X

Daha güvenli bir gelecek için: İklim değişikliğiyle mücadelede sürdürülebilir tüketim

“Her para harcadığınızda, istediğiniz türden bir dünya için oy veriyorsunuz.” Anna Lappé

2019 yılının dünya tarihinde gelmiş geçmiş en sıcak yıl olarak kayıtlara geçtiğini biliyor muydunuz? Üstelik sadece 2019 yılı değil, geride bıraktığımız son on yıl küresel iklim krizinin etkilerini günlük yaşamımızda çok daha yakından deneyimlediğimiz bir zaman dilimi oldu. Atmosferdeki karbondioksitin ve diğer sera gazlarının seviyesinin rekor seviyeleri bulduğu son on yılda mevsim normallerinin radikal şekilde değişmesi, anormal hava sıcaklıkları, yıkıcı doğa olayları, deniz seviyesindeki yükselme, hava olaylarının aşırılaşması ve tüm bu değişimlerin ortaya çıkmasına zemin hazırladığı küresel salgın, iklim değişikliğiyle mücadelede bireysel adımlar atmanın, güvenli ve yaşanılabilir bir gelecek için ne kadar önemli olduğunu hepimize hatırlatmaya devam ediyor.

2007’de Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda yer alan verilere göre küresel iklim krizinin %90’ından fazlası insan faaliyetlerinin bir sonucu. Yani, küresel iklim krizinin dünyaya verdiği zararda içtiğimiz sudan ulaşım tercihlerimize kadar, dünya üstünde attığımız her adımın ve tüketim tercihlerimizin önemli bir izi var. Ve bu izi azaltarak filmi geri sarabilmek, ekolojik yaşamın doğal dengesini tekrar bulmasını sağlamak önemli ölçüde tüketim alışkanlıklarımızı yeniden düzenlememizle mümkün.

Küresel iklim krizine karşı ‘sürdürülebilirlik’

Sera gazı emisyonlarının 2021’de COVID-19 pandemisinden kaynaklanan seyahat yasakları ve ekonomik yavaşlamalar nedeniyle yaklaşık yüzde 6 düşeceği tahmin edilmekle birlikte, insan faaliyetlerinin küçücük bir ivme kazanmasının bile her şeyin tersine dönmesi için yeterli olduğu öngörülüyor. Küresel iklim krizine karşı acil eylem planı olarak 2015 yılında hayata geçirilen Paris Anlaşması çerçevesinde atılan adımların da etkisiyle, tüm dünya genelinde hızla yayılan, önemli bir tema ön plana çıkıyor: Sürdürülebilirlik.

‘Kaynakların sömürülmesi, yatırımların yönü, teknolojik gelişmenin yönlendirilmesi ve kurumsal değişimin uyum içinde olduğu; insan ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılayabilme potansiyelinin hem günümüzde hem de gelecek için korunduğu, dengeli bir ortamda değişimin sağlanmasını’ hedefleyen sürdürülebilirlik kavramı güvenliğimizi tehdit eden küresel iklim kriziyle baş etmemizin tek ve en önemli yolu olarak görülüyor. Peki, sürdürülebilirlik trendi yakın gelecekte tüketim alışkanlıklarımızı ve yaşam tarzımızı nasıl etkileyecek? Küresel iklim krizine dur demek için problemin merkezinde olan sektörlerde ne gibi gelişmeler bizi bekliyor ve bu gelişmelerin yaşam tarzımıza olan yansımaları nasıl olacak?

Cittaslow: Yavaş şehirler

İklim krizine neden olan doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi; havanın, suyun ve toprağın her zamankinden çok daha fazla kirletilmesi gibi pek çok durumun en önemli sebebi hiç şüphesiz küreselleşme. İş gücünün ucuz olduğu ülkelerde, adil olmayan zorlu çalışma koşullarında üretilen pek çok şey, binlerce kilometre yol kat ettikten sonra (yüksek miktarda karbon salınımıyla) sofralarımıza, gardrobumuza ve yaşamımızın her alanına dahil oluyor.

İtalyanca “citta (şehir)” ve İngilizce “slow (yavaş)” kelimelerinin birleşiminden oluşan Cittaslow şehir hareketi ilk olarak 1999 yılında İtalya’da başladı. Cittaslow yani “Yavaş Şehir” teması, küreselleşmenin şehirleri sıradanlaştırmasına ve doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesine karşı kurulmuş, uluslararası bir kent hareketi ve küresel iklim kriziyle birlikte son yıllarda adını çok daha sık duymaya başladığımız bir kavram.

50.000’den fazla nüfusa sahip olmamak, hava ve su kaynaklarının temiz olması, doğa dostu üretim ve tüketim faaliyetlerinin sürdürülmesi, yerel üretimin ve üreticinin desteklenmesi, doğaya saygılı ulaşım alternatiflerinin olması (bisiklet yollarına sahip olmak gibi) pek çok farklı kriteri gözeten cittaslow hareketi, her geçen gün, dünyanın pek çok farklı şehrinde benimsenmeye devam ediliyor. Tüketim tercihlerinde global markalardansa yerel üreticilerin ürünlerini tercih etmek, karbon salınımını en aza indirmek, daha yavaş ve daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemek gibi bilinçli tüketim alışkanlıklarıyla ön planda olan yavaş şehir hareketi, küresel iklim kriziyle mücadelede önemli adımlar atılmasına aracı olacak gibi görünüyor.

Doğaya saygılı ve ‘güvenli’ ulaşımda elektrikli otomobil devrimi

Küresel iklim krizine neden olan sera gazı salınımının en önemli üç kaynağından birinin fosil yakıtlar olduğunu biliyor muydunuz? Dünya üzerinde kullanılan otomobillerin önemli bir çoğunluğu enerji kaynağı olarak fosil yakıtları kullanıyor.

Egzozdan çıkan karbondioksit gazı ve ağır metaller, hava kirliliğinin en önemli sebeplerinin başında geliyor. Fosil yakıt tüketimini azaltmayı hedefleyen hibrit araçların yanı sıra, fosil yakıt tüketmeyen ve tamamen elektrikle çalışan otomobiller küresel iklim kriziyle mücadelenin geleceğini belirleyecek, en önemli adımların başında geliyor. Elektrikli araçlar hem yakıt tasarrufu sağlamaları, hem de çevre kirliliğini önemli ölçüde engelleyebilmeleri açısından küresel iklim kriziyle mücadelede en öne çıkan trendler arasındaki yerini çoktan aldı.

Dünyaca ünlü otomobil üreticisi Volvo, elektrikli araç üretimiyle ilgili attığı önemli adımlarla ve şirket politikasında gerçekleştirdiği radikal değişimlerle elektrikli otomobil üretimine farklı bir boyut getiriyor. Güvenli bir sürüş deneyimini odağına alan ve geçtiğimiz yüzyılda aldığı araç içi güvenlik önlemleri ile milyonlarca hayat kurtaran Volvo, iklim değişikliği ile gelinen noktada araç içi güvenlik önlemleri ile hayat kurtarmanın yetersiz olduğunu düşünerek, çok daha önemli adımlar atmak üzere Volvo Moment 4Volvo, elektrikli araç üretimiyle ilgili attığı önemli adımlarla ve şirket politikasında gerçekleştirdiği radikal değişimlerle elektrikli otomobil üretimine farklı bir boyut getiriyor. Güvenli bir sürüş deneyimini odağına alan ve geçtiğimiz yüzyılda aldığı araç içi güvenlik önlemleri ile milyonlarca hayat kurtaran Volvo, iklim değişikliği ile gelinen noktada araç içi güvenlik önlemleri ile hayat kurtarmanın yetersiz olduğunu düşünerek, çok daha önemli adımlar atmak üzere Volvo C40 Recharge ile birlikte 2040 yılına kadar tamamen karbon nötr bir marka olmayı hedefliyor.

Volvo, sadece elektrikli araç üretmenin iklim değişikliğiyle mücadelede yeterli olmadığının bilinciyle, üretimden tedarik zincirine kadar tüm aşamalarda çevre dostu süreçler izlemeyi ve otomobil üretiminde kullandığı tüm parçaları çevreye saygılı materyallerden üretmeyi de odağına alarak 2025 yılında araç başına düşen karbon emisyonu oranını %40’a kadar azaltmayı ve satışlarının %50’sinin elektrikli otomobillerden oluşmasını hedefleyerek yeni bir güvenlik özelliği türü olarak yeniden konumlandırdığı Ultimate Safety Test projesini hayata geçiriyor. Bu projeyle birlikte Volvo, 2030 yılı itibariyle sadece elektrikli araç üretmeyi planlıyor.

Sürdürülebilir tüketim alışkanlıkları

Özellikle pandemi dönemiyle ve iklim kriziyle mücadeleyle ilgili farkındalık kampanyalarının artış göstermesiyle birlikte; tüketim alışkanlıklarımız konusunda çok daha bilinçli olduğumuz ve doğaya insan eliyle yapılan müdahaleleri en aza indirmeye yönelik atılacak adımlar bizleri bekliyor. Tüketicilerin tercihlerini sürdürülebilirliğe önem veren, doğanın kaynaklarını bilinçli kullanan, tüm süreçlerini şeffaf ve adil şekilde yürüten markalara yöneltmesiyle birlikte moda sektöründen gıda sektörüne pek çok üretici üretim süreçlerinde radikal değişimlere gitti.

Tüketiciler olarak, doğaya verdiğimiz zararın ve bu zararın günlük yaşamımızdaki yansımalarının daha fazla farkında olmamızın etkisiyle, çevre bilincinin ve doğaya saygılı tüketim alışkanlıklarının ön plana çıkacağı bu dönemde sıfır-atık yaşam tarzı, geri ve ileri dönüşüm, tüketimde sadeleşme, modada sürdürülebilir tercihler, yerel üreticiler, ikinci el alışveriş gibi dünyanın kaynaklarını çok daha bilinçli kullanmaya ve atık miktarını en aza indirmeye yönelik tüketim davranışları yeni dönemde daha da ön planda olacak gibi duruyor.

Mikroplastiklerden oluşan ve kısa sürede yıpranarak çöpe giden malzemelerdense doğada çözünebilen materyallerden yapılan, uzun süre sağlamlığını koruyabilen, kullanıldıktan sonra ikinci el olarak ya da ileri dönüştürülerek işlevini devam ettirebilen, ömrünü doldurduğundaysa geri dönüştürülebilen ya da doğada kısa sürede çözünebilen materyaller, ilerleyen dönemde pek çok sektörün üretim süreçlerinde, bizlerinse tüketim alışkanlıklarında değişime öncülük edecek.

Bu yazı Volvo‘nun katkılarıyla hazırlanmıştır. 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale