatabilmeleri beni bir hayli mutlu etti.

Bu tarz yüzleşmeler, yani önce kendini görmek ve onu olduğu gibi kabul etmek ve kendini suçlamadan nazikçe değiştirmeye niyet etmek kolay değildir. Fakat kendini bilme yolunda olanların buna cesareti vardır. Ve ben de buradan onlara, içlerinde taşıdıkları özü, onurlandırarak selamladığımı bildirmek istiyorum. Namaste kendine dönüp bakanlara ve onu saygıyla kabul edenlere!

Bu yazımda yazacağım şey ise, eğer duygusal anlamda güçlü olmak, kırılmaz olmak istiyorsak insanlardan duygusal olarak beklentisiz olmamız gerektiği üzerine. Yani özetle; evet, başkalarından sevgi beklemeden önce sen kendini sev! Başkalarından takdir beklemeden önce sen kendinle gurur duy! Sonra ister onlar bunu görsün, ister görmesin hiç umrunda olmuyor. Ve bu da seni duygusal olarak bağımsız hale getiriyor. İçeride özgür ve mutlu bir insan haline…

Bir önceki yazının bir ilerisinde yine hep beraber farkedelim ki, eğer gelişim psikolojisi açısından çocukluk dönemimiz (0-12 yaş) ve ergenlik dönemimiz (13-18) sona erdiyse, artık duygusal olarak başkalarından sevgi ve şefkat ile beslenme dönemimiz, başaklarının sevgi ve şefkatine muhtaç olma dönemimiz de sona ermiş olmalıdır. Ergenlik dönemi belki de bu yüzden bu kadar haşin geçmektedir. Çünkü kişi bu kendini tanıma ve kişiliğini oluşturma döneminde, ne yazık ki kendini daima başkalarının gözünden değerlendirme ve yargılama eğilimindedir. Yani onlar bana “değerlisin” derse ben değerli bir insanım, “değilsin” derlerse değersiz bir insanım. Kişi bu dönemde ya bu başkalarının söylediklerinden bağımsız olarak kendini tanıyıp, olduğu gibi severek özgürleşecek ya da yaralı bir yetişkin, dış faktörlere bağımlı (dışarıdan sevgi, ilgi, takdir ve kabul görmeye (onaylanmaya) bağımlı bir yetişkin haline gelecektir.

Kendi ergenliğime bakacak olursam içimde aynen böyle bir değersizlik hissiyle büyük bir savaş verdim. Ben de kendimi hep başkalarının gözünden gördüm. Daha sonra özgüven girdi işin içine. Sonra öz sevgi… Büyüdükçe özgürleştim…

Hikaye şöyle; Lise yıllarımda bir erkek arkadaşım olmuştu… Hayatımda ilk kez ona aşık olmuştum. Ve lisede sadece 1 ay benimle birlikte olduktan sonra, beni terk edip en yakın arkadaşlarımla sırayla çıkmaya başlamıştı. Okula gitmek ve onu görmek ve tabi yanında kendi kız arkadaşlarımı…, beni deli ediyordu. O süreçte o kadar çok ağladım, o kadar çok kendimden nefret ettim, çirkin olduğumu düşünüp üzüldüm ki size anlatamam… Savunma mekanizması olarak da haksızlığa uğradığımı, kandırıldığımı düşünüp bir şekilde Allah tarafından cezalandırılması gerektiğine inanıyordum. “Yani bu görebileceğiniz üst düzey bir kurban bilinci bakış açısıdır.” Kendi mutsuzluğunuz için başkalarını suçlamak…

Na var ki 2 yıl sonra bu kişi bana geri döndü ve “Dilek ben aslında hep seni sevdim ama gençlik işte ne yaparsın!?” deyip yeniden benimle birlikte olmak istedi. Bunun üzerine, ben de bu hülyalı cümlelerin tesirine kapılarak, (çünkü ne de olsa aşık olduğum, yara aldığım ve unutamadığım bu insan bana beni çok sevdiğini ve ömrünü benimle geçirmek istediğini söylüyordu, artık bırak kalbimi kırmayı elime bir kıymık bile batmasına izin vermeyeceğini söylüyordu, benim de bu sözleri duymaya ihtiyacım vardı, çünkü hala değerimi dışarıdan gelenle belirliyordum), kabul ettim. Bu durum beni çok değerli hissettirmişti. Ve böylece 6 yıllık sürecek yolculuğumuza başlamıştık.

Ve yine inanamazsınız ama ilişkim karşı tarafın kıskançlık krizleriyle geçiyordu. Beni sürekli kıskanıyor ve sürekli bir şeylerime engel koyuyordu. Üniversitenin bahar şenliğindeki konserlere katılmak, tiyatro kulübüne katılmak, akşam arkadaşlarla dışarı çıkmak ve dahası… Onun için hep ayrılık sebebiydi. Ben de buna anlam veremeyip “yapma” dediklerini yapıyor ama ardından göz yaşları ve yakıcı bir suçluluk duygusuyla beni affetmesi için ona yalvarıyordum. Çünkü sanki o söylemese ben sevgiye layık bir varlık olduğumu bilemeyecektim. Sanki o beni sevmezse, ben de kendimi sevemeyecektim !!! Sanırım tamı tamına 4 senem böyle, bu sevgiye, sevildiğimi duymaya bağımlılıkla geçti (buna sevgi denirse…). Bana her geri döndüğünde mutluydum, her ayrıldığında harap bitap…

VE EN NİHAYETİNDE, hakikaten kurtarıcı gibi gelen meditasyon ile bu saçmalıktan çekilip çıkartıldım. Meditasyon yapmaya başladığımda kendi içimde parlayan ve sonsuz güzellikte ve bolluk ve berekette, özenebileceğim en büyük ilham ve ihtişamda olan o ışık, -aman Tanrım!- tam da orada, benim içimde, benim merkezimde yanıyordu. Anladım, mutluluk dışarıdan gelene bağlı olduğu sürece hakikaten mutlu olamaz, yalnızca bir bağımlı olur insan.

Bunu sadece sevgi olarak değil, her şey olarak düşünmenizi istiyorum. Örneğin “param var mutluyum, param yok mutsuzum, o adam/kadın beni sevdi, mutluyum, sevmedi mutsuzum, istediğim şey oldu mutluyum, olmadı mutsuzum…” Hayır dışarıda hiçbir şey yokmuş, mutluluk tam orada benim içerimdeymiş. Artık hiç kimse ve hiçbir şey benim içsel mutluluğumu bozamazdı. Olan sadece olur ve insanlar sadece kendi kapasiteleri kadar konuşur, sever veya davranır. Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın ben içimdeki değeri görüp biliyorum. İşte insanı dışarıdan özgürleştiren buydu!

Artık bırak başkaları tarafından sevilmeye layık olup olmadığımı düşünmeyi, asıl ben, bizzat benim varoluşum sevginin ta kendisiydi. Bırak sevilmeye değer olduğumu bir başkasından duyma ihtiyacını, o an deli gibi bağırarak başkalarına ne kadar değerli ve sevilmeye layık olduklarını onlara ben haykırmak istiyordum. Sanki herkesin kendi içlerinde bu değeri görüp özgürleşmelerini istiyor gibiydim. Kendime aşık olmuştum ve meditasyonlarım ilerledikçe herkesin içindeki o ışığı da görmeye başladım ve fark ettim ki ben herkes kadar değerliydim… Biriciktim bir kere! Yine herkesin olduğu gibi… Bu dünyanın bana ihtiyacı vardı, yine her birimize olduğu gibi.

Çocukluk ve ergenlik döneminden sonra bu dışarıya bağımlılığın bitmiş olması gerektiğini söylemiştim. Evet, sadece bir şartla; eğer çocukluğunuzda size herkes gibi değerli olduğunuz, önemli olduğunuz, yetenekli olduğunuz, kendinizi sevmeniz, kendinize saygı duymanız, kendinize bir alan yaratıp ilişkilerinizde başkalarına karşı sınırlar koymanız doğru bir şekilde öğretilirse… Bir çocuğa bencil ve şımarık olması nasıl öğretiliyorsa, benci (yani yaşamımın merkezinde bir başkası değil ben olmalıyım diyebilmek), paylaşımcı olmak ve elindekiyle mutlu olması da öğretilebilir. Bir çocuğa hırçın olması nasıl öğretiliyorsa, kendini sevmesi ve mutlu olması da öğretilebilir.

Ancak bütün psikolojik sorunların sebebi zaten çocukluk döneminden, aile kaynaklı olmuyor mu? O yüzden rahat olun. Evet sizin aileniz de en az diğer bütün aileler gibi patolojikti ve size bunu, bunu henüz kendileri de bilemediği için , öğretemedi. Bazılarımız bazı duygusal bağımlılıklarını ergenlikte yaşadıkları zorluklarla çözdü, ama bazı bağımlılıklar kaldı… Takdir edilme gibi, onaylanma gibi… Ve bazılarımız 45- 50 yaşında hala bu bağımlılığın, bu beklentinin uğruna bir yaşam sürüyor.

Evet, burada bahsettiğim sevilmeyle ilgili bir bağımlılıktı, siz bunu takdir görmeye, onaylanmaya, onurlandırılmaya, destek görmeye, beğenilmeye, kabul edilmeye ve daha birçok şeye uyarlayıp çeşitlendirebilirsiniz. Bunların hepsi dışarıdan gelecek bir bildirimle hissetmeyi arzuladığımız duygulardır. Duygusal bağımlılıklarımızdır. Biz ne zaman insanlardan gelecek duygusal bağımlılıklarımızdan, beklentilerimizden vazgeçeriz, işte o zaman içimizdeki değerleri görmeye başlarız. Yani sen kendinle gurur duy, kendini sev. Duygusal olarak insanlardan, başkalarından beklentisiz olmak, özgürlüktür.

Bu konuyla ilgili sizle herkesin gözü önünde olan birinin hikayesini paylaşmak istiyorum. Çünkü onu hepiniz tanıyorsunuz ve duygusal beklentisizlik, kendini bilmek insanı nasıl özgür hissettiriyor onun suratına bakınca bunu her biriniz görüyorsunuz. Onu çılgınlar gibi eleştiriyor ama yine de işte tam olarak bu yüzden takip ediyorsunuz. O Şeyma Subaşı… Yakın zamanda kitabı çıktı ve şu an yine ağır eleştiri oklarının hedefinde…

Birçoğunuz Cüneyt Özdemir’in Şeyma Hanım’ın kitabını okuyarak dalga geçtiği videoyu izlemiştir. Kötü haber tez yayılır mı diyeyim, yoksa herkes başkalarını eleştirmekten epey haz alıyor mu diyeyim, bilemedim ama hemen önünüze düşüyor böyle videolar.

Videoda, Cüneyt Özdemir satır satır Şeyma Subaşı’nın yazdıklarını okuyor ve dalga geçer bir ifadeyle kahkahayı patlatıyor… Hayır anlayamıyorum, edebi bir eser mi olmasını bekliyordu? Eğer o videoyu siz de paylaştıysanız ya da siz de kahkahalarla güldüyseniz bu soru aynı zamanda size… Bir kitap yazdığı için Şeyma Subaşı, Şeyma Subaşı olarak kalamaz da bir anda Franz Kafka’ya mı dönüşmeliydi? Asıl ondan böyle bir şey yazmasını beklemek son derece gülünç değil mi? Neden insanların oldukları gibi olmalarına izin vermiyorsunuz, neden Şeyma Hanım’ı olduğu gibi kabul edemiyorsunuz? (Burada siz hitabını kullandım ancak bu davranışı sergilemeyenleri tenzih ederim.)

İşte her birimizin ergenliğinde seni kendin olmaktan korkutan insan davranışı tam da buydu! Dalga geçilmek, dışlanmak, onaylanmamak. Biz de bu yüzden kendimiz olamadık da şekilden şekile girdik ve şimdi de tüm gün “nasıl kendim olurum, nasıl kendimi severim, nasıl kendimi bulurum”la ilgili kitaplar okuyoruz. Bırakın elinizden kitapları da detaylarıyla Şeyma Subaşı’na bakın… Bence ona kahkaha atmak yerine, izin verin size kendin olmak ile ilgili yaşayan bir örnek olsun!

Şeyma Hanım kitabında ve Cüneyt Bey’in de dalga geçtiği kısımda “Herkesi mutlu edemezsin çünkü sen bir pizza dilimi değilsin!” diyordu. Espirili bir dille ne kadar da doğru söylemiş. Ve aslında Cüneyt bey de farkında olmadan dolayısıyla ironik bir şekilde tam da Şeyma Hanım’ın yazdığı bu sözleri doğrulamış. Bu durumda görünen o ki, Cüneyt Bey, Şeyma Hanım’dan her ne bekliyorduysa, Şeyma Hanım onun bu beklentisini karşılayamamış ve onu mutlu edememiş.

Şeyma Subaşı başkasının kriterlerine uygun bir yaşam yaşamak zorunda değil. Şeyma Subaşı, Cüneyt Özdemir’in kriterlerine uygun bir kitap yazmak zorunda da değil! Hiç kimse, kimsenin kriterlerine uygun bir hayat yaşamak zorunda değil, bırakın herkes kendisi gibi olmaya devam etsin. Bence Şeyma Hanım’ın içindeki çocuğa kahkahalarla gülmektense, biraz emek sarfedip, onu olduğu gibi kabul etme olgunluğunu göstermeliyiz. İnsan bu saygıya değer. Kimseyi sevmek zorunda değiliz elbet ama illa ki saygı duymalıyız! Biricikliğimizi (özgünlüğümüzü, orjinalliğimizi) değersizleştirmemeliyiz, ne kendimizin ne de bir başkasının !

Onu eleştirenler için söylüyorum, böylelikle belki siz de olduğunuz gibi kabul görmeye layık olduğunuzu hissedersiniz. Ne de olsa en büyük ahlak kurallarından biri şudur: Karşındaki insana daima sana davranılmasını istediğin gibi davran! Sen karşındakine olduğu kişi yüzünden saygı duymuyorsan, sen de kendin olduğun için eleştirilmekten korkarsın. Ve bu korkunu gizlemek için sürekli başkalarını eleştirir, böylece kendini gizlediğini düşünürsün. Ve neticede kendin olmaya cesaret edemediğin bir hayat yaşarsın.

Çok sevdiğim bir Kızılderili atasözü var; işte Şeyma Hanım tam olarak onu idrak etmiş durumda ve öyle yaşıyor: “Başkalarının seninle ilgili söyledikleri hiçbir zaman seninle ilgili değildir.” Onlar ancak kendileri ile ilgili konuşurlar. Kendi korkuları, kendi yetersizlikleri, kendi mutsuzlukları ile ilgili…

Bütün bunları lütfen, sakın aman sakın! Cüneyt Özdemir’i sevmediğim ya da Şeyma Hanım’ın bir fanı olduğum için söylediğimi düşünmeyin. Bu da komik olur. Vermek istediğim mesaj bu değil. İkisi de benim için kesinlikle çok değerli, başarılı ve gerekli insanlar. Şeyma Hanım’ın kitabını alıp okumadım, çünkü sıkı hayranı değilim, ne yazdıysa yazmıştır ve İyi de etmiştir. Merak edenler ve hayranlık duyanlar okusun. Şeyma Hanım’ı örnek vermemin sebebi, herkesin gözü önünde olması ve herkesin yakından tanımadığı bu genç kadınla ilgili bir fikri, hatta bir duygusu olması. Ve asıl bu dalga geçilme, tiye alınma olayı bana komik geldiği için söylüyorum bütün bunları. Hayır, beklentiniz Stefan Zweig’dı da içinden Şeyma Subaşı çıktı diye mi bu tavrınız. Beğenmezseniz okumazsınız ve olur biter… Mesela ben arabesk müzik sevmiyorum ve dinlemiyorum. Arabesk müzik açıp aman da ne komik yaw şuna bak demiyorum ! Basitçe onu dinlemiyorum! 🙂 Şeyma Subaşı, kendine özgün biri, O Şeyma Subaşı… Bırakın olduğu gibi olsun ve takip etmek isteyen takip etsin! Benim burada vermek istediğim mesaj; bırakın herkes olmak istediği gibi olsun. Bu dünyanın herkesin biricikliğine (özgünlüğüne) ihtiyacı var!

Ben bu hayatı kimin için sürdürüyorum?” Sanırım sorulması gereken soru bu… Onlar sizin için ölecekler mi? Kimin hayatı sizinkinden daha değerli olabilir? Kimin nefesi diğerinden daha büyük, daha önemli veya güçlü? Hepimiz biricik varlıklarız. Artık kim olduğumuza uyanma zamanı! Olduğun kişiyi olduğu gibi görüp onu kucaklama zamanı, dünyanın senin biricikliğine ihtiyacı var, başkası gibi olmana değil, başkasının onayladığı gibi olmana değil, sana!

Eğer aynaya bakar bakmaz gördüğün şeyin hemen üzerine aslında nasıl olması gerektiğini düşünüyorsan o düşünceyi derhal bırak, şimdi bırak. Sen her nasılsan öyle çok güzelsin! Kendinle ilgili her ne düşünüyorsan ve hemen ardından nasıl biri olsan daha iyi olacağını düşünüyorsan, onu da derhal bırak, sen bu dünyaya olduğun halinle lazımsın. Herkes çalışkan, herkes başarılı, herkes güler yüzlü, herkes esprili, herkes gül çiçeği olmak zorunda değil, sen laleysen lale ol, sen çam ağacıysan öyle ol, sen kaktüssen kaktüs ol… Sana hiç kimse söylemese dahi çılgınlar gibi değerli olduğunu bil, biricik olduğunu ve bu özelliğinden dolayı varlığının su gibi değerli olduğunu bil. Bu dünya seni istiyor… Olduğun halini ifade etmeni… Kim ne derse desin, bırak başkalarının ne düşündüğünü, lütfen sen sadece kendin ol!

Sevgilerimle…

Siz de özünüzde olana yaklaşmak ve bu kurtuluşu hızlandırmak için Meditasyon öğrenmek isterseniz 17-18 ve 24-25 Ağustos günlerinde hafta sonu 2 gün boyunca, toplam 10 saat süren Meditasyon derslerime katılabilirsiniz.

Kayıt olmak veya detaylı bilgi almak için 0554 963 4286 ya da creatingground Instagram adresimden bana ulaşabilir, www.creatingground.com adresinden Meditasyon dersleri veya benim hakkımda bilgi alabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Kendine acımayı bırak: İçindeki güç ve ışık parlasın!

Dilek Cantimur: Dilek Cantimur, 20 Kasım 1988, İstanbul doğumluyum. 2011 yılında Yeditepe Üniversitesi Uluslararası Finans bölümünü burslu okuyup onur derecesiyle mezun olduktan sonra 5 yıl finans sektöründe çalıştım, fakat daha sonra “özümü gerçekleştirebilme yolumun” bu olmadığını fark ettiğimde bu illüzyona bir son verip Özüme Ait olan Hayatı inşa etmeye başladım. Hem aldığım tüm meditasyon ve enerji eğitimlerinden hem de yüksek lisans eğitimim süresinde edindiğim bilimsel gerçekler neticesinde öğrendim ki Her Problem ve Hastalık ilk önce İnsanın kendi Zihninde yaratılıyor. Şimdi terapilerimde bu zihinsel nedenlerin keşfedilmesi, bilinçaltı blokajlarının dönüştürülmesi konusunda en etkili yöntem olan Theta Healing terapisini uyguluyorum ve bir de günlük hayatlarında uygulayabilecekleri basit fakat çok etkili 7 derslik Meditasyon programları sunuyorum. Ve hayallerimden birinin tezahürü olarak kurduğum “CreatinggrounD” merkezinde farkındalığa hizmet eden birbirinden farklı ve değerli etkinlikler düzenliyorum. Bütünün hayrına… Aşkla.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale