X

Duygusal dayanıklılık nedir: Zor zamanların üstesinden nasıl gelinir?

“Umutsuzken, değiştirilmesi imkansız bir kaderi yaşıyorken bile hayatta kalmak için bir neden bulabileceğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.”
Viktor Frankl, Logoterapinin kurucusu

Şu günlerde herkes kendine göre zorlanıyor. Sürecin devam etmesi ve endişeli bekleyişin travmatik bir etkisi var, herkes farklı tepki veriyor. Böyle travmatik deneyimler esnasında panik, inkar, aşırı iyimserlik, başkalarını veya kendini suçlama gibi tepkiler görülebilir. İnkarda, “Bana bir şey olmaz. Bu, benim dışımda gelişen bir olay”, panikte “Her şey çok kötü, ne yapacağımı bilmiyorum. Bundan çıkamıyorum”, aşırı iyimserlikte “Her şey çok güzel olacak, tüm bunlar hemen düzelecek”, suçlamada “Bütün bunlar sizin suçunuz. Dünyadaki kötülüklere yeterince duyarlı olsaydınız, doğayı katletmeseydiniz bunlar olmazdı, doğa bizi cezalandırıyor” gibi düşünce ve tutumların görülmesi travma karşısında en sık gözlenen savunma mekanizmaları.

Etrafınızda bu tepkileri veren birileri varsa (veya o kişi sizseniz) bilin ki o kişi benliğini korumaya çalışıyor. Ancak elimizdeki verilere göre bu sadece bir virüs. Çok hızlı yayılıyor. Her ne kadar virüslerin canlı olup olmadığı tartışması sürse de, bu virüs de kendince hayatta kalmaya çalışıyor. Yani bu virüsün bizi cezalandırmak veya bir mesaj vermek gibi bir görevi olduğunu hiç sanmıyorum. O sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Aynı bizim gibi.

Salgınlar gibi burnumuzun dibindeki gerçek tehditler, bizi ister istemez içe dönmeye zorluyor. Artık içeride her ne varsa (öfke, korku, eleştiri, suçlama, çaresizlik, tefekkür, sağduyu, yaratıcılık) o güne dek ortaya çıkmamış olan farkındalıkları, kullanılmayan yetenekleri kuvvetle ortaya çıkarıyor. Böyle sıra dışı koşullarda çözüm üretmeye çalışırken her şeye farklı bir açıdan bakmaya da başlıyoruz. Bu süreci kaygı, endişe, suçlama ve felaket senaryoları ile geçirmek yerine, çözüme odaklı ve yaratıcı bir şekilde değerlendirenler daha güçlü çıkacak. İşte böyle zor zamanlardan güçlü bir şekilde çıkanların sahip olduğu çok önemli bir özellik var: Duygusal dayanıklılık (Resilience).

Duygusal dayanıklılık (Resilience) nedir?

“Duygusal dayanıklılık, büyük stres ve değişim dönemlerinde güçlü olma ve ayakta kalma becerisidir.”
Diana Coutu

Son dönemde yaşanan savaşlar, küresel felaketler, terör olayları, ekonomik krizler ve salgın nedeniyle duygusal dayanıklılık becerisini anlamamız şart oldu. Duygusal dayanıklılık ancak ağır olaylar yaşandıktan sonra farkına varılabilecek bir şey. Duygusal dayanıklılıkla ilgili akademik çalışmaların geçmişi 40 yıl öncesine dayanıyor. İlk çalışmaları Minnesota Üniversitesi’nin fahri hocalarından Prof. Norman Garmezy yapmış. Garmezy, şizofren anne-babayla büyüyen çocukların bu ortama rağmen neden psikolojik rahatsızlıklar yaşamadığını araştırırken ruh sağlığında “Duygusal Dayanıklılık” faktörünün sanılandan daha büyük bir rolü olduğunu saptamış.

Boston’daki Harvard Medical School bünyesinde faaliyet gösteren Yetişkin Gelişimi Araştırmaları biriminin direktörü George Vaillant, 60 yıldır gözlemlediği muhtelif gruplarda bazı kişilerin duygusal dayanıklılığının diğerlerine göre belirgin olarak arttığını görmüş, yani duygusal dayanıklılık artırılabilen bir yetenek. Duygusal dayanıklılığın sonradan geliştirilebildiğini söyleyen araştırmalar var.

Karşımıza çıkan duygusal dayanıklılık teorilerinin çoğu kendi içinde belli bir mantık temeline oturuyor. Hemen hemen tüm teorilerin birkaç noktada birleştiğini görüyoruz. Buna göre duygusal dayanıklılığı yüksek kişiler üç ortak karakter özelliğine sahip. Bunlar; gerçeği olduğu gibi kabul etmek; hayatın anlamlı olduğuna dair, dört elle sarıldıkları birtakım değerlerle desteklenen güçlü bir inanç beslemek ve doğaçlama hareket etmek konusunda esrarengiz bir beceriye sahip olmak. Hayat yolunda yürürken düştüğünüzde, bu özelliklerin sadece bir veya ikisiyle bile tekrar ayağa kalkabilirsiniz. Ancak gerçek manada bir duygusal dayanıklılık için üçüne birden sahip olmak şart. Şimdi gelin bu üç karakter özelliğine bir bakalım.

Gerçeği kabullenmek

Duygusal dayanıklılıkla ilgili en yaygın görüş özünde iyimserlik olduğunu söyler. Ancak duygusal dayanıklılık sanıldığı gibi iyimserlikle ilgili değil. Salgın gibi uç durumlarda fazla iyimser olmak sizi felakete bile götürebilir. Hayatta kalmak iyimserlikle değil, gerçeği kabullenmekle başlıyor. Yanlış anlaşılmasın, iyimserlik kötü bir şeydir demiyorum. Umut duygusunu kaybetmemek çok önemli.

Ancak ortada yaşamsal bir tehdit olduğunda sizi güçlü ve dayanıklı yapan şey gerçeği kabul etmek ve tedbir almaktır.
Gerçeği kabul edebilmek herkesin harcı değil. Araştırmalar inkar savunma mekanizmasının sorunlarla başa çıkmada sıklıkla kullanıldığını gösteriyor. Gerçeği kabullenmek bazen son derece tatsız ve duygusal açıdan zorlayıcı bir iş olabiliyor. Gerçeklere çekinmeden bakabildiğinizde olağanüstü zorluklara dayanma ve bu zorluklardan sağ salim çıkmak için hazırlık yapma imkanına sahip olursunuz. Zorluklar başınıza gelmeden kendinizi nasıl kurtarabileceğinizi öğrenirsiniz.

Anlam arayışı

Gerçekleri görme becerisi, duygusal dayanıklılığın ikinci unsuru olan “zor zamanlardan anlam çıkarma” ile yakından ilişkili. Zor bir durumun içindeyken ellerini açıp “Bu neden benim başıma geldi ki?” diye yakınan kişileri bilirsiniz. Belki de o kişi sizsiniz. California Üniversitesi psikoloji profesörü ve Newport Beach’teki Dayanıklılık Enstitüsü müdürü Salvatore R. Maddi, “Duygusal dayanıklılık, insanların günlük hayata anlam katmasını sağlamanın bir yoludur” diyor ve devam ediyor “Duygusal dayanıklılık eğitiminin önemini anlayanlar, bunun psikoterapi olup olmadığını merak ediyor. Psikoterapi, hayatı dağılmış kişiler içindir. Psikoterapiyle o kişilerin hayatını tekrar rayına sokmaya çalışırız. Bizim işimizse insanlara hayat becerileri kazandırmak, nasıl bir tavır ve tutum takınmaları gerektiğini öğretmektir. Bunları aslında evde ya da okulda öğretmek daha uygundur ama yapılamıyor.

Her yaşananı anlamlandırmak kolay değil. Bu yapılabilse bile bu anlamı koruyabilmenin hiçbir garantisi yok. İnsanın yaşadığı hayata anlam vermesi, duygusal dayanıklılığın çok önemli unsurlarından biri. Zihinsel olarak sağlam kişiler çok güçlü değerler sistemine sahip. Bu güçlü değerler, olayları yorumlamak ve şekillendirmek için size çeşitli yöntemler sunar. Böylece hayatınıza anlam katarsınız. Varlığını sürdürmek değerlerine ne kadar uygun yaşadığına bağlıdır. Zor dönemlerde sizi değerleriniz ayakta tutar.

Ritüele dayanan yaratıcılık ve doğaçlama

Duygusal dayanıklılıkta üçüncü temel unsur, elde olanlarla yeni şeyler üretme becerisi. Psikoloji bu noktada Fransız antropolog Claude Levi-Strauss’u örnek alarak bu beceriye “brikolaj” adını vermiş. Bu sözcüğün kökenine baktığımızda duygusal dayanıklılık kavramıyla bir bağlantısı olduğunu görüyoruz. Sözcük İngilizce “bouncing back” yani “iyileşmek, toparlanmak” anlamına geliyor. Brikolaj, elde doğru araç ve yeterli malzeme olmadan bir probleme çözüm üretme şeklinde tanımlanıyor. Bir brikolajcının kafası hep meşguldür; ya evde bulduğu parçalardan telsiz yapar ya da kendi arabasını tamir eder. Ya da elinde olanları normal kullanım amaçlarının dışında kullanarak farklı şeyler ortaya çıkarır.

Kuramsal psikoloji alanının en saygın düşünürlerinden biri olan, Michigan Üniversitesi hocası Prof. Karl E. Weick “İnsanların stres altındayken en alışık oldukları tepkiyi vermeye yöneldiklerini gösteren birçok kanıt var” diyor. Weick, hayatınızı tehlikeye atan bir stres kaynağı karşısında en beklenmedik şeyin yaratıcı olmak olduğunu da söylüyor. Yani zor zamanlarda yaratıcı bir tepki veremezsiniz, her zaman verdiğiniz bir tepkiyi verirsiniz. Hayatınızı disipline eden bazı kural, alışkanlık ve ritüellerin olması zor dönemlere hazırlıklı olmanızı ve duygusal olarak dayanıklı olmanızı sağlıyor.

Sonuç olarak duygusal dayanıklılığı yüksek kişiler gerçeklerle yüzleşen, çözüm odaklı ve “ümitvar” kişilerdir. Şu günlerde hepimiz beden ve zihin sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu anladık. Birçok şeyin de özlemini çekiyoruz: İstediğimiz zaman dışarı çıkabilmek, dolaşabilmek, kafede saatlerce sevdiklerimizle sohbet etmek, ailemizle ve arkadaşlarımızla endişesiz görüşebilmek gibi. Tüm bunların ne kadar büyük bir özgürlük ve zenginlik olduğunu fark ediyoruz.

Ama hatırlatmak isterim ki, bu da geçecek. Önemli olan bu geçtiğinde olacağınız kişiye karar vermek. Bu, zihninizi eğitmek için çok güzel bir fırsat olabilir. Bu konuda destek almak isterseniz ben bir psikolojik danışman olarak “Online Duygusal Dayanıklılık” eğitimi veriyorum. Bana ulaşmak için ayselkeskin2004@yahoo.com adresine e-mail atabilirsiniz. En kısa zamanda sağlıkla özlediğimiz şeylere kavuşmak dileğiyle. Sizinle sevgili Barış Manço’nun tam da “kavuşmakla” ilgili şu şarkısını paylaşmak istiyorum.

Kaynaklar:
Diane Coutu. (2002). How resilience works? Harvard Business Review, hbr.org
Judith Herman. (2016). Travma ve iyileşme. Gözden geçirilmiş 4. basım. Literatür Yayınları
Viktor E. Frankl. (2013). İnsanın anlam arayışı. 10. Baskı. Okuyan Us yayınları

İlginizi çekebilir: Korona günlerinde varoluşsal düşünceler: Kul Ahmet’in Ceketi ve Barış Manço

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale