X

Çok sevmek özgürlüğün önüne geçtiğinde sevgili kalabilmek mümkün mü?

“Bir denizkızı kendisine yüzerken eşlik edecek bir delikanlı bulur. Onu kendisi için seçer. Vücudunu vücuduna bastırır. Güler ve onunla birlikte suya dalar. Ama o bencilce mutluluğun içerisinde, sevgililerin bile boğulacağını unutur…” William Butler Yeats

Sevmek hani içimizden can çıkacak kadar. Hani kendi canımızı candan saymayacak kadar. Evet, sevmek ve çok sevmek… İlişkilerimizde mutlaka öyle anlar oldu ki yapılamaz denileni yapar olduğumuz oldurulmaz denileni olur kıldığımız… Gözümüzün dünyayı görmediği. Sınırları bilmediğimiz, o kalbimize sığmayan çok ama çok sevmek hali…

Evet, çok güzeldir değil mi, dünyanın tepesinde hissederiz kendimizi. Tüm damarlarımızda durmadan dolaşır sevgi. Durmadan kalbimizin iki katı hızında çarpmasına neden olur, yürürken bile yürümeyiz, aslında uçarız adeta. Hayatta her şeye gücü yeten oluveririz bir anda. O diğer kişinin varlığı hayatımızı kaplar. Kocaman bir güneş doğar yaşamımızın içerisine. Işında gözlerimiz kamaşır. O kadar çok severiz ki her an yanımızda olsun isteriz. Başka kimseye bakmasın isteriz, başka kimseyle konuşmasın isteriz.

İşte her şey böyle başlar… Sonra bir bakarız dışarı çıkmasın isteriz sadece yanında biz olalım. Sonra dışarı çıksın ama sadece bizimle, bizim arkadaşlarımızla ve bizim olduğumuz aktivitelere katılır olsun isteriz. Bundan sonrası belki sadece bizim olduğumuz yerde nefes alsın olabilir, sadece biz olduğumuz zaman hayatı yaşamaya değer olsun da isteriz. Yani “isteriz”… Evet, öyle bir sevmek halindeyizdir ki o kişi “kendi olmayı bıraksın” biz olsun bizim için yaşar olsun tüm varlığı bizim için gerçekleşiyor olsun isteriz…

Ben bugün sizlerle birlikte çok sevmek kavramına bakmak istiyorum… Baştaki denizkızı gibi düşünelim kendimizi, erkek veya kadın olmamız ne yazık ki fark etmez. Her ne olursa olsun bizler ilişkilerimizde çok sevmek ile karartılmış gözlerimizle göremezken aslında adım adım her gün biraz daha karşımızdakinin özgürlüklerine müdahale ederiz… Bunlar çoğu zaman kalbini kırmamak için kendi planlarından, kendi isteklerinden ve kendi hayat amacınızdan vazgeçmek ile başlar. Çok seven için de çok sevilen için de aslında konuşulmamış fedakarlıklar birikir yavaş yavaş. Her konuşulmamış basamak daha sonra birlikte aşılması imkansız dağlar olarak karşımıza dikildiğinde çoktan kaybetmek noktasına varmışızdır bile.

Peki, bugün sizlerle birlikte soralım istiyorum çok sevmek ile bizler ne anlıyoruz? Çok sevmek demek o diğer kişinin hayatının sadece bize ait olması mıdır sadece bize endeksli yaşaması mıdır? Bu kişi karşımızda sapasağlam durduğunda kendi hayatını savunduğunda neden ilk akla gelen soru “Beni sevmiyor musun?” olur? Çok sevdiğimizde ve her aşamada o sözde çok sevdiğimizin özgürlüklerine böyle müdahale ettiğimizde biz çok sevmenin hangi derecesinde oluruz? Bu sadece kendimiz için sevmek olmaz mı? Peki, gerçekten çok sevmek ne demektir? Çok sevmek fedakarlık mıdır, kendi hayatımızı hiçe saymak mıdır, çok sevmek sırf diğeri mutlu olsun diye kendi mutluluğumuzdan ve hayat ışığımızdan vazgeçmek demek midir?

Bu soruları kendime sormak durumunda kaldığımda aslında çoktan birçok fedakarlıkta bulunmuştum bile… Evet, öyle bir noktaya gelmiştim ki o en baştaki denizkızı gibi kendi kendime boğuluyordum. Çok seviyorum ama boğuluyordum. Sevdiğim için yapmıştım birçok tercihi. Evet, gerçekten çok derin bir sevgi yaşama şansına erişmiştim. Bu sevgiyi kaybetmemek için çok iyi bir gruptan aldığım yüksek öğrenim için yurt dışına gitme teklifini geri çevirmiştim. Araya mesafe girdiğinde sevgimi kaybedeceğimi düşünüp, o zamanki yirmili yaşlarımın muhteşem aklı ile hayır demiştim. Israrla bana ulaşan tüm kabul telefonları ve tüm o yineleyen tekliflere rağmen hayır demiştim. Çok sevmiştim ve sevdiğim şeyi bırakmaya cesaret edememiştim. Ne yapmıştım onun yerine, kendi hayallerimi bir kenara bırakıvermiştim…

Sonraysa hayatıma ve ilişkime devam etmiştim. Ama her daim kolum kırık olarak, içim buruk olarak ve “Bir karar verdim; hayatımı yaşamam sevgi ve fedakarlık ile” diyerek. Yani öncelikle kendi olduğum insanı ve hayallerimi de bir güzel inkar ederek… Bu sadece bir örnekti ve bu sevgi boyunca o kadar çok şeyi fedakarlık diyerek görmezden gelmiştim ki… Çok sevdiğim dans çalışmalarını bırakıp, çok sevdiğim arkadaşlarımdan vazgeçip, çok sevdiğim sporu bazen bir kenara koyup…

Ve sonunda öyle bir nokta geldi ki ben kim olduğumu kendime sorar oldum. En başa dönmüştüm. Bu adamın beni neden sevdiğini bile bilmiyordum. Ben kendimi sevemediğim için bunu sorguluyordum. Kendimin kendimde sevdiğim her şeyini öylece tek tek çıkartıp bir kenara koymuştum. Ne bir hayalim kalmıştı ne de kendime dair bir inancım. Sadece o ilişkide “iyi eş”, “iyi sevgili” ve “muhteşem aşık” olmuştum. İçim bomboştu oysa… Kimsenin anlayamayacağı ve benim kendime bile itiraf etmekten korktuğum kocaman bir boşluk.

Gerçekten sevmek demek o diğer kişinin hayatında olabileceği en güzel forma dönüşmesi için bir yol olmak değil midir? Gerçekten sevmek ancak o kişiyi sonsuz bir özgürlükle donattığımızda mümkün olabilmekte değil midir? Sevmek, eğer gerçekten sevmek ise çok sevmek ise o kişi boğulduğunda, o kişi kendini unuttuğunda, o kişi kendi hayatına son vererek sadece bizim hayatımız için yaşadığında “gerçek” ve “çok” olabilir mi?

Bugün bu yazımı okuyorsanız hayatınızda yer alan o çok sevdiklerinize yeniden bakmanızı dilerim. Sizin için hayatlarından vazgeçmeleri mi gerekmekte? Sevgilerini özgürlüklerinden yaptıkları fedakarlıklar ile mi değerlendiriyorsunuz?

Bugün sadece özgür bırakmanın muhteşemliğini anlayarak farkına vararak ve sadece bunu kutsayarak, çok ama çok sevebilmenizi dilerim…

 

İlginizi çekebilir: Bildiğiniz her şeyi bir kenara bırakıp bilmediklerinizin farkına varın

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale