X

Bizler bugün ne için biriktiriyoruz?

Sahip olmak… Bazı hikayeler vardır “Her şey çok güzel başlamıştı” diye söze gelen. Sahip olmak da işte böyledir, her şey öncelikle çok güzeldir. Kendimizi dünyanın tepesinde hissederiz. Her şeye gücümüz yeter. Sahip olmuşuzdur. Egomuz maksimuma ulaşmıştır. Fakat sahip olmak hikayesi asla bu noktada bitmeyecektir. Bir arabaya sahip olmuşuzdur örneğin, ardından ikinciye sahip olmayı isteriz. Bir araba ertesinde bir eve de sahip olmak isteriz. Bir evimiz olur fakat yetmeyecektir. Bir yazlığa sahip olmak isteriz. İki arabamız olduğunda bir eve sahip olmak isteriz. İki evimiz olduğunda bir başka eve daha sahip olmak isteriz…

Bu örneklerde olduğu üzere, sadece ev veya araba gibi büyük fiziksel kavramlar değildir sahip olmanın içimize işlediği yetmeme durumu… Bir çantamız olduğunda ikinciyi düşünmeye başlarız, bir çift ayakkabı edinmişken başka bir çift edinmek isteriz. İki çift olduğunda olmayan ne var ise onu da edinmeyi isteriz.

Ben bu yazımda sizlerle birlikte bakalım istiyorum; tüm sahip olduklarımız ve sahip olma hikayelerimizin ardından ne geliyor? Evet, sahip oluyoruz da bu sahip olduklarımız nasıl oluyor da bize sahip olanlara dönüşüveriyor? Sırf o sahip olmak istediklerimiz için bizler bugün kendimizden, hayatımızdan, yapabileceklerimizden ve en önemlisi hayallerimizden nasıl feragat ediyoruz?

Hayatımızda aslında çok hassas bir dengedir sahip olduklarımız ile ilişkimiz. Bu yazıda sahip olduğumuz tüm kavramları ve sahip olmak üzerine farklı bakış açılarımızı inceleyelim istiyorum sizlerle birlikte. Bu konu aslında kendi içimde çokça sorguladığım konulardan bir tanesi. Ben de birçoğumuz gibi sahip olmak konusunda bakış açımı aslında zor ama bir o kadar da kıymetli hayat tecrübeleri ile geliştirdim diyebilirim. Şimdi her ne kadar benim için (her daim itiraf etmekten asla çekinmiyorum) kendimle yüzleşmek kadar can alıcı da olsa sizlerle biraz dertleşmek istiyorum aslında.

Küçük yaşlarımda ailemin yanından ayrılmak durumunda kaldığımda hayata karşı bakış açım “bir yerimin olmadığı” şeklindeydi. Hayatta bana ait bir yer özel bir konum, oda, masa veya herhangi bir “ev” olmadığı kavramı içime işlemişti adeta. Bugün bu kavramı halen geliştirmeye çalışsam da hala alacak çok yolum var. Örneğin kendime özel masamda bile çok az özel eşyaya sahibimdir (en çok sahip olduğum özel eşya ise kitaplarım, onları bunun dışında bırakıyorum). Sahip olmak, bir yere sahip olmak, bir kökün olması, bir evimin olması, bana ait bir şeyin olması bana küçük yaşlarımdan bu yana çok yabancı bir kavramdır. Ailenin büyük çocuğu olarak öğrendiğim paylaşmak kavramı ise hiçbir şeyin sahibi olmadığımız inancımı perçinlemesi yanında zaman zaman hayatımda aşırı vericilik olarak da tezahür etmekte…

Sahip olmak konusundaki bu “yabancı” algımın üzerine bir de layık olamamak ne yaparsam yapayım yeterli olamamak inancı eklendiğinde ortaya bolluk ve bereket anlayışı yoksunluğu çıkıyordu… O yıllarda kazandığım herhangi bir parayı asla kendime layık görmemekte ve verdiğim emekleri bir türlü sahip olduğum, karşılığını aldığım paraya denkleştirememekteydim… Ben asla aldığım paranın hakkını veremediğimi düşünmekte ve aynı şekilde hayatta bir şeye sahip olamayacağıma inanmaktaydım. Tüm bu inançlarıma tek karşı duran güç hayatta her şeyin mümkün olduğuna dair derin tutkumdu. En az para kazandığım dönemde bile her daim seyahat etmek üzere harcama yapmaktan çekinmemiştim ama birikim konusunu soracak olursanız o noktada zaten “kazanmaya” bile kendi kendini layık göremeyen ben, nasıl birikim yapabilirdim ki?

Bu konuda en ağır öğretim ise boşanma sürecimde olmuştu. Sadece bir bavul alarak evden çıktım. O gün hayatımda bugüne kadar en büyük dönüşümün, değişimin ve hatta aydınlanmanın gerçekleştiği gündü. Hayatta sahip olduğum, olabileceğim, olmayı isteyeceğim ve bundan sonra yanımda olacak olan her şey bir bavula sığabilecek kadardı. Ne o sahip olmanın bize mutluluk verdiği çamaşır makinesi ne muhteşem özellikli bulaşık makinesi ne herhangi bir estetikte yemek takımı hatta evimizin kendisi bile evet bu bavula sığmıyordu. Hepsine sahip olup da bir damla huzura sahip olamamak ve bu bir damla huzuru kocaman bir eve değişmeyecek olmak sahip olmak kavramı ile o gün aramızda sessiz bir anlaşma imzalamamı sağlamıştı…

O günlerden sonra hayatta gerçekten değerini anladığım ama değerinin benden daha kıymetli olmadığını gördüğüm şey sahip olmak oldu… Kaybettiğim şeylere üzülmedim, kazandıklarım arttığında buna sevinmedim, onlarla kendi kendimi hayatımı oluşumu hayatta olmak amacımı bağdaştırmamayı öğrenmiştim. Evet, bu noktadan sonra para biriktirmeyi yeniden ele aldım, dünyanın en uç noktalarına seyahat ettim, harcadığım parayı asla biriktirilmeyen savrulan veya sahip olduğum olarak görmedim. Benim hayatıma sadece benim büyümem için eşlik eden bir aracı olmuştu artık hayatımda. Paranın sağlıkla ve huzurla paylaşılmadıktan bir amaca hizmet etmedikten sonra ne kadar çok sahip olursam olayım “bana sahip olmayacak olan” olduğunu gördüm. Onun bana sahip olmasını beklemektense ben onunla sahibi olarak ve bunu hayatımda sadece bir sıfat olarak görüp öyle de kalmasına izin verdim…

Bugün sahip olmak üzere hala emek verdiğim iki evim var; bazen ciddi anlamda bundan bir yıl önceki halimi düşünerek benim mi onların sahibi veya onların mı benim sahibim olduklarını sorguluyorum. Her an bir uçağa atlayıp dünyanın istediğim noktasına gidebilmek özgürlüğümden (ki bu benim en değerli özgürlüğüm) sizlere sorduğum üzere feragat ediyorum. Buna yeri geliyor isyan ediyorum ve ne yazık ki yeri geliyor kabulleniyorum… Açıklamam da hemen hazır oluyor: “Evet biriktiriyorum ama evet şu an şu anda ben ben gibi yaşayamadıktan ve olamadıktan sonra ne için biriktiriyorum?”

Bu soru benim için cevaplaması çok ama çok zor bir soru… Eğer biriktirdiklerim bugüne kadar; karışmak sihrine eriştiğim büyülü Marakeş sokaklarında yürümeye, insanı kendinden eden Sahra’da dolunayı izlemeye, Tokyo’nun kaldırımlarında milyonlarca kişiden biri olmaya, Buenos Aires’in şaraplarının etkisinde eski Boca sokaklarında kaybolmaya ve Kosta Rika’nın yeşilliklerinde nefesi bulup da okyanusunda üşümeye yaramayacaksa hatta Uruguay’ın güzel kenti Montevideo’da elini tutup da tarihini dinlediğim yüzü çizgilerle dolu teyzenin yüzünü gülümsetmeye yaramayacaksa hatta sabah ışıkları henüz doğarken Tenerife’nin o meşhur siyah kumlarını koşmaya yaramayacaksa (ve bu paragrafa sığdıramayacağım daha birçok tecrübeyi hayatıma katmaya yaramayacaksa), ben gerçekten ne için biriktirmekteyim?

Bakın sevgili Mark Nepo Uyanış isimli eserinde neden biriktirdiğimizi kendi tecrübeleri ile nasıl yorumluyor:

“…Hastalandığımda ölümle burun buruna gelmiştim ve o zamana dek geleceği düşünerek biriktirdiğim o az miktardaki paranın hiçbir önemi kalmamıştı. O an para biriktirmenin tek gerçek amacının, sevginin işler hale gelmesine yardım etmek olduğunu anlamıştım. Hastalandığımda, o güne dek hep ertelediğim uzak mesafelere telefon açmak konusunda en ufak bir tereddüt bile yaşamadım.

…Kansere yakalandıktan sonra para biriktirmek bahanesiyle ertelediğim hayatıma geri dönemezdim. Hala para biriktirmeye devam ediyorum, ama şimdi sevgiyi hakim kılmak, varlığımı gerçeğe açmak, gelişmek, ilerlemek adına tutkulu ve eli açık olmak için ne kadar para harcamam gerekiyorsa o kadarını harcamaya zorunlu hissediyorum kendimi.

…Sevgimizi dünyaya açmamışsak, asla gelmeyecek bir gelecek için para biriktirme riskine giriyoruz. Yol boyunca sevme şansını boşa harcamış olmaktan dolayı yaşama kabiliyetinden yoksun kalmış hayaletler olarak, ne için para biriktireceğiz?”

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız sahip olduklarınızı bir kez daha düşünmenizi isterim; Sahip olduklarınızın gerçekten sahibi siz misiniz yoksa çoktan sizin sahibiniz oldular mı? Bir araba bir ev bir tane daha ayakkabı bir tane daha çanta edinmek için bir kenara bıraktığınız hayalleriniz nelerdir? Cesaretle sormanızı dilerim kendinize, bugüne ne için biriktirmektesiniz?

 

İlginizi çekebilir: Hayattaki en büyük hazinemiz: Sadelik, sabır ve sevecenlik

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale