X

Dönem animelerinde doğu kültürü esintileri: Krallar ve haremleri

Belki de doğu kültüründendir bilinmez ama, Japonlar’ın Heian Dönemi ile bizim Osmanlı Dönemi’nin ortak bir kültürü var; haremler. Bizdeki padişah ve haremi gibi Japonlar’da da kral ve haremi vardı. O haremlerin başında; görgüyü, terbiyeyi, krala koşulsuz itaati, iyi bir kadın olmanın gerekliliklerini öğreten daha kıdemli, akıllı ve başarılı kadınlar bulunurdu.

Haremdeki kadınlar da herhangi bir aksi söz konusu olmadığı sürece varlıklı ailelerin güzel kızlarından oluşurdu ve her haremde en az bir kadın kralın gözdesi olurdu. İmparatoriçeden bağımsız oluşturulan bu haremde gözde olan kadınlar farklı evlere yerleştirilirdi; mesela batı yakasındaki üçüncü ev, yaz bahçesindeki ikinci ev. Haremdeki kadınların en az bir müzik aletinde ustalaşmaları, çay seremonisinde kusursuz olmaları ve iyi bir okur olmalarının yanı sıra güzel yazıya hakim olmaları da beklenirdi. O dönemlerde evlenme yaşının da 12-14 olduğunu ve çocuklar ergenliğe girer girmez kiminle evleneceklerinin belli olduğunu da eklememizde fayda var.

Hemen her toplumda ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören kadınlar; o dönemlerde de kendilerini saklamaları gerekiyormuş gibi yaşamışlardı.

Harem

Bugün size Japon dünyasının bu yüzünü anlatan 3 animeyi tanıtacağım, ki biri gerçek bir hikayeye dayanıyor.

Kaguyahime no Monogatari

Kaguyahime no Monogatari; Japonya’nın 10. yy. halk hikayelerinden Bambu Kesicisi’ne dayanır. Studio Ghibli’nin başarılı yönetmenlerinden Isao Takahata’nın yönetmenliğini üstlendiği film, 87. Akademi Ödülleri’nde aday gösterilmiş ve 20’den fazla aday gösterildiği yarışmalarda 7 kez ödülü kazanmanın haklı gururunu yaşamıştır. Animenin çizim, boyama ve animasyon teknikleri alışılagelmiş tarzın biraz dışındadır; bir suluboya tablosundaki karakterler hareket ediyormuş gibi izlersiniz animeyi. Hikayenin naifliği ve duygusu düşünüldüğünde bundan daha doğru bir sunuş şekli de zaten olamazmış doğrusu.

Kestiği bambular ile hayatını sürdüren Okina ve karısı Ouna, ormanın içinde yaşayan ve çocukları olmayan yaşlı bir çifttir. Okina, parlak bir bambu filizinin içinde, parmak büyüklüğünde bir kız bulur ve cennetten geldiğini düşündüğü bu kızı evine götürür. Prenses adını verdikleri bu sevimli kızı büyütmeye karar verirler. Mucizevi bir şekilde hızla büyüyen Prenses, yaşadığı ormanda yeni arkadaşlar ve yeni bir isim edinir. Artık Küçük bambu anlamına gelen “Takenoko” diye çağrılmaktadır.

Baba Okina, prensesin daha iyi bir hayat sürmesi gerektiğini düşündüğünden elde ne var ne yok satar ve şehre taşınırlar. Tıpkı soylular gibi büyük bir evde, hizmetlileri ile yaşamaya başlarlar. Takenoko, bu büyük evi çok sevse de eninde sonunda köydeki evlerine döneceği için o anların keyfini çıkarır, lakin sonrasında artık tamamen burada kalacaklarını öğrenir. Baba Okina, rahip Inbe no Akita’yı prensese isim vermesi için çağırır ve prensese ‘ışık saçan’ anlamına gelen Kaguya adı verilir. Prenses Kaguya’ya hanımefendi olmayı ve taliplilerini nasıl ağırlaması gerektiğini Sagami adında eski bir saray görevlisi öğretmeye başlar. Kaguyahime no Monogatari, orijinal hikayenin anlatıldığı dönemlerde yaşayan soylu kadınların davranış biçimleri (dişlerin karartılarak boyanması, kaşların tamamen alınması ve hiç gülmemeleri) ve geleneksel Japon müzik aleti Koto’nun kalbe işleyen ezgileri hakkında da fikir sahibi olmamıza imkan tanıyor.

Sagami tarafından eğitilen Kaguya’nın güzelliği dilden dile dolaşmakta ve ülkenin önde gelen 5 bakanı ona evlenme teklif etmek için birbirleri ile yarışmaktadır. Bakanları, yerine getirilemeyecek görevler vererek sınayan Kaguya, kralın ilgisini çeker ve kral onu haremine almak için harekete geçer. Oysa bu ilahi güzelliğin istediği ne büyük bir ev, ne kral, ne de saraydır…

Genji Monogatari Sennenki

Dünyanın bilinen ilk romanı 1004 yılında, 1100 sayfa olarak Murasaki Shikibu (takma adı, gerçek adı bilinmemektedir) tarafından yazılmıştır ve yazılan bu ilk roman 2. Prens olan Genji’nin ilişkilerini ve saraydaki hayatı baz alır. Romanı yazan Shikibu’nun da haremin gözdelerinden birinin hizmetlisi olduğu bilinmektedir. Ayrıca Shikibu’nun karmaşık aşk hayatı da Ogura Hyakunin Isshu isimli 100 şairin 100 şiirini barındıran antolojide ‘Uta Koi’ (aşk şiirleri) bölümünde kendisine yer bulmuştur. 


Biz kokladığı gül kalmayan Genji’ye dönecek olursak; Genji 9 yaşına girdiğinde ilk kez aşık olur ama hikaye bu ya; aşık olduğu kadın babasının yani imparatorun yeni karısıdır ve bu genç kadın ile Genji arasında sadece 5 yaş vardır. Bu kadın imparatorluğun güçlü ailelerinden biri olan Fujitsubolar’ın prensesidir ve duru bir güzelliğe sahiptir. Fujitsubo no Miya’yı gölün kenarında görür görmez aşık olan Genji, annesi olacak ablası yaşındaki bu kadın ile güzel vakit geçirmeye başlar; birlikte okurlar, birlikte oynarlar. Lakin bir gün Genji, Miya’yı anne ya da abla değil bir kadın olarak gördüğünü onu dudaklarından öperek gösterir. 12 yaşına basana kadar her gün Miya’nın perdesinin (o dönemlerde odalar hasır perdelerle ayrılırdı) önüne gelip ona olan duygularını anlatır. Miya da perdenin ardından benzer duyguları paylaşıyor olsa da söyledikleri ile Genji’yi oradan uzaklaştırmaya çalışır. Bunun iki nedeni vardır; Genji’yi tahmin ettiğinden çok sevmekte ve imparatora ihanet etmek istememektedir. Nefes aldığı her an affedilmek için dua ederek göz yaşı döker.


Genji de daha önce olduğu gibi kendisini yine bambaşka kadınlara verir; neredeyse her bölümde bir başka çiçeği koklarken görürüz onu. Bir süre sonra Aoi, Genji’nin bu çapkınlık hikayelerini duyar ve gururu incinir. Genji’nin bir ziyaretinde sular tersine döner.

Genji ile evlenen Aoi, Genji’nin daha önce kokladığı çiçeklerinden birinin büyüsü ile ölür. Genji’yi büyük bir ihtiras ve tutku ile seven bu kadın dönemin en zeki ve imrenilerek bakılan kadınlarından biridir ve keskin zekası ile şahane şiirler yazmaktadır. Bu kadının Aoi’yi öldürmesinin tek nedeni Genji değildir elbet, bu kısmı da kitabı okuyarak ya da aşağıya eklediğim linklerde yer alan yapımları izleyerek de görebilirsiniz. Değerli gördüğü her şeyi ve herkesi birer birer kaybeden Genji, saray halkının dedikoduları ile çok zor anlar da yaşasa aradığı kadını bulacaktır ama ilk aşkı hiçbir zaman içinden atamayacaktır.

 

Saiunkoku Monogatari

Saiunkoku Monogatari, Sai Yukino’nun romanından uyarlanmış 2 sezonluk bir anime. Hikayemizde, Japonya’nın ilk kadın memuru olan Kou Shuurei’nin karşılaştığı zorlukları fantastik bir kurgu ile izliyoruz.

Saiun İmparatorluğu’nda geçen hikayede; Kou Shuurei, köklü ve asil bir aileye mensup biri olmasına rağmen babasının saray kütüphanesindeki kazancından dolayı maddi olarak zor zamanlar geçirir ve bir gün kapısı imparatorun danışmanı tarafından çalınır. Danışman, Shuurei’yi kralın haremine alarak imparatoru hizaya getirmesi için görevlendirmek ister. İşin ucunda 500 altın olduğu için görevi kabul eden Shuure’yi rahatlatan tek şey; imparatorun gay olduğuna dair dolanan haberlerin gerçek çıkma ihtimalidir.

Kralın haremine giren Shuurei, bir yandan da devlet memuru olma hayalleri kurar ve bunun için çok çalışır. Lakin o dönemlerde varlıklı ailelerin kadınlarının yaptığı tek bir şey vardır; kendi kalibreleri ile örtüşen ailelerin oğulları ile evlenmek. Bu nedenle Shuurei’nin bir memur olması hayalden başka bir şey değildir. Peki Kral Ryuuki Shi kendisine bu macerasında yardımcı olabilecek midir?

Animeyi izlediğinizde, diğer iki animede de olduğu gibi kadınların erkeklerle benzer haklara sahip olabilmek ve en basit hakkı elde edebilmek adına ne kadar çabaladıklarını görüyorsunuz.

 

İlginizi çekebilir: Aşk üçgenleriyle bizi dört köşe eden 3 başarılı anime

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Serpil Şahin: Serpil Şahin, üniversite yıllarından beri medya işi ile ilgileniyor. Radyo ve TV ile başlayan yolculuk, İstanbul’a döndüğünde gazete ve dergi ile devam eder. Bir süre sonra dijital medyayı öğrenmeye karar verir ve 2006’dan bu yana dijital medya üzerinde çalışır. Dijital medyanın hem mutfağında, hem restoran bölümünde bulunan Serpil, 2013 yılında kendi ajansı Happygen’i kurar. Happygen’in kurulduğu dönemlerde ilk kitabı Aşk Yemeği Acılı Sever çıkar, şimdilerde 2.kitap için çalışmaları devam ediyor. Tam bir müzik aşığı olan kadın, anime ve mangaya karşı koyamıyor. “Hayatlarımızda tiyatro, masal, sinema ve sevgi bolca olsun.” dileğini her gün evrene yolluyor. Umarız o uzaylı bu güzel dilekleri yutmaz.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale