X

Dişiliği anlamak için: İçimizdeki erili uyandırma zamanı

Dişilik üzerine konuşmak ne zor, hani kadın olmak üzerine…
Konuşabileceğimiz ve kafamızdaki her yargı satın alınmış ve ezberlenmiş şeyler olduğundan, başkalarının -illüzyonunundan bahsedip duruyoruz sanki dişilik buymuş gibi.
Geçen gün iptal olan bir iş anlaşması için; 
“Sanki hoşlandığım biriyle beraber oldum ve adam beni ertesi gün aramadı gibi hissettim” dedim yakın bir erkek arkadaşıma.
“Nasıl olduğunu bilirsin, değil mi?”
“Hayır, bilmem” dedi.
Çok güldük, trajikomik halimize.
Çünkü bu bizim doğalımız, kadın kısmının. 
Erkekten bekleriz ya, onlar karar verir ilişkinin yürüyüp yürümeyeceğine! Biz de çoktan kabul etmiş gibi, bu durumu ve sonrasında yaşadığımız beklentili hali, “doğal” kabul ederiz.
Bir erkeğin gözüyle bakarız dünyaya. Bir kadını görüp eleştirirken bile, rakip oluruz kardeş olacağımız yerde. Yan yana duracağımıza erkeğin safında yer alırız, doğal olarak hiç düşünmeden. Ama içimizde o şüphe hep kalır, sıranın bize de geleceği o günün şüphesi…
Kadınlarla çalışmak da zordur, evde kocasıyla mı kavga etti, uzundur sevdiği seveni mi yoktu, muayyen günündemiydi?
Utanç üzerine utanç.
Muayyen günü ne demek!?
Çok yakın arkadaşım Handan söyledi iki gün önce, taraflı bakıyoruz diye, biz de aynı fikirde olmanın tarafıyla.
Peki gerçekten düşünüp de mi karar verdik, yoksa eril hareketin hipnozuyla ezberden mi konuşuyoruz kadınlar olarak? Güçsüzlüğü ve acizliği en başından kabul mü ettik?
Kadın hareketlerine baktığımızda çılgın bir reddediş var ya, o bile aslında kabul edileni bağırıyor gizliden, “Hayır öyle olmak istemiyoruz!” Ama öyle olduğumuzu biliyoruz!

Seçimlerimize baktığımızda, güvenlik için, güç için, kendi varoluşumuzdan çokça ödünler veriyoruz. Kadınlığın ne demek olduğunu çoktan unutmuş kadınsılar olarak.

Dişi enerjinin yoğun ve dengeli olduğu kadınlar ise hem erkekleri, hem de kadınları korkutuyor bu yüzden. Bir kadına nasıl davranacağını asla kestiremeyen erkekler ve doğrudan düşman olup tehlike gören kadınlar oluşuyor etrafımızda.
Eğer kendi gölgesi ve ego portreleri ile barışmamış bir kişi ise söz konusu olan, garip bir kibire bürünüyor. Birincilik, savaşı kazanmışlık edasıyla.

En temel aile paternimize baktığımızda bile aynı durumu anne-kız arasında, kız kardeşler arasında da görürüz. Paylaşılamayan erkek vardır, baba ile ilişki nasıl olursa olsun. En derinlerde bu yatar. Erkeğin yanındaki diğerlerine göre daha yukarıda hisseder kendini.
Aynı şey erkeklerde de olsa da, savaşmak erilin doğalında ezelden beri çalışılmış olduğundan, etkisi bu kadar dramatik olmaz her zaman.

Hayvanlar arasında da, aynı durumu gözlemleyebiliriz. İki dişi veya erkek köpeği aynı ortamda barındırmak çok zordur.

Buradan geleceğim nokta şu ki, sosyal olarak ele almadan önce, güdüsel olarak hepimiz bir “hayvan-insan bedeninin sürücüleri” olarak bu hali yaşıyoruz. Ortamın alfası olmak, alanımızı korumak için güdüsel bir harekete geçiyoruz.
Ancak bu güdüsel yapı, biraz önce belirttiğim “sürücülük” hikayesi içinde yok olabileceği gibi, kesinlikle ehlileştirebileceğimiz bir duygu.
Nasıl mı?
Kendisinin bir beden olmadığını, daha doğrusu bedenden ibaret olmadığını, ben dediği şeyin varlık olduğunu idrak ettikten sonra, otomatikman bedensel güdüleri kenara çekebiliyoruz ve elbette bunun için hep bahsettiğim gözlemcinin aktif olarak çalışıyor olması gerekir ki görebilelim bu ayrımı.
Gerçeklik peşinde koşmak, hatta gerçeklik için savaş vermek hayatımızdan illüzyonu temizlemek için büyük fırsatlar yaratır. Dolayısı ile gerçek seçimler ile yaşamınıza devam edersiniz. Gerçek seçimler içinde bir tehlikeden bahsetmek saçmalık olur, orada akış ve sorumluluklar vardır. Olanı da olduğu gibi kabul edebilme kudreti. Gerçek bir bağ karşısında, yalancı hamleler auranın önünde tuzla buz olurlar. Ancak tam oluşmamış aura, yani delikli bir auradan içeri sızmak mümkün olur. Bu da, gerçek ve sıkı bir örgünün oluşmadığını gösterir.
Tepkilerimiz dışarıya doğru değil de, işaretlerin bize anlattığı açıklıkları içeriden tamamlamak şeklinde olursa o zaman tehlike duygusuyla güvensiz veya saldırgan olmayız.
Bedenin bize verdiği tepkileri ve algıladıklarını iyi değerlendirmeli, ancak kapılmamalıyız.
Bu vahşi hayvanını eğitmeye benzer. Köpeğinizin neden havladığına bakarsınız ama kontrol ve sorumluluk sizdedir.
Beden ve bilinci bu kadar net ayırabilirsek, o zaman aslında biraz daha dışarıdan kendimize bakabilir ve varoluşu değerlendirebiliriz.

Kadınların kadınlarla ve erkeklerle olan ilişkisine geri dönersek, aslında varoluşsal gücümüzü illüzyona ne kadar çok verdiğimizi görebiliriz. Her iki cinsiyetin de tanımları o kadar keskin ve güçlü ki, tanımlara göre kendimizi belirlemek zorunda kalmışız.
İşte klasik, “erkek adam oynamaz, kadın kısmısı”
En basit ve sıradan şeyler bizi öyle tutsak etmiş ki, bazı acıları doğal sanıp taşımaya devam etmişiz. İlgilendiğimiz erkeklerin karşısındaki tutumumuz bile değişken olmuş.
“Beni al!”
Kılık kıyafeti, onca makyajı, Instagram modeli dudaklarıyla eleştirdiğimiz hemcinslerimize bakın..
“Beni al!”
Gitgide pornografikleşen bir tavır ve görünüm ile.
Büyük memeler seven kadınlar, bir noktada aslında dışarıya neyi vurgulamak ister?
Kalçalarını belirli bir forma sokmak isteyenler?
Asla bedenlerinden memnun olmayanlar ve bir fotoğraftaki kız olmak isteyenler?
Ve aynı sebepler ile kendini iyice saklayıp cinsiyetinden ve cinselliğinden utananlar…
Verilmek istenilen mesaj nedir?
“Beni al.”
“Beni kurtar.”

Doğaya baktığımızda durum bunun tam tersidir. Kimden üreyeceğini dişi seçer ve “beni al” gösterisi erkeğe aittir, yolu da çok asaletlidir.
Ters düz olmuş dengenin içinde cinsiyetine köklenemeyen cinsler olduk, hem kadınlar, hem erkekler olarak.
Elbette bu durum evrimin bir parçası olabilir, yani cinsiyetsizliğe giden ve her iki hali de bedende deneyimleyenler olarak. Yalnız bir şeyi unutmamak lazım, denge yok ise burada bir şeyler eksiktir.

İçimizdeki eril ile barışmadan bu durumu değiştirmek pek mümkün olmayacaktır. İçimizdeki eril dediğimde genelde, dışarıdaki “erkeğimsi” davranışlar geliyor akıllara ve kopyalanan da bu oluyor.
Oysa, cinsiyetini ve cinselliğini özgürce kabul ettiğin anda, suçluluk ve yargı ortadan kalkıyor. Kendi kendine yaptığın… İçindeki eril de alçak gönüllülüğü ile doğmaya başlıyor.
Erilini uyandırmak erkeksi tavırlara sahip olmak değildir. Erilini uyandırmak kendin olabilme cesaretini ortaya koymaktır. Dengede ve kendine köklenmiş olmaktır.
Cinsiyetinin arkasında durabilme ve yaşayabilme, bununla hareket edebilme gücü verir sana.
Burada solid olmaktan bahsediyorum tam olarak. (Dışarıdan içine su almayan bütün obje) Erilini bir dış etkiden beslemeye çalışmadığın zaman, kendi erilini uyandırdığında bir bütün haline gelirsin.
Genelde çalışmalar dişi enerjiyi uyandırmak yönünde olsa da, dişinin içindeki erili uyandırmanın çok mühim olduğunu düşünüyorum. Dişi içindeki eril güçsüz ise yaşamda dış enerjilere bağımlı ve dişi gücün o alan açıcı ve kapsayıcı halini yaşayamaz oluyor kadın. Dolayısı ile, elindekini zaafiyetlere yöneltiyor. Bu durum her iki cinsiyeti de aslında gizliden gizliye hadım ediyor.
Hem kadınlar, hem de erkekler cinsiyetlerini yaşayamaz ve düzgün bir ilişki kuramaz oluyorlar.
Çünkü hepimizin erili hasar görmüş durumda.
“Eril=güç” diyen algı, güç kavramı değiştikçe erili ve rolünü deforme etmiş ve etmeye devam ediyor.
Sanrılar içinde arada kalmış bir ırka doğru evriliyoruz böylece.

Peki nedir eril olan?
Eril olan hareket edendir, şefkatli ve merhametlidir. Alan açandır, o toprağı belleyen, tohumu atan çiftçidir. Sevgisi de, saygısı da eksik olmaz.
Dişi olan mümkün kılandır, üreten ve yaratandır. Açılan alanda yaratıma devam edendir.
Bu ikisi aynı anda çalıştığında hem tek bir beden içinde, hem de iki kişi arasında, o zaman o solid, sıkı örülmüş auradan bahsedebiliriz. Bu bütünlüğün içinde bir kuşku yoktur. Ast-üst yoktur.
Birlik ve beraberlik vardır, denge vardır, varoluşun sihiri vardır.
Cinsiyetler arasında rekabet yoktur, çünkü bolca kıymet ve hürmet vardır, emek vardır.

O zaman önce biz, kendi hemcinslerimize, onların yaralarına, henüz görmedikleri kimliklerine anlayışlı olalım. Ne demek istediklerini anlayalım. Bazen anlatacak bir şey olmaz ama olabiliriz, biz olarak gösterebiliriz. Topluluklar kararla kurulmaz, aynı enerjide olanlar bir araya doğal olarak gelirler. Kimyamız böyle! Değiştirilemez evrensel bir kural bu.
Eğer biz dengede, saygıda ve gören olursak, kendi cinsiyetimize ve kendi eril-dişil enerjilerimize, o zaman çoğalırız. Olduğumuz gibi olanlarla da yan yana oluruz, çabalamadan, sadece olarak.

Kız kardeşlerime…

İlginizi çekebilir: Sığ sulardan derinlere: Sahte maskeleri bırakıp gerçek olmak

Esra Uyman: Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya yönlendirdi. İlk eğitmenlik diplomasını ‘World Initiatives School of Esoteric Studies’den alan Uyman’ın katıldığı çalışmaların bazıları; Organizasyon Konstelasyonu, Aile Sergileri, Vernon Frost eğitimleri, Louis Franco’dan aldığı çeşitli eğitimler, Anthony Robbins Unleash the Power Within San Jose semineri, Charlie Morlay Lucid Dreaming eğitimi, Tayland da Tantrik Yoga (RYT-200) eğitmenliği eğitimi, Peru, Amerika, Şili, G.Afrika ve Türkiye’de katıldığı Şamanik çalışmalar ve seremonilerdir. Bunların yanı sıra TGA İleri Seviye Metafizik Semineri, Ziya Azazi’nin Dervish in Progress Çalışması gibi pek çok özel çalışmaya katıldı ve eğitmenlik eğitimini aldı. Masssuma Altın Enerji I-II enerji uyumlamasını alan Esra Uyman, Avi Gören-Bar Jungian Coaching School (ICF) (ACSTH) dan koçluk sertifikasını aldı. Tüm bu çalışmalar ve eğitimlerle kendi uyanış deneyimini birleştiren Esra Uyman, farklı başlıklar altında bireylere ve kurumlara yönelik, birbirinden güçlü çalışmalar tasarlayıp sunuyor. Kişilerin iç dünyalarına yönelik farkındalıklarını artıran, çarpıcı bir vizyon ve perspektif değişimi sunan, yaşamda üstlendikleri sorumluluklarda anlam bulmalarını sağlayan, merak, heyecan ve umut duygularını yükselten, tüm insanlık deneyiminin derinliğini kavramaya yardım eden ve çarpıcı yüzleşmeleri şefkatle yaşamalarını sağlayan eğitimler gerçekleştiriyor. Yaşamın Sorumluluğunu Almak, Kendimiz Olmak, Bizi Engelleyen İnançlar, Metafizik ile Özgürleşme Yolculuğu, Seçimlerimiz ve Biz, Gözlemci Bilinci, Nefes ve Meditasyon Teknikleri başlıkları altında kurumlara webinar ve uygulamalı eğitimler veriyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale